02.03.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, HATAY AKADEMİK MESLEK ODALARI KURULU’NDA KONUŞTU (02 MART 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, HATAY AKADEMİK MESLEK ODALARI KURULU’NDA KONUŞTU
(02 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Antakya İnşaat Mühendisleri Odası Konferans Salonu'nda, Hatay Akademik Meslek Odaları Kurulu üyeleriyle bir araya geldiği toplantıda yaptığı konuşma şöyle:
Efendim hepinize selamlarımı, saygılarımı sunarak sözlerime başlamak istiyorum. Sayın Başkan burada oldukça içi dolu ama kısa bir konuşma yaptı. Az önce yukarıda odasında da konfederasyonu oluşturan arkadaşlarla birlikte güzel bir sohbetimiz oldu. Biraz eleştiri, biraz öneri ki kendilerinden beklediğimizde zaten bu, çünkü bulunduğumuz çatı entelektüel düzeyi yüksek olan bir çatı.
Dolayısıyla bu çatının altında insanlar sadece Hatay’ı değil Türkiye’yi ve geleceğini de düşünürler. Eğitimleriyle, öngörüleriyle, birikimleriyle, var olan sorunları nasıl çözeriz bunun üzerinde düşünürler ve bilgilerini, birikimlerini, kapasitelerini de bu sorunu çözecek olan organa aktarmak isterler. Nitekim Sayın Başkan sözlerini bitirirken, yerel seçimlerden sonra seçilecek belediye başkanlarına birikimlerine dayanarak her türlü yardımı yapmaya hazır olduklarını da ifade ettiler.


Şimdi değerli arkadaşlarım, sorunu çok ama sorunu kadar güzelliği olan bir kentteyiz, Hatay’dayız. Olağanüstü güzel bir kültürü var, zengin bir kültürü var. Kültür sadece yaşam tarzı itibariyle değil; yemeklerinden tutun doğasına kadar, tarihine kadar bu kültürü besleyen olağanüstü bir güzelliği var Hatay’ın. Şarkılarıyla, türküleriyle, insan dokusuyla, tarihiyle, coğrafyasıyla hemen hemen her alanda Türkiye’nin örnek sayılacak kentlerinden birisi. Bu kadar zengin kültürü ama barış içinde ayakta tutan ve sürdüren bir kent.
Farklı bir pencereden, farklı bir konuyu sizin gündeminize getirmek isterim. Suriye’de Ortadoğu’da bir iç savaş yaşandı. Binlerce çocuk, kadın hayatını kaybetti. Orada yaşayanlar, hayatını kaybedenler aslında bizim akrabalarımızdı. Bizdeki zenginlik o bölgede de var. Sınırız zaten, en uzun sınırımız orada. Biz hiçbir zaman Suriye’de kan akmasını istemedik, savaş olmasını istemedik, çocukların ölmesini istemedik, kadınların ölmesini istemedik. Milyonlarca insanın kendi topraklarından koparılıp başka topraklara zorla gitmelerini veya kaçmalarını asla ve asla doğru bulmadık ve istemedik. Mademki aynı coğrafyada yaşıyoruz ve bizim bu coğrafyayı değiştirme kaderimiz yok, o zaman bu coğrafyada barışı egemen kılmalıyız, beraber yaşamayı egemen kılmalıyız, birlikte yaşamayı egemen kılmalıyız. Bütün farklılıkları zenginlik kabul ederek ve bu zenginliğimizi öne çıkararak beraber dostça yaşamalıyız. Hatay bunun örneği, yıllardır barış içinde yaşıyor Hatay; kavgasız, gürültüsüz, her siyasi görüş var, farklı kimlikler var, farklı inançlar var ama barış içinde yaşanıyor. Neden Ortadoğu böyle olmasın? Biz bunu uzun uzun düşündük. Malum ya CHP’ye hep derler ya, CHP hep eleştirir ama hiç öneri getirmez diye. Biz farklı bir öneri getirdik. Bütün Ortadoğu’ya barışı getirecek bir öneri getirdik. Ortadoğu’da bütün bu savaşların nedeni ne? Sahip oldukları zenginlikler. Yani petrol bir anlamda onların başına bela olan temel unsur olarak önümüze çıkıyor. Egemen güçler o zenginliği paylaşmak ve elde etmek için Orta Doğu halklarını bir anlamda yok sayabiliyorlar. Onların birbirlerini öldürmelerine ortam hazırlıyorlar, silahlarını veriyorlar. Bakın çatışanlara baktığınız zaman Allah Allah diye saldırıyor, o da Allah Allah diye saldırıyor. Sonunda gelip birbirlerini öldürüyorlar, ama egemen güçler bundan kazanıyorlar. Silahlarını veriyorlar, onlara zorla şunu yapacaksın, bunu yapacaksın diyorlar, kendi yöneticilerini getirmek istiyorlar. Bu tablo Türkiye’nin kabul edeceği bir tablo olmamalı. Mademki biz Milli Kurtuluş Savaşını verdik ve Milli Kurtuluş Savaşını egemen güçlere karşı verdik ve biz cumhuriyeti kurduktan sonra ta Afrika’dan başlayıp dünyada birçok ülkeye örnek olduk, o zaman bütün bu alanlarda barışı sağlayabilmeliyiz ve önder olabilmeliyiz. Nasıl yapacağız bunu? Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatını kurarak. Bunun öncülüğünü Türkiye’nin yapması lazım. Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı ne demek? Türkiye, İran, Irak ve Suriye dört temel ülke bir araya gelmeli ve demeli ki, niye kavga ediyoruz biz, hangi gerekçeyle kavga ediyoruz, hangi gerekçeyle egemen güçlerin baskısı veya yönlendirmesiyle birbirimizi öldürüyoruz? O zaman biz kendi ülkelerimizde barışı sağlayabiliriz, bir araya gelebiliriz, varsa bir sorun oturup çözebiliriz. Akıl var, mantık var. Bu sorunu çözme kapasitesi var mı? Evet kapasitesi de var. Birlikte çok şey yapabilir miyiz? Evet birlikte çok şey yapabiliriz. Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı, 4 ülke bir araya gelir, 4 ülke bir araya geldiği zaman oturur kendi sorunlarını konuşur. 4 ülke de kendi toprak bütünlüğünü savunuyor mu? Evet savunuyor. Bir sorun var mı burada? Bir sorun yok. 4 ülke de kendi ülkelerinde barış olmasını istiyor mu? Evet istiyor. 4 ülke de egemen güçler gitsin biz kendimiz kendi özgün gücümüzle, karakterimizle, yapımızla, kültürümüzle kendi ülkemizde barışı, huzuru getirmek istiyoruz diyor mu? Diyor. Avrupa Birliği mesela, kömür ve çelik birliği diye başladılar ekonomik birlik diye yollarına devam ettiler sonra bir siyasal birlik çıktı ortaya. Paralarını bile değiştirdiler. Çünkü akıllarını kullanıyorlar. Güçlü olmak; coğrafya olarak da, insan dokusu olarak da, bilgisi ve birikimi olarak da güçlü olmak bütün bunları güçlendirmekten geçiyor. Eğer bunları güçlendirebilirseniz söz sahibi olursunuz dünyada. Aksi halde sizin adınıza başkaları karar verir ve siz sadece sizin coğrafyanız dışında egemen güçlerin verdikleri kararların uygulayıcısı konumuna düşersiniz ve kaybedersiniz. Ortadoğu’nun kaderi böyle maalesef ve bu kaderi değiştirmek bizim elimizde.


Burada bunu anlattım, çünkü bu salonda oturanların entelektüel düzeyi bütün bunları düşünmeyi zorunlu kılıyor. Çünkü mimarı var, mühendisi var, eczacısı var, şehir plancısı var, veterineri var. Dolayısıyla bunlar belli bir eğitimden geçmiş, Türkiye’nin gerçeklerini bilen, Ortadoğu gerçeğini bilen, dolayısıyla bütün bu gerçekleri bir araya getirdiğimizde sorunları gören ve sorunları bizzat yaşayan insanlar. Az önce yukarıda Tabip Odası Başkanımızın yaptığı güzel bir açıklama vardı, dedi ki "Suriye’de iç çatışma çıktığı zaman biz neredeyse günün 24 saati ameliyathanelerden çıkmadık, gelen kişinin kimliğine bakmadık, ona insan olarak baktık, tedavi ettik, çaba harcadık, emek harcadık." Bu ne demektir? İnsan sevgisinden kaynaklanan bir olay demektir. Görevini yapıyor hekim olarak. Gelen kişinin kimliğine bakmıyor, onun kim olduğuna da bakmıyor. Dolayısıyla biran önce onun tedavi edilmesi gerekiyor, hekim olarak bunu yapmak zorunda. Bakıldığı zaman şehir plancısı kendi yaşadığı kentin planlı bir kent olmasını ister, güzel bir kent olmasını ister, sosyal donatı alanları ister. Bütün bunların hepsi bir araya gelip düşünüldüğünde güçlü bir kent mantığının ortaya çıktığını görüyoruz. Burada çıkan bir güçlü kent mantığı Ortadoğu’da da olmalı. Dediğim gibi akrabalarımız onlar bizim. 3,5 milyon Suriyeli geldi buraya, eyvallah gelsinler zaten kimse gelmesin demiyor. Ama orada biran önce savaşın bitmesi ve bu Suriyeli kardeşlerimizin kendi topraklarına dönmesi gerekiyor. Onların babaları orada, dedeleri orada, mezarları orada, kültürleri orada, yapıları orada, her şey orada ama kendi ülkelerinde huzuru bulamıyorlar. O huzuru sağlamak lazım.
AB’ye gittim, yetkililerle konuşurken bana Suriye’yi sordular. Dedim ki, "Siz 10 bin, 20 bin göçmen geldi diye kıyameti koparıyorsunuz. Suriye’de kan aktığı zaman sesiniz bile çıkmıyordu, Suriye’de kan aktığı zaman gözlerinizi kapattınız, kulaklarınızı kapattınız. Ne zaman Suriye konusu gündeminize geldi? Suriyeliler geldiği zaman. Siz sorumlusunuz, Suriye’de yaşananlardan en başta siz sorumlusunuz. Neden güç olarak Suriye’de kanın akmasını engellemediniz, neden o konuda bir çaba harcamadınız, neden suskun davrandınız uzun süre?" Mülteciler gitti, beyler kalktılar vay efendim işte bunlar Almanya’ya gelmesin, Fransa’ya gelmesin, İsviçre’ye gelmesin, kuzey ülkelerine gelmesin, Hollanda’ya, Danimarka’ya gelmesin diye. Nereye gidecek bu insanlar? Ve sonra kalkıyorsunuz bunların içinden eğitimli olanları alacağım diyor, diğerlerini insan yerine koymuyorsunuz. Diğerleri insan değil mi? Batının ikiyüzlülüğüyle karşılaştılar orada ve bana hak verdiler. Batının ikiyüzlülüğü. Kendi çıkarlarını bu kadar düşünen bir dünya var orada ve Türkiye’nin bu süreç içinde yaşadığı dramı, terör olaylarını büyük ölçüde görmezden geldiler. "Sorun nasıl çözülür" dediler? Yine Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatını anlattım, bu 4 ülkeyi siz de teşvik edeceksiniz. Buyurun bir araya gelin, kendi sorununuzu çözün, Ortadoğu’da egemen güçlerin çok aktif olmasını engelleyin.
Egemen güçler Ortadoğu’da kan akmasını isterler, çatışmayı isterler, çatışmayı beslerler. Ortadoğu’ya önce barışı getireceğiz hep beraber. Yeter mi? Hayır. Evi yıkılan, okulu yıkılan, hastanesi yıkılan, yolu olmayan, parkı olmayan kentler var orada. Elinizi cebinize atacaksınız Suriye’nin onarımını yeniden sağlayacaksınız, yol yapacaksınız, okul yapacaksınız, park yapacaksınız, hastane yapacaksınız. Her şeyi yapacaksınız ve ondan sonra diyeceğiz ki buyurun kardeşim evinizi yaptık, yurdunuzu yaptık, okulunuzu yaptık, hastanenizi yaptık, yollarınızı yaptık artık Suriye’ye dönebilirsiniz. Yine yüzde yüzü gitmeyecektir ama büyük bir kısmı kendi topraklarına dönecektir.
Bunu Hatay’da anlatmamın nedeni şu, bölgeyi en yakından izleyen sizsiniz, bölgede yaşanan bütün dramlara birebir tanık oldunuz. Ben bunu Almanya’da anlattım, Fransa’da anlattım, Brüksel’de anlattım, pek çok yerde anlattım. Böyle olması gerektiğini de söyledim. Önce 4 ülke kurar Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatını, sonra bu ülkelere diğer ülkeler de dahil olabilirler. Amaç havzayı büyütmek, yani barışı büyütmek. Ortadoğu’da barış olduğu zaman Türkiye sembol bir güç olarak da ortaya çıkacaktır. Yatırımlar yapılacaktır, ekonomi canlanacaktır. Şimdi Suriye’deki kavgadan en çok etkilenen il hangisi? Hatay. Sonra Gaziantep, sonra Şanlıurfa. Biz olaylar ilk çıktığında buralara heyetler gönderdik. Ticaret odalarını gezdiler, sanayi odalarını gezdiler, ziraat odalarını gezdiler. Suriye’deki çatışmanın bize olan maliyeti nedir diye. Bunu dönemin hükümeti yapmadı, farkında bile olmadı. Ama biz yaptık, bizim bir sorumluluğumuz vardı, biz bir siyasal partiyiz. Ve Türkiye’de bir sorun varsa, o sorunun çözümüne ilişkin çaba göstermek ve çözümü toplumun önüne koymak zorundayız ve biz bu sorumluluğumuzun gereğini yaptık. Dolayısıyla bir akademik odada, bütün odaların buluştuğu bir akademik zeminde bunun anlatılması gerekiyordu. O açıdan sizlerin bunu daha geniş kitlelere aktarmanız gerekiyor.


Sorumluluk? Aydının sorumluluğu daha farklıdır. Sıradan bir vatandaşın sorumluluğu ayrı ama aydının, ülkesini düşünenin, eğitimlinin sorumluluğu daha farklıdır. Aydının sorumluluğu daha ağırdır. Çünkü onun bilgi kapasitesi çok daha zengindir. Eğitim ve deneyim o bilgi kapasitesini zenginleştiriyor. Zenginleşen bilgi kapasitesi sorunları önceden görmeye yol açıyor. Sorunları önceden görüyorsunuz ve bunu da sorunun çözümüne yönelik düşünceleri de planlıyorsunuz. Kent planlaması var, tarımda planlama var, iş yaşamında planlama hayatın her alanını planlıyorsunuz. 2019’dayız Türkiye Cumhuriyetinde kalkınma planı yok. Kaç kişi bunun farkında bilmiyorum? 60’tan bu yana planlar var, 2018’de son planımızın süresi doldu, 2019 Türkiye’de kalkınma planı yok. Neyi planlıyorlar, neyi yapıyorlar? Çiftçinin düştüğü durum belli, işsizlik belli, kuyruklar belli, hayatın her alanında ciddi sorunlar var. Sorunları nasıl aşacağız ortada plan yok, planlama yok. Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı vardı, 1960’lardan bu yana ve bu aynı zamanda bir anayasal kurumdu. Şimdi öyle bir teşkilat da yok artık. Dolayısıyla aydın olarak bizlerin sorumluluğu çok daha fazla, geniş kitleleri aydınlatmak, geniş kitlelere bilgi aktarmak açısından.
Efendim bir konuya daha değinip sözlerime son vereyim. Liyakatten söz ettik. Devleti ayakta tutan liyakattir aslında. Adalet ve liyakat, aynı kökten geliyor bunlar. Yani işin uzmanlarına sorunun teslim edilmesi. İşin uzmanı nedir? Kenti planlayacaksanız Şehir Plancıları Odasına, sağlıkla ilgili Türk Tabipler Birliğine gideceksiniz veya doktorlara gideceksiniz. Hayvancılıkla ilgili bir sorun varsa veteriner odaları. Hayatın her alanı şu veya bu şekilde bir şekliyle planlanabilir bilgiyle, birikimle. Ve bu kadroların aynı zamanda devlette olması lazım. Bu kadrolar büyük ölçüde devletten dışlandı, var olan kadrolarında bilgisine başvurulmadı, liyakat değil sadakat esas alındı. Sen bana bağlıysan ne olursan ol hiç önemli değil. Eğer TÜBİTAK’a diyelim ki o konuda hiçbir bilgisi olmayan, birikimi olmayan birisini getirirseniz TÜBİTAK’ı öldürürsünüz. TÜBA’yı öldürdük nitekim Türkiye Bilimler Akademisi. Pek çok bilim insanı oradan ayrılmak zorunda kaldı.
Bakıyorsunuz bir üniversitede efendim tanzim satış mağazası açılmış. Allah aşkına böyle bir tablo olabilir mi? O üniversitenin görevi ne? O üniversitenin görevi, tarım neden bu hale düştü onu araştırmak. Onu araştırmıyor. Çünkü onu araştıracak kadroları yönetime getirmiyor. Tarım bu hale nasıl geldi? Tarım kanununun 21. maddesi neden uygulanmıyor? Neden milli gelirin en az yüzde 1’inin çiftçiye ödenmesi gerekirken neden ödenmiyor, 1996 yılından bu yana neden ödenmiyor? Üniversitenin bunu araştırması lazım. Kendi kendine yeten bir ülke tarımda nasıl oldu da bu hale düştü? Bunu araştıracak olan üniversite bunu araştırmıyor, bu konulara girmiyor bile. Sırf saraya yaranmak için 'bizde tanzim satış mağazası açtık, üniversitede ucuz mal satacağız...' Bunlara akademisyen denir mi Allah aşkına, bunlara bilim insanı denir mi? Denmez. Bilim insanının özelliği sorgulamaktır zaten. Liyakat sahibinin işi sorgulamaktır zaten. Var olan bir sorunu nasıl çözerim diye düşünmektir zaten. Bunların hiçbirisi yok. Bu nedenlerle sizlerin, akademik dünyanın büyük sorumluluğu var. Benim sorumluluğum var siyasetçi olarak. Ben sorunu çözmek için sizlerin bilgisine başvururdum. Ben maliyeyi çok iyi bilirim, bütçeyi çok iyi bilirim, bu benim uzmanlık alanım. Ama tıbbı bilmem, şehir plancılığını bilmem. Dolayısıyla hayatın her alanında da aslında bir planlama vardır, hayatın her alanında uzmanlar vardır. Uzmanlar bir araya gelir oturur, konuşur, tartışırlar ve çözüm üretirler. Siyaset kurumu da o çözümlerden yararlanır. Şimdi bunlar kalmadı. Dolayısıyla kamudan bağımsız çalışan, yani devletten bağımsız çalışan sizlerin rolü çok daha fazla ve biz sizlere güvenmek zorundayız. Üreteceğiniz her düşünce bizim için son derece değerlidir.
Efendim beni dinlediğiniz için hepinize yürekten teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. 



Daha sonra Antakya Demirciler Sitesi'ni ziyaret eden CHP lideri Kılıçdaroğlu, burada demir dövdü, vatandaşlarla çay içip, sohbet etti.




Gündem'den Öne Çıkan Haberler