03.06.2021

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, AYDIN’DA KANAAT ÖNDERLERİ VE MUHTARLAR BULUŞMASI’NDA KONUŞTU (03 HAZİRAN 2021)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Aydın STK Yöneticileri, Kanaat Önderleri, Muhtar Dernek Başkanları ve Üretici Birlik Başkanları Toplantısı'nın açılışında konuştu. Efendim hepinize yürekten teşekkür ederim. Zaman zaman illere gidiyoruz, illerde vatandaşlarla buluşuyoruz. Sabahleyin de bir çilek serasına gittik çilek toplayan kadınlarla birlikte olduk. Onlar hayatlarından kısmen de olsa memnunlar; ürünü seradan topluyorlar dolayısıyla belli yerlere, tüketim merkezlerine ulaştırabiliyorlar, gelir de elde edebiliyorlar. Arzu ederiz ki; herkes elde ettiği gelirden ötürü mutlu olsun, her evde huzur, her evde bereket olsun.


Gittiğim illerde bu tür ziyaretler yapıyorum ama o ilin kanaat önderleriyle de beraber olmaya özen gösteriyorum. Çünkü siyasetçi olarak benim bir sorumluluğum var ben bunun farkındayım. Ama kanaat önderi olarak sizin de sorumluluğunuz var. Kanaat önderi olmak sıradan bir olay değil. Bir kişiye gel şunu kanaat önderi yapalım deseniz olmaz. Kanaat önderini toplum çıkarır zaten. Bazen seçimle gelirsiniz oraya, bazen seçim olmaz ama halk sizi kanaat önderi olarak görür. Dolayısıyla kanaat önderlerinin kendine göre bir sorumluluğu var. Vatandaş sıkıştığı zaman gelir, şunun bir düşüncesini alayım, bakayım bu sorun konusunda ne düşünüyor acaba diye sizin düşüncenizi bir şekliyle almak ister. O nedenle kanaat önderleriyle bir araya gelmek benim açımdan son derece önemli.
Bu toplantıdan sonra sizlerin sorularını dinleyeceğim. Baştan ifade edeyim, zaman zaman bizleri televizyon kanallarında izlersiniz, bazen yüksek sesle konuşurken, bazen belli rakamlar verirken aklınızdan şu geçebilir. Şunu görsem de ben de şu soruyu bir sorsam bakayım ne cevap verecek diye. Bu konuşmadan sonra masaya oturacağım. Sizden isteğim, aklınıza gelen ve sormak istediğiniz her soruyu rahatlıkla sorun. Acaba şu soruyu sorsak Genel Başkanı üzer miyiz? Üzülmem. Şu soru da acaba Genel Başkana sorulur mu? Evet sorulur. Birbirimizi tanımak zorundayız, önyargılarımızdan arınmak zorundayız. Ben de bu ülkede yaşıyorum, siz de bu ülkede yaşıyorsunuz. Dolayısıyla ülkenin sorunları var mı? Evet var. Ciddi oranda sorunlar var. Bir buhran mı var? Evet, bir buhran var. Bir buhran mı yaşıyoruz? Evet, bir buhran yaşıyoruz. Yüzbinlerce çocuk gerçekten yardıma muhtaç mı? Evet, yardıma muhtaç. 21.yüzyılın Türkiye’sinde böyle bir tablo doğru mu? Asla doğru değil. Nasıl çıkacağız? Evet çıkmak zorundayız. Çıkaracak olanlar kim? Siyaset kurumu. Siz esnafa gel de Türkiye’yi kurtar demiyorsunuz esnaf zaten geçim derdinde. Sanayici önümü göremiyorum diyor, yatırım yapacağım önümü göremiyorum diyor. Dolar ne olacak, avro ne olacak bilemiyorum diyor. Üniversitede okuyan ve mezun olan öğrenci nerede iş bulacağım diyor, nasıl iş bulacağım diyor. O zaman dışarıya gidiyim diyor. Dışarıda yetişmiş insan gücüne ihtiyaç var gittiğim zaman orada daha mutlu olacağım diyor. Bu tablo Türkiye’nin hak ettiği bir tablo değil. Bu tablodan çıkmamız lazım. Dediğim gibi çıkaracak olan siyaset kurumudur.
Sorumluluğum var dedim. Evet, sorumluluğum var. Siyaset kurumu nasıl olmalı? Siyasetçi nasıl olmalı? Acaba halkına sürekli yalan söyleyen kişi mi ülkeyi yönetebilmeli yoksa sürekli doğruları söylemekten korkmayan bir siyasetçi mi olmalı? Elbette her ülkenin karşılaştığı sorunlar olabilir. Ama sorunlar var diye ortalığı gül pembe göstermek doğru değil. Sorun varsa çıkarsınız milletin önüne ülkemizin böyle bir derdi var, böyle bir sorunu var dersiniz ve ben bu sorunu aşmak için şunları, şunları, şunları yapacağım dersiniz. İlk pandemi olayıyla karşılaşmadan çok önce Ağustos 2018’de, bakın Ağustos 2018’de İstanbul’da bir basın toplantısı yaptım, hiç kimseyi eleştirmedim, iktidarı da eleştirmedim. Bir ekonomik kriz geliyor kapımıza, aman şu şu önlemleri alın diye 16 madde halinde açıkladım. Bir, çıkacaksınız diyeceksiniz ki arkadaş ben devlette israfa son vereceğim diyeceksiniz. Daha buna benzer maddeler halinde açıkladım. Ben açıkladım ama iktidar sahipleri beni eleştirdiler, vay efendim sen nasıl böyle söylersin. Söylediğim sıradan herkesin anlayabileceği şeyler aslında. İsrafı önlemek doğru değil midir? Devlet katında oturanlar israf yapabilirler mi, onlara böyle bir hak verilmiş mi, ya da anayasada ya da başka bir yasada evet devleti yönetenler her türlü israfı yapabilirler diye bir düzenleme mi var? Hayır yok. Peki, inancımızda böyle bir düzenleme var mı? İnancımızda da böyle bir şey yok. İsraf haramdır. Söylediğiniz zaman suçlu konumuna geliyorsunuz. Bunları aşacağız. 2018’de söyledim Ağustos ayında. Pandemi başladığında olay artık ekonomik kriz gelmişti, hiçbir önlem alınmamıştı, pandemi de üstüne geldi, çıktım yine iktidarı hiç eleştirmeden yine maddeler halinde şunları yapın dedim. Niçin?
Bakın sevgili Aydınlılar, 27,5 yılımı devlete verdim. Herkes beni Sosyal Sigorta’dan diye bilir. En az çalıştığım süre orası aslında. Uzun yıllar Maliye Bakanlığında çalıştım. Bütçe nasıl yapılır, para nasıl toplanır, nasıl harcanır, tasarruf nasıl yapılır bütün hayatım bunlarla geçti. Para toplayan bir birimde yöneticiydim. Gelir İdaresi olarak parayı topluyorsunuz, o parayı harcamanın ne kadar zor olduğunu görüyorsunuz. Parayı toplamak kolay mı, vergileri toplamak kolay mı? Gönderiyorsunuz başka yere aman israf olmasın bu para diye, titriyorsunuz, bütçe doğru dürüst harcansın diyorsunuz. Devleti yönetenler, yani 83 milyondan vergi alıp devleti yönetenler milletine hesap vermek zorundadır, demokrasinin gereğidir bu arkadaşlar. Hesap vermeyen bir siyaset demokrat olamaz. Vatandaş vergimi veriyorum diyorsa o parayı harcayan idarenin de vatandaşına hesap vermesi lazım. Evet, senin paranı şuraya harcadım demesi lazım. Biz de bilmeliyiz ki, ödediğimiz vergiler şuralara, şuralara, şuralara harcandı diye. Yollar yapılıyor, doğru yapılsın, kimsenin itiraz ettiği yok. Havaalanları, kimsenin itiraz ettiği yok, yapın. Şehir hastaneleri, olur yapabilirsiniz. Sorduğumuz çok masum bir soru var, kaça yaptınız bunu? Bunun cevabını alamıyoruz. Sadece ben değil, TBMM’deki 600 milletvekili de bilmiyor. Devlet sırrı. Devlet sırrı; bugüne kadar hastaneler yapılırken devlet sırrı değildi, havaalanları yapılırken devlet sırrı değildi, yollar yapılırken devlet sırrı değildi. Bir sürü kimisi hayatta, kimisi aramızdan ayrılmış vefat etmiş -Allah rahmet eylesin- pek çok yönetici bunları açıklardı. Ne oldu da devlet sırrı oldu?
Bir soru sorduk 128 milyar dolar nerede diye. En basit soru. Merkez Bankasının kasasında olan 128 milyar dolar nerede, nereye gitti bu para? Niye sorduk? Eskiden şöyleydi, Merkez Bankası evet döviz satardı; ihale açardı, ihale fiyatları alınırdı, dövizi satardı, sonra bunu kendi internet sitesine koyardı bizler de öğrenirdik. Kimse de bir şey demezdi. 128 milyar doları satan Merkez Bankası değil. Birinci soru o. Bu yetki kime verilmiş? Kanunla Merkez Bankasına verilmiş. Protokolle devrediyorsunuz bir bakanlığa, sen bunu istediğine sat. Bu para, senin şahsi paran olsa eyvallah, bedava da verebilirsin. Para milletin parası. Devleti yönetenler şunu söylüyorlar, bakın değerli arkadaşlar gerçekten çok garip bir şey. Merkez Bankasının parasının nereye gittiği sorulur mu diyor devleti yönetenler. Merkez Bankasının parasının nereye gittiği sorulur mu? Sorulur, dünyanın her tarafında sorulur, bütün demokrasilerde sorulur! Niye bu soruyu soruyorsunuz?
Çiftçide sorunumuz var, esnafta sorunumuz var, sanayici önünü göremiyor, pek çok alanda. İşsizlik, üniversitelerden mezun olan çok sayıda gencimiz işsiz, milyonlardan fazla ve 10 milyonu aşkın işsizimiz var. Türk lirası eriyor. Amerikan dolarıdır, efendim AB’nin avrosudur onlar sürekli Türk lirası karşısında değer kazanıyorlar. Ve şöyle bir tabloyla da karşı karşıyayız Sayın kanaat önderleri. Türkiye Cumhuriyeti Devletini yöneten hükümet kendi vatandaşından dolar üzerinden borç alıyor. İktisatçılar buna “ilk günah” derler. Yani kendi ülkesinde, kendi ülkesinin parasıyla değil yabancı bir ülkenin parasıyla kendi vatandaşından borç aldığında, ilk aldığında, buna “ilk günah” denir. İktisatçıların sözüdür bu, o günah işleniyor şimdi. İlk değil artık, birden fazla devam edip gidiyor. Hani milliyetçilik, hani vatanseverlik? Kendi vatandaşın, izlediğin ekonomik politika nedeniyle Türk lirasını değil de Amerikan dolarını tutuyor, bankalardaki mevduatın yüzde 54’ten fazlası yabancı para, yoksa tasarrufum eriyecek diyor. Bu tabloyu sizler yaşıyorsunuz, ben de yaşıyorum, hep beraber görüyoruz zaten. Nasıl çıkacağız asıl soru bu. Biz bu buhranı nasıl aşacağız, neler yapmalıyız, neler yapmalıyız ki milletin omuzlarına yüklenen yük her geçen gün artmasın? Bunun için ben çağrı yaptım: “Sandığı koyun milletin önüne seçim yapalım, demokrasilerde kural budur, kimse vatandaştan korkmasın, kaçmasın. Vatandaş seni tekrar seçerse başımın üstüne, bir de dersin ki; Ey Kılıçdaroğlu sandık dedin, buyur vatandaş gene beni tercih etti. Olabilir. Ve çıkarsın nasıl çözeceğini de anlatırsın.” Bu olmaz diyorlar. Bu olmazsa vatandaş bu yükün altında bu yükü daha çok çekecek ve yük giderek ağırlaşacak. Bakın enflasyon rakamları açıklandı, artıyor. Niye artıyor enflasyon? Enflasyonun yükünü kim çeker? Vatandaş çeker, esnaf çeker, işsiz çeker. Asgari ücret verdiler 2 bin 825 lira, eridi gitti. Emekliye verdiler, eridi gitti. Yük kimin sırtında? Enflasyona derler ki, adı konmamış vergidir enflasyon vatandaştan alırsınız bunu. Elektriğe zam yaparsınız, doğalgaza zam yaparsınız, kamunun ürettiği ürünlere zam yaparsınız ve dolayısıyla bir vergi olarak bunlar hazineye geri gelir ve siz bunları alırsınız.
Buradan Türkiye’nin çıkması lazım. İktidar yani Türkiye’yi buradan çıkaracak olan iktidarın belli stratejilerinin olması lazım. Türkiye buradan nasıl çıkar ben size bunu aktarmaya çalışacağım.
Birinci kuralı şudur; devletin saydam olması lazım, devleti yönetenlerin ahlaklı olması lazım. Devleti yönetenlerin, vatandaşın ödediği her kuruşun hesabını millete vermesi lazım. Millete hesabını verirken de bundan gurur ve onur duyması lazım. Ve herkesin can ve mal güvenliğinin sağlanması lazım. Bunun adı nedir? Demokrasidir. Demokrasinin olmadığı yerde can ve mal güvenliği yoktur. Sanayici önünü görecek, yatırım yapacak, yabancı sermaye gelecek yatırım yapacak bilecek ki Türkiye’de demokrasi var. Sabahleyin kimse gelip dükkanımı basmayacak, evimi basmayacak, sabahın köründe kapım kırılmayacak. Demokrasi can ve mal güvenliği. Düşünce özgürlüğü olacak, gazeteciler rahatlıkla yazacaklar, siyasi otorite rahatlıkla eleştirilecek. Bakın saygıdeğer kanaat önderleri bir siyasi partinin en çok ihtiyaç duyacağı şey eleştiridir. Çünkü bir yerde bir eleştiri boşuna yapılmaz, bir yerde bir eksiklik var, onu öğrenecek ki; o eleştirinin önlemini alacak, burada böyle bir sorun var ve bunu çözmemiz lazım.
İkincisi üreten Türkiye; Türkiye’nin üretmesi lazım, Türkiye üretim zincirlerinden koparıldı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Allah aşkına mercimek ithal eder mi, nohut ithal eder mi, et ithal eder mi, canlı hayvan ithal eder mi, bamya ithal eder mi, saman ithal eder mi? Bu kadar bereketli toprakların olduğu bir yerde bunlar ithal ediliyorsa çiftçi ne yapacak? Çiftçiye para vermezsen, çiftçi üretmezse, esnaf nasıl geçinecek? Memura vermezsen, esnaf nasıl geçinecek? Emekliye vermezsen, esnaf nasıl geçinecek? Esnafı bitiriyoruz. Esnafa rahmetli Özal ne diyordu? “Orta direk” diyordu. Orta direk yok oldu. Devleti ayakta tutan orta direk. Çiftçiyi ayağa kaldırmanın yolu- bizim sözümüzdür kırsala- eğer tarım yapılıyorsa mutlaka her köye bir ziraat mühendisi görevlendirmek zorundayız. Parasını devlet verecek, gideceksin köyde köylüye yardım edeceksin kardeşim. Toprak analizlerini yapacaksın, neyi ekip biçeceğini söyleyeceksin ona. Hayvancılık varsa orada bir veteriner tayin edeceksin oraya. Veteriner gidecek hayvanlara bakacak, aşılarını yapacak yardımcı olacak. İmamı gönderiyoruz, yeri geldiğinde öğretmeni gönderiyoruz, ziraat mühendisini de gönderebiliriz, veterineri de gönderebiliriz. Dışarıda işsiz bir sürü insan var, niye bunları yapmıyorlar? Söylüyoruz, hatta şunu söyledim, siz bunları yaptığınız zaman oyunuz artacak ama ben ülkemi seviyorum bunların olması lazım. “Para yok ödeyemeyiz...” Elin adamına dünyanın parasını ödüyorsun, üstelik avro üzerinden ödüyorsun, Amerikan doları üzerinden ödüyorsun, bu adama Türk lirası vereceksin, büyük paralar da değil ve üretecek bunlar.
Hep örnek veririm yine vereyim. Konya’dan küçük olan Hollanda’nın yıllık tarım ürünü ihracatı 185 milyar dolar, Türkiye’nin 18 milyar dolar. Niçin? Bir siyasetçi çıkıp da milletin önüne bunun gerekçesini açıkladı mı acaba? Bu kadar bereketli toprakların olduğu bir ülkede ayıp değil midir 18 milyar dolarlık tarım ürünü ihracatı? İthalatı da kattığınız zaman bunun içine, aslında net ihracatımız ya çok düşüyor veya net ithalatçı konumuna geliyoruz. Katma değeri yüksek ürün üretmemiz lazım. Nasıl üreteceğiz? Tamam yaptık, makine halısı yapıyoruz, tırları doldurduk gönderdik para geldi, güzel. Adam bir çanta dolusu cep telefonu yapıyor sizden daha fazla kazanıyor.
Peki biz katma değeri yüksek ürün üretmek için bir şey yapıyor muyuz? Şu soru aklınıza gelebilir katma değeri yüksek ürün üretmek için ne yapmalıyız? Dünyada bilinen tek yolu var: Üniversitelerin bilgi üretmesi lazım. Üniversite bilgi üretecek ki, sanayici üretilen bilgiyi elle tutulan metaya dönüştürsün, katma değeri yüksek ürün haline dönüştürebilsin. Peki bizim üniversiteler bilgi üretiyor mu? Yok. Mahvettiler üniversiteleri. Bakın, farklı düşündü diye üniversite hocalarının çoğunu bir kanun hükmünde kararnameyle üniversitenin dışına attılar. Üniversiteler her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı mekanlardır. Eğer bunu bir siyasi otorite kavrayamıyorsa, devleti yöneten bir kişi bunu bilmiyorsa, o kişinin devlete vereceği hiçbir fayda yoktur. Farklı düşünce hep örnek veririm, orta çağda bir kişi çıkmış demiş ki “dünya yuvarlıktır.” Bir kişi... Milyonlar dünya dümdüzdür diyor ama bir kişi dünya yuvarlaktır diyor. Ne oldu? O bir kişi haklı çıktı. Dünya yuvarlaktır dediği zaman suçlandı, engizisyon mahkemesine götürüldü. Ama bugün onun haklı olduğu çıktı ortaya. Farklı düşünceden korkmamak lazım. Soru sorulur mu diyor? 128 milyar dolar nerededir Merkez Bankasının parası sorulur mu? Soru sormanın insan için vazgeçilmez olduğunu bilmiyorlar daha. Daha bunu bile bilmiyorlar. Soru sorduğunuz andan itibaren bir ülke büyür, soru sorduğunuz andan itibaren bir ülkede kalkınma olur. Çocuk bile dillendiğinde önce soru sorar, bu nedir bu nedir diye. Eğitim nedir biliyor musunuz? Eğer bir çocuğu ne kadar çok nitelikli sorular sorabilecek pozisyona eğitimle getirebiliyorsanız o eğitim başarılıdır; merak edecektir, soracaktır bu nedir nasıl oluyor bu diye. Hepimiz cep telefonu kullanıyoruz değil mi? Kablo var mı yok? Ses nereye gidiyor? Önce uzaya, sonra bize geliyor. Fizik kuralları var. Eğer üniversitelerde farklı düşünen insanları cezalandırırsanız orada büyümeyi sağlayamazsınız, her birimizin bunu bilmesi lazım. Devlet adaletle yönetilir, devlette akılla, bilgiyle, bilimle yönetilir. Devlet önyargıyla, kinle, öfkeyle bir devlet yönetilmez. Devlet hukukun üstünlüğü içinde yönetilir. Birisi sizi eleştirdi diye onu düşman ilan edemezsiniz. Onun eleştiri hakkına saygı göstereceksiniz.
Parlamento… İşlevini yitiren bir kuruma dönüştü parlamento. Çıkın Aydın sokaklarına, sorun bakayım kaç tane Bakan adı sayabilirler. Bir veya iki Bakan adı sayabilirler. Bakanlar meclise gelmiyor. Soru önergesi veremiyoruz. Hesap soruyoruz bakan yok. Niçin? Rejim değişti, her şey saraydan. Çözebiliriz. Demokrasi birinci yolumuz, üreten Türkiye hedefi ikinci yolumuz, üçüncü yolumuz güçlü bir sosyal devlet inşa etmek. Eğer biri yer biri bakar kıyamet ondan koparsa biz güçlü bir sosyal devlet kurmak zorundayız. Hiç kimsenin aç ve açıkta kalmadığı bir Türkiye’yi inşa etmek zorundayız. Belediye Başkanlarımıza söyledik, sizin görev yaptığınız yerde beldede, ilde, ilçede neyse bir tek çocuk yatağa aç girmeyecek. Eğer o çocuk o gece açsa siz uyumayacaksınız. Sosyal devlet budur. Niye devlete sosyal devlet diyoruz? Fakirin fukaranın yanında olan devlet sosyal devlettir. Sosyal devlet kavramının içini boşalttılar. İnançlarımızın içini boşaltmaya çalıştılar. Fakire nasıl yardım yapılıyor? Allah aşkına akıl alacak şey değil. Fakirleri diziyorsun sıraya yardım paketini veriyorsun, televizyonlar veriyor, sen de diyorsun ki; ben fakirlere yardım yaptım. İnsan onuru yok mu, hani sağ elin verdiğini sol görmeyecekti, hani inançlıydık biz, hani insan onurunu koruyacaktık? Belediye Başkanımız seçilmeden önce söz verdi, “ihtiyaç sahibi ailelerin tamamına süt dağıtacağım” diye ve seçildikten sonra süt dağıttı. Çıkıp şunu söylediler: “Hani siz söz vermiştiniz niye bu sütleri dağıtmıyorsunuz?” Oysa aylardır süt dağıtılıyordu. Ama kimsenin onuruyla oynanmadı. Güçlü bir sosyal devlet olduğu zaman her evde huzur olur, bereket olur. İşsizlik temel bir sorundur. Bütün kötülüklerin anası işsizliktir, onun da çözülmesi lazım.
Ve sürdürülebilirlik. Bu başarı hikayesini sürdürmemiz lazım. Osmanlı, sanayi devrimini kaçırdığı için battı. Mustafa Kemal Atatürk -Allah rahmet eylesin- sanayi devrimini yakalamaya çalıştı. Sizin fabrikalarınız var değil mi? Sümerbank’ın, Etibank’ın? Nazilli’de, burada. Çok güzel bir şey yaptı Aydın Büyükşehir Belediye Başkanımız, orayı kamulaştırdı. Yemyeşil alan, gezdim, gerçekten imrendim. Çocuklar için olağanüstü güzel bir kreş yapmış. Dedim ya çocuk olmak varmış. Kim için yapıyor bunları? Aydınlılar için yapıyor. O yeşil alanı korumak, orayı beton ormanına döndürmek mümkündü. Çok büyük binalar yapabilirdiniz, daracık sokaklar yapabilirdiniz ama hayır biz tabiatın bir parçayız, bizim de ağaç görmeye hakkımız var, kuş görmeye hakkımız var, eko sistemi korumaya hakkımız var. Daha doğrusu görevimiz var, böyle bir şey yapmak zorundayız. Şimdi bilgi çağını kaçırırsak çok daha ağır faturalar öderiz. İnsanoğlu tekerleği 1 milyon yılda keşfetmiş. 1 milyon yılda tekerleği keşfetmiş, şimdi her saniyede birden fazla buluş var. Türkiye bu buluşların neresinde? Siyasetçi olmak ahlaklı olmak demektir, siyasetçi olmak halka doğruları söylemek demektir. Siyasetçi halkı kandırmaya başlarsa ondan siyasetçi çıkmaz ve ülkeye de faydası olmaz. Benim görevim var evet, benim sorumluluğum var evet, ama sizlerin de görevi ve sorumluluğu var.
Bir devlet bunları nasıl yapar? O da önemli bir soru. Bir devlet bunları planlamayla yapar. Elin oğlu ne yapıyor? Kendi ülkesinin 20 yılını, 25 yılını, 50 yılını, 100 yılını planlıyor, ne olacak planlama yapıyor. Bizde Devlet Planlama Teşkilatı vardı değil mi? Kapandı. Niye yok planlama? Evde bile biz planlama yaparız. Daire alırken, mobilya alırken parayı nasıl ödeyeceğiz, taksitleri nasıl ödeyeceğiz diye planlama yaparız. Bir önceliklerimiz olur. Bizim devletimizin öncelikleri nedir, nedir önceliğimiz? Yatağa aç giren çocuğun karnını mı doyurmak, yoksa bir kişi dört yerden maaş alıyor yetmiyor param diyor ona beşinci maaşı mı bağlamak, hangisidir önceliğimiz? Ve Devlet Planlama Teşkilatı niye kapatıldı, hangi gerekçeyle kapatıldı? Devlet Planlama Teşkilatı, adı üstünde; Türkiye’nin kaynaklarını, yapacağı yatırımları planlayan bir kuruluştu. Rahmetli Özal Devlet Planlama Teşkilatından geldi. Şimdi siz bunları kapattınız, yok ettiniz.
İsteğim; asla umutsuz olmayın bunların hepsi düzelecek. Hepsini düzeltmeye kararlıyım. Vallahi de, billahi de düzeltmeye kararlıyım. Neden biliyor musunuz? Benim siyasetten hiçbir beklentim yoktur. Tek isteğim var; bu ülkede kimliği ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun, yaşam tarzı ne olursa olsun her evde huzurun olmasıdır. Bunun mücadelesini veriyorum zaten. Bu mücadeleyi vermek zorundayım. Yoksa aldığım aylığı vicdanıma göre hak etmiyorum demektir. Bana bu aylığı yani milletvekili aylığını sizler ödüyorsunuz, vatandaş ödüyor, onun vergisiyle alıyorum ben bunu, o zaman onun hakkını ödemek zorundayım. İşsizlik varsa önleyeceksiniz. Nasıl? Türkiye ürettiği zaman işsizlik biter zaten. Üretimden koparırsanız Türkiye’yi işsiz çıkar ortaya. Çıkıp şu sorunun cevabını veriyorlar mı millete, biz iktidar olduğumuzda işsizliği şöyle önleyeceğiz diye? Veremezler, yok, zaten olsaydı yaparlardı. Devleti yönetemiyorlar, devlet yönetilmiyor, devlet savruluyor. Ama biz demokratik yollarla bu sorunu çözeceğiz birlikte, dostlarımızla beraber. Ben dostlarımızla beraber dediğim zaman vay efendim kim diyorlar dostlarımız. Dostlarımız vatandaşlarımız arkadaşlar. Bu ülkenin apartman görevlisi, bu ülkenin muhtarı, bu ülkenin esnafı, bu ülkenin sanayicisi, bu ülkenin işçisi, bu ülkenin emeklisi bunlar bizim dostlarımızdır. Biz bir ittifak oluşturduk, adına Millet İttifakı dedik. Hepimiz ne diyoruz? Demokrasi diyoruz. Hepimiz ne diyoruz? Güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz. Hepimiz ne diyoruz? Kalkınan, büyüyen Türkiye diyoruz. Hepimiz ne diyoruz? Halkına hesap veren bir siyaset anlayışı diyoruz. Bütün bunların hepsini gerçekleştireceğiz ama sizlerin oylarıyla demokratik yollarla, birlikte Türkiye’yi aydınlığa çıkaracağız. Mustafa Kemal Atatürk cumhuriyeti kurduğunda Milli Kurtuluş Savaşını verdiğinde bütün mazlum ülkelerin önderi oldu. Bütün mazlum ülkeler Mustafa Kemal’in yaptığı devrimleri kendi ülkelerinde de yapmak için çaba harcadılar. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giriyoruz, birinci yüzyıl bitmek üzere ikinci yüzyılına giriyoruz. İkinci yüzyılda tarihin bize yüklediği sorunluluklar var. Yeni bir anlayış, ahlaklı bir anlayış, akılcı bir anlayış, halkını düşünen, israftan kaçınan, her kuruşun hesabını millete veren yeni bir siyaset anlayışına ihtiyacımız var. Bunu sizlerin bulunduğunuz her ortamda anlatmanız gerekiyor. Anlatırsanız, evet yeni bir siyaset anlayışına ihtiyacımız var derseniz, Türkiye pek çok sorunu aştı bu sorunu da aşacaktır ve güzel Türkiye’de hep birlikte kucaklaşacağız. Huzurlu bir Türkiye, barışçıl bir Türkiye, örnek olan, yine mazlum ülkelere örnek olan, kalkınma konusunda Türkiye’yi örnek alacak olan çok sayıda ülkeye de örnek oluruz.
Efendim sözüm var bu ülkede yoksulluğu bitireceğim. Bu ülke çok zengin bir ülke, kaynakları zengin olan bir ülke, insan kaynağı da çok zengin olan bir ülke. Genç nüfus aslında en büyük zenginliğimizdir. En büyük zenginliğimizi heder ediyoruz. Taşı sıksa suyunu çıkaracak ama işsiz olmaz. Bu tabloyu değiştireceğiz. Daha güzel, umutlu bir Türkiye’yi birlikte inşa edeceğiz. O açıdan sizin desteğiniz, sizin düşünceleriniz çok önemlidir ve rahatlıkla şimdi oturacağım bana her türlü soruyu sorabilirsiniz, eleştiriyi de yapabilirsiniz. Eleştiriden ders çıkarmasını bilen bir politikacıyım. Eksiğimiz varsa söyleyin, yanlışımız varsa söyleyin, neler yapılması gerekiyor, neden bunu yapmadınız diye söyleyin. Sözümün başında söyledim ya bu soruda Genel Başkana sorulur mu? Evet sorulur, niye sorulmasın? Sorarsak acaba Genel Başkan üzülür mü? Üzülmem rahatlıkla sorabilirsiniz. Bir şeyden emin olun, soracağınız her soruya büyük bir samimiyetle cevap vereceğim. Yani böyle size gelip de şöyleydi de şöyle dolanayım da şöyle cevap vereyim yok. Direk ne soruyorsanız direk samimi olarak cevabı vereceğim. Çünkü Türkiye’nin dolambaçlı yollara sapma zamanı yok artık oturup çözeceğiz bu işi.
Beni dinlediniz; hepinize şükran borçluyum, hepinize teşekkür ederim. Umarım keyifli bir sohbeti ikinci bölümde de yapmış olacağız. Hepinize selamlar, saygılar sunuyorum.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler