13.12.2021

TBMM DIŞİŞLERİ KOMİSYONU CHP GRUP SÖZCÜSÜ ÇEVİKÖZ: DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'NIN BU YILKİ BÜTÇESİ, SON 7 YILIN EN DÜŞÜK PAYINA SAHİP

CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Ünal Çeviköz, Dışişleri Bakanlığı'nın bütçesinde geçtiğimiz yıllara göre düşüş yaşandığını ifade ederken, "Dışişleri Bakanlığı'nın bu yılki bütçesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin genel bütçesindeki oranı itibariyle son 7 yılın en düşük payına sahip. Yüzde 4.27. Sayın Bakan, yaklaşık 7 yıldır Dışişleri Bakanlığı yapıyorsunuz. Görünen o ki sizin görev süreniz uzadıkça Dışişleri Bakanlığı'nın genel bütçedeki payı azalıyor" dedi. 
CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM Dışişleri Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Ünal Çeviköz'ün Dışişleri Bakanlığı’nın 2022 bütçesine ilişkin Meclis Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma şöyle:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanlar; 2022 yılı Dışişleri Bakanlığı bütçe görüşmeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığının bu yılki bütçesine baktığımda dikkatimi çeken çarpıcı bir hususu sizinle paylaşmak isterim. Dışişleri Bakanlığının bu yılki bütçesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin genel bütçesindeki oranı itibarıyla son yedi yılın en düşük payına sahip: Yüzde 4,27. Sayın Bakan, yaklaşık yedi yıldır Dışişleri Bakanlığı yapıyorsunuz, görünen o ki sizin görev süreniz uzadıkça Dışişleri Bakanlığının bütçesinin genel bütçedeki payı azalıyor. Türk lirasının kuşa döndüğü bir ortamda, herhâlde, dış politika da kuş bakışı olarak sürdürülecek. Aman Sayın Bakan, sizden rica ediyorum, bunu yaparken kelimenin "kuş" unsuruna değil de "bakış" unsuruna ağırlık verin lütfen. Bu ricayı dile getirme ihtiyacı duymamın bir sebebi var elbette, geçen yıllarda da dile getirdiğimiz bir konu var. Bakanlığın hizmet gerekçesi ve hedeflerinde, Türkiye aleyhine sürdürülen propaganda ve eylemlerle mücadele etmek, FETÖ hakkında uluslararası toplumun bilgilendirilmesi için çalışma yürütmek üzere görev yapan bir birimi var: Araştırma ve Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü. Bu Genel Müdürlük, bu konular ile akademik, siyasi, diplomatik, kültürel ve hukuki alanlarda mücadele edilmesi için çalışmalar yürütüyor, aynı zamanda sözde soykırım iddialarıyla mücadele ediyor ama bütçesi 2019 yılı bütçesinden daha az. 2019 yılında 11,22 milyon lira olan bütçe, 2022 yılı için 9 milyon 570 bin lira olarak teklif edilmiş yani 680 bin dolar. Bu parayla, sözü edilen mücadele nasıl yapılır? Bütçedeki bu kısıntının gerekçesi nedir? Söz konusu mücadeleler bitti mi? Örneğin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Biden, 24 Nisanda, 1915 olaylarını ilk kez "soykırım" olarak niteledi. 19 Mayıs 2021 tarihinde Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda 2019-2020 Türkiye Raporu'nun oylanması sırasında son anda verilen bir değişiklik önergesiyle rapora ülkemizde sözde Ermeni soykırımını tanıma çağrısında bulunan bir paragraf eklendi. Bu gelişmeler, tezlerimizin yeterince anlatılamamasından kaynaklanıyor olmasın. Ne kadar kaynağınız olursa tezlerinizi o kadar güçlü savunabilirsiniz. İşte kuş bakışı dış politika derken endişem bu nedenledir. Bütçe, kuşa dönerken dış politikanın da kuşa dönmemesi içindir.
Şimdi, şunu itiraf etmem gerekir Sayın Bakan: Muhalefet olarak ne söyledikse yavaş yavaş ve gecikmeli de olsa bunların haklılığını kabul ediyor ve uygulamaya koyuyorsunuz. "Afganistan'da Mehmetçik'i daha fazla tehlikeye atmayın." dedik, askerlerimizi geri çektiniz. "Birleşik Arap Emirlikleri'yle ilişkiler kötü gidiyor." dedik, düzeltmek için hamleler yapmaya başladınız. "Mısır ve İsrail'le ilişkilerimizi düzeltin, karşılıklı büyükelçileri atayın." dedik, Mısır'la 2 tur Dışişleri Bakan Yardımcıları düzeyinde görüşmeler yaptınız, İsrail'le de yüksek düzey telefon görüşmeleri gerçekleştirildi. Yani ne desek yapıyorsunuz, yapıyorsunuz da biz artık korkmaya başladık; acaba yapmasanız mı? Zira Birleşik Arap Emirlikleri'yle ilişkiler düzelme yoluna girer girmez, ASELSAN'ın akıbetinin tehlikeye girdiğine dair söylentiler çıkmaya başladı. Tank Palet Fabrikasıyla ilgili durum sadece Türkiye halkının değil, neredeyse tüm dünyanın duyduğu bir skandala dönüştü. ASELSAN'la ilgili benzer söylentiler çıkınca inanın, endişelerimiz artıyor çünkü Birleşik Arap Emirlikleri'yle yapılanları, Mısır ile İsrail'le de yapmaya hazırlandığınızı söylüyorsunuz. Tehlike de burada işte. Acaba akıbeti tehlikeye girecek başka kuruluşlarımız da mı var sırada? Bakın, herhangi bir ülkeye karşı Cumhuriyet Halk Partisi olarak hiçbir ön yargımız yok ama şunu vurgulamadan geçmek de mümkün değil, Katar ExxonMobil'le ortak olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle 5'inci parselde doğal gaz arama ve üretim paylaşımı anlaşması imzaladı yani Tank Palet Fabrikasıyla ilgili durum daha taptazeyken gözümüze parmak sokarak sizin iktidarınızın o çok yüksek sesle dile getirdiğiniz Kıbrıs Türklerinin haklarını savunma gayretinizle alay ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı, Katar ziyareti sırasında "Katar'ın, milletimizin gönlünde farklı bir konumu vardır." dedi, emin olun vardır. Türkiye halkının gözünde çok farklı bir konumu olan Katar'ın, Güney Kıbrıs'la iş birliği halinde haklarını gasbettiği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkının gözünde de çok farklı bir konumu vardır. Bu halk gözündeki konum tabiri aklıma ister istemez son günlerde çok konuşulan helalleşme tartışmasını da getiriyor. Geçtiğimiz günlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti basınında da yayınlanması sayesinde öğrendik ki 2017 yılında Crans Montana'da Kıbrıs görüşmeleri sırasında önemli tartışmalar olmuş, bir oturumda heyetler arasında değişilen belgelerin içeriğinin açıklanmaması için belli bir mutabakata güvenerek hareket edildiği söyleniyor ama sonradan Türkiye heyetinin tekliflerinin dışarı sızdırıldığı anlaşılıyor, bunun üzerine siz de Anastasiadis'e güvenmediğinizi dile getiriyorsunuz. Anlıyoruz ki Kıbrıs gibi Türkiye'de herkesin millî dava olarak gördüğü önemli bir konuda görüşmelerde savunulacak bir tez, Türkiye'nin, Kıbrıs Türk'ünün güvenliği tehlikeye girdiğinde tek taraflı olarak kullanacağı müdahale hakkından taviz verme konusu Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen partilerle paylaşılmadan Crans-Montana'da savunulabiliyor. Yani neredeyse Anastasiadis'e Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi partilere güvenildiğinden daha çok güveniliyor. Bu konuyu bizimle paylaşsaydınız sizi Anastasiadis gibi hayal kırıklığına uğratmazdık. Zira 1974 Kıbrıs'taki kardeşlerimizin Rumların mezalimine maruz kalmasını engelleyen barış harekâtı dönemin koalisyon ortakları merhum Bülent Ecevit ile merhum Necmettin Erbakan'ın ortak iradeleriyle kullandıkları o tek taraflı müdahale hakkı sayesinde sağlanmıştır. Biz Kıbrıs davasına parti gözüyle bakmadık, bakmıyoruz; biz, 1974olduğu gibi Kıbrıs Türk'ünün haklarına bugün de millî dava olarak sahip çıkmaya devam ediyoruz. Sizin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle helalleşmeye ihtiyacınız var.
Bugünlerde Afrika'yla helalleşmekten de söz ediliyor. Tüm Türkiye halkının gurur ve iftiharla bilmesini isterim, Afrika ülkeleri 1960 yılından itibaren tek tek bağımsızlık ve egemenliklerini kazanırken Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Kurtuluş Savaşı'mızı örnek almışlardır. Bugün hangi Afrika ülkesine giderseniz gidin "Atatürk" adı en çok bilinen isimdir, hepsinde Atatürk'e karşı bugün hâlâ büyük bir saygı vardır. Örneğin Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmet bu yıl Ağustos ayında ülkemizde gerçekleştirdiği ziyarette Atatürk için "Büyük reformist ve karizmatik lider Mustafa Kemal Atatürk." ifadesini kullanırken bu sözleri tercümede sansürlendi. Bizim, Afrika'yla helalleşmemize ihtiyaç yok zira Afrika'yla ilişkilerimiz bu helal tarihe dayalı ama Afrika'yla helalleşmesi gerekenler işte o sansürü uygulayanlardır.
İktidar tarafından sıkça dile getirilen bir hususa da dikkat çekmek isterim: Sayın İçişleri Bakanı da kendi bütçesi konuşulduğu gün Afrika açılımının kendi dönemlerinde yapıldığını ileri sürdü -ben Dışişleri Bakanlığına 1978 yılında girdim- Türkiye'nin Afrika'yla ilk yoğun temasları Başbakan merhum Bülent Ecevit döneminde başlamıştır; Gana ve Tanzanya Büyükelçiliklerimizin açılışı o tarihe kadar dayanır. Türkiye'nin gerçek Afrika politikası ise 1998 yılında kabul edilen Afrika Açılım Eylem Planı'yla Dışişleri Bakanı merhum İsmail Cem döneminde başlamıştır yani AKP iktidarından çok çok öncedir; halkımızın bunları bilmesi, yanlış bilgilendirmeden kurtarılması gerekir. İşte onun için asıl helalleşmeye kimin ihtiyacı olduğu ve olacağı ortada, merak etmeyin çok kalmadı, helalleşmeniz yakınlaştı. (CHP sıralarından alkışlar) Sanırım sizin helalleşmeniz gereken bir yer daha var; o da, Dışişleri Bakanlığının fedakâr ve cefakâr kadrolarıdır. Bugün yurtdışındaki misyon şeflerimizin yüzde 10'ndan fazlası liyakat esasına göre tayin edilen Dışişleri kadrolarından değil, sadakat esasına göre görevlendirilen siyasi atamalardan oluşuyor. Dışişleri Bakanlığının yetkin kadrolarına sonsuz sevgim ve saygım var, onların bu siyasi atamalar karşısındaki hayal kırıklıklarını gördükçe üzülüyorum. Bir aralar siyasi atamaların daha başarılı olduğu ifade eden bir dil sürçmeniz olmuştu; herhâlde, ülkemizde yaşanan 10 büyükelçinin "İstenmeyen kişi"lik ilan edilmesi krizinin aşılması, birlikte çalıştığınız kadrolara olan güveninizi artırmıştır. Bakanlığımız kadrolarının üstün diploması zekâsını ve yeteneğini bir kez daha takdir ve saygıyla anıyorum bu vesileyle ama size de haksızlık yapmak istemem, siz de bu krizin aşılmasında Bakanlığınızın tutumuna sahip çıktınız. Ben yine de şunu vurgulamadan geçemeyeceğim: Muhtaç olduğunuz gerçek kudret Dışişleri Bakanlığındaki asil kadrolarda her zaman mevcuttur. (CHP sıralarından alkışlar) O bir zamanlar över gibi göründüğünüz süferayısadıka yerine yapacağınız her liyakat esaslı tayin hem sizin hem de Bakanlığın hem de Türkiye'nin itibarının yeniden yükselmesine yol açacaktır.
Son olarak, Avrupa Konseyiyle olan ilişkilere değinmek istiyorum. Sayın Bakan, siz Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığı yapmış biri olarak Konseyi ve oradaki uygulamaları en iyi bilen kişilerden birisiniz. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Türkiye hakkında başlattığı ihlal sürecinin de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18'inci maddesinin ihlalinden dolayı olduğunu pekâlâ biliyor olmalısınız. Bu vahim gelişmeyi Türkiye'de yargıya müdahale olarak nitelemek bizi hiçbir yere götürmemekte, çözüme de hiçbir yarar sağlamamaktadır. Zira, 18'inci madde yargıya asıl müdahalenin nerede yapıldığını çok açık bir şekilde tanımlamaktadır.
Sayın Bakan, ihlal sürecinin devamı Türkiye'nin sadece Avrupa Konseyiyle değil, belli bir hukuk sistemiyle, hatta neredeyse tüm medeni dünyayla ilişkilerinin kopması anlamına gelecektir. Başkanlığını yaptığınız Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde daha önce benzer durumla karşılaşan bir başka ülkenin o süreçten nasıl çıktığını da en iyi siz biliyorsunuz, Türkiye'nin de bu krizden nasıl çıkacağını yine en iyi siz biliyorsunuz. Onun için 10 büyükelçinin "istenmeyen kişilik" ilanı krizinde olduğu gibi bu krizden çıkışı da sağlamanız Türkiye'ye yapacağınız en büyük hizmet olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan, Sayın Bakanlar; sözlerime son verirken yüce Meclisi, değerli milletvekillerimizi, Sayın Bakanları ve emektar Dışişleri Bakanlığı mensuplarını bir kez daha saygıyla selamlıyorum. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler