30.05.2025

Burhanettin Bulut: “Bu Bir Demokrasi Mücadelesidir, Direnişin Yolu Halktır”

“TRT, CUNTANIN APARATI OLDU”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, Antalya İl Başkanlığında Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, PM Üyesi Ali Abbas Ertürk, İl Başkanı Nail Kamacı ile basın açıklaması yaptı.

CHP’li Bulut’un basın açıklaması:

“47 yıl sonra Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisi oldu. Bu büyük bir başarıdır. Ve bu başarı, halkın iradesinin sandıkta nasıl tecelli ettiğinin en net göstergesidir. AKP, 22 yıl boyunca “halk” söylemini diline pelesenk etti. Halkın iradesine saygıyı dilinden düşürmedi. Ama ne zaman halk iradesi Cumhuriyet Halk Partisi’nden yana tecelli etti, işte o zaman o halkın sesi susturulmaya çalışıldı.

“BÜTÜN TUŞLARA BASTILAR”

Bizler partili cumhurbaşkanlığı rejiminin bu ülkeyi felakete sürüklediğinin farkındayız. Genel Başkanımız da bunun farkında. Ve biz, birinci parti olmanın sorumluluğu ile hareket ettik. Genel Başkanımız, kutuplaşmayı derinleştirmek yerine, sağduyuyu tercih etti. Cumhurbaşkanı ile görüştü, tansiyonu düşürmeye çalıştı.

Ancak kutuplaşmadan beslenen AKP için bu yaklaşım rahatsız ediciydi. Çünkü bizim başarımız, ülkeye huzur getirme irademiz onların işine gelmiyordu ve bir anda tüm tuşlara bastılar: Ekonomi tuşuna bastılar. Yargı tuşuna bastılar. Medya tuşuna bastılar. Gerçekleri yazanlar cezalandırıldı. İftiracılar korunmaya başlandı.

“İKİ YÜZLÜ POLİTİKA”

Bugüne kadar darbeler genellikle iktidarları hedef alırken, bu defa bizzat iktidarın kendi eliyle gerçekleştirdiği bir darbe ile karşı karşıyayız. Oysa iktidarın görevi; hukuku geliştirmek, ekonomiyi tabana yaymak, halkın huzur ve refahını sağlamak olmalıydı. Ancak gelinen noktada, toplumun huzurunu bozan, çifte standartlı ve baskıcı bir yönetim anlayışı hâkim. Bu iki yüzlü politikanın en açık örneği ise anayasa tartışmalarında karşımıza çıkıyor. Daha dün Cumhurbaşkanı “Vesayet rejimini bitireceğiz, bireysel hak ve özgürlükleri güçlendireceğiz” diyordu. Ama bugün, AKP’nin en bilinen isimlerinden oluşturulan komisyon, toplumu kucaklamak bir yana, 19 Mart darbesinin etkilerini derinleştiren adımlar atıyor. Yeni anayasa konuşmadan önce, mevcut anayasanın ihlal edilen maddeleri uygulanmalıdır. Gezi tutukluları, Can Atalay, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş serbest bırakılmalıdır. Seçildiği günden bu yana hiçbir suça bulaşmamış belediye başkanları, yıllar öncesine dayanan, şüpheli telefon görüşmeleri gerekçe gösterilerek cezalandırılmamalıdır.

“HUKUK KİŞİYE GÖRE ŞEKİLLENMEMELİ”

İşte ikiyüzlülük burada başlıyor. Bir telefon görüşmesi yapan muhalif ceza alıyor; ama aynı masada yemek yiyen iktidar milletvekilleri hakkında hiçbir işlem yapılmıyor. Görüşmek suç değilse herkese eşit uygulanmalı; suç ise herkese hesap sorulmalı. Hukuk, kişiye göre şekillenmemeli.

“TRT CUNTA ZİHNİYETİNİN APARATI”

Aynı tabloyu basında da görüyoruz. Sözcü TV’ye verilen 10 günlük ekran karartma cezası, sadece Ekrem İmamoğlu haberlerini yayınladığı için verildi. Gerçeği söyleyen cezalandırılırken, yalanı yayanlar ödüllendiriliyor. RTÜK gibi kurumlar artık halkın değil, cunta zihniyetinin aparatı haline gelmiş durumda. Gerçekleri dile getiren cezalandırılıyor, iftirayı yayanlar korunuyor. Halk TV’ye verilen ceza da bunu açıkça gösteriyor. Bir iş insanı çıkıyor, iki belediye başkanımıza alenen iftira atıyor. Rüşvet istediğini söylüyor. Halk TV ise bu iftiraların aksine, konunun usulsüz bir inşaata karşı gösterilen hukuki duruş olduğunu belgeleriyle ortaya koyuyor. Ama ceza iftiracıya değil, gerçeği gösterene veriliyor. İşte bu da ikiyüzlü politikanın başka bir örneği. Kim yapıyor bunu? Devletin kurumları eliyle yapılıyor. Türkiye’nin kurucu değerleriyle, demokrasiyle arasına kalın duvarlar ören bu iktidar, devleti hükümete, kurumları da siyasi aparatlara dönüştürdü. RTÜK’ün başındaki kişi bir kamu görevlisi. Vatandaşın vergileriyle maaş alan bir memur. Ama tarafsız olması gereken bu kişi, siyasal baskının aracı haline gelmiş durumda.

“EN BÜYÜK ÇÜRÜME TRT’DE”

Ve en büyük çürüme TRT’de karşımıza çıkıyor. TRT; yani halkın televizyonu, anayasal bir kurum, kamu hizmeti vermekle yükümlü. Her vatandaşa eşit davranmak zorunda. Ama bugün geldiğimiz noktada TRT, halkın sesi değil, sarayın talimatıyla yayın yapan bir propaganda aracına dönüşmüş durumda. Tıpkı TÜİK gibi, TRT de artık talimatla yönetilen bir kurum haline gelmiştir.

Peki ne yapmalı? Yapılması gereken bellidir. Halkın sesini yükseltmesi gerekir. Nasıl ki Antalya’da, Düzce’de vatandaşlar kendi hakları için meydanlara çıkıyorsa, aynı şekilde bu baskıcı düzene karşı her yerde sesimizi duyurmaya devam etmeliyiz.

“DİRENİŞİN YOLU HALKTIR”

Ve unutmayalım:

Bu sadece CHP’nin meselesi değildir. Bu sadece Ekrem İmamoğlu’na ya da diğer belediye başkanlarımıza açılan soruşturmaların meselesi de değildir. Bu mesele, bugün her birimizin başında sallanan yargı sopasının, baskının ve tehdidin meselesidir. Direnişin yolu halktır. Bu ülkede milletten büyük güç yoktur. Milletin mitingleri, halkın iradesiyle kurulan bu direniş hattı, Türkiye’nin demokrasiye sahip çıkma mücadelesidir.”