08.05.2024

CHP Genel Başkanı Özgür Özel Habertürk TV’de: “Eş, Dost Kayırmacılığı CHP’nin Yapacağı Bir İş Değildir”

Cumhuriyet Halk Partisi,CHP Genel Başkanı Özgür Özel,Habertürk TV,Canlı yayın,Özel röportaj programı,fevzi çakır,Esra Toptaş,AKP,18 Mayıs Saraçhane,26 Mayıs Tandoğan,atanmayan öğretmen,emekli,TRT,parti devleti,müzakere,mücadele,seçimler,devlet geleneği,KKTC,Bosna Hersek,Aliya İzzetbegovic,Alman Sosyal Demokratlar,Avrupa Sosyalist Partisi,Sosyalist Enternasyonel,Pedro Sanchez, aday tartışması,borçlu belediyeler,cumhurbaşkanı erdoğan,mehmet şimşek,enflasyon ,rasyone politikalar,irrasyonel politikalar,IMF,türkiye ittifakı,seçim 2024,yerel seçimler,31 mart,chp birinci parti,erken seçim,chp.org.tr

“KENDİM DE DAHİL KİMSENİN İHTİRASINI TANIMAM”

“‘ÖLECEĞİMİ BİLSEM ŞEHİT CENAZESİNE GİDERİM’ DEDİM”

“PARTİMİN OKYANUSU GEÇERKEN DEREDE BOĞULMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Ben Cumhuriyet Halk Partisi tarihini iyi bilen birisiyim. Hep de bunu söyledim1970’lerde toplumun talebini, milletin sesini duymuş, toplumun taleplerini okumuş ona göre doğru bir siyasi hat belirlemiş Ecevit 70’lerde yapılan 2 genel 2 yerel seçimin dördünden birinci parti çıktı. Ben birincisini başardım. Şimdi sıra ilk genel seçimi kazanmakta. Bunun önüne kendimi engel koymam. Yani kendim dahil kimsenin ihtirasını tanımam, doğrusunu yapacağız. Teknik direktör 90. dakikada penaltı kazanınca kimin atacağına karar verir. ‘Dur ben kullanacağım’ demez” ifadesini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, HaberTürk’te gazeteciler Esra Toptaş ve Fevzi Çakır’ın sorularını yanıtladı. Özel, siyasette yumuşama tartışmalarına ilişkin olarak, “Şüphesiz yeni bir dönem başladı. Mücadelenin en sert verileceği dönem. Hatta bugün bir saat önce atanmayan öğretmenler, mülakat mağdurları ve müfredatın hızla değiştirilmesine itiraz eden herkesi 18 Mayıs’ta, Saraçhane’de bir büyük mitinge davet ettik. 26 Mayıs günü emeklilerle Tandoğan Meydanı’nda 10 bin liralık emekli maaşına isyan edeceğimiz ve emekli maaşlarında iyileştirme için kamuoyunun dikkatini çekeceğimiz mitingi duyurduk. Bu tip tematik mitingler sürecek. CHP seçim zamanında şunu söyledi. Halkın gündeminde olmayan hiçbir gündemin peşine takılmayacağız. Asgari ücretlilerle ilgili de Haziran ayı ilk haftası içerisinde bir miting yapacağız. Yani bugünden bir ay sonrasına kadar üç büyük miting yapılmış olacak ve devam edecek. Bugüne kadar sessizce kendi ıstırabını çekmek zorunda olanların sesi olacağız. Sesini duyuracağız. Mücadeleyi sürdüreceğiz. Ama bu mücadele sadece miting meydanlarında ya da sadece TBMM kürsüsünde etmekle olmuyor. Bir de müzakere tarafı var. O tarafı eksik bırakmamak önemli. 31 Mart seçimlerine gidene kadar neler neler dediler. DEM’leniyor dediler, hain dediler. Biz hep sustuk. Ya da zaman zaman dost ateşi açıldı. Kimseye hiçbir şey demedik. Biz dedik ki emekli, emekçi, yoksul, çiftçi, öğrenci, işçi, memur, işsizin dertlerini anlatacağız dedik. TRT parasıyla reklamımızı yayınlamadı, AA kaynağında haberi sansürledi. Tam burada şu sehpanın olduğu yerde bir kürsü vardı ve seçim gecesi 21.00’de kürsüye geldim. Şunu söyledim. Seçim sonuçlarının lehimize gittiğini, sandıkların bırakılmaması gerektiğini ve TRT’ye sürprizimizin olacağını söylemiştim ve 47 yıl sonra ilk kez şu anda TRT ekranlarında CHP birinci partidir dedim. Bu olaydan 3 gün sonra TRT muhabirinin Gazze’de bacağı koptu. TRT’nin genel müdürünü aradım yapabilecek bir şeyimiz var mı diye konuştum. TRT ile mücadele ediyorum sitem de ediyorum ama devletin bir kurumu olan TRT’nin bir muhabiri yaralandığında Genel Müdürüne geçmiş olsun telefonu açıyorum. Siyaset sadece münakaşa yapılacak bir kurum değildir. Küslük kaldıracak bir kurum değildir çünkü siyaset konuşularak yapılır ama yumuşama lafını hiç doğru bulmuyorum. Normalleşme. Çünkü normali bu. Geçen gün Sayın Bahçeli’yi ziyaret ettim. Randevu istedim bir gün sonra verdi. 7 yıl sonra ilk temas diye bütün gazeteler yazmış. Öyle bir şey olmaz. Ya da işte 22 yılda ikinci kez bir araya geldiler. Bunlar doğru değil. Biz yanlış gördüğümüze yanlış, doğru gördüğümüze doğru diyeceğiz. Müzakereyi yapacağız. İsteklerimizi sıralayacağız. Yerine gelirse teşekkür gelmezse müzakere edeceğiz. Bu kadar basit. Gerçek demokrasilerde el sıkışmayan liderler olmaz. Kısa süreli tansiyonlar olur. Bunu sürdüreni siyaset eler gider. Ama böyle yıllar süren küslükler ayrıca 1977 – 1980 arası AP ve CHP Genel Başkanları el sıkışmıyordu ve darbeciler el ovuşturuyordu onlar el sıkışmıyor diye. Bunu görmek lazım. O yüzden net bir şekilde CHP özgüvenli, nasıl siyaset yapılacağını bilen, ne talep edileceğini bilen, yol gösteren, uyaran, gerektiğinde tenkit eden, gerektiğinde teşekkür eden bir siyaset uygulamak zorunda. Zaten modern çağ, iletişim ve gerçek anlamda birilerinin sesini duyurmaya ilişkin yapılması gereken siyasi iletişimde bunun gerisinde olamaz” ifadesini kullandı.

“SEÇMEN DEVLETİ YÖNETMEYE HAZIR OLDUĞUNUZU GÖRMEK İSTER”

Özel, “Son bir ayda devletle ilgili iki şey söyledim. Birincisi seçim sonuçlarının değerlendirilmesine dair. Devletle millet yarışırsa millet kazanır. Bu seçimde birileri devletle milleti yarıştırdı. TRT’ye ana muhalefetin reklamını yayınlatmayarak, AA’ya biraz önce söylediğim gibi kaynağında sansür uygulatarak, devletin tüm kurumlarını, kaymakam, valilerine varasıya kendi partilerinin başarısı için kullanarak birileri devleti arkasına aldı ve AK Parti’yi parti devleti, devleti de bir partinin aparatı haline getirmeye çalıştı. Karşısında biz vardık. Devletle millet yarışınca millet kazanır. Zaman zaman yanlış tarafta olduğumuz oldu. Zaman zaman birilerinin milletin yanında olduğu ama bizim devletin tarafında olduğumuz oldu. Türk insanı devletini sever. Ben de severim. Devletine laf söyletmez. Ben de söyletmem. Saygı duyar. Vergi verir. Ama birileri devleti siyasete alet edip millete istikamet göstermeye çalışırsa orada millet kazanır. Biz milletin tarafındaydık. Türkiye İttifakı devletin karşısında milletin temsilcisi olarak kazandı. Gelelim devlet vurgusuna. Ben bunu bazı siyasi muhataplarımızla yaptığım görüşmelerde ifade ediyorum. Ben 10 yaşında devlet parasız yatılı okul bursuyla Bornova Anadolu Lisesi’nde yatılı okumaya başlamış bir çocuğum. Annem babam emekli öğretmen. Benim kursağımdan geçen her lokma ya devletin karavanasından konmuştur ya devletin ödediği maaştan yenmiştir. Bizden öyle birileri söylüyor diye vatan haini çıkmaz. Devlet geleneği deyince bu başka bir şey. CHP devleti kurmuş ve kurumsallaştırmış bir parti. Devletin bazı gelenekleri vardır ki terk edilmemelidir. Seçimler bitti. Kurultaydan genel başkan olarak çıktım ilk ziyareti Kıbrıs’a yaptım. Doğrusu budur. Yurt dışına çıkacaksan önce Kıbrıs’a. Kıbrıs’ta da Meclis Başkanına, Cumhurbaşkanına, Başbakana, CTP’ye gittim. Daha sonra Isias Otel’de hayatını kaybeden çocukların aileleri ile buluştum. Azerbaycan’dan randevu istedim neden ikinci ziyaret Azerbaycan’a yapılır. İki devlet tek millet. Çok net. Oraya önümüzdeki günlerde bir ziyaret planlıyoruz. Kendilerinin seçim sürecinin başladığını, seçimden sonra kabul edeceğini söylediler. Geçtiğimiz günlerde Sayın Aliyev bizim bir milletvekilimiz kanalıyla selamımızı aldığını, yakında görüşeceğimizi söyledi. Azerbaycan ile arası kötü bir ana muhalefet partisi olmaz. Bosna Hersek’e gittim. İzzetbegovic’in mezarına gittim ve yurt dışı temaslarıma başladım. Alman Sosyal Demokratlara gittim. Avrupa Sosyalist Partisi’ne gittim. Sosyalist Enternasyonel’de Pedro Sanchez’in yardımcısı seçildim. Seçmen kimi göndereceğini biliyor. Artık bıçak kemikte. Ama kimin geleceğine karar vermesi için sizin devleti yönetmeye hazır, geleneklerini bilen bir parti olduğunuzu görmek ister” dedi.

“ORTAK VE MUTLAK MENFAATLERİ BİRLİKTE SAVUNMAMIZ LAZIM”

Özel, “Ben Sayın Cumhurbaşkanı ile yaptığım görüşmede dış temaslarım hakkında bilgiler verdim. Bir dosya sundum. Filistin için 119 ülkenin sol, sosyal demokrat partilerine yazdığım mektup. Bunların 24’ü ülkelerinde yürütmenin başında iktidar. Sosyalist Enternasyonel konuşmam. Avrupa Sosyalist Partisi konuşmam, SPD konuşmam ve Türkçeleri Sayın Cumhurbaşkanına verdiğim dosyada var. Ayrıca dedim ki bir devlet geleneğini terk ettik son 20 yılda. Benim yurt dışına gitmeden önce Dışişleri Bakanlığından brifing almam lazım. O ülke ile ilişkilerimiz nasıl, sorunlarımız ne, önümüzdeki riskler ve fırsatlar ne ve benden ne beklersin? Üzerinde mutabık olmadığımız bir konu varsa o zaman ayrı düşündüğümü söylerim. Ama yüzde 85 Türkiye’nin dış politikasında benzer şeylerde birleşiyor olmamız lazım. Eskisi gibi sürekli bilgilendirme yapılmıyor. Brifing vermeniz lazım. Banaysa bakan, yardımcılarımızaysa bakan yardımcıları. Ve dönüşte bizim bilgi vermemiz lazım. Şunları yaptık, şunu söyledik, şu cevabı aldık… Almanya’da, SPD’nin üyesi Olaf Scholz Başbakan. Yani siyaseten Erdoğan ile taban tabana zıt, siyasi akrabamız. Ona benim ilettiğim mesaj ve aldığım cevabın Türkiye dış politikası açısından önemi var. Pedro Sanchez Filistin’i tanısın istiyoruz. Ben yardımcısıyım. Ben azmettiriyorum. Ben diyorum biraz daha cesaret. Yazı yazıyorum. Bire bir koluna girip de söylüyorum Filistin’e sahip çıkalım diye. Bunlar önemli. Cumhurbaşkanına bunları söyledim. Bir kez daha söyleyeyim. Benim Cumhurbaşkanına kendi dediklerimi söylemem çok kolay ama onun cevaplarını söylemek nezaketsizlik olur. Ama burada kendisi dedi ki bu konularda hatta daha da genişletti, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanlarımız Sayın Genel Başkan ihtiyaç duyduğunda brifing versinler ve bu temaslar sağlansın. Sonra biz, diğer bakanlarla da genel başkan yardımcılarımızın iletişiminin faydalı olacağını söyledik. Bu konuda da talimat vereceğini söyledi. Farklı görüşlerde olsak söylemem. Bu önemli bir adımdı. Ben bundan sonra örneğin İngiltere’ye gitmeyi düşünüyorum. İşçi Partisi belediye seçimlerini kazandı ve Ocak ayında seçim var ama erken seçim talep ediyor. Büyük ihtimalle iktidar olacak. Ben İngiliz İşçi Partisi ile en yakın siyasi akrabayım. Ama gitmeden önce Türkiye İngiltere ilişkilerinde ne yaptınız ne istiyoruz ya da F-35 konusunda, Eurofighter konusunda her şeyi bilmemiz, ortak ve mutfak menfaatleri birlikte savunmamız lazım. Ama her konuda aynı düşünemeyiz. Ben Suriye politikası ile bağdaşamam. Onu da eleştiririm” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:


“KENDİM DE DAHİL KİMSENİN İHTİRASINI TANIMAM”

“Ben gelecek seçimleri kazanmak istiyorum. Gelecek seçimleri kazanmanın önündeki her engeli aşmak benim görevim. Geçmişteki hatalardan ders alacağız. Doğruları tekrar edeceğiz. Biz geçmişte şu hatayı yaptık, açık yüreklilikle söylüyorum. Seçime daha yıllar varken bitmez tükenmez aday tartışmalarına başladık ve yine daha çok vakit varken ve masada aday daha konuşulmamışken sayın genel başkanımıza çok yakın isimlerin çıkıp ‘Adayımız Kılıçdaroğlu’ dediğini duyduk. Ben bunun içerde tartışmasını yaptım ve bir ölçüde tepkilerini gördüm. ‘Doğru değil’ dedim. ‘Yanlış’ dedim. Genel başkanımızın aday olmasını istemek başka bir şey. Müzakere edilmeden masada konuşulmadan -ki Kemal Bey ‘Daha aday konuşmadık’ diyordu- ‘Adayımız Kılıçdaroğlu demek yanlış’ dedim, ‘Gönlümden geçiyor deyin’ dedim. Ben isterim dedim. Sonra ‘Kılıçdaroğlu aday yapılmazsa masa dağılır’ demek çok yanlıştı. Bu şu demek biz sizi bu masaya figüran olarak oturttuk aday dayatıyoruz demek. Bunu Kemal Bey yapmadı ama Kemal Bey’i çok sevdiğini ve çok yakın olduğunu söyleyen bazı dostlarımız Kemal Bey’in dostları, bazı arkadaşlarımız yaptı bunu. Bu bize aslında çok rahat kazanabileceğimiz bir seçimde belki de Kemal Bey’le de kazanabileceğimiz bir seçimde yani ben Kemal Bey seçilecek aday değildi demem ama öyle yanlış yöntemlerle ilerlendi ki bazı yerlerde boşu boşuna karşılıklı hatalar, masada olmayacak şeyler oldu ve buraya geldik. Şimdi 1- Erken aday tartışmasının hiçbirimize faydası olmadığını biliyoruz. 2- Birilerinin sırf genel başkan diye Genel Başkanı dayattığı veya söylediği meseleyi biliyoruz. Bir de benim görevim şu ben şu anda teknik direktörüm. Ben icracı bir yerde değilim. Forvet beşe de çıksa veya takımın hepsi atağa da kalksa bundan takım faydalanır. Benim anlatmaya çalıştığım mesele şu, ben geleceğe dair umutları köreltmek endişeleri kabartmak istiyorum. Aslında ben öyle bir noktadayım ki ben partinin genel başkanıyım ve Cumhuriyet Halk Partisi’nde genel başkan öyle az buz bir şey değil. Maalesef Türkiye siyaseti sosyal demokrat bir partinin genel başkanından daha başka bir yere taşıyor. Çünkü diğer rakipleriniz öyle konumlanmış ki partilerinde. O yüzden ‘Ya genel başkan ne olursa olsun 5 sene sonra aday olacak’ ifadesi şu riski getiriyor. Ya daha rahat kazanacak bir aday varsa kendisiyle riske mi atacaksın? 31 Mart seçimlerinde aday belirlerken biliyorsunuz bir sürü eleştirenler oluyordu diyorlardı ki ‘Özgür Özel, CHP tarihinin en kısa süreli Genel Başkanı olabilir, 1 Nisan felaketi geliyor’. Ben de hep diyorum ki ‘Çok beklerler büyük bir zafer geliyor’. Bunu sizin yayınınızda da söylenmiştim. Belediye isimlerini saydım, hepsini de kazandık. Çünkü ben görüyordum, nasıl yapacağız biliyor musunuz? 1- Tek başıma asla karar vermem, 2- Kendimi dayatmam, 3- Bir adayı dayatmam, 4- Partinin seçilmiş hiçbir organını dışlamam. Ne meclis grubunu ne MYK’yı ne PM’yi başka yerde karar alıp onlara da dayatmam. Ne yaparım biliyor musunuz? Bütün seçilmişlerden görüş alırım. Bakın demokratik dijital katılım diye bir şey çalışıyoruz. Şu anda kurultay delegeleri il, ilçe başkanları düzeyindeyiz. Yakında bütün üyeler düzeyine gideceğiz. Bir tuşla genel başkan olarak bütün kurultay delegelerine görüş soruyorum. Ben 20 dakika süre verirsem 20 dakikada geliyor. 3 gün veriyorum, 3 günde geliyor. Bütün üyelere geçmek üzereyiz. Şunu göreceğim ben örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmemi doğru buluyor musunuz? Bölgesel kırılımlara göre cinsiyet kırılımına göre yaş kırılımına göre meslek kırılımına göre. Tabii sonra açık uçlu sorular. Erdoğan'la görüşmede hangi maddeyi gündem etmemi istersiniz? Yaptık bunları şimdi bütün üyelerle yapacağız. İleride belki de gönüllü bütün seçmenlerle yapacağız. Birtakım riskleri bertaraf edebilirsek. Ve en geniş toplumsal kabulle en çok oyu alacak bir Cumhuriyet Halk Partiliyi Cumhurbaşkanı adayı yapacağız ve bu seçimi kazanacağız. Bunun önünde kendimin dahil kimsenin ihtirasını engel olarak kabul etmem. Bu kadar net, kimsenin kendim dahil... Ben Cumhuriyet Halk Partisi tarihini iyi bilen birisiyim. Hep de bunu söyledim1970’lerde toplumun talebini, milletin sesini duymuş, toplumun taleplerini okumuş ona göre doğru bir siyasi hat belirlemiş Ecevit 70’lerde yapılan 2 genel 2 yerel seçimin dördünden birinci parti çıktı. Ben birincisini başardım. Şimdi sıra ilk genel seçimi kazanmakta. Bunun önüne kendimi engel koymam. Yani kendim dahil kimsenin ihtirasını tanımam, doğrusunu yapacağız. Teknik direktör 90. dakikada penaltı kazanınca kimin atacağına karar verir. ‘Dur ben kullanacağım’ demez. Birincisi bu illa ben atacağım demez. İkincisi teknik direktör kadroya yeni arkadaşlar dahil edebilir. Mevcutlardan formsuz olanları dinlendirebilir. Bunların hepsi siyasete dahildir. Benim söyleyeceğim şu bugün için bir tespit sordular. Dedim ki takımda 2 santrfor var. Biri sağ, biri sol açık. Bunu Çipras’a da söyledim, çok güldü. Mansur Bey’e de. Biri sol açık ama dedim bizim sağ açık senden de solcu olabilir dedim Mansur Bey’le ilgili. Şöyle ki. Sosyal politikalarda çok iyi, sosyal yardımlarda falan yani sol politikalar sağ açık dediğimiz kişide. Ekrem Bey’in toplumsal kabulü ve Mansur Bey’in toplumsal kabulü çok üst düzeyde ve geçmişte de üst düzeydeydi. Bu iki arkadaşımız sağ açık ve sol açık. Zaten MYK’da söyledim. Grupta söyledim. Bir kez daha söylüyorum. Bugünden aday tartışmalarına son nokta Özgür Özel tarafından konmuştur, bitti. Adayı günü gelince konuşacağız. Sorunuzun kalan kısmının cevabı buyurun. Biz siyaset kalesinin başarı kapısında 1980’den beri kapıda kalmıştık. Bir türlü açamıyorduk. Nasıl aşacağız diye baktık. 3 tane kilit var. Nerede bu diye aradık. Dedim ki Atatürk bunu bir yere koymuştur. Birinci kilit gençler daha çok genç. 43 yaş ortalaması PM’yle yürütüyor, yönetiyorum partiyi. İkincisi kadınlar. Daha çok kadın aday kadınlara daha çok söz hakkı. 3 dogmaya değil, bilime sarılma. Anketlere gülüyorlardı. Yapay zekaya gülüyorlardı. Sahada adayları anketle takip ediyorum diyordum. Gülüyorlardı. 350.000 anketle aday belirledik. 255.000 anketle adayları sahada takip ettik. Kilis’i anketle kazandık. Bana şunu dedi anket raporu. Kilis’te Ak Partililer ve MHP’liler kendi adayları yerine CHP’nin adayına yönelmişler. Belli oranda tüm CHP’lilerde öğrenilmiş çaresizlik var. Başka adaylara oy veriyor ya da sandığa gitmiyor Onları ikna edersen Kilis’i alırsın. Kilis alınır mı ya? Bir baktım bir de tam buna bakarken. Programa Kilis’i koyduk bir gün sonra Erdoğan da koydu, o da gördü anketi seçim gidiyor. Gittim ‘Açık açık konuşmaya geldim’ dedim. Yağmur başladı 45 dakika konuştum. Yağmurun altında ‘Siz partinize oy verirseniz bu sefer bu iş olacak’. Bakın dedim şu saçağın altındaki Ak Partililer illallah demiş. 20 yıldır aynı adayları AKP ile MHP döndürüyor. Dedim ki bakın dedim, bu müceddere bayat yenmez yani müceddere pişirildiğinde çok lezzetli bir yemek ama. Bayatladığında bıktırıyor. AK Parti, MHP, bayat müceddereden bıkmış dedim. Kilis’te 38 yaşında avukat aday var dedim. Verin oyu kazanacak. CHP’liler onlar vermeye hazır siz verin dedim. Ankette görmesem nasıl diyeceğim? Ankete bakmak, bilimden yararlanmak, odak grup çalışmaları gelecek seçimde de en önemli yönlendiricim. Ankette üstte olan birileri varken altta bir adayımız olmaz. Şunu diyebilirim, bugünden gönlünden geçen herkes kendi görevini en iyi yaparak kendini Cumhurbaşkanı adaylığına şartlasın, karşılığını alır. Önemli olan o gün geldiğinde kimle kazanıyorsun? En rahat kimle kazanıyorsak onunla kazanacağız.”

“PARTİMİN OKYANUSU GEÇERKEN DEREDE BOĞULMASINA İZİN VERMEM”

“İlk önce Balıkesir’de belediye başkanımız 6 ay boyunca kendisine yardımcı olduğu gerekçesiyle milletvekilimizin ağabeyini danışman atadı. 2 tarafa da telefon açtım ve hemen vazgeçtiler. Dün Bursa’yla konuştuk. Net olarak mesajımızı verdik, istifa ettirdiler. Bugün Adana’dan bir haber geldi. Oraya net olarak mesajımızı ilettik, çözülecek. Buradan bir kez daha söylüyorum, bir eş, dost kayırmacılığı CHP’nin yapacağı bir iş değildir. Hep şöyle çok haklı gerekçeleri var, aslında o yönüyle değil, ben anlamam diyorum. Çok liyakatli, iyi de bilmem ne de falan. Yani Türkiye’de tekse, hani böyle olur ya uzaya astronot yollayacağız işte bizim Alper Gezeravcı var başka da yok. Tamam ama. Onun dışında yapmayın kardeşim diyorum, istismar edilir. Burada tavrım net ve açıkça şunu da söyledim. Benim kardeşim geçen sene emekli olana kadar EYT’den, Adalet yürüyüşünden beri işsizdi, hala da işsiz. Yani artık işte emekli de oldu, bir maaş bağlandı. Çok büyük bir bankanın bilgi işleminin en üst noktalarından birindeydi. Adalet yürüyüşüne gitmek için izin istedi, vermediler. 60 günlük izni birikmiş. Her şeyin yedeği var senin yok demişler. Kardeşim yedeklemenin başındaydı. O da kendi adalet yürüyüşünü başlatıp binadan çıkıp gitmiş. Tabii bir böyle bir ayrılıktan sonra davalar mavalar da oldu. Benzer ölçekli diğer yerlerden de iş teklifi gelmedi. Uzmanlığı da banka veri saklamaydı. Ben bilmiyor muydum? Kardeşimi Grup Başkanvekili olarak herhangi bir belediyenin IT departmanına… Barış’tan iyi kimse yapamaz ama kardeşim de işsiz kaldı veya bir başka tarafta birçok akrabam işsizdir. Ama bizde öyle bir şey yok. Genel Başkan’ın yapmadığı yerde siz de yapmayacaksınız kardeşim. Bunu kötü niyetle yaptıklarına inanmıyorum. Diyor ki bu konuda en iyisi diyor. Şu belediyeydeyken de diyor, o ekiple çalışıyordum, buraya alıyorum diyor ama olmuyor işte yani olmuyor. O konuda tavizimiz yok, müdahalemiz net. AK Parti de bunun olmadığı belediye yoktu neredeyse. Normal karşılıyorlardı efendim. Özel kalem müdürlüklerinden memurluğu 6 ayda bir cır cır cır döndürüp ne kadar varsa danışmanlar o onun akrabası orada onun akrabası burada biz bunu eleştirdik. Şimdi bizim zorluğumuz şu. Adalet ve Kalkınma Partisi koyu gri. Bir nokta kurşun kalem koysan kolay görünmüyor. CHP bembeyaz, dokundurduğun yerde sırıtıyor. Bu kadar bembeyaz bir kağıdın üstüne birkaç tane olsa kurşun kalemle kimsenin dokunmasına izin vermem. Ayrı ayrı İstanbul’un bazı ilçeleriyle ilgili bugün yine bazı iddialar varsa istifa edecekler. İstifa ettirecekler yolu yok. Balıkesir’le kendim konuştum. Gökan Zeybek’in aramasına kalmadan bu işleri yapmasınlar, vazgeçsinler. Çok iyi niyetle de yapılsa efendim bunu biliyor, yıllardır beraberiz. Yol arkadaşım onun eşi diye değil, onun ağabeyi diye değil ama diyorlar ama bunu vatandaşa anlatamayız. Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerinde Eşgüdüm Eğitim ve Denetim Departmanı kuruyoruz. Başında Yılmaz Büyükerşen genel koordinatör olarak var. 20 kişilik bir danışma kurulu var. Önceki dönem milletvekilleri, belediye başkanları, uzmanlar ayrıca tabii onların altına profesyonel kadrolar denetimin altında 20 tane sayıştaycı, onun yanında mülkiye müfettişleri, önceki dönem milletvekilleri bunlar tabii ki gidip de belediyede sayıştay denetimi gibi denetim yapmaz. Orası resmi kurum ama denetime hazır hale getirme, geçireceği denetimde hukuki destek sağlamak ve yanlış bir iş yapmamak yönünde doğru eğitim verme bunların hepsini yapıyoruz. Bundan sonraki dönemde Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar yürüyüşünde okyanusu geçecekken derede boğulmasına izin vermeyeceğiz. Çok net okyanusu geçme niyetindeyken derede boğdurtmam.”

“SONUÇ ALINMASINI UMUYORUM”

“Biz geçtiğimiz dönemde çok borçlu belediyeler devraldık. Şimdi o borçların çoğu döndürülebilir ve aslında hani işleyişte normal kabul edebilecek cari borçlara indi. Formül şu, israfı bitirip tasarrufu yaygınlaştırmak. İstanbul Büyükşehir’le ilgili net rapor var. Bir kişi alsın de desin ki bu doğru değil, çok net. Çok resmi raporlardan çıkmış toplamlar. Özetini söylüyorum, yarı parayla 2 kat iş yapmışız. İstanbul Büyükşehir’de 4 kat fark var. Türlü örnekler verebilir. Örneğin Denizli Büyükşehir’i aldık ilk gün Belediye Başkanı 45 makam arabasını iade etti. Maliyeti 70.000.000 TL yıllık kira bedeli. Nuri Başkan’la konuştuk ‘Genel Başkanım inanılmaz bir durum var’ dedi. ‘Daire başkanında var. Başkanın özel kaleminde var, yardımcısında var inanamadım’ dedi. Bu oralara ben de atama yaptım dedi. Dedim ki herkes arabasına binecek gelecek dedi. 5 araba koydum lazım olan buradan kullanacak 45 araba fark ediyor 70.000.000 TL. Her yerde böyle. Hep bir yandaşa ihale verme telaşı. Cumhuriyet Halk Partili belediyeler zaten bu anlamda inanılmaz işler yaptılar, yapmaya devam ediyorlar. Bizde durdukça borç azalıyor. Bu dönem CHP’den çok borçlu belediye aldım diyen birisi çıkıp bağırıyor mu? Ama CHP’liler bağırıyor çünkü bizde israf yok, öbürlerinde israf ve kayırmacılık var. O yüzden bu kadar güçlü yanımız varken orada bir yanlış atama yüzünden böyle CHP’de aman hepsi aynı dedirtebiliyorlar ya orada çıldıracak gibi oluyor insan, aynı değiliz. Çok iyiyiz ama leke gösteriyoruz. Onu yapmamak lazım. Yani onun için böyle şey yapıyorum. Şimdi diğer sorunuz Cumhurbaşkanıyla. Geniş bir rapor, yani daha doğrusu çok detaylı bir raporun bir özetinden bahsettim ve şunu talep ettim. Eşitlik. AK Partili belediyeler kamuya olan borçlarını ödemiş örneklerinden bahsediliyor. Herkes de biliyor. Üsküdar'da var, Süleymanpaşa'da var. Adam vergi borcuna karşılık arsayı vermiş üstünde cami var. Şimdi bunun tahsil kabiliyeti var mı? Vergi dairesi ‘Ben bu camiyi yıkıyorum, arsasını satacağım, paraya çevireceğim’ diyebilir mi? Üstünde cami olan arsa belediyede dursa ne olur? Maliye de dursa ne olur, bundan borç silinir mi siliniyorsa bizimkileri de sil. CHP’li belediyede yok trafoyu sattılar trafoyu. Trafo satılır mı ya? Borcuna karşılık trafo veriyor e ne yapacak? Adam trafoyu satacak elektrikler mi kesilecek? Trafo çalışıyor işte orada trafonun arsasını borca saymışlar ya bize de yapın ya AK Parti'ye de yapmayın ya da bir sürü borç var filan. Bütçe komisyonunda şirketlerin borçları silindiği gibi gelin belediyelerin de borçlarını silelim, AK Parti'nin de silelim, CHP’nin de silelim. Zaten sizden aldık bu belediyeleri. Öbür türlü hizmet üretemeyiz. Ha siz bize elinizi, kolunuzu bağlayalım, hizmet üretemeyin vatandaş CHP’li belediyeleri beceriksiz görsün diyorsanız e ben bunu o aşamada artık siyasetini yaparım. Ya da atılmayan imzalar. Yurt dışından kentsel dönüşüm için dünyanın parasını bulmuşum. İzmir’de imza da bekliyor. E imzalamayacağım. Kentsel dönüşüm yapmayacağım. Deprem olursa çocuklar ölecek. Ben bunun önce müzakeresini yapayım. İmza atılmazsa gider orada siyasetini yapar veya mitingini yaparım. Meselenin özü bu. Ben Sayın Cumhurbaşkanıyla bu görüşmede olumsuz bir şey görmedim bu anlamda. Birlikte arkadaşlarımızı buluşturmaya karar verdik. Bizden yerel yönetimlerden sorumlu Gökhan Zeybek, Ak Parti'nin de ilgili bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı müsait zamanda çok yakın zamanda randevulaşacaklar ve detayları konuşacaklar. Yani belediyelerin borç yönetimiyle alakalı bir istişare süreci yapılacak bir çalışma yapılacak. Sonuç alınır alınmaz bilmiyorum, alınmasını umuyorum.

“POPÜLİZME KAÇAN ŞEYLERİN FAYDASI OLMAZ”

“Göçmen politikası yerel yöneticilerin işi değildir. Arkadaşlara bunu söyledim. Buradan da söyleyeyim. Yarın da Afyon’dayım. Burcu çok sevdiğim, çalışkan, bir işi tuttu mu koparan, inanın Afyon’u şimdi yüzde 50 ile mi kazandı, yüzde 70 ile kazanır bir dahakine. Çok daha önemli görevleri verin, başarabilecek arkadaşımızdır. Hiç ona şüphem yok. Afyon’da kaç tane göçmene nikâh kıyıyoruz onu da bilmiyorum. Yarın bir bakacağım. Oradaki yaklaşım, Afyon’da ve Türkiye’nin birçok yerinde seçmenler Türkiye’de bu kadar açlık, yoksulluk, işsizlik varken AKP’nin kötü dış politikası, hatalı kararları, Suriye politikası yüzünden Türkiye’ye bu kadar göçmen gelmesinden rahatsız ve tepkili. Bu tepkiyi siyasete ciro etmek için bu tip açıklamalar sosyal demokrat bir partiye de bir kamu yöneticisine de yapması gereken açıklamalar değil. Zaten öyle Afyon’da her gün nikâh kıyıldığı filan da yok. Suriyelilere filan. Bu açıklamalar partinin genel çizgisi ve hattıyla da çok uyuşan açıklamalar değil. Bizim göçmen politikamızı biliyorsunuz. Biz Suriye ile müzakereyi, Esat ile müzakereyi, barışı, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’in devreye sokulmasını, herkesin taşın altına elini uzatmasını, Suriye’deki insanların yine ülkelerine dönecek cazip yerleşime öyle briket evler filan değil iş, aş ve konut sağlanmasını. Teşvik edilmesini. Türkiye’nin de Türkiye’de doğmuş 1,5 milyon Suriyeli çocuk için bir takım jestler düşünmesini, yani nasıl? Giderseniz size vizesiz pasaport vereceğiz. Vize uygulamayacağız. Ya da gelecekte üniversite için geldiğinizde diğer yabancı öğrencilere göre öncelik ve ayrıcalık vereceğiz. Siz Suriye vatandaşı olacaksınız ama gönül bağınız olacak. Hatta biz bunu belgeleyeceğiz. Siz Türkiye’de tatile geldiğinizde turizm vergisi almayacağız gibi. Türkiye’de okumak istediğinizde yurdunuzda katkı sağlayacağız gibi teşvik edici şeyler, çok inanılmaz bir paketimiz var. Önümüzdeki dönemde bunları daha açık ortaya koyacağız. Bunlar olur. Nikâh kıymamakla Suriyelileri Suriye’ye yollayamazsınız ama en doğal insan hakları noktasında o yüzden ben yerel yönetici arkadaşlarımız partinin genel politikaları ile uyumlu bir çizgide olmaları lazım. Bunu telkin ettik kendilerine. Suriyeli ile uğraşmak yerine vatandaşın su sorunu ile uğraştığınızda daha büyük teveccüh göreceğinizden emin olun. Suriyeli meselesi yerel yöneticinin çözebileceği bir mesele değil. Ama orada başka bir nokta var. Ben hem Burcu Köksal’ın hem de diğer arkadaşlarımızın çok yetenekli, çalışkan, halkta çok karşılığı olan arkadaşlarımız var. Zaten seviliyorlar. Böyle popülizme kaçan şeyler bize çok faydası olmaz.”

“İSTİSMAR EDİLECEK SÖZLER SÖYLEMEMEK LAZIM”

“Bu salonda belediye başkanlarımızla yaptığımız toplantının basına kapalı kısmında şunu söyledim. Arapça tabelayı tek başına gidip yırtıp sökerseniz, bir diğer yabancı diller tartışması gelir. İki, net söylüyorum dedim. Öyle bir eşleme yapmak değil. Doğru değil ama insanların bilinçaltında Arapça Kur’an-ı Kerim’in yazıldığı, okunduğu dildir. Ona karşı o belediye başkanın yırtması vatandaşın bilinçaltında bir yara oluşturabilir. Üçüncüsü, o tabelada ne yazdığına da bir bakmak lazım. Bir insanın ana dilinde aldığı hizmeti kolaylaştıran bir şeyse bu bir haktır. Ama bunun bir düzenlemesi lazım. O yüzden dedim ki şuna dikkat edin arkadaşlar. Bir iş yapıyorsanız onun kanunda yeri var. Yabancı dildeki bir tabela Türkçesi’nin yüzde 25’ini geçemez diyor. Bu ne demek, Türkçesini de yaz. Yabancı dilde yazacaksan yaz. Yüzde 25 ile sınırlı kal ve izin al diyor. Bunu bütün ilçeye hatırlatabilirsiniz. Bunu İngilizce’ye de uygulayabilirsiniz. O zaman size kimse Arapça tabela söktü demez. Burada objektif kriterler sağduyulu yaklaşım. Kamu görevi yapıyor olma meselesi var. Bunu görmek lazım. Ama cımbızlayıp cımbızlayıp istismar edilebilecek sözler söylememek lazım. O tarafları bazı arkadaşımız yeni ve heyecanıyla. Hiçbirisi kötü niyetle değil. Bazı siyasi partilerin de böyle sağ popülizmin doruklarında yaptığı işler var. Onlar da bazı yerlerde etkileşim alıyor. O yüzden burada çık dengeli gitmek lazım. Yanlış işler yapmamak lazım. Kanunda zaten her şeyin yeri var. Yoksa da belediye meclisinde bir karar alırsın. Konuşursun. Sonra gidip kendi elinle sökmek yerine bir tebligat çıkarırsın, şu boyuta inecek, şuraya asılamaz kanuna göre filan. Onlar daha doğru işler.”

“SES GİTGİDE İYİYE GİDİYOR”

“Göz ameliyatımı yeni grup başkanvekilimiz Murat Emir yaptı. İzni var onların. Yetenekleri kaybetmesinler diye Meclis bu tip meslek sahiplerine haftada 2 yarım gün izin veriyor. 1 yıldır bekliyor merceklerim. Benim hem astigmat. Hem yakın hem uzakta problemim var. Hem de astigmat var. Multifokal gözlük kullanıyordum. Hatta son aldığımda 35 bin liraydı, 3 bin lirasını Meclis ödüyor filan. 32 bin lirayı cepten ödüyorsun. Camlar yurtdışında yapılıyor. Bu ilerlemeye devam ediyor. 6.75 yakında, 3.75 uzakta karma. Çok zor. Örneğin gözlüğünüzü bırakıp bir otelde duşa girdiğinizde şampuan hangisi okuyamıyorsunuz. Murat güzelce baktı ve benim lenslerim yapıldı, geldi. Kalıcı lens. Mercek olarak takılacak. Ama dedi ki bir gün birini yapacağız. Bir gün birini yapacağız. 1 hafta, 10 gün su değmeyecek. Ondan sonra şu olmayacak, bu olmayacak. Bir 10 güne ihtiyaç var. 3 aylığa varan iyileşme süreci. Ses tellerimde bir nodül vardı. O alınacak. Bir hafta bir ses orucu. Ben bunların hepsini birleştirdim. Bir de sinüs ameliyatı olmam gerekiyordu. O açık ameliyat değil. Ses telimi sürekli sinüsümden gelen bir akıntı da tahrip ediyormuş. Cuma günü genel anestezi ile önce ses tellerimdeki nodüller alındı. Aynı anda lazerle sinüsler. Frontal sinüsteki o cerahat boşaltıldı, rahatladık. Cuma günü bu oldu, cumartesi günü de yurtdışına gittim. Bükreş’e, Romanya’ya. Pazar günü geldim sağ gözümden ameliyat oldum. Pazartesi günü sol gözümden oldum. Ertesi gün bayram tatiliydi, 1 haftalık. O 1 hafta konuşmayacağım. Bir hafta göremeyeceğim, az göreceğim süreci bayram tatiline denk getirdim. O yüzden öyle oldu. Dün bitti, gözüme ilk başta 2 saatte bir, bir hafta sonra günde 4 kez kortizon damlatıyoruz. O oradaki ödemi çözüyor ama etrafı şişiyor. Bu sefer diyorlar ki botoks mu yaptırdınız? Gerçi botoksu bilen olmadığını bilir de. Botoks motoks ne işimiz var. Tıbbi bir gereklilik olmadıkça da hiç gerekli görmem. Ama kortizonlu damlalardan dolayı etrafta. Bir de beni hep gözlüklü görmüşler ya, göz boşluklarımı görüyorlar filan şimdi. Ondan. Saç tıraşı oluyoruz, arkadaş vaks sürmüş. YSK önünde bir açıdan bir fotoğraf. Simsiyah görünüyor saçlar. Zaten kestirince o beyazları. Diyorlar ki saçını mı boyadı? Allah’tan Cumhuriyet gazetesi de sağdan çekmiş. Aynı gün. Boyalı olmadığı belli. Kırçıllar filan duruyor. Gözlüksüzlüğe iyi. Ses gitgide iyiye gidiyor. 8 haftada tamam olacak. Ama son grup toplantısında hiç olmadığım kadar rahattım. Gitgide iyiye gidiyor. Ben 6 yaşından beri takıyorum, gözlük. 43 senedir gözlük. Bayağı iyi şu anda.”

“ADI KONMAMIŞ IMF PROGRAMI”

“Mehmet Şimşek’in bu rasyonel dediği politikalar önceki irrasyonel politikalara göre doğru olanı bu ama şu kadarını söyleyeceğim. O irrasyonel politikalar bir çılgınlıktı. Daha doğrusu iyimser olarak söylerseniz. İş bilmezliğin getirdiği, memleketin 128 milyar dolar rezervini yakan. Doları 4,5 liralardan alıp 20 liralara kadar götüren. Oradan dönsün diye kur korumalı mevduatı çıkaran, hepimizin sırtından, yoksulların sırtından, bir avuç kur korumalı mevduat yaptırabilen zengine tarihin en büyük kaynak transferini gerçekleştiren. İş bilmezlik sonucunda birilerine fırsat yaratan ya da kötü niyetle dünyanın en büyük kaynak transferini yoksuldan alıp, zengine veren bir sistem uyguladılar. O bir rezaletti ve çılgınlıktı. O politikalardan dönülmesi olumlu ama Mehmet Şimşek’in politikaları IMF politikaları. Sayın Erdoğan diyor ya biz IMF’yi yolladık. IMF yok ama hayaleti geziyor şu anda Türkiye’de. Gulyabani filmi var ya. IMF gulyabanisi Türkiye’de geziyor. Kötü tarafı ne biliyor musunuz? Hep yoksulun penceresinde, hep işçiye görünüyor. Hep çiftçiyi sömürüyor. Biraz da zengine yollayın gulyabaniyi. Neden hep bizim garibanların penceresinde. Biraz da şatolara gitsin, zenginlerin konaklarına gitsin bakayım. Parayı oradan toplayın. (Örtülü bir IMF politikası var) Net. 2001-2002 arası DSP-MHP-ANAP koalisyonunun uyguladığı, sonra AKP’nin geldiği ve aynen devam ettirdikleri IMF programından hiçbir farkı yok yapılanların. Bu IMF programı hatta yoksullar açısından çok daha can yakıcı noktaya geldi. Yani şunu söyleyeyim. Aldıkları Türkiye’de en düşük emekli maaşı 1,5 asgari ücretti, bugünkü parayla 26 bin lira. Bugün en düşük emekli maaşı 0,6 asgari ücret. Buraya baktığınızda bundan 6 yıl önce bayramda verilen bin liralık ikramiye 24 kilo dana kıyma alıyordu. Şimdi 3 bin lira ikramiye 6 kilo dana kıyma alıyor. Böyle bir noktaya getirdiler Türkiye’yi. Net olarak söyleyeceğim şu. O irasyonelite bir delilik. Bu onları terk etmek doğru ama burada ihtiyaç duyulan parayı neden insanları 270 dolar emekli maaşına mahkum ederek kemer sıktırıyorsunuz. Neden Türkiye’de toplanan vergilerin 3 lira verginin 2 lirası dolaylı vergi. Yani harcarken ödediğiniz vergi. Yani bir fabrikatör ile fabrikada çalışan işçi, kapıdaki bekçi gidip de 1 litre süt aldığında aynı vergiyi ödüyor. Fabrikatör benzin aldığında motoruna veya mazot aldığında cipine motoruna mazot alan işçisiyle aynı vergiyi ödüyor. Yüzde 66’sı böyle toplanıyor vergilerin. Kalan yüzde 90’a varmak için olan yüzde 24’ü de hepimizin, bütün işçiler, memurların elimize geçmeden kesilen gelir vergisi. Yüzde 90’a geldik mi? Türkiye’deki verginin yüzde 10’u beyanname usulü gelirden elde edilen vergi. Yani ticaret yapan, üretim yapan, fatura kesen, ihracat yapanın ödediği vergi toplamın yüzde 10’u. Sen buraya bir müdahale etmedikten sonra, gulyabani hep yoksulun penceresinde. E acı reçeteyi içeceksiniz diyor. Biraz da başkaları içsin. Kur korumalı mevduatta zengin ettiklerinizden alın vergiyi. O yüzden ben servet düşmanı değilim ama servet sahiplerinin, vergi adaleti sağlanmalı, çok kazanandan çok, az kazanandan az, kazanmayandan hiç vergi alınmalı. Hiç. Bugün de CHP’nin ekonomi kurmayları IMF ile görüşebilirler. Bu ben gelince IMF programı uygulayacağım değil. IMF zaten öyle Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi bir şey değil. O şöyle yapıyor. IMF Türkiye ekonomisini dışa bağlayan ve ekonomiyi kötü yapan bir şey. IMF ile çalışmamak da iyi bir şey. Sen Türkiye’yi batırdıktan sonra IMF’ye muhtaç hale kalıyorsun. IMF’den para bulup onun dediklerini yapıyorsun. Ya da parayı başka yerden bulup onun yaptıkları gibi. Örtülü IMF programından kasıt şu, bugün IMF’yi getirseniz, size ne der biliyor musunuz? Maaşları sabitleyin, yaptıkları odur. İstihdamı sınırlayın, yaptıkları odur. Devlet memuru almayın, yaptıkları odur. Çiftçiye destekleri kısın. Yatıkları odur. Esnafa teşviki azaltın. Yaptıkları odur. Örtülü dediğimiz adı konmamış bir IMF programından bahsediyorum. Oysa bu dururken niye akıllarına hiç şey gelmiyor. Dolaylı vergileri azaltıp, vatandaşı rahatlatıp, doğrudan vergileri artırmak. Servet sahiplerinden, kazançtan vergiyi artırmak. Bunları yapmayıp da hep garibana yüklenmeye biz isyan ediyoruz. Servet düşmanı değiliz ama yoksul ile zengin arasında bir fark olacaksa, biz yoksuldan yanayız. Emekle sermaye çatışıyorsa da emekten yanayız.”

“BİRER ÖZÜR BORÇLARI VAR

“Birincisi şu, kampanya boyunca İsrail ile ticareti durdur diye pankart açanları gözaltına alıyorlardı. Bir kere onların hepsinden özür dilesinler. İki, İsrail ile ticaret var diyorduk, yok diyorlardı. Kanıtları çıkmaya başladıkça birileri olduğunu kabullendi filan. Sonra belli kalemlerde sınırladılar. Yetmez dedik. Doğru yere geldiler. Şimdi burada 30 Ramazan iftar yemelerinde bunu söyledim. Bir sürü de laf yedik. Fatih Erbakan söyledi, bir sürü laf yedi. Geçen gün Veli Ağbaba’nın Meclis’te yaptığı bir konuşma var. Diyor ki CHP Ecevit nerede duruyorsa orada duruyor diyor. Deniz Gezmiş nerede duruyorsa orada duruyoruz diyor. Fatih Erbakan da orada babası neredeyse orada duruyor diyor. Ama siz o durduğunuz yerde durmuyorsunuz diyor. Tam olarak durum bu. Bu aldıkları karar bizi haklı çıkardı. Bu kararın bir itiraf, kabul olduğu açık. Aslında hem Fatih Erbakan’dan, hem CHP’ye birer özür borçları var.”

“TÜRKİYE İTTİFAKININ SEÇİM BAŞARISINI ARAÇSALLAŞTIRAMAM”

Ben seçimden önce seçmenden oy isterken dedim ki bu bir yerel seçim. AKP’liler, MHP’liler sarı kart gösterin dedim. Bu seçimde Erdoğan’ı değiştirmeye gitmiyorsunuz dedim sandığa. Ama Erdoğan’a beni de gör demeye gidiyorsunuz. Yetti artık demeye gidiyorsunuz. Uyarmaya gidiyorsunuz dedim. Bu seçimde yerel yönetici seçeceksiniz. Genel yönetime mesaj vereceksiniz dedim. Yüzde 38 aldım mı, son 50 yılın, 47 yılın en yüksek oyu. O gece ya da bugün hadi erken seçim dersen o AKP ve MHP’den bize gelen oyları, bize verilen oyları ya da başka görüştedir de yerel seçimden sonra hemen bir erken seçimi ekonomi içinde sıkıntılı görüyordur. Öyle oy verenleri kandırmış olurum. Ben niye bunu yapayım. Doğru olmaz. Yani seçmenle kurduğun ilişkinin bir güven ilişkisi olması lazım. Birinci sebep bu. Daha 19 ay önce bize 1 ay önce belediyeleri yönet diyen seçmen bu iktidara da Türkiye’yi yönet dedi. Beğenelim beğenmeyelim. Meri Anayasa bu yetkileri verdi. Günü gelince anayasa değişir, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönülür, kuvvetler ayrılığı getirilir. Başka bir şey. Şu anda yönetecekler. Enflasyonu düşürmek için yetki aldılar. Düşürecekler. Düşüremiyorlar. Bir, yönetemediklerini görüp ülke felakete doğru giderse tamam beceremiyorsunuz, bırak deriz. Erken seçim siyasetçilerin talebi olduğunda bu siyasi bir taleptir. Vatandaşın talebi olduğunda karşı konulamaz bir taleptir. Sokak erken seçim dediğinde. Pazar erken seçim dediğinde. Esnaf erken seçim dediğinde, çiftçi erken seçim dediğinde ben de erken seçim derim. Sokakta bu sesi duymadan erken seçim dersem peşime kimse takılmaz, mesajı yanlış okumuş olurum. Yanlış okunan mesaj siyaseten bedel ödetir. O yüzden de seçmen erken seçim istediğinde onların sesi ben olurum. Onlar istemeden ben istemem. Şu anda erken seçim beklentisi içinde olan çevreler olduğundan çok daha fazla. Bir an önce benim sorunuma çözüm üretilsin diyor insanlar. Bu yönde bir beklenti var. Erken seçim sesini duymamak hiçbir siyasetçinin harcı değil. Günü geldiğinde o talep varsa, o talebi dillendiririz. Ben 31 Mart seçim sonuçlarını ve partimizin, Türkiye ittifakının seçim başarısını bir erken seçim için araçsallaştıramam. Bu samimi olmaz.”


Gündem'den Öne Çıkan Haberler