GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU KANAL D “CANLI YAYIN”
(24 MAYIS 2010)
Mehmet Ali BİRAND- 24 Mayıs Pazartesi günü trafik yüksekti ki, Sayın Kılıçdaroğlu’yla beraber. Ben size Kemal bey diyeyim daha iyi olacak galiba.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Daha sıcak.
Mehmet Ali BİRAND- Evet daha iyi olacak. Bugün geldiniz, burası artık size ait, bütün masa. Bu masaya sevgili seyirciler. Her şey bu masa için öyle değil mi? Bu masaya oturabilmek…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Ama bu masa bana ait değil, bu masa halka ait. Geçici bir süre ben yetkilendirildim. Oraya oturacağım.
Mehmet Ali BİRAND- Ama bütün mücadele bunun için. Yani en sonunda bunun için. Siz bugün gittiniz, hem Deniz Baykal’ı ziyaret ettiniz, hem onu konuşacağız, hem arkasından buraya oturmanın ne anlama geldiğini konuşacağız. Ben bugün Deniz Baykal’a gittim. Herkesin merak ettiği Deniz bey ne diyecek, Deniz bey bütün bu olaylardan sonra nasıl bir yaklaşımla ortaya çıkacak diye sorduk. Ben sizi oturtacağım, beraber Deniz beyi izleyeceğiz ve sevgili seyirciler bakın Deniz Baykal sorularıma nasıl yanıt verdi ve nasıl bir Deniz Baykal’la karşı karşıya kaldım.
***
Mehmet Ali BİRAND- Deniz bey merhabalar, çok teşekkürler vakit ayırdınız. Ben başka bir Deniz Baykal’la karşılaşacağımı bekliyordum burada.
Deniz BAYKAL- Nasıl bir manzara bekliyordun?
Mehmet Ali BİRAND- Bilmiyorum. Hani biraz daha kırgın, buruk bir Deniz Baykal’la karşılaşacağım zannediyordum. Pek neşeli bir Deniz Baykal’la karşılaştım. Hakikaten bir baktığınız zaman burada mı izlediniz, kurultayı burada mı izlediniz?
Deniz BAYKAL- Tabi tabi kurultayı burada izledim.
Mehmet Ali BİRAND- İnsan buruk izliyor mu? Yani bir yerde ne olursa olsun çocuğunuz, sizin geliştirip, sizinde büyük katkınızla geliştirip veyahutta çocuk uçtu gitti. Şimdi bir burukluk, bir kırgınlık oldu mu içinizde?
Deniz BAYKAL- Yani hayır desem inandırıcı olur mu bilmiyorum. Ama ben gene de hayır diyeceğim. Çünkü gerçekten artık ben böyle 10 yılda bir hayatımın, bazen siyasi hayatımın, bazen hayatımın köklü bir değişim yaşadığına, allak bullak olduğuna, altüst olduğuna hep tanık oldum. Yani şöyle bir düşünüyorum. 12 Mart’tan hemen sonra ben askerlik, 12 Mart döneminde askerlik yaptım bir siyasi sürgün konumundaydım. Aradan 10 geçti 1980 askeri darbesi, merkez komutanlığına çekildik. Hemen arkasından 82 yılında Zincirbozan’a gönderildik. Hayat gene allak bullak oldu. Yani aileden koptuk vs. falan. Tabi parlamento kapatıldı, parti kapatıldı, ekonomik sorunlar, yaşam güçlükleri her şey bizim önümüzdeydi. Zincirbozan dönemi işte bitti. Ondan sonra yeni bir dönem başladı. Bende 5 yıllık yasakla karşı karşıya kaldım. O yasak dönemini taşıdık. Arkasından 1995 ve 1999 yılında iki kez Genel Başkanlıktan Genel Başkanlıktan istifa ettim. Kendi kararıyla, kendi tercihimle. Bunların her birisi beni Cumhuriyet Halk Partisi benim iç dünyamda çok büyük önem taşıyor. Cumhuriyet Halk Partisinin dışında, daha doğrusu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığının dışında bir hayat taşımakla karşı karşıya bıraktı. Onları taşıdık 99. 2000 yılında döndüm. Bir 10 yılmış, 11 yıl. 2010 yılında. Şimdi tekrar bir dönüşüm. Düşünüyorum böylesine köklü, altüst oluşların benim iç dünyamda, psikolojimde, fizyolojimde entelektüel anlayışımda bir ihtiyaç haline geldiğini, 10 yılda bir sil baştan yapmak…
Mehmet Ali BİRAND- Siz 10 yılda bir bir yerlere partiyi bırakıp…
Deniz BAYKAL- Evet sil baştan yapma durumundayım gibi bir duygu alıyorum.
Mehmet Ali BİRAND- Şimdi tekrar olacak mı?
Deniz BAYKAL- Bu bir yani herkesten bunu görüyorum. Ya çok iyi gördük seni diyorlar. Ya nasıl görecektiniz, yani ne? Herkes diyor karalar bağlamış, eyvah buda hayat mı, ne olacak şimdi diye böyle. Hiç böyle bir şey yok. Bana doping gibi geliyor. Bunlar beni çok etkiliyor.
Mehmet Ali BİRAND- Yapmayın, sahi mi?
Deniz BAYKAL- Gerçekten. Yani şimdi ben hayata karşı ilgimi, duyarlığımı, dikkatimi çok daha yüksek düzeyde hissediyorum. Yani adrenalin daha yüksek, ilgi daha yüksek.
Mehmet Ali BİRAND- O zaman yani Kemal Kılıçdaroğlu dikkat etmek zorunda yani.
Deniz BAYKAL- Yo niye bu Kemal beyin yararına da olabilir yani.
Mehmet Ali BİRAND- O zaman şunu diyebilir miyiz? Kardeşim bu yakın bir süre sonra, ne zaman olacağı belli olmaz ama Deniz Baykal gene siyasette midir? Yoksa hayır ben siyaset hayatımı noktaladım demiyorsunuz çünkü bu söylediklerinize bakarsanız.
Deniz BAYKAL- Yani bu sorunun anlamı yok Mehmet Ali yani çok açık…
Mehmet Ali BİRAND- Ben geri dönerim…
Deniz BAYKAL- Siyaseti illa Genel Başkan olarak yaparız diye bir anlayış yok ki. Ben 5 yıl yasaklıydım gene siyaset yaptım.
Mehmet Ali BİRAND- Gene yapacak mısınız?
Deniz BAYKAL- Yapıyorum. Yani niye bir aradayız? Şimdi sen bir insani hikaye almak için mi buradasın? Yani yoksa siyasi bir değerlendirmemi almaya geldin?
Mehmet Ali BİRAND- Her ikisi için.
Deniz BAYKAL- Ağır basan öbürü olacak. Yani bunu elbette konuşacağız.
Mehmet Ali BİRAND- Yani siyaset benim hayatımdır bu devam edecektir. Değil mi yani onu noktalama diye bir şey sözkonusu değil.
Deniz BAYKAL- Tabi tabi. Yani onu siyaset diye söylemeye belki gerek yok. Bundan sonra ne yapacaksın diye bana soruluyor.
Mehmet Ali BİRAND- Emeklimi olacaksınız?
Deniz BAYKAL- Cumhuriyet Halk Partisine ve Türkiye’ye karşı kendimi sorumlu hissetmeye devam edeceğim. Ve içinde bulunduğum konumun bana verdiği olanakları sonuna kadar kullanarak Cumhuriyet Halk Partisi için ve Türkiye için nasıl bir katkım olursa, ne yapabilirsem, hangi düzeyden yapabilirsem bunu yapacağım.
Mehmet Ali BİRAND- Meydanlara çıkacak mısınız Deniz bey?
Deniz BAYKAL- Elbette gerekirse meydanlara…
Mehmet Ali BİRAND- Referandumda? Meclise gideceksiniz.
Deniz BAYKAL- Tabi canım, gayet tabi. Başka türlüsü düşünülebilir mi? Yani niye olmasın. Meclise de gideceğim, mitinge de gideceğim. Parti toplantılarına da gideceğim.
Mehmet Ali BİRAND- Şey hissi olmuyor mu? Hani Genel Başkan…
Deniz BAYKAL- lığı bıraktın gittin şimdi ne oluyor.
Mehmet Ali BİRAND- Şimdi meclise normal bir milletvekili gibi gelmek sizi üzer mi? Üzmez mi?
Deniz BAYKAL- Hayır hiç üzmez. Yani ben kendimi gözlemleyince şunu görüyorum. Bulunduğum her şeyi bırakıp yeniden sıfırdan başlayabilme gücünü kendimde görüyorum. Bunu birkaç kez yaptım. Yani bu Kipling’in İf şirini işte bu çerçevede hep gündeme getirirler. Orada da o vardır yani. Yani her şeyi bırakıp yeniden başlayabiliyorsan eğer işte o zaman adam oldun demektir. Yani böyle bir hayat felsefesi…
Mehmet Ali BİRAND- Bunu hissediyor musunuz? Yeniden başlarım.
Deniz BAYKAL- Başlarım. Yani bırakmadım ki. Yani ne oldu? Genel Başkan olarak yapıyordum şimdi milletvekili olarak yapıyorum. Yani yarın parti üyesi olarak yaparım. Yarın vatandaş olarak yaparım. Yani ne yapıyorum, nedir yapmaya çalıştığım ne? Cumhuriyet Halk Partisine ve Türkiye’ye karşı kendimi sorumlu hissediyorum ve bu sorumluluk doğrultusunda ya bana ne artık parti, bana ne artık Türkiye. Böyle bir şey demeyi hiçbir zaman düşünmüyorum. Yani bu olabilemez.
Mehmet Ali BİRAND- Doludizgin siyaset devam ediyor.
Deniz BAYKAL- Bu bir kariyer işi değil. Siyaset benim için bir meslek değil, bir kariyer değil. Hayatın bir döneminde yap bitir ondan sonra ya bir iş teklif etseler de bir şey yapsın diye baktığım bir iş değil. Yani bir arayışım yok. Bu benim işim, benim mutluluğum. Benim kendimi mutlu hissettiğim…
Mehmet Ali BİRAND- Varlığınızın sebebi oluyor.
Deniz BAYKAL- Evet. Tabi canım. Yani böyle bir sürecin içindeyiz.
Mehmet Ali BİRAND- O zaman geldi bunu sormak zorundayım. Koşullar yerine geldiği zaman biz Deniz Baykal’ı tekrar Genel Başkanlığa aday olarak görebiliriz demektir o.
Deniz BAYKAL- İşte bütün bunlar demin benim anlatmaya çalıştığımın dışında bir yaklaşım. Yani ben bir mevki, makam tarif ederek siyaset yapma anlayışı içinde değilim. Yani içinde bulunduğum konum neyi gerektirirse parti için ve Türkiye için en iyisi neyse onu rahatlıkla içine sindirerek o doğrultuda görevini yapmaya hazır bir ruh hali içindeyim. Yani hiçbir zaman ben burada olayım, o burada olsun böyle bir şey yok. Hepimiz üzerimize düşen görevi en iyi nasıl, nerede yerine getirebilirsek onu yaparız.
Mehmet Ali BİRAND- O zaman buradan hemen şeye de gelebiliriz kurultaya girmeden önce. Cumhurbaşkanlığına adaylığınız gerekirse koyabilirimde diyorsunuz gibime geliyor.
Deniz BAYKAL- İşte bakın yani ya da koymayabilirim. Yada böyle bir mesele yok. Yani benim siyaset anlayışımda böyle bir tarif yok. Yani ben 5 yıl siyaset yasağı olan bir adam siyaset yaparken neyi amaçlamış olabilir. Yani partisi kapatılmış, siyasi hakları elinden alınmış…
Mehmet Ali BİRAND- Biz neler gördük diyorsunuz.
Deniz BAYKAL- Yani bu bizim için sonundaki amaç değil. Sonundaki mevki, makam, sonundaki ödül değil. Sürecin kendisi mutluluğun kaynağı. Yaşanan sürecin kendisi… şimdi seninle burada konuşuyoruz ya müthiş bir şey.
Mehmet Ali BİRAND- Hayret içinde dinliyorum.
Deniz BAYKAL- Niye hayret içindesin?
Mehmet Ali BİRAND- Tabi politikacılar normal olarak, siz tabi normal politikacı değilsiniz o çıkıyor. Politikacılar normal olarak karalar bağlayıp şimdi kapıyı da biraz kapatıp arada bir üzüntü beyan edip ondan sonra yok olup gider diye bakılır.
Deniz BAYKAL- Diye düşünülür. Yani ben şuandaki duruma bakarak bunu söylemeniz belki gerçekçi olmaz. Hep böyleydi onu söylemek istiyorum. Bütün o kesinti dönemlerinde…
Mehmet Ali BİRAND- Daha bir şey görmediniz diyorsunuz yani.
Deniz BAYKAL- Yok öyle bir şey söylemiyorum. Yani geçmişte de bunları hep böyle yaşadık. Yani ben gerçekten belli bir hedefi amaçlayarak, ona ulaşmak için siyaset yapma, bundan tatmin olma yaklaşımı içinde değilim. Eğer öyle olsaydı hedefi aldığında ya da almadığında mutsuz olurdum. Halbuki böyle bir şey yok. Yani bizim için sürecin kendisi önemli. Yani uğrunda çalışmak, mücadele etmek müthiş bir tatmin duygusu veriyor.
Mehmet Ali BİRAND- Yani burada söylenecek bir tek şey var. Ey Cumhuriyet Halk Partisi Deniz Baykal gitmedi burada, devam ediyor, yerinde ama sadece odası değişti. O kadar.
Deniz BAYKAL- Aynen budur.
Mehmet Ali BİRAND- Gelelim kurultaya. Şimdi biz bu kurultayda rüzgar dedik, heyecan dedik. Bu gazı, bu heyecanı, çünkü bazıları diyor ki siz veriyorsunuz diyor. Böyle bir şey yok diyor. Siz medya olarak veriyorsunuz diyor. Hakikaten böylemi? Bunu en iyi anlayacak olanda sizsiniz. Bu suni bir şey mi? Yoksa hakikaten bu kurultay bir şeyi değiştirdi mi?
Deniz BAYKAL- Suni bir şey değil. Bir defa bir arka planını görmek lazım. Sürecin arka planını. Yani Cumhuriyet Halk Partisi neydi, neredeydi ve bu ne yaptı? Bu açıdan baktığımız zaman göreceğimiz şu; Cumhuriyet Halk Partisi yükselen bir siyasi partiydi. Yani geride bıraktığımız dönem içinde 2007 seçimlerinden, 2009 seçimlerinden buyana geçen dönem içinde Cumhuriyet Halk Partisi yükselen bir siyasi halindeydi. Bakın ben istifa etmeden önce çeşitli kamuoyu kuruluşları araştırmalar yaparlar, o kamuoyu araştırmaları Cumhuriyet Halk Partisinin oy oranını 25 ile 29 arasında konumlandırıyor idi. Ve bu Cumhuriyet Halk Partisinin %20 düzeyindeki oyunun artmakta olduğunu bize gösteriyordu. Bu artışta öyle rüzgarla, saman alevi gibi ya da medyanın desteğiyle, pompalamayla falan olan bir şey değildi. Tam tersine hatta medyanın engellemesine, çeşitli çevrelerin inanmamasına, karşı çıkmasına rağmen Cumhuriyet Halk Partisinin izlediği politikalarla ve bizim parti örgütümüzün verdiği mücadeleyle böyle adım adım kazanılan bir yükselişti. Yani trendi yükselen bir partiyle karşı karşıyaydık. Hatta o kadarki sevgili Mehmet Ali ben bir dramatik ortam içinde istifa ettim.
Mehmet Ali BİRAND- Pişman oldunuz mu Deniz bey?
Deniz BAYKAL- Yo hayır, hayır. Çok memnunum, iyi ki yapmışım. Yani Türkiye’yi önemli bir tartışma noktasına taşıyoruz, getiriyoruz. Şimdi o benim istifa ortamımda hatırlayacaksınız ben istifa ederken bir teslim olma, bir eziklik, bir vazgeçme anlamında istifa etmediğimi, bir meydan okuma, bir direniş anlayışıyla istifamı verdiğimi ve hesaplaşacağımı ilan ettim.
Şimdi bu hesaplaşma, bu meydan okuma bize kurulan komploya karşı. Yani bu komplonun altında ezilerek ayrılıyor değilim. Bu komplonun hesabını sormak için ayrılıyorum. Ve siz söyleyin ben burada kalayım, işte bu komployu görmezlikten geleyim. Böyle bir şey yok. Ben komployla hesaplaşacağım. Nasıl hesaplaşırım?
Mehmet Ali BİRAND- Daha zor olmayacak mı ama şimdi?
Deniz BAYKAL- Hayır. Milletin, toplumun dikkatini bu komploya çekeceğim. Nasıl çekeceğim? İstifa ediyorum hadi gelin bakalım diyeceğim ve böyle bir mücadeleye atıldım. Bu mücadele toplum tarafından büyük ilgiyle ve destekle karşılandı. Hatırlarsın. Yani bizim böyle bir tepki göstermemiz, istifa etmemiz ve bunun bir komplo olduğunu ilan etmemiz, bu komploya karşı mücadele azmimizi ifade etmemiz toplumda büyük bir ilgi, destek ve saygı yarattı. Ve oylarda bir yükseliş ortaya çıktı. %30’u geçtiğimiz bize söyledi o noktada.
***
Mehmet Ali BİRAND- Ben devam edeceğim tabi son derece önemli ama. Ben bambaşka bir Deniz Baykal’la karşılaştım. Bilmiyorum sizde aynı izlenimi aldınız mı? Yola devam. Benim hiç şeyim yok. Bundan önce bir takım yol kazaları yoldu, şimdide yol kazaları oldu. Siz nasıl gördünüz Deniz Baykal’ı? Üstelikte siz görüştünüz de.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bugün sizin gördüğünüz gibi son derece heyecanlı, hayata bağlı, siyasete bağlı, olayları yakından izleyen, izlemeye kararlı olan bir Genel Başkanla karşılaştım. Son derece mutluyum. Kurultayımızdan da son derece mutlu.
Mehmet Ali BİRAND- Zaten biraz sonra anlatacak kurultayı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Dolayısıyla burada Sayın Baykal zaten siyaseti bırakırsa bana göre hayatı bırakmış olur. Yaşamı büyük mücadelelerle geçmiş, hapse girmiş, çıkmış, kararlılığını sürdürmüş, siyasetin dışına itildiği dönemde de siyasetle ilgisini kesmemiş, bağını gene sağlıklı bağlantıları kurmuş olan bir Baykal var.
Mehmet Ali BİRAND- Bir yerde de bir rakibinizde var galiba orada.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olabilir. Yani ben rakip olarak görmüyorum onu.
Mehmet Ali BİRAND- Her an tekrar geri gelip adaylığını da koyabilecek bir potansiyel var orada.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette, tabi, tabi koyabilir. O bağlamda tabi herhangi bir sorunumuz yok. Ama ben şöyle de görüyorum olayları. İster yeniden siyasete, yani parti yönetimine gelme yönündeki kararlılığını beyan etsin, ister etmesin Sayın Baykal her zaman bizim başvurabileceğimiz, başvurmak zorunda olduğumuz düşüncelerini, görüşlerini almamız gereken bir siyasetçi. Bu kadar deneyimin ve birikimin partinin yararına sunulmaması bana göre çok yanlış olur. Ama Sayın Baykal bugün ben sık sık gelip sizi ziyaret edebilir miyim dediğimde bu benim için onur olur dedi. Her zaman gelebilirsiniz, düşüncelerini de paylaşacağız zaten.
Mehmet Ali BİRAND- Bugünde böyle hakikaten sevecen ve kucaklayıcımıydı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet bugünde öyleydi.
Mehmet Ali BİRAND- Bakın kurultay hakkında ve Cumhuriyet Halk Partisi hakkında daha neler söyledi. Tekrar devam edelim isterseniz.
***
Mehmet Ali BİRAND- Baktım bu kurultayda siz istifa ettikten sonra bütün delegeler, il başkanları falan Baykal dönsün, Baykal dönsün. Ondan sonra birden bire bir Kılıçdaroğlu’nun arkasına bir hücum.
Deniz BAYKAL- Ne yapacaklar. Yani bu insanlar arasında bir tercih değil Mehmet Aliciğim. Bu çok doğal.
Mehmet Ali BİRAND- Siyaset bumu diyorsunuz yani?
Deniz BAYKAL- Hayır. Benim seçilmemin sözkonusu olduğu noktada örgüt bize her türlü desteği veriyor. Onu deniyor, onu zorluyor. Ama böyle bir şeyin olmadığı, olmayacağı kesinlik kazandığı andan itibaren çok doğal olarak ortadaki tek, hepimizin de uygun gördüğü, değer verdiği bir insan Genel Başkan adayı olarak ortaya çıkınca elbette herkes ona sahip çıkıyor.
Mehmet Ali BİRAND- Mesela şey beklemez miydiniz? Ya birkaç oy, bütün oylar Kılıçdaroğlu’na gideceğine de sempati olsun diye bazı kişilerin size oy vermelerini…
Deniz BAYKAL- Olur mu canım aday olmayana oy verilir mi? Ben arkadaşlarıma sakın ha, bazıları dönüp gideceğiz dediler çok yakından tanıdığım arkadaşlar. Sakın ha görevinizi yapmadan gitmeye hakkınız yok. Burada görevinizi yapacaksınız.
Mehmet Ali BİRAND- Kurultayın böyle geçmesinde sizin rolünüzde bu şekilde… Ben yaptım diyorsunuz canım bu ayıp bir şey değil ki.
Deniz BAYKAL- Hayır ben yaptım değil. Yani farklı bir senaryo var kafalarda. En azından o senaryo doğru değil. Yani bizim bu sürecin bu gelişmesine yönelik bir engelleme yada tepki içinde olmamız sözkonusu değil. Yaşanan tartışmalar bu işle ilgili değil.
Mehmet Ali BİRAND- Peki delegelerin, yani kurultayı nasıl okudunuz? Ben böyle birden bire Kılıçdaroğlu’nun etrafında şey yapılınca sanki ya Deniz Baykal bıraksın da Kılıçdaroğlu gelsin gibi bir şey okuduk orada. Bende dahil olmak üzere.
Deniz BAYKAL- Zaten bırakmış o geliyor. Elbette çok doğal. Ne var yani ben bırakmışım o geliyor.
Mehmet Ali BİRAND- Yani sizin sanki o delegeler artık değişiklik gerekir mesajımı vermeye çalıştılar? Öylemi okudunuz siz şeyi?
Deniz BAYKAL- Hayır öyle okumadım.
Mehmet ALİ BİRAND- Peki baktım MYK’ya Baykalcılar tasfiye edilmiş gibi çıkıyor sonuç öyle değil mi?
Deniz BAYKAL- Bugün görev almış olan arkadaşlarımda Cumhuriyet Halk Partili, daha önce orada görev yapıp şimdi seçilememiş arkadaşlarımda Cumhuriyet Halk Partili. Burada görev almayı isteyip de oraya seçilememiş insanlarda Cumhuriyet Halk Partili. Yeni bir yönetim var. Sayın Genel Başkan ve yakın çalışma arkadaşları kendilerine göre bir çalışma ekibi oluşturdular. Yani hepimize düşen görev onlara hayırlı olsun demektir, başarılar dilemektir. O arkadaşların içinde benimde gerçekten partiye o noktada görev vermesi gerektiğine inandığım insanlar var. Seçilmemiş arkadaşlarımın arasında seçilse çok iyi olurdu, bu insanlar orada olmalıydı diyeceğim yığınla insan var. Ama bu Genel Başkanın ve çalışma arkadaşlarının kararlaştırdığı bir konudur. Bu ortaya çıkmıştır. Bunda bir mesele yoktur.
Mehmet Ali BİRAND- Baykal dönemi bitmiştir gibi bir manzara çıktıda onun için şey yapıyorum.
Deniz BAYKAL- Yani ben anlayışımı söylüyorum. Ben Cumhuriyet Halk Partilileri Baykal’ın çalışma arkadaşları, Baykal’ın çalışma arkadaşı olmayanlar diye bir ayrımı hiçbir zaman kafamda yapmadım. Benim çalışma arkadaşlarım zaman içinde boyuna değişti. Boyuna bu konular bir hızlı şekillenme yaşadı. Çok açıktır bu. Şimdi bir ekip var parti yönetiminde. Onlar kime yakındır, nedir ben bu terimlerle bakmam. Yani onlar Cumhuriyet Halk Partilidir, görev almışlardır, görevlerini yapacaklar. Görev almamış pek çok Cumhuriyet Halk Partili vardır. Yarın onlarda görev alacaktır. Biz hepimiz Cumhuriyet Halk Partililer olarak bu sürecin içinde üzerimize düşen görevi şöyle böyle yapıyoruz.
Mehmet Ali BİRAND- Bende buradayım, bir yere gitmiyorum diyorsunuz zaten. Konuşmayı nasıl buldunuz? Birçok kimsenin, benimde dikkatimi çeken laikliğe vurgu yoktu, Kürt sorununa inilmedi. Yoksulluk ve işsizlik platformunun üzerine kuruldu. Ve anladığım kadarıyla önceliği, çünkü sizde laiklik çok öncelikli. Bu öncelik değişiyor mu Cumhuriyet Halk Partisinde?
Deniz BAYKAL- Şimdi bak bütün bunlar klişeler Mehmet Ali bey. Şimdi laiklik…
Mehmet Ali BİRAND- Şimdi Mehmet Ali bey oldum galiba. İş ciddileşti.
Deniz BAYKAL- Ciddileşti. Şimdi şu; yani sizde önemli bende işsizliğin, yoksulluğun, sosyal sorunların, yolsuzluğun önemli olmadığına dair bir kanaat mi gördünüz bugüne kadar. Ya da Kemal beyde laikliğin önemli olmadığına dair bir tespitiniz mi var? Şimdi hatırlatayım sana 2009 yerel seçimleri döneminde biz hiç laiklik, rejim meselesi konuşmadık. Hatırlıyorsun değil mi? Ve sadece ekonomik, sosyal sorunlar, kriz geliyor Türkiye’ye. Kriz karşısında alınması gereken tedbirler, işsizlik, kapanan işyerleri. Hangi yanlış politikaların buraya getirdiği. Buradan nasıl çıkılacağı ve yolsuzluklar, Deniz Feneri bunları konuştuk. Bu neyi gösteriyordu? Canım Deniz Baykal laikliği unuttu, rejim meselesi. Unutur muyuz canım? Böyle bir şey yok. Cumhuriyet Halk Partisi unutur mu? Ne ben unuturum, ne Sayın Kılıçdaroğlu unutur. Ama bir ortamda, bir konjonktürde bir konu ön plana çıkar onu konuşuruz. Şimdi yeni bir Genel Başkan gelmiş. Türkiye’nin dikkatini buraya çekmek istiyor.
Mehmet Ali BİRAND- Siz olsanız ne derdiniz Deniz Baykal.
Deniz BAYKAL- Çok doğru, çok güzel bir konuşma yaptı. Çok yalın, sade bir söylemle, etkili ifadelerle…
Mehmet Ali BİRAND- Ecevit’in şapkası?
Deniz BAYKAL- Gayet güzel. Her birisi belli bir mesaj iletmeye yönelik bir yaklaşım. Çok doğal bunlar. Yani bunlardan büyük sonuçlar çıkarmayın. Cumhuriyet Halk Partisinin bir ortak fikriyatı var. Bu fikriyatın içinde rejim var. Bu fikriyatın içinde laiklik var. Bu fikriyatın içinde bağımsız Türkiye var. Bu fikriyatın içinde dürüst bir kamu yönetimi var. Bu fikriyatın içinde işsizlikle mücadele var. Bu fikriyatın içinde yoksullukla mücadele var. Bu fikriyatın içinde Güneydoğu’nun kaldırılması, Türkiye’yle kaynaştırılması var. Türkiye’nin etnik, mezhepsel ayrışmadan çıkarılması var. Bunlar hepimizin ortak sorunları. Yani bundan hiçbirimizin vazgeçmesi mümkün değil. Ama herkes günün koşullarına göre liderler, partiyi yönetenler bir konuyu ön plana getirirler, o konuda bir ısrar sergilerler. Bu çok doğaldır. Yani bu vazgeçmek anlamına gelmez. Onu bilelim.
O Recep bey konusunda da şunu söyleyeyim. Bu Kemal beyin ifade tarzı. Yani bize de gene ismimize beyi ekleyerek hitap eder.
Mehmet Ali BİRAND- Siz Deniz bey mi der?
Deniz BAYKAL- Evet. Başbakan hakkında da yani bizimle konuşmalarında da Recep bey diye bahsettiğini hep duymuşumdur. O bunu kullanırken böyle bir aşağılama, küçük düşürme, pejoratif bir anlamda hakaret olsun diye bunu söyledi kanaatinde hiç değilim. Ama anlayanlar nasıl anladı bilemem.
***
Mehmet Ali BİRAND- Recep bey tabi herkesin çok şey yaptığı, Başbakan rahatsız oldu bundan. Ama siz diyorsunuz ki ben herkese bey diye… Deniz beyde söyledi zaten. Bana da Deniz bey der dedi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Ben orada farklı iki pencereye dikkat çektim. Bir; Tayyip bey penceresi var. Anadolu’dan gelirken yırtık ayakkabıyla gelen, yoksulluk içinde büyüyen, futbol oynarken bile krampon parasını arkadaşlarından alan, mağdur olan bir Tayyip bey. Birde bunun dışında siyasete atıldıktan sonra zenginleşen, çocukları Amerika’da okuyan, bunun masrafını işadamlarının ödediği bir düzen. Havuzlu villalara taşınan, 7 yıldızlı otellerde tatil yapan, çocuklarının düğünlerini saraylarda yapan bir Recep bey. İkisini halkın önüne koymaya çalıştım. Bey sözcüğü hakaret etmek veya aşağılamak için zaten kullanılmaz. Ama bu iki tablo AKP’yi rahatsız etti. Çünkü Tayyip bey olgusu farklı, Recep bey olgusu farklı. O Recep bey olgusuna benim halkın dikkatini çekmem gerekiyordu. Çünkü siyasetçi eğer halka hesap verecekse, siyasetçi siyasete atıldıktan sonra zenginleşecekse bunun birileri tarafından sorgulanması lazım. O sorgulamanın bir unsuru olarak Recep bey figürü kullanılmıştır.
Mehmet Ali BİRAND- Siz hiç evinizi falan değiştirmeyecek misiniz? Yani hep aynı…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynı evde oturuyorum zaten, aynı yerde kalacağım. Daha önce memurken Saraçoğlu Mahallesinde oturuyorduk orada lojmanlarda. Milletvekili olduktan sonrada bir ev aldım orada oturuyorum. Yani evimden de memnunum, komşularımdan da memnunum, herhangi bir sorunumda yok. Ama halka şu sözü verdim ben. Ben siyasete atıldıktan sonra zenginleşmeyeceğim. Çünkü halka hizmet edeceğim. Aldığım para yetiyor zaten bana. Dolayısıyla sadece ben değil, benim, çocuklarımın zenginleşmesini de halk görmeyecek. Kendi malvarlığımı da açıklayacağım. Açıklıyorum zaten. Çocuklarımın da mal varlığını açıklayacağım. Dolayısıyla siyaseti halka hizmet etme sanatı olarak gördüğümüzü halka anlatacağız.
Mehmet Ali BİRAND- Şimdi eleştirdiğimiz, bende biraz şey yaptım. Güneydoğu sorununa pek derinlemesine inmediniz, dış politikada biraz yüzeysel geçti. Bunlar önümüzdeki dönemlerde işlenecek konular mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Şimdi Sayın Birand kurultayda siz halk…
Mehmet Ali BİRAND- Bana da Mehmet Ali bey diyebilirsiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi efendim, tabi. Kurultayda halka hitap ediyorsunuz. Dolayısıyla söylemlerinizin halka indirgenmiş söylemler olması lazım. Eğer siz üniversitede konuşma yapsaydınız farklı bir üslup olacaktı. Rakamlara girecektiniz, tablolara girecektiniz. Dolayısıyla onun yeri farklıydı. Dış politika aslında çetrefilli bir alan. Yani orada bir satranç ustalığıyla oyuna yaklaşılması lazım. Hamlelerin önceden görülmesi ve ona göre politikalar oluşturulması lazım. Şimdi bir kurultayda kalkıp böyle dış politika ağırlıklı veya rakamlara boğulan bir ekonomi politikası ağırlıklı giderseniz o zaman doğru olmaz. Halkın beklentilerine, halkın günlük sorunlarına sizin nasıl yaklaştığınızı halk görmek istiyor.
Bende aşağı yukarı arkadaşlarla konuştuk, danıştık ve böyle bir konuşmanın halk için bir söylem olabileceğini düşündük. Halkın birinci sorunu ne? İşsizlik, yoksulluk. Şimdi siz bunu nasıl çözeceğinizi dile getirmek zorundasınız. Ve bizi hep Recep bey şöyle eleştiriyordu. Siz seçkinci bir partisiniz, sizin söylediğiniz halk tarafından anlaşılmıyor. Şimdi biz seçkinci olmadığımızı, halkın duymak istediklerini söyledik. Bundan da rahatsızlık duymaya başladılar. Bu da bizim söylemlerimizin doğru olduğunu gösteriyor.
Mehmet Ali BİRAND- Zaten en çok Sayın Başbakanın sorduğu kaynak nerede kardeşim, kaynağı göster, kaynak nerede diye soruyordu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi Sayın Başbakan benim maliyeci geçmişimi unutmuş herhalde. Ben uzun yıllar Gelirler Genel Müdürlüğünde çalıştım. Kaynağın ne olduğunu, nasıl kullanması gerektiğini bilen birisiyim. Ama Sayın Başbakanın böyle bir geçmişi yok. Ben Sayın Başbakanın ekonomi bilmediğini de söyledim. Her işverene tutup bir işçiyi alın dediği zaman dünyanın neresinde böyle bir öneri var. Böyle bir öneriyi getirmişlerde öyle bir öneri kabul görmüş. Kabul görmediğinden de zaten belli.
Orada temel nokta şu; eğer bu ülkeye, yani Türkiye Cumhuriyeti dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisiyse siz benim kaynağım yoktur diyemezsiniz. Kaynak bulursunuz, kaynak yaratırsınız…
Mehmet Ali BİRAND- Ve ona göre de…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi ona göre. Burada bütün sorun şu; öncelikleriniz nedir sizin? Eğer uçak inmeyen havaalanı yapacaksanız bu ayrı bir olay. Ama halkın bir ihtiyacını karşılamak için bir okul yapacaksanız bu ayrı olay. Öncelikleri çok sağlıklı belirleyeceksiniz. Planlama var bizde. Devlet Planlama Örgütü var. Esamisi bile okunmuyor bu örgütün. O zaman bir yerde bir yanlışlık var.
Mehmet Ali BİRAND- Size soracağım çok sorular var. Listenizi konuşmak istiyorum, kıyafetinizi konuşmak istiyorum. Solu konuşmak istiyorum. İsterseniz Deniz beye sorduğum diğer soruları da bitirelim ondan sonra diğer sizinle sohbetimize devam edelim.
***
Mehmet Ali BİRAND- Herkesin çok dikkati çeken solu birleştirebilecek mi? Baksanıza size küsmüş olanlarda oradaydı. Rahşan hanım oradaydı. Birleştirebilir mi? Yani toparlayabilir mi? Hep bizim söylediğimiz Deniz bey şu solu birleştirin, birleştirin deyip sizinde hayır bunlar birleşmez dediğiniz unsurdan bahsediyorum.
Deniz BAYKAL- Şimdi sol zaten birleşmişti.
Mehmet Ali BİRAND- Onlar size gelmişti diyorsunuz.
Deniz BAYKAL- Evet. Yani solda birleşme konusunda bir büyük bunalım yaşamıyorduk. Şimdi bu olay uygun bir noktada gerçekleşti. Yani Kamer Genç’in gelişi de, parti içinde işte kenarda duruyor diye düşünülen o insanlarda zaten Cumhuriyet Halk Partisine içtenlikle sahip çıkan, destek veren insanlardı. Rahşan hanımın gelişinin bir anlamı vardır. Ama biz Rahşan yanında bulunan milletvekilleriyle sıcak ve dostane bir ilişki içindeydik ve Anayasa Mahkemesine başvuru sırasında onlar çok ciddi katkılar yaptılar bize. Yani bu zaten oluşmakta olan bir şeydi. Bir kırılma gibi algılamak işte bazı siyasi konuçlanmaların sonucu bence. Bu böyle bir süreçti, geliyordu. Zaten ortada bir ciddi ayrışmanın bulunduğunu sanmıyorum.
Mehmet Ali BİRAND- Biraz dedikodu yapalım mı? Ben Önder beyle kurultay gecesi konuştum. Ya dedim Başbakan size Brütüslere bakın diye size şey yaptı dedim. Ben hiçbir zaman Brütüs olmadım dedi. Brütüs oldu mu Önder Sav? Kırgın mısınız?
Deniz BAYKAL- Şimdi bende hiçbir zaman Sezar olmadım. Yani bu benzetmeler çoğu kendi kontekstinin dışında, kendi anlamının, çerçevesinin dışında kullanılır. Yani o benim terminolojim değil. Yani pek çok nedenle değil. Yani düşünüyorum Brütüs ve Sezar ilişkisini. Bilirsin Sezar arkasından hançer girdikten sonra döner bakar birde ne görsün en yakını Brütüs orada. Bunu görünce çok büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve kendi kendine derki yıkıl Sezar.
Şimdi benim sırtımda hançer yok. Ve ben yaşadığım olaylar karşısında kendime yıkıl Sezar demedim. Yani o olayın…
Mehmet Ali BİRAND- Sendemi Brütüs dediniz mi içinizden?
Deniz BAYKAL- Öyle bir şeyde söylemedim.
Mehmet Ali BİRAND- Hiç mi önem vermediniz? Çünkü söylememek hiç önem vermemek anlamına da gelir.
Deniz BAYKAL- Şimdi bak bir süreç yaşadık Sayın Birand.
Mehmet Ali BİRAND- Gene gerilmeye başladık.
Deniz BAYKAL- Yok gerilmeden söylüyorum bunu. Deminki gerilimle dalga geçmek için söylüyorum. Şimdi bir süreç yaşadık. Bu süreçte tabi siyasal hayatın olağan akışı içinde her zaman karşı karşıya kalınmayacak olaylar yaşandı. Bu olayları hepimiz kendi iç dünyamızda değerlendirdik, not ettik, yorumladık. Artık o bizim bir iç dünyamız oldu. Bu deneyimler bizi zenginleştirdi. Ben kendimi bu süreçten zenginleşmiş olarak çıktığımı düşünüyorum. Bir kazanımdır bu. Yani bekleyişlerin tersinde olması, olumsuzluklar vs. şaşırtıcı tercihler. Olabilir, bunlar siyasette daima var. Bu olayları şimdi içinde bulunduğumuz noktada Cumhuriyet Halk Partisi bir kurultay gerçekleştirmiş, Türkiye’nin içinde bulunduğu tablo ortada. Önümüzde bir referandum süreci belki var. Belki bir yıl içinde bir genel seçim tablosu var. Türkiye’nin maruz kaldığı tehdit, kuşatma ortada. Böyle bir tablo karşısında bizim iç dünyamızı böyle bir kamuoyunun önünde değerlendirmeye, tartışmaya tabi tutmanın çok yanlış olacağına inanıyorum. Yani kendimi bunu yapmaya mecbur hissetmiyorum. Böyle bir sıkıntım yok. Yani bir rahatsızlığımı birileriyle paylaşma ihtiyacı içinde değilim. Taşıyabiliyorum.
Mehmet Ali BİRAND- Rahatsızlığınız var ama ben taşıyorum bunu diyorsunuz.
Deniz BAYKAL- Ben taşıyorum ve bunu taşımak gerektiğine inanıyorum, aşmak gerektiğine inanıyorum. Bunları taşırız, aşarız, bunlar önemli değil. Siyasette daima olur. Yani bizde kim bilir kimleri hayal kırıklığına uğratmışızdır, üzmüşüzdür, rahatsızlık yaratmışızdır. Bunlar var. Önemli olan bunların insanın sorumluluk duygusunu, görev anlayışını olumsuz etkilememesidir. Şimdi bulunduğumuz noktada ben aklımı, sorumluluk duygumu, görev bilincimi temel dayanak noktası olarak alıyorum ve bundan sonra benim önümü aydınlatacak olan temel duygu bu görev bilinci ve sorumluluk duygusudur. Yaşanan yaşanmıştır. O dediğim gibi benim iç dünyamın zenginleşmesidir.
Mehmet Ali BİRAND- Şimdi Kemal bey geldi buraya konuştunuz. Merak edip sormadınız mı adaylığını niye bana söylemedin diye. Hiç geçmedi mi içinizden?
Deniz BAYKAL- Hayır hiç sormadım.
Mehmet Ali BİRAND- Yani böyle defteri çevirdiniz siz yeniden beyaz bir sayfayla başlıyorsunuz.
Deniz BAYKAL- Çok tatlı, çok sıcak, çok yararlı, güzel bir görüşme yaptık.
Mehmet Ali BİRAND- Ne kadar samimi bu?
Deniz BAYKAL- Ne demek efendim gayet samimi. Yani eminim o da çok mutlu, bende bu ziyaretten çok mutlu oldum. Gayet güzel, yararlı bir görüşme yaptık. Yani bu ayrı, oralara girersen görev yapamazsın Sayın Birand.
***
Mehmet Ali BİRAND- Siyaset bu mu? Çünkü burada Deniz bey bambaşka bir imaj veriyor. Tabi ne kadarı gerçekten içinde. Ama besbelli ki bazı şeyleri ben içime attım diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunları taşıyabilirim diyor.
Mehmet Ali BİRAND- Evet bunları ben taşıyabilirim diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama yılların politikacısı tabi. Hani halkımızın kullandığı bir deyim vardır. Feleğin çemberinden geçmiş deyimi. Bu belki Sayın Baykal için geçerli. Yani askeri darbeleri görmesi, siyasettin dışına atılması, sonra tekrar siyasete dönmesi. Son olaylarda mağdur edilmesi gerçekten bir komploya kurban gitmesi. Bütün bunların hepsi tabi birer sorun olarak geldi. Tabi Sayın Baykal o sorunları içinde taşıyabilecek cesareti gösterebilir, yürekliliği gösteriyor.
Mehmet Ali BİRAND- Siz Deniz Baykal gibi olabilir misiniz? Bazı şeyler vardır olunamaz. Yani o hissini, iç dünyasını insan saklayamaz veyahutta yansıtmak ister.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi bilemiyorum. Ama ben duygularımı kontrol eden birisiyim. Duyguları hemen böyle anında refleks olarak vermenin de doğru olmadığını biliyorum. Bana şöyle öğrettiler. Eğer bir yerde bir olumsuz olay gelmişse sakın ola ki anında tepki verme. Önce bir düşün ve üzerinden en az 12 saat geçsin ondan sonra tepki verebilirsin diye. Bu siyaset hayatında da bürokraside de aslında bizim temel ilkelerimizden biri olmak durumundadır. Çünkü o tepkiyi tam algılamak lazım. Belki haklıda olabilir o tepki. O nedenle böyle anında tepki vermenin doğru olmadığını düşünüyorum. Sayın Baykal’da aslında böyle bir şey yapıyor.
Mehmet Ali BİRAND- Çok ilginç ama Baykal’ın yani müthiş diyor ki, tamam ben bunu cebime koydum ama yoluma devam ediyorum. Ben buradayım, ben varım, meclise de gideceğim, Genel Başkandım kenarda kalmayacağım. Müthiş bambaşka.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Bizde yararlanmak istiyoruz Sayın Baykal’dan. Yani gerçekten şimdi referandum var, diğer konular var.
Mehmet Ali BİRAND- Artık seçim atmosferine sokacak mısınız Türkiye’yi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bence seçim atmosferine Türkiye girmiştir zaten. Girdi.
Mehmet Ali BİRAND- Bu rüzgarı götürebilecek misiniz seçime kadar? Çünkü bu rüzgar çok şeydir. Bazen rüzgar duruverir insan düşer.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette götürmek zorundayız bu rüzgarı. Çünkü Türkiye’nin gerçekten çok ciddi sorunları var ve bu sorunları sizin çözmeye hazır olduğunuzu halka anlatmanız lazım. Eğer halk sizin bu sorunların üstesinden gelebileceğinize inanırsa bu rüzgarı sürdürecektir. Nasıl anlatacağız biz bunu? Tabi ben anlatacağım, diğer kurmaylar anlatacak, gençlik kolları anlatacak, kadın kolları anlatacak. Hep beraber yola çıkacağız. Dolayısıyla Türkiye’yi kucaklayacağız. Yani halkla beraber yürümenin temel koşulu o rüzgarı yakalamaktır.
Mehmet Ali BİRAND- Şimdi ben Deniz Baykal’a bu kasetle ilgilide bir soru sordum. Daha doğrusu şunu sordum. Herkesin sorduğu bir soru. Bu raporu çıktıya kasetin. Niye daha önce o ben değildim demediniz dedim. Onu biraz sonra vereceğim. Daha önce şu listenin bir analizi var. İsterseniz o listenin analizini bakalım bizle aynı fikirde misiniz, farklımı düşünüyorsunuz onu konuşalım.
***
Sunucu- CHP sil baştan. Değişen sadece Genel Başkan olmadı. Yepyeni bir CHP çıktı ortaya. 80 kişilik Parti Meclisi yenilendi. Yani partinin vitrinine 52 yeni isim koydu Kılıçdaroğlu. Gelenlerde dikkat çeken bir isimde var. Eski Beyoğlu Müftüsü İhsan Özkes. Türkiye onu Türkan Saylan’ın cenaze namazında tanıdı. Oradaki vaazı Saylan’ı eleştirenlere cevaptı. İmam Özkes şimdi cüppesini çıkardı ve CHP yönetiminde.
Profesör Süheyl Batum, Doçent Nuran Yıldız, Profesör Sencer Ayata partinin akademik kariyere sahip yeni yöneticileri. Sencer Ayata Eski Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in damadı. Ayşe tatile çıktı parolasında ismi geçen Ayşe Güneşin kızı. Sencer Ayata’da işte o Ayşe’nin eşi. Turan Güneş’in oğlu Hurşit Güneş’te CHP Parti Meclisinde. Gazeteciler Mehmet Faraç ve Enver Aysever’de artık siyasetçi oldu. Parti Meclisine seçildiler. Gürsel Tekin İstanbul İl Başkanı. Ama artık Ankaralı olacak. Parti Meclisine seçildi. Seçildi seçilmesine ama Önder Sav’la birlikte en az oyu aldı. Tekin’e 814, Sav’a 978 oy çıktı. Deniz Baykal yönetimindeki Parti Meclisinde 18 kadın vardı. Kılıçdaroğlu 13 Kadına yer verdi. İsmet İnönü’nün torunu eski milletvekili Gülsün Bilgehan. Baykal bir önceki seçimlerde seçilemeyecek bir sıraya koymuştu Bilgehan’ı. Kılıçdaroğlu gönlünü aldı. Parti yönetiminde yer verdi. Parti Meclisine 23 milletvekili de girdi. Grup Başkanvekili Hakkı Suha Okay’da yönetimde. Milletvekilleri arasında öne çıkanlar Çetin Soysal, Şahin Mengü ve İsa Gök. Kılıçdaroğlu Baykal’ın izlerini tamamen silmedi. Oya Araslı, Necla Arat, Tekin Bingöl, Mesut Değer, Nevin Gaye Erbatur, Şahin Mengü, Ensar Öğüt, Malik Ejder Özdemir, Faik Öztrak gibi isimler yerlerini korudu. Ve gidenler. CHP yönetiminde artık Yılmaz Ateş yok, Onur Öymen yok, Mustafa Özyürek yok, Cevdet Selvi yok. Nur Serter ve Savcı Sayan’da Parti Meclisinden çıkarıldı.
Mehmet Ali BİRAND- Sanıyorum ki en çok üstünde durulan bu kimin listesi. Bu galiba sizin listeniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu liste aslında partinin listesi. Yani bireysel tercihlerle oluşan bir liste değil. Eğer bunu bireysel tercihlerle oluşan bir liste olarak algılarsak zaten bu yanlış olur. Ortak akla hizmet eden bir liste olması lazım bunun. Toplumun değişik kesimleri…
Mehmet Ali BİRAND- Gürsel bey bir ara rahatsız olmuş falan. Öyle haberler çıktı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olabilir yani bir şey diyemiyorum tabi ona. Rahatsızlıkta olabilir, eleştiride gelebilir. Yani biz eleştiriyi de hoşgörüyle karşılamak zorundayız. Sonuçta bu liste kolektif bir liste. Ortaya çıktı, sunuldu delegelere. Delegelerden de büyük ölçüde kabul gördü. Zaten herhangi bir tartışmada olmadı liste açıklandıktan sonra. Bu da güzel bir şey aslında genel kabul görmesi. Bütün mesele şu; geçmişe dönük tartışmaları başlatmak, alevlemek yerine artık biz geleceğe dönmek zorundayız. Gelecekte neler yapacağız onu görmek, tartışmak, o konuda çözümleri üretmek ve halka götürmek zorundayız. Bana göre asıl yapmamız gereken bu.
Mehmet Ali BİRAND- Bu arada en çok konuşulan şapka.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu bilmiyorum bana getirdiler, verdiler sahnede. Dolayısıyla bende kullandım.
Mehmet Ali BİRAND- Ne mesaj vereceksiniz. Meydanlarda bana şunu söyleyebilir misiniz 1, 2, 3 ne mesajlarınız olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Meydanlarda şu mesajı vereceğiz halka. Bir; biz sizin yoksulluğunuzu yeneceğiz. Bu ülkede yatağa hiçbir çocuk aç girmeyecek. İki; işsizlik sorununa kesinlikle sağlıklı çözümler üreteceğiz. Üç; sosyal devleti yeniden inşa edeceğiz. Yoksulluğun sömürü, siyasal sömürü alanı haline gelmesini istemiyoruz, istemeyeceğiz. Buna izin vermeyeceğiz. Dört; kişilerin etnik kimliği ve inançlarını siyaset konusu yapmayacağız ve bu konuda çok kararlıyız. Herkesin inancı ve etnik kimliği bizim başımızın üstündedir. Biz insanın sorunlarıyla ilgileneceğiz. Doğu ve Güneydoğu’nun kalkınması için özel çaba harcayacağız, özel yatırım alanları mutlaka belirlenecek.
Mehmet Ali BİRAND- Sadece ekonomik mi Kürt sorunu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır ekonomik değil, sosyal, kültürel…
Mehmet Ali BİRAND- Yani tek boyutlu görmüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi tabi tek boyutlu görmüyorum. Ama işin nirengi noktasının ekonomiden, yani insanların midesinden geçtiğini düşünüyoruz ve ağırlığı ekonomiye vereceğiz. Elbette başka yan unsurlar, sosyal, kültürel sorunlar varsa onları çözmeye de amade olduğumuzu söyleyeceğiz oradaki yurttaşlarımıza. Özel sektöre özel bir ağırlık vermek istiyoruz o bölgede yatırım yapsın diye. Onun için söyledik, kurultayda da söyledik. Eğer oraya özel sektör gidecekse sıfır faizli kredi açacağız yatırım yapmaları için. Ona rağmen gitmezlerse devlet doğrudan gidip yatırım yapacak ve istihdam alanı yaratacak. Et balık kurumunu yeniden ihya edeceğiz. O bölgede sadece o bölgeyi değil Ortadoğu’nun en büyük hayvancılık merkezi haline getireceğiz Türkiye’yi. Bu bağlamda bizim politikalarımızı oluşturacağız.
Mehmet Ali BİRAND- Meydanlardaki mesajınızda bu olacak.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ağırlıklı olarak bunlar olacak.
Mehmet Ali BİRAND- En son olarak Sayın Baykal’a o soruyu sordum. Çünkü çok sorulması istenen bir soruydu. Niçin rapordan önce siz oradaki insan ben değildim demediniz dedim. Biraz gerildi ama şu yanıtları verdi Sayın Baykal.
***
Mehmet Ali BİRAND- En çok konuşulan konu bu komployla ilgili kasetin raporu çıktı. Ve diyor ki o insanlar bu insanlar değil. Herkesinde merak ettiği o. Deniz bey niye bunu daha önce söylemedi. Ben o değilim arkadaşlar, ben o değilim demedi?
Deniz BAYKAL- Şimdi Sayın Birand bu konuya değinme gereğini duydun. Yani bu çerçevede söyleyeceğim şudur; bir defa herkesin şunu çok iyi bilmesini istiyorum. Bu komplo karşısında bana sorulan iki soru var. Birisi niye istifa ettin? İstifa etmen bu komploya teslim olmak anlamına gelmez mi? İki, niye reddediyorum demedin. Sen güvenilen bir insansın, boş konuşmadığını herkes biliyor, bunu söyleseydin inanırdık niye söylemedin?
Şimdi birinciyle ilgili niye istifa ettim? Bu komplonun altında ezildiğim için değil. Bir kepazelik yaşanıyor ey millet görün böyle bir şey olabilir mi Allah aşkına diyebilmek için. Herkesin bunu kavramasını sağlamak için bunu yaptım. Böyle yapmakla çok doğru davrandığımı görüyorum. Çünkü olay birdenbire Türkiye’de doğru bir çerçevede algılanmaya başladı. Ve herkes bize sahip çıktı, destek verdi, haklı buldu. Bunun bir iktidar komplosu olduğu tespiti giderek yaygınlaştı. Ve Başbakanı kızdıran, sinirlendiren, ya böyle mağduriyet mi olur, adam mağdur diye çıkıyor ortaya oyları da artmış %30’ları konuşuyor ne biçim iş demeye başladı. Bu neyi gösterir? Bizim istifa ederek bu olayı böyle ben geçiştirmem, bunun altında kalmam. Ne yapalım canım aldırma, geçelim. Kimsede zaten bana istifa et demiyor. İstifa etmeden de hiç böyle götürürüm. Ben onu kabul edemem. Kim ne biliyorsa ortaya koymalıdır diye bir meydan okuyuşu yaptım bir. Bunu herkesin çok iyi anlaması lazım. Bu çok temel bir olaydır. İstifa bu komploya boyun eğmenin, bir suçluluk duygusunun, bir eziklik duygusunun sonucu değil, tam tersine komployla hesaplaşma iddiasının, meydan okuyuşunun, direnişinin ifadesidir.
Şimdi ikinci konu; yani sen çık ben yaptım yapmadım de. Sayın Birand bakın, toplumun pek çok aklı başında insanı bu olayın bu boyutunu benim gündeme almamı, tartışmamı ve reddetmemi, değerlendirmemi bekliyor. Ben bunu fevkalade ayıp, fevkalade yakışıksız ve fevkalade tehlikeli, yanlış buluyorum. Kimsenin kimseyi bu çerçevede bir sorgulama yapmaya, bir beyanda bulunmaya zorlama hakkının olmadığını, eğer biz birilerine bu hakkı verirsek, eğer birileri biz çıkıp kendimizle ilgili hesap vermeye kendimizi mecbur hissetmeye başlarsak artık hukukun, ahlakın çığırından çıkacağını, buna birilerinin sen kim oluyorsun da bana bunu soruyorsun. Senin görevin dedikodu yapmak değil, senin görevin vatandaşın hakkını, hukukunu korumak, bak benim hakkım hukukum ihlal edilmiştir. Bunu güvence altına alması gerekende sensin, görevini yap. Hayır ben görevimi yapmayacağım seninle ilgili dedikodu yapacağım. Yap dedikodunu. Bugüne kadar kimler için dedikodu yapılmadı. Ne diye dedikodu yapılmadı. Hz. Peygamberden başla, Hz. Ayşe’den başla günümüze kadar. Yani bunların hesabını mı göreceğiz. Yani bu dedikodularla nasıl hesaplaşacağız? Efendim çık söyle. Biran için düşün ben böyle söylemiş olsaydım artık ben bir farklı zemine girmiş, o zeminde dedikodunun bir parçası haline gelmiş olacaktım. Buna inanan olacaktı, inanmayan…
Mehmet Ali BİRAND- O bendim, ben değildim, o bilmem neydi valla da billa da bilmem ne…
Deniz BAYKAL- İnanan olacaktı, inanmayan olacaktı. Ne olacak? Ben bunu konuşma, tartışma, hesap verme, kendimi aklama, birilerine karşı. Kendi kimsenin karışamayacağı özel dünyamın hesabını bana kimsenin sorma hakkı olmadığı halde onlara anlatma, hesap verme durumuna girecektim. Böyle bir şey olabilir mi? Yani neydi bunun yolu? Bunu benim öyleydi böyleydi diye seninle tartışmamı değil. Gönderirsiniz bilim cevabını verir, teknoloji cevabını verir. Mahkeme cevabını verir. O anda hemen mahkeme düğmesine biz bastık. Ve hukukun bize tanıdığı olanakları kullanarak bu konudaki yetkili kurumları ne biliyorsanız söyleyin dedik. 1, 2, 3 bir sürü yerden benzer şeyler geliyor, geldi. Herkes yapsın ortaya çıkarsın. Bunun hesabını ben vermem. Hukuk kendi içinde bunun hesabını verir. Ama biz birbirimize bu soruları sormaya başlarsak Sayın Birand bunun sonu yok. Bu çok tehlikeli, çok ayıp, çok yakışıksız bir tablodur. Kimseye bana bu soruyu sorma hakkını vermiyorum. Kimseye git kendi hesabını ver demesine izin vermeye hazır değil. Kamusal yaşamda herkes sorumluluğunun gereğini yapacak, hukukun gereğini yapacak. Bizde o çerçeve içinde görevimizi yaptık. Bak ben görevimden ayrıldım. Şimdi bir vatandaş olarak ortalıktayım. Ve herkesten de sorumluluğunun gereğini yapmasını bekliyorum.
***
Mehmet Ali BİRAND- İki sorum var kapatmak için. Bir; Baykal doğrusunu mu yaptı? İkincisi sizde bu olayın takipçisi olacak mısınız? Yoksa enerjinizi başka alanlarda mı kullanacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Baykal doğrusunu yaptı. Zaten doğrusunu yaptığını kendiside kabul ediyor. İkinci önemli noktada; elbette bu konuyu takip edeceğiz. Eğer siyasal iktidar bu olayı aydınlatmazsa bu komplonun bir parçası olacaktır. Çünkü siyasal iktidarın elinde istihbarat örgütleri var, güvenlik örgütleri var, teknolojiyi sonuna kadar kullanıyor bunlar.
Mehmet Ali BİRAND- Ama Başbakanda diyor ki bana ne diyor. Ben mi onun peşinde koşacağım diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Eğer ortada bir suç varsa o suçluyu yakalamak iktidarın görevidir. Elbette olay savcılığa intikal etti ama savcılığın dışında istihbarat örgütlerinin devreye girmesi gerekiyor, nedir bu iş, kimler yaptı, failler nedir. Ortada bir cinayet var. Birisinin o faili bulması lazım. Ha bu olay suç değildir. Böyle bir suçluluk yoktur bu olayda Sayın Başbakan diyorsa o zaman çıksın söylesin. Ortada bir suç yok ki biz takip edelim.
Mehmet Ali BİRAND- Takipçisi olacak mısınız bu işin?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette kesinlikle bu işin takipçisi olacağız. Buradan yine söylüyorum olayı ortaya çıkarmadığı takdirde, failleri ortaya çıkarmadığı takdirde bu iktidar bu komplonun bir parçasıdır.
Mehmet Ali BİRAND- Şuandaki manzara eski başkan, yeni başkan, Cumhuriyet Halk Partisi. Ne kadarı gerçek, ne kadarı değil onu bilemeyiz. Ama el ele kol kola girmiş vaziyetteler.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet o çok güzel bir tanımlama oldu. Çünkü biz bir aileyiz. Ailenin içinde zaman zaman tartışmalar olabilir. Bunu da gayet doğal karşılamak lazım. Ama el ele kol kola yürüyoruz. İktidara yürüyeceğiz inşallah.
Mehmet Ali BİRAND- Teşekkür ederim vaktinizi bize ayırdığınız için efendim.