01.03.2021

CHP SÖZCÜSÜ ÖZTRAK: “TÜRKİYE ŞAHSIM REJİMİYLE 13 YILINI KAYBETTİ”

“MİLLETİ İŞİNDEN EDEN BÜYÜMEYLE TANIŞTIK”
CHP Sözcüsü Öztrak, Türkiye ekonomisinin yüzde 1,8 büyüdüğünün ifade edildiği 2020 yılında, milli gelirin 44 milyar dolar azaldığına, çalışanların sayısının ise 1,3 milyon kişi düştüğüne dikkat çekerek, “Bu nasıl bir büyümeyse, milleti işinden ediyor. AK Parti hükümetleri Türkiye’yi, ‘Milleti işinden eden büyüme’ ile tanıştırdı” diye konuştu.
Türkiye’nin 2013 yılında 958 milyar dolar olan milli gelirinin, 2020’de 717 milyar dolara gerilediğini belirten Öztrak, “Milli gelirimiz 2008’in gerisine, kişi başına gelirimiz de 2007’nin gerisine düşmüş. Ülke olarak 12-13 yılı birden kaybetmişiz” diye konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:


Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün gündemimizde; bu sabah açıklanan milli gelir rakamları, ekonomik kriz, yönetilemeyen salgın ve giderek derinleşen devlet krizi ve her gün biraz daha ağırlaşan toplumsal buhran vardı.
BOSNA HERSEK’İN BAĞIMSIZLIK GÜNÜ
Sözlerime başlarken, bugün Bosna-Hersek’in Bağımsızlık günü… Bosna-Hersek, bağımsızlığı için büyük bedeller ödemiş bir ülke. Bu vesileyle Bosna-Hersek’in bağımsızlık gününü kutluyor, Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı, “Bilge Kral” Aliya İzzetbegoviç’i ve iç savaşta kaybettiğimiz tüm Boşnak kardeşlerimizi bir kere daha rahmetle, saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
1 MART TEZKERESİNİN YIL DÖNÜMÜ
Bugün yine 1 Mart tezkeresinin yıl dönümü… Bundan 18 yıl önce, ABD’nin Türkiye üzerinden Irak’a müdahalesi millet iradesinin tecelligâhı TBMM’de, CHP milletvekilleri başta olmak üzere, ret oyu veren milletvekillerinin oylarıyla engellenmişti. Türkiye’yi savaşın cephe ülkesi, yüzbinlerce Iraklı’nın yaşamına mal olan savaşın tarafı yapacak bu teslimiyetçi tezkereye “Hayır” diyen, başta önceki Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal olmak üzere, tüm milletvekillerimize bir kere daha şükranlarımızı sunuyorum. Bugün hayatta olmayan milletvekillerimize de Allahtan rahmet diliyorum, kendilerini saygı ve rahmetle anıyorum.
MİLLETİMİZ 28 ŞUBAT’IN NE OLDUĞUNUN FARKINDA
Şubat ayını geride bıraktık. Yakın tarihimizde Şubat ayı, acı hatıralarla dolu. Bunlardan ilki 28 Şubat. 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısından rahmetli Erbakan’ın istifasına kadar uzanan süreç, tarihimize “post-modern” darbe olarak geçmiştir. 28 Şubat; emperyalizmin, yerli ve milli siyaseti tasfiye ederek, yerine Milli Görüş gömleğini üzerinden sıyırıp atmış, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını içine sindirmiş, Neo-liberal, ılımlı muhafazakârları işbaşına getirme planının düğmesine basıldığı tarihtir. Milletimiz, 28 Şubat’ın ne olduğunun farkındadır. 28 Şubat da, milli iradeye kasteden her darbe gibi, demokrasimize büyük zararlar vermiştir, bugünde vermeye devam etmektedir.
POSTALLI DARBEYE DE MAKOSENLİ DARBEYE DE KARŞIYIZ
Cumhuriyet Halk Partisi de dâhil hemen her siyasi aktör ve kurum, darbelerden payına düşen zararı görmüştür. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tankla, topla, tüfekle yapılan; “Postallı darbelerin” de karşısında durduk. Hain bir askeri darbe girişimini fırsat bilip, kendilerine “Şahsım vesayet rejimi” inşa etmek isteyenlerin, 20 Temmuzda “Makosenli darbesine” de karşı durduk, durmaya da devam ediyoruz. Milletimiz de bu vesayet rejiminde, her şeyin kötüye gittiğini görüyor, her gün bunu biraz daha yaşıyor. Biz, millet iradesi üzerinde kurulmak istenen, her türlü vesayetin karşısında olduk, olacağız. Onun için en önde Genel Başkanımız, “Hak, hukuk, adalet” diyerek, Ankara’dan İstanbul’a dünyanın en anlamlı ve en uzun siyasi yürüyüşünü yaptı. Herkes bilmelidir ki, Cumhuriyet Halk Partisi avukat bürolarında kurulmadı. Kurtuluş Savaşı meydanlarında kuruldu. Köklerimizde, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti var. Kuvayı millîye var. Bizim kılavuzumuz, ilk Kurultayımız kabul ettiğimiz Sivas Kongresi’nde alınan şu tarihi karardır; “Milli iradeyi hâkim kılmak esastır.” Biz milletimizle beraber, cumhuriyetimizi gerçek demokrasiyle taçlandırmaya, güçlendirilmiş demokratik parlamenter rejimle, bu ülkeyi içine çekildiği buhrandan çıkarmaya kararlıyız.
ŞEHİT HABERLERİNİN ÜSTÜNE GÜLÜŞMELER KANIMIZI DONDURDU
Bu hafta sonu bir başka acı olayın da yıl dönümüydü… Bundan tam bir yıl önce, Kahraman Mehmetçiklerimiz Suriye’nin İdlib kentinde, Rus uçakları tarafından bombalandı. 34 Mehmetçiğimizi, 34 evladımızı yok yere kaybettik. Yüreklerimiz dağlandı. Bu hükümetin her zaman yaptığı gibi acı haberi vermek o günde yine bir valiye, Hatay Valisine düşmüştü. Erdoğan’ın şahsım hükümeti ortadan kaybolmuştu. Kameraların karşısına çıktığında ise, salondaki milletvekillerine, dostu Trump ile yaptığı Putin dedikodusunu anlattı. Salonda espriler, gülücükler. Kanımız dondu. Bir gösterelim bakalım. 34 şehidimiz var ama bu görüntülerden Erdoğan hicap duymadı. Ama milletimiz kahroldu. Bu gülücükler, espriler 34 askerimizin şehadetinden, sadece 2 gün sonraydı.  
KREMLİN’DE KAPIDA BEKLETİLDİ, RUS TELEVİZYONU KRONOMETRE TUTTU
Altı gün sonra da, bu defa Erdoğan’ın şahsım hükümeti, Mehmetçiklerimizi bombalayanların ayağına gitti. Gösterelim bakalım. 34 askerimizi şehit eden Rusya, Erdoğan ve heyetini kapıda dakikalarca bekletti. Ama daha da üzücü olanı biraz önce seyrettiğiniz Rus devlet televizyonu ekranın altında kronometre çalıştırıp, bu anları kayda aldı. Ardından da tüm dünyaya servis etti. Erdoğan Kremlin’de gıkını çıkaramadı. Milletimiz bir kez daha kahroldu. Bizler İdlib’de şehit olan evlatlarımızın acısını da, “Her şeyin sorumlusu benim, ben” diye meydanlarda bağırıp, sonra da işler kötü gittiğinde, sorumluluğu valilere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne atıp kaçanları da unutmayacağız. Evlatlarımızı şehit edenlerin ayağına gidip kapısında bekleyenleri, bu milletimizin vicdanını yaralayanları “asla” unutmayacağız. İdlib şehitlerimizin ruhları şad, mekânları cennet olsun. Onlar da tüm şehitlerimiz gibi milletimizin sinesinde, en kıymetli yerde olacaklar.
REHİN VATANDAŞLARI DEĞİL, HALKBANKASI SORUŞTURMASINI KONUŞMUŞ
Erdoğan’ın Şahsım Rejiminin alametifarikası keyfiliktir. Kuralsızlıktır. Her şeyin şahsileştirilmesidir. Milli olması gereken dış politikamız da, maalesef tüm bunlardan payını almıştır. Keyfilik dış politikamıza da sirayet etmiş, dış politikamız da şahsileştirilmiştir. “Dostum Trump”, “Dostum Putin” diyerek, dış politikayı “al-ver” üzerine kurgulayan bu tüccar zihniyet, ülkemizi tüm dünyada yalnızlaştırmıştır. En haklı davalarımızı dahi anlatamaz hale getirmiştir. Ve “gizli-örtülü yürütülen işler” bir milli güvenlik meselesi haline gelmiştir. Daha bir ay olmadı. Gara’da hain bölücü terör örgütü, 13 Türk rehineyi canice katletti. Tüm milletimizin yüreği dağlandı. Operasyonu gerçekleştiren Mehmetçiklerimizle beraber, 16 şehit verdik. O zaman Erdoğan’a, “Hain teröristlerin elindeki yurttaşlarımızı kurtarmak için, Trump ile dostluğunu neden kullanmadın?” diye sormuştuk. Şimdi anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın Şahsım Hükümetinin öncelikleri çok farklıymış. Önceliğinin ne olduğunu, Amerika Birleşik Devletleri’nin Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı, geçtiğimiz hafta bir Alman basın organına açıkladı. Meğer Erdoğan, Trump’la yaptığı her görüşmede, tek bir şeyi istiyormuş, ısrarla onu istiyormuş. “Halkbank soruşturmasını sonlandırın!”
ÇUVAL İÇİN VERMEDİKLERİ NOTAYI REZA İÇİN VERDİLER
Çok şaşırdık mı? Açık söyleyeyim hayır. Amerikalılara askerimizin başına çuval geçirdiğinde verilmeyen nota, Erdoğan’ın Bakanlarına çikolata kutularında rüşvet dağıtan, şu İranlı genç için verilmişti. Hem de bir değil, tam iki kez… Bu İranlı genç sonra Türkiye’den kaçtı. ABD’ye gitti itirafçı oldu. Şimdi de onun itiraflarıyla, Halk Bankası’na büyük cezalar gelmesi riski var.  
TEK VATANDAN ANLADIĞI BAŞKA
Ve tüm bunların sorumlusu Erdoğan, şimdi çıkmış, salgında lebalep doldurduğu partisinin kongre salonlarında, yandaşlarına; “Tek vatan”, “Tek devlet”, “Tek millet”, “Tek bayrak” diye, yeminler ettiriyor. Teröristlere bırakıp kaçtıkları, Süleyman Şah Türbesi’nin toprakları, Saray’ın “tek vatan” tarifinde anlaşılan yer almıyor. Yunanistan silahsız olması gereken adaları silahlandırıyor, bize ait adacıklara Yunan bayrağını çekiyor. En son Limoniye Adası’na da bayrak dikiyor. Ama anlaşılan bu adalar da Erdoğan’ın “tek vatan” tarifine sığmıyor.  
MISIRLI ESMA’YA AĞLIYOR, ŞEHİTLERİMİZE GÜLÜYOR
Yine Erdoğan’ın “tek millet” tarifinde kendine oy vermeyenler yok. Ona oy vermeyen herkes terörist. “Tek Millet” diyen Erdoğan, Mısırlı Esma için ağlıyor. Ama aynı Erdoğan, Gara’daki 16 şehidimizin, İdlib’de 34 şehidimizin ardından gülüyor. Erdoğan’ın “tek millet” tarifinde kim var? O da belli değil. Milletimiz, “Kalbi mühürlü” bu basiretsiz, liyakatsiz yönetime notunu verdi. Bunların tasdiknameleri artık hazır. Vatandaşlarımız, bunları evine göndermek için sandığın önüne gelmesini bekliyor. Kalan şu sayılı günlerinde, Erdoğan’ın Şahsım Hükümetine bir tavsiyemiz var. Artık şu “Rabia Milliyetçiliği” icat etmeyi bırakın. “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyen, kimseyi dışlamayan “Atatürk Milliyetçiliğinin” ipine sarılın. 
KARADENİZ’DE DOĞALGAZ MÜJDESİNDEN BU YANA DOĞALGAZA ZAM GELİYOR
Erdoğan Şahsım Hükümeti, hem kibir sarhoşu, hem de metal yorgunu… Ülkemiz iç içe geçmiş krizlerden oluşan büyük bir buhranın içinde savrulup duruyor. Ülke yönetilmiyor, patinaj yapıyor. Esnaf, çiftçi, emekçi, emekli, işveren... Bütün bir millet ızrar halinde. Ama Saray’ın keyfi yerinde… Milletin feryatları saraydan duyulmuyor. Bugün de yılbaşından bu yana doğalgaza üçüncü zam geldi. “Karadeniz’de doğalgaz bulundu” müjdesini verdiler o günden bu yana doğalgaz zamları otomatiğe bağlandı. Dolar kuru gevşiyor ona rağmen doğalgaza zam yağmuru devam ediyor.  
BİR NESLİ YİTİRİYORUZ
Milletimiz hayat pahalılığı ile işsizlik arasında inim inim inliyor. Milletin gelecek umudu gençlerimiz, ailelerin bin bir emekle okuttuğu çocuklarımız, 15-29 yaş arasında 5,5 milyon gencimiz, ne okulda okuyor, ne de bir işte çalışıyor. “Ev genci” olmuşlar analarının babalarının ellerine bakıyorlar. Ülkemiz eğitimde sürekli patinaj yapıyor. Bir nesli yitiriyoruz. Bugün çocuklarımız, gençlerimiz, aileler, Bakanlar Kurulu’ndan çıkacak yüz yüze eğitim kararlarını bekliyor.
BU İŞ ÇOCUK OYUNCAĞI DEĞİL
Daha bir hafta önce Milli Eğitim Bakanı, ilkokullar ile 8 ve 12. sınıflarda yüz yüze eğitimin 1 Mart’ta, yani bugün başlayacağını söylemişti. Ne olduysa oldu dün o da, Sağlık Bakanı gibi özür diledi. Bazı illerde vaka artları yaşandığı için yeniden değerlendirme ihtiyacı doğduğunu ifade etti. Sayın Bakan bu iş çocuk oyuncağı mı? Maç oynanırken ikide birde kural değiştiriyorsunuz. Çocukların kafalarını karıştırıyorsunuz buna ne hakkınız var? Ben soruyorum, aileler kendilerini nasıl ayarlayacaklar çocuklarını okula bırakıp okuldan almak için? Öğretmenler, okullar ne yapacaklar? Peki okulların açılacağına göre hazırlık yapan, gerekli malzemeyi alan esnafın hali ne olacak? “Bugün öyle, yarın böyle” diyerek, tutarsız politikalarla eğitim sistemini de, ekonomiyi de yönetemezsiniz. Okulların açılışı için önce tarih verip, sonra neden erteliyorsunuz? Cumartesi, Pazar toplantı yapsaydınız. Çocukların, gençlerin hayatı, bu ülkenin bir nesli söz konusu… Ama siz; “Bir açtık, bir kapadık, bir öyle, bir böyle” deyip, sürekli patinaj yapıyor, ülkenin geleceğine takoz oluyorsunuz. Devlet böyle mi yönetilir? İşte bizim “Devlet krizi” dediğimizde tam da budur.  
ŞAHSIM REJİMİ SALGINDA SINIFTA KALDI
Erdoğan’ın Şahsım Rejimi, bu salgın sürecinde yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla sınıfta kalmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendi araştırmasına göre 1 milyondan fazla öğrencinin evinde interneti yok, 227 bin öğrencinin evinde televizyonu yok. Öğrenciler uzaktan eğitime ulaşamıyor. Tek bir öğrencinin bile eğitime ulaşamaması adaletsizliktir. Buna karşın, Saray’ın yönettiği 21. Yüzyılın Türkiye’sinde 2 milyon 658 bin öğrencimiz, salgın döneminde EBA’ya giremiyor. Özellikle bazı doğu illerimizde EBA’ya ulaşamayan öğrenci sayısı, toplam öğrenci sayısının yarısını buluyor o illerdeki. Şimdi çıkmışlar, yüz yüze sınav yapacaklarmış. Bu arada sınav tarihini de ikide birde değiştiriyorlar. “1 Mart’ta başlayacak” denilen sınavlar, şimdi 8 Mart’a ertelendi. Bakalım bugün Bakanlar Kurulu’ndan bununla ilgili hangi kararlar çıkacak? Yani bu hükümet eğitim konusunda kendi üzerine düşeni yaptı mı? Her bir öğrenciye ulaşabildi mi? Her öğrenciye eşit eğitim imkânı verebildi mi? Hayır.
BU UMUTSUZLUĞU BİZ BİTİRECEĞİZ
Bu ülkenin insanlarının umudunu ayakta tutan evlatlarıdır. Bu ülkede analar, babalar yemez; evlatlarına yedirir, içirir. Giymez, evlatlarına giydirir. Çocuğu okusun diye ceketini satan nice babalar vardır. Ama Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti, milletimizin, “Çocuğum okuyacak, kendisini de bizi de kurtaracak” umudunu elinden aldı çaldı. Eğitimde fırsat eşitliğini bitirdi. Yine Erdoğan’ın şahsım hükümeti liyakatin yerine sadakati koyarak, milletimizin “Çocuğum okuyacak, bir iş sahibi olacak” umudunu da yok etti. İktidara gelir gelmez, bu düzeni biz değiştireceğiz. Bu umutsuzluğu biz bitireceğiz. CHP iktidarında herkesin çocuğu eşit fırsatlara sahip olacak. Milletimizin umutları yeniden büyüyecek. Erdoğan’ın Şahsım Hükümetine tavsiyemizdir: Gençlerimizin ve ailelerin sesine kulak verin. Beceriksizliğinizin faturasını ailelere ve gençlere kesmeyin.
BENZER ÜLKELERİN ÜÇTE BİRİ DESTEK VERDİLER, O DA İŞÇİNİN KUMBARASINDAN
Bu hafta sonu İngiltere normalleşme planını açıkladı. Ailelerin gönlünü ferah tutmak için gereken her türlü tedbiri almışlar. Hızlı test kitleriyle ortaokul ve kolej öğrencilerine, ailelerine haftada iki kez test yapılacak. Ailelere bu test kitleri ücretsiz dağıtılacak. Millete beş maskeyi dağıtamayan Erdoğan Şahsım Hükümetinin, böyle bir hazırlığı var mı? Ne gezer. Bu salgında Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti, sadece yavrularımızı, gençlerimizi ve aileleri perişan etmedi. Esnaflarımızı, işçilerimizi, işsizlerimizi de perişan etti. Bizim de içinde olduğumuz, Gelişen ve Orta Gelirli Ülkelerin, vatandaşlarına salgında verdiği doğrudan gelir desteğini, Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti bizim milletimize veremedi. Verebilselerdi doğrudan destek tutarı 176 milyar lira olacaktı. Oysa şimdiye kadar vere vere sadece 53 milyar lira verdiler. Bunun da büyük kısmı işçinin kumbarası kırılarak İşsizlik Sigortası Fonu’ndan verildi. Meksika ile beraber vatandaşlarına, en az destek veren hükümet bizde.
DÜNYA SALGIN SONRASI İÇİN PAKET ÜSTÜNE PAKET AÇIKLIYOR
Şimdi dünyada hükümetler, normalleşme süreçlerine başlarken, işyerlerini, çalışanlarını yeni döneme hazırlayacak yeni destek paketlerini açıklamaya başladılar. ABD, 1,9 trilyon dolarlık yani bugün açıkladıkları bizim gayrisafi yurtiçi hasılamızın neredeyse üç katı kadar devasa bir teşvik paketini onayladı. Yine normalleşme planını açıklayan İngiltere, alışveriş mağazaları, barlar, restoranlar, berber ve kuaförler için, 5 milyar Pound büyüklüğünde yeni bir hibe destek paketini açıkladı. Esnafları normalleşme sürecine “iyimserlikle” başlatmak için, can suyu vermek için, diğer ülkeler paket üstüne paket açıklıyor. Herkes şunun farkında esnafını ayakta tutamayan devletler, salgında savaşı kaybeden devletler olacak. Bizde esnaflarımızın doğrudan desteğe ihtiyacı var.
SARAY SESİNİ DUYMUYOR KAYSERİLİ ESNAF KARDEŞİM
Borç gırtlağı aşmış, faiz altında esnaflarımız inim inim inliyor. Esnaflarımız, “Bugün dükkân açsak, iki yıl borçları ödemeye çalışırız” diyorlar. Trabzon’da bir esnafımız kapısına, “Namuslu bir şekilde battık, devren satılık” diye ilan asıyor. Aynı esnaf devletten “bir lira destek almadığını” söylüyor. Birde ekliyor: “Hani her esnafımızın ardında, Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi olacaktı? Lebaleb batırdınız bizi…” Kayserili esnaf dükkânlarına afiş asıyor: “Nefes alamıyoruz, sesimizi duyan var mı?” diyor. Erdoğan’ın şahsım hükümetinde, esnafın sesini duyan yok, Kayserili esnaf kardeşim… Şehrinizin AK Partili vekillerine göre milletin hiç sıkıntısı yok. Bir milletvekili; “Bizi eleştirenler, altı ayda bir cep telefonu, iki yılda bir araba değiştiriyor. Artık asgari ücretlinin arabası var” diyor. Diğeri de çıkmış, “Hayat standardı çok yükseldi. Artık ev, araba almak zor değil” buyuruyor. Bir başka Kayserili hemşeriniz, AK Parti Yerel Yönetimler Başkanı, seçmenlerin sesini duymak yerine, seçmenlere beddua okuyor. AK Parti’nin Tanıtım ve Medya Başkanı da: “Bizi mahvettiniz” diyen çiftçiye, “Pahalı cep telefonu kullanıyorsun” diye hesap soruyor. Çiftçi tarım aletini hurdaya satıp Ankara’ya gelmeye çalışıyor, yolunu kesip başkente sokmuyorlar. Tarım Bakanı, “Çiftçi rekor gelir elde ediyor.” Diyebiliyor. İnsanlar, yokluktan, yoksulluktan canına kıyıyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmet Bakanı; “Türkiye’de yoksulluk bitti” diyebiliyor.
MİLLETLE İRTİBATLARI TAMAMEN KOPTU
Saray; “Açım” diye bağıran vatandaşı duymazdan gelirse, eve ekmek götüremeyen esnafa “abartıyorsun” deyip kafasına bir paket çay atarsa, çöpten, pazar artıklarından rızık toplayan aç yurttaşlarımızın fotoğraflarına mizansen, kurgu derse, Saray gazeteleri, “Marketten nasıl alışveriş yapılmaz” diye manşet atarsa, devletin televizyonu, “Çöpten yemek nasıl toplanır” diye program yaparsa, devletin ajansı, bu ülkenin esnafı inim inim inlerken, Japon esnaflarının dertlerini haber yaparsa… Bu hükümetin, milletimizle irtibatı artık tamamen kopmuş demektir. Ama artık midenin gurultusu, Saray’ın gürültüsüne galip geliyor. Esnaflarımızın çığlığı, Sarayın “organize çığırtkanlığını” bastırıyor. Sokağın gerçekleri ile Sarayın söyledikleri arasındaki makas, her gün daha da açılıyor.
MİLLETİ İŞİNDEN EDEN BÜYÜME
Bugün 2020 yılının dördüncü çeyreğine ait büyüme rakamları yayınlandı. Bu rakamlara göre Türkiye yılın son ayında geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 5,9 büyümüş. 2020 yılının tamamında ise büyüme hızı yüzde 1,8 olmuş. Ama bu nasıl bir büyümeyse, milleti işinden ediyor. AK Parti hükümetleri Türkiye’yi, önce “İş vermeyen büyüme” ile tanıştırmıştı. Şimdi de “Milleti işinden eden büyüme” ile tanıştırıyor. TÜİK’in ekonomi yüzde 1,8 büyüdü dediği 2020’de yine aynı TÜİK’e göre, 1 milyon 272 bin yurttaşımız çalıştığı işini kaybetmiş. Böyle bir iş kaybıyla ne 1994 krizinde, ne 2001 krizinde, ne de 2009 küresel krizinde karşılaştık. 2020’de gerçek işsiz sayımız 10 milyon 273 bine çıkarken, gerçek işsizlik oranı da yüzde 30 olmuş.  
FAİZ BARONLARINI ABAT ETTİLER
Bu büyüme son derece niteliksiz bir büyüme. 2020 büyümesine net ihracatın pozitif hiçbir katkısı olmamış, tam tersine net ihracat büyümeyi ciddi şekilde aşağıya çekmiş. Bu büyüme özellikle tüketim ağırlıklı ve iç taleple sağlanan bir büyüme. Tüm sektörlere de yaygın değil. “K tipi” dediğimiz bir büyüme... Yani bazı sektörler yukarı giderken, bazı sektörler aşağı doğru çakılıyor. Tarım yüzde 4,8, sanayi yüzde 2 büyüyor ama inşaat yüzde 3,5, hizmetler sektörü de yüzde 4,3 daralıyor. 2020’de bu büyüme milleti işinden etmiş. Ama “Para babalarını”, “faiz baronlarını” da abat etmiş. 2020’de borç ve krediyle, menkul kıymet ve altın alım satımıyla uğraşan para ve faiz baronları servetlerine servet katmışlar, gelir üstüne gelir elde etmişler. Finans ve Sigorta sektöründeki büyüme yüzde 21’e ulaşmış. Yani milletimiz çöp konteynırlarından rızkını çıkarmaya çalışırken, faizle uğraşanlar daha da zenginleşmiş. Hangi dönemde? Faize karşıyız diyenlerin döneminde. Kimse kusura bakmasın böyle bir büyümeye adil diyebilir miyiz? Tabi ki diyemeyiz.
EKONOMİYİ KUR VE FAİZ KISKACINA SOKTULAR
Böylesine adaletsiz ve kredilerle şişirilen sürdürülemez bir büyümenin bu millete hiçbir faydası yoktur. Ekonomiyi kur ve faiz kıskacına sokan politikalar, döner dolaşır milleti yeniden cebinden vurur.
ÜLKE OLARAK 13 YIL KAYBETTİK
Nitekim 2020’de, dolar cinsinden milli gelirimizdeki erime, 44 milyar dolar olmuş bir yıl önceye göre. Yine 2013 yılında 958 milyar dolar olan milli gelirimiz, 2020’de yani 7 yıl sonra 717 milyar dolara düşmüş. 2013 Erdoğan’ın Şahsım rejimini inşa sürecini başlattığı dönem. O günden bugüne milletimizin cebinden 241 milyar dolar çekilip alınmış. 2013’de 12 bin 582 dolar olan kişi başına gelir. 2020’de 8 bin 599 dolara düşmüş. Her bir yurttaşımız, 3 bin 983 dolar kaybetmiş. Milli gelirimiz 2008’in gerisine, kişi başına gelirimizde 2007’nin gerisine düşmüş. Ülke olarak 12-13 yılı birden kaybetmişiz. Ve bugüne geldiğimizde Türkiye maalesef 3 yıl önceye göre hem daha borçlu, hem de artık elinde yeterli cephanede kalmamış durumda.
MİLLETİN 128 MİLYAR DOLARINI ÇARÇUR EDENLER HESAP VERECEK
2019’un Mart ayından itibaren, 128 milyar dolar rezerv, “Yandaşa ucuz döviz vereceğim” diye çarçur edildi. Merkez Bankası kasasındaki döviz rezervleri, Merkez Bankası’nın döviz borcunu dahi karşılamaya yetmiyor. Net rezervler eksi bakiye veriyor. 19 Şubat itibariyle eksi 40 milyar dolar civarında. Kaç aydır bu rezervlerin akıbetini sorguluyoruz. Kime satıldı? Kaça satıldı? Hangi yöntemle satıldı? Millet adına bir açıklama bekliyoruz. TBMM’ye Araştırma Önergesi veriyoruz reddediliyor. Savcılara açık suç duyurularında bulunuyoruz savcılar duymamazlıktan geliyor. Ama hep söylüyoruz. Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Bu da er ya da geç ortaya çıkacak. Ve bu işlemlerin sorumluları bunun hesabını tabi ki verecekler.
CHP İKTİDARINDA BUNLARI YAPACAĞIZ
Kimsenin kuşkusu olmasın. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, borca yaslanarak büyüme modeline son vereceğiz. Büyümeye ihracatın katkısını artıracağız. İhracata dayalı büyüme, üretime dayalı büyüme olacak. İş ve istihdam yaratan bir büyüme stratejisi izleyeceğiz. Genç nüfusumuzu stratejik üstünlüğümüz olarak göreceğiz. Fakir yerinde sayarken, para babaları, faiz baronları daha da zenginleşmeyecek bizim dönemimizde. Çalışacağız, üreteceğiz, kazanacağız. Hep beraber zenginleşeceğiz. Milletimiz herkesin söylediğini duyuyor, kimin ne yaptığını da görüyor. Bunların notunu veriyor. Önüne gelecek ilk sandıkta, bu hükümeti evine göndermek için gün sayıyor.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
 
Soru- İki sorum olacak benim. Denizli Milletvekili Teoman Sancar istifasını açıkladı. Çok kısa bir açıklama yaptı sosyal medya hesabından. Sadece istifa ettiğini söyledi. Herhangi bir gerekçe var mı sizin bilginiz dahilinde olan ve bu istifa Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun mu tasarrufudur bunu sormak isterim.
İkinci olarak bir de Bitlis il örgütü bugün buradaydı. İl Başkanıyla ilgili bazı iddialar var, yargı süreci devam ediyor kendisiyle ilgili. O yargılama süreci devam ederken de görevden alınması yönünde bazı istekleri var yine il örgütündeki kişilerin. Bunlar size ulaştı mı? CHP’nin tasarrufu ne yönde olacak?
Faik ÖZTRAK- Sayın milletvekili istifasını açıkladı. İstifa tek taraflı bir müessese… İstifasının nedenleri konusunda biz de kendi istifa mektubunda ne varsa onu biliyoruz.
İkinci sorunuzla ilgili… Bu örgüt içi bir meseledir. Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız konuyla ilgileniyor. Konu olgunluğa kavuştuktan sonra gerekli bilgiler kamuoyuyla paylaşılır.
 
Soru- Açıklamanızda biraz değindiniz ama son zamanlarda bakanların özürleri kamuoyunda gündeme geliyor. Önce Sağlık Bakanı, ardından Milli Eğitim Bakanı özür diledi. Bu özürler yeterli mi ya da özürleri nasıl okumak gerekiyor sizin bu konuya ilişkin yorumunuz nasıl olacak?
Faik ÖZTRAK- Konuşmamda söylemiştim, tek adam vesayet rejiminin alametifarikasının ne olduğunu. Hatayı şahsım hükümetinin başı Erdoğan yapıyor, özür dilemek bakanlarına düşüyor. Erdoğan şahsım hükümetinin başının kibri o kadar büyük ki, o milletten özür dilemiyor. O ancak “Allah beni affetsin” diyor, yüce Allah’tan özür diliyor. Şunu söyleyeyim, özür tabi ki insani bir şeydir ama bakanlar bir hatanın sorumluluğunu üstlerine alıp özür diliyorlarsa bunun gereğini de yapmalıdırlar. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi görevden aflarını istemelidirler.
 
Soru- Fezlekelerle ilgili olarak Meclis Başkanı “Parlamentonun çalışmasını sekteye uğratmamalı” dedi. Ayrıca 15 vekilin daha dokunulmazlığı kaldırılırsa bir ara seçim sözkonusu olabilir. Cumhur ittifakı ara seçime gider mi ya da sizce nasıl bir yol izlenecek?
Faik ÖZTRAK- Meclis Başkanının ne demek istediğini bu sözlerinden anlamak mümkün değil. Meclis Başkanının görüşlerini millete daha açık ifade etmesi gerekiyor. Ne demek fezlekeler meclisin gündemini daha fazla işgal etmemeli? Bundan neyi kastediyor? Kendisi milli iradeyi ve milletvekilinin hukukunu korumakla, savunmakla yükümlü bir makamda oturuyor. Bu nedenle ne demek istediğinin daha anlaşılır olmasına ihtiyaç vardır.
 
Soru- Güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmasına ilişkin CHP Parti Meclisi’nde bir sunum yapıldığı belirtiliyor. Sunumda neler gündeme geldi, içeriğe ilişkin bir bilgi verebilir misiniz?
Faik ÖZTRAK- Parti Meclisimizde yapılan sunum bilim insanları tarafından yeni bir hükümet sistemi ve tarafsız yargıyla ilgili bir sunumdur. Partimizin bu konudaki çalışmaları biliyorsunuz devam ediyor. Tüm partilerin de çalışmaları devam ediyor. Bu çerçevede gördüğümüz bir husus var. Milletimizin hislerine tercüman olmak üzere partilerin büyük bir çoğunluğu bu tek adam parti devleti sisteminden, rejiminden şikayetçi... Herkes güçlendirilmiş parlamenter rejime geçişle ilgili mutabakata varmış gözüküyor.
Teşekkür ediyorum. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler