23.12.2020

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI KARACA: ÜST AKLIN ONAYI OLMADAN KIPIRDAYAMIYOR, KARAR VEREMİYOR MUSUNUZ?

CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca:
-"Görevi keyfiliğe dönüşen ve hukukun tecellisinin önünde bir set gibi duran OHAL komisyonu gecikmeksizin lağvedilmelidir."
-"Tüzük ve yönetmelik çıplak aramanın nasıl yapılacağını ayrıntıları ile anlatıyor ve çıkıp AKP Grup Başkanvekili, parti yetkilileri yok diyebiliyor." 
-"Çıplak arama konusunda TBMM’de Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için önerge sundum. Kuralım komisyonu gerçekler ortaya çıksın."
Genel Başkan Yardımcısı Karaca, CHP Genel Merkezinde düzenlediği basın toplantısında şu değerlendirmelerde bulundu:
Değerli Basın Emekçileri
Bizleri kurumsal hesaplarımızdan izleyen, dinleyen, takip eden değerli yurttaşlarımız;
Ülkemiz 2020 yılında çoklu hak ihlallerinin ve bu ihlalleri önlemek ya da ihlali ortadan kaldırmak adına Saray iktidarının politika üretmediği, bilakis pandemi nedeniyle daha da artan bu ihlallerin görmezden gelindiği, yok sayma politikalarına sahne oldu. 
İnsan hakları ihlallerini izlemek, incelemek, önlemek ve sonuçlarını ortadan kaldırmakla görevli olan kurumlar da Saray iktidarı ile aynı politikaları sürdürmüşlerdir.
15 Temmuz FETÖ terör örgütünün darbe girişimi sonrasında ilan edilen 20 Temmuz Sivil Darbesinin ardından görevlerinden ihraç edilenlerin görevlerine iade edilip edilmeme kararını vermek üzere OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuştur.  
Göreve iade talebi ile komisyona başvuran, yıllardır komisyon kararı bekleten vatandaşlar uğradıkları hak ihlallerini partimize iletmektedir. 
CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak tarafıma iletilen talepleri görüşmek üzere 8 Ekim 2020 OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu Başkanı ile 1 saat süren bir görüşme gerçekleştirilmiştir.
Görüşmenin üzerinden 2,5 ay geçmiş, 2020 yılının son günlerine gelinmiş olmasına rağmen hala ilgili dosyalar hakkında bir karar verilmemiş olması nedeniyle kamuoyu ile görüşmeyi paylaşmak gerekliliği doğmuştur.
Görüşme 3 başvuru durumu üzerinden gerçekleşmiştir. 
1. Barış Bildirisine imza atan Barış İçin Akademisyenlerin durumu 
2.KESK’e bağlı sendikalara üye olup ihraç edilen, haklarında ihraç edilme gerekçeleriyle ilgili kovuşturma, soruşturma ya da dava açılmayan kamu görevlileri 
3. Haklarında beraat ya da takipsizlik kararı verilen kamu görevlileri
Görüşmemizde; Temmuz 2019’da Barış Akademisyenleri hakkında verilen ifade özgürlüğünün ihlaline ilişkin Anayasa Mahkemesi (AYM) kararına rağmen aradan geçen 1.5 yılda neden hala dosyalarının karara bağlanmadığını sorduğumda yanıt olarak;
Barış Akademisyenleri hakkında verilen AYM Kararının, 16 bin başvuru dosyasında öncelik yaratmayacağı, AYM kararının komisyonun karar verme sürecini ve kararlarını etkilemeyeceğini açıkça ifade etmiştir. AYM kararının derhal uygulanması zorunluluğunu yok saymakta oldukları açıktır.
Başkan OHAL İnceleme Komisyonu‘nun kuruluş kanunu gereği yargı kararları bizleri bağlamaz, komisyon idari karar verir, mahkemelerden daha geniş kapsamlı soruşturma yapma haklarımız var ve bu hakkı da sonuna kadar kullanacağız!” diyerek verdiği yanıt ne hukukla, ne de yargı bağımsızlığı ile bağdaşması mümkün değildir.
Komisyon Başkanının tüm göreve iade talepleri ile ilgili olarak “Haklarında hiçbir delil bulunmaz ise Kurum görüşü istenilecek ve o görüş esas kabul edilerek iade edilip edilmeme kararı verilecektir” açıklaması ise komisyon kararlarında neyin-kimlerin etkili olduğu, hukuk karşısında haklarının iadesine karar verilen, yargı karşısında aklanan vatandaşların kurum görüşü ile mahkum edileceklerinin açıkça itirafıdır.
Yani OHAL Komisyonu kararlarında AYM kararı bağlayıcı değil, mahkeme kararı bağlayıcı değil, savcılık kararı bağlayıcı değil. Bağlayıcı olan kurum ya da kurumlardan alınan görüş! Mahkeme değil amir görüşü esas!
Buradan OHAL Komisyon Başkanına kamuoyu önünde vatandaşlarımızın huzurunda soruyorum:
Siz kendinizi Yargıtay’dan, AYM’den daha üstte mi görüyorsunuz? Yargı üstünde, yargıya rağmen karar verecek üst makam mısınız? O nedenle mi AYM tarafından hak ihlali kararı verilmesine rağmen 1,5 yılı aşkın süredir göreve iade etmemekte direniyorsunuz?
Yoksa üst aklın onayı olmadan kıpırdayamıyor, karar veremiyor musunuz?
Komisyonun görev süresi uzamakta, karar bekleyen 16 binden fazla dosyanın sonuçlanma süresinin yıllar alacağına ilişkin kaygılar artmaktadır.
Çalışma hakkı ellerinden alınan, yargı önünde suçsuzlukları kanıtlanan, AYM tarafından hak ihlali kararı verilen, ihraç gerekçelerini dahi bilmeden, ihraç sonrası haklarında hukuki bir süreç başlatılmayan binlerce insan OHAL Komisyonunun insafına bırakılmış olacaktır. Hukuk devletinde komisyonun kararına göre haklarını dahi yıllarca arayamayacak, hukuk tecelli etmeyecektir.
Görevi keyfiliğe dönüşen ve hukukun tecellisinin önünde bir set gibi duran OHAL komisyonu gecikmeksizin lağvedilmelidir. 
Evrensel hukukun, insan hakları ilkelerinin, tarafı olduğumuz sözleşmelerin gereğini yerine getirmeyen bir başka kurum ise Türkiye İnsan Hakları ve Eşit Kurumu TİHEK’tir. Bu kurumun görev tanımalarından biri;
“Özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına alınan kişilerin bulundukları yerlere haberli veya habersiz düzenli ziyaretler gerçekleştirmek, bu ziyaretlere ilişkin raporları ilgili kurum ve kuruluşlara iletmek, Kurulca gerekli görülmesi durumunda kamuoyuna açıklamak, ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurulları, il ve ilçe insan hakları kurulları ile diğer kişi, kurum ve kuruluşların bu gibi yerlere gerçekleştirdikleri ziyaretlere ilişkin raporları incelemek ve değerlendirmek”
Cezaevlerinde hak ihlallerinin pandemide artmasına rağmen, TİHEK uluslararası yükümlülükten doğan görevi gereği cezaevlerinde inceleme yapmış mıdır? Koca bir Hayır!
TİHEK Mart 2020’den bu yana cezaevlerinde hiçbir inceleme yapmamış, gelen başvuruların neredeyse tamamına yerinde incelemeye gerek duymaksızın dayanaktan yoksun kararı vermiştir. Ekim ayında basına yansıyan haberlere göre; Kurul, 15 cezaevi başvurusundan sadece 1'i hakkında ihlal kararı vermiş. Bu ihlal kararında da kurul üyesi bir kişi karşı oyunda "İhlal kararı vermek güzide kurumlarımıza haksızlık olur" ifadeleri yer almış. Oysa TİHEK, res'en inceleme ve yaptırım yetkisi olan bir kurum. 2020 yılında sadece 21 başvuruyu karara bağlayan kuruma bugüne kadar binlerce kişi cezaevlerinde yaşanan kötü muamele ve ayrımcılık nedeniyle başvuruda bulunmasına rağmen neden harekete geçmiyor? 
Yasal görevlerini yerine getirmeyen, özgürlükten mahrum bırakılanların hak ihlallerini yerinde incelemeyen, hak ihlali kararı vermeyi güzide kurumlara haksızlık olarak değerlendiren bu anlayışa dur demek iktidarın görevidir.
Tüm bu suskunluk, hareketsizlik, yok sayma devam ederken; Cezaevlerinde sistematik insan hakları ihlalleri katlanarak devam ediyor.
Geçen hafta bir kez daha yüzleştiğimiz hak ihlali: “çıplak arama”
Açık ve net ifade ediyoruz ki; çıplak arama işkencedir. İnsan hakları ihlalidir. 
AKP Grup başkanvekili Özlem Zengin “Ben Türkiye’de çıplak arama olduğuna asla inanmıyorum, yok böyle bir şey.” açıklaması üzerine sosyal medya ağlarında özellikle kadınlar açık kimlikleri ile kamera karşısına geçerek, boğazları düğüm düğüm yutkunarak yaşadıklarını bir kez daha anlatmaya çalıştılar. İkincil travma dediğimiz şey aslında tam olarak bu. Kadının beyanı esas alınmalı dediğimiz tam olarak bu.
Bir iddia varsa araştırılmalı, sorumlular bulunup cezalandırılmalıdır. Suçla, işkence ile mücadele böyle mümkündür. İnanıp inanmama lüksüne göre değil.
Gezi’de sembol isimlerden Mücella Yapıcı 60 yaşında… 60 yaşında bir kadınının yaşadıklarını Özlem Zengin’e ispatlama mükellefiyeti mi var, ne münasebet! Değerli gazeteci Müyesser Yıldız yazdı, "bekledim bekledim ve yazdım" diyerek paylaştı. “Çıplak aramanın tanığıyım!” dedi.
2016 yılında, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü TBMM’ de komisyonda “çıplak arama var” diyor, işte tutanaklar burada.
Tüzük ve yönetmelik çıplak aramanın nasıl yapılacağını ayrıntıları ile anlatıyor ve çıkıp AKP Grup Başkan Vekili, parti yetkilileri yok diyebiliyor. 
Kadınlara inanmıyorsunuz, yazanlara, anlatanlara, konuşanlara, mektuplara inanmıyorsunuz? Kendi Genel Müdürlüğünüze, kendi Bakanlığınıza da mı inanmıyorsunuz? Peki; haberiniz yok mu yönetmelik ve tüzükten?
İnkarcılıkla, güvenlikçi politikalarla, soruşturmalarla gerçeğin üstünü örtemez, insan hakları ihlali olan çıplak aramanın olmadığına milleti ikna edemezsiniz.
Çıplak arama konusunda TBMM’de Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için önerge sundum. Kuralım komisyonu gerçekler ortaya çıksın. 
Bu ülkede kutuplaşma son bulsun, ihlallerin yerini evrensel insan hakları ilke ve değerlerin hakim olduğu demokrasi kültürü alsın… Biz, bunun için mücadele etmeye varız, hazırız. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler