26.10.2021

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI SALICI: O SANDIK GELECEK, BU AĞIR TRAVMA BİR AN ÖNCE GİDECEK

CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı: Bu önümüzdeki kış zor geçecek. Vatandaşımızı rahatlatacak bir iş yapmayacakları kanaatindeyiz. Vatandaşımız umutsuz olmasın, o sandık gelecek, bu ağır travma bir an önce gidecek. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sonrası CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu:


Değerli basın mensupları, bugün MYK gündemiyle ilgili açıklamayı ben yapacağım. Sayın Faik Öztrak ülke dışında.
Değerli basın mensupları, Jandarma Uzman Çavuş Burak Tortumlu Tunceli’nin Ovacık ilçesinde Eren-7 operasyonunda şehit düştü. Tortumlu’nun ailesine, sevenlerine ve tüm milletimize başsağlığı diliyoruz.
Hafta sonu Rümeysa Berin Şen isimli genç bir asistan hekimin 36 saatlik uykusuz geçen nöbetin ardından evine giderken trafik kazası geçirerek yaşamını yitirmesi tüm Türkiye’yi acıya boğdu. Bu elim kaza aynı zamanda asistan hekimlerin çalışma şartlarını yeniden gündeme getirdi. Meslek örgütleri yıllardır asistan hekimlerin çalışma şartlarının düzeltilmesi çağrısında bulunuyor. Türk Tabipler Birliği bu elim kazanın yoğun iş yükünün yol açtığı çalışma koşullarının neden olduğunu dile getiriyor. Rümeysa Berin Şen’in yaşamını yitirmesinden dolayı başta ailesi, sevenleri ve çalışma arkadaşları ve tüm hekimlere sabır diliyoruz, aileye başsağlığı diliyoruz, acılarını paylaşıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye tekrardan bir kur şokuyla karşı karşıya. Biliyorsunuz biz bu ucube başkanlık sistemine geçtikten sonra bu kur şokları, krizler artık üst üste düzenli olarak Türkiye’yi sıkıntıya sokar hale geldi. Hatırlayın iktidarın ekonomideki yanlış hamleleri Türkiye’yi her geçen gün bir şokuyla karşı karşıya bırakıyor. Türk lirası her gün yabancı para birimleri karşısında erimeye devam ediyor. Bu kriz 2018 yılında ülkenin başkanlık sistemine geçtiği anayasa referandumundan sonra başladı. Referandumda yetkiyi aldı hep beraber etkiyi gördük. Dolar 3 – 4 lira arasında seyrederken Rahip Brunson krizinden sonra gelen kur şoku 7 lira eşiğine attı. Kur şoku dış mihrakların müdahalesidir bunun sonucunda gerçekleşti dediler, rahibi vermeyeceğiz dediler. Ancak rahibi verdikleri gibi kur şokunun yani yaratılan krizinde kalıcı olmasının önüne geçemediler. Araya sonra pandemi süreci girdi. Pandemi sürecini yönetemediler, yaşanan ekonomik kriz bir buhrana dönüştü. Ardından Erdoğan peş peşe Merkez Bankası Başkanlarını görevden almaya başladı. Her Merkez Bankası Başkanı görevden alındıktan sonra kur biraz daha arttı. 20 Mart 2021’de Erdoğan Naci Ağbal’ı bir Cuma gecesi gece yarısı kararnamesiyle görevden aldı. Pazartesi günü dolar 1 lira daha yükseldi. Yeni Merkez Bankası Başkanı yüzde 19 olan politika faizini yüzde 18’e düşürdü. Sayın Kavcıoğlu’nu atadılar biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankasının iki başkan yardımcısıyla bir para piyasası kurulu üyesini görevden almasının ardından dolar yeni bir zirve yaptı. Son olarak da Merkez Bankası 200 baz puan faiz indirdi yüzde 18’den yüzde 16’ye çekti politika faizini ve bu kararın arkasından döviz tekrardan rekor kırdı. Türk lirası tekrardan eridi. Şimdi Rahip Brunson sözkonusu olduğunda yani 2018’de başkanlık seçimlerinden hemen sonra, yerel seçimlerden hemen sonra Türk lirası değer kaybına uğradığında AK Parti yetkilileri sözcüler çıktılar dediler ki, bu dış mihrakların müdahalesidir. Onlar ekonomimize bir saldırı düzenliyorlar dolayısıyla bu Türk lirasındaki değer kaybı, bu kur şoku ondan kaynaklanıyor dediler. Şimdi söyleyin, az önce anlatmış olduğumuz kararları da mı dış mihraklar yarattı? Dış mihrakların telkiniyle mi Merkez Bankası Başkanlarını görevden aldınız? Başkan Yardımcılarını, para politikası kurul üyesini görevden aldınız? Siz onların telkiniyle mi iş yapıyorsunuz? Türkiye’de ne zaman bir sıkıntı yaşansa ekonomide ya da başka alanlarda topu dış mihraklara atma meraklısı olan bir iktidar var. O kararnameleri Sayın Erdoğan’a dış mihraklar mı imzalattı bunu buradan soruyoruz.
Bize artık masal anlatmayı bıraksınlar. Türkiye zaman kaybediyor, biran önce sandığı getirsinler Türkiye’nin bu zaman kaybı ortadan kalksın. Bu kararlar nedeniyle Merkez Bankasının bağımsızlığı zaten sorgulanıyordu iyice tartışılır hale geldi. AK Parti yönetimi Türkiye’de sadece Merkez Bankasının değil maalesef diğer kurumları da yıpratan tartıştıran bir hale geldi. Bu yapılanları artık AK Parti sözcüleri dahi savunamaz durumdalar. Onca uyarımıza rağmen Merkez Bankası bağımsız hareket edemiyor. Erdoğan daha önceden Merkez Bankasına müdahale ediyordu, faizin indirilmesi konusunda telkinde bulunuyordu. Şimdi bir kez daha Erdoğan’ın talebi yerine getirildi ve yeniden Türk lirası yabancı paralar karşısında değer kaybetmeye başladı. Bu hamleleri ekonominin gerçeklerine göre yapmak gerekir. Bu yanlış işler vatandaşımızın cebini yakıyor. Ekonomik olarak bu kara kışı vatandaşımız çok zor geçirecek. Öyle bir iktidar var ki, sanki vatandaşa garezi var, vatandaşın cebiyle kavga ediyor. Erdoğan’ın Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinin arasına sokma hedefinden söz ediyor hala. En son yine bundan bahsetti. Yine aynı masallar. Türkiye IMF’ye göre 2022 yılında belki de dünyanın en büyük 20 ülkesinden birisi olmayacak, 21.sıraya düşecek belki de. Hatta küme düşecek. Bize artık masal değil sandık lazım. Sarayın etrafında oluşan lüks konutlar, sarayın etrafında oluşan danışmanlar ordusu Erdoğan’ın halkın yoksulluğunu görmesine engel oluyor anlaşılan. Ama sen halka masal anlatmayı bırak bize sandığı getir. Sandık bu ülkenin daha fazla vakit kaybetmesinin önüne geçecek olan tek seçenek.
Şuanda hiç kimse önünü göremiyor. Ne sanayici, ne çalışan, ne ticaret erbabı, ne esnaf. Bu keyfi faiz kararlarını alanlar acaba akaryakıtın, doğalgazın, gübrenin, yemin, gıdada birçok ürünün maalesef ithal edildiğini bilmiyorlar mı? Döviz kuru artışının hayat pahalılığı yarattığını görmüyorlar mı? Bu ülkeyi yönetenlerin ülkenin ekonomisinden ne kadar habersiz olduğunu gösteriyor. Merkez Bankasına müdahale eden saray iktidarı fiyat istikrarını bozma konusunda görevlendirilmiş gibi çalışıyor. Alınan kararlar milletimizin ağır bir ekonomik yük altında kalacağını şimdiden hepimize gösteriyor.
Değerli basın mensupları, bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de Türkiye mali eylem görev gücü tarafından gri listeye alındı. Bunun maalesef sonuçları olacak. Baktık bu gri listede hangi ülkelerle beraberiz diye. Arnavutluk var, Barbados, Burkina Faso, Kamboçya, Cayman Adaları, Haiti, Jamaika, Ürdün, Mali, Malta, Fas, Myanmar, Nikaragua, Pakistan, Panama, Filipinler, Senegal, Güney Sudan, Suriye, Uganda, Yemen ve Zimbabwe’yle beraber gri listedeki 23 ülkeden birisiyiz. Zaten bu listedeki ülkeleri sayınca bunun üzerine çok da bir şey söylemeye belki de gerek yok. Aslında bu saydığımız ülkeler ekonomik olarak bizim hangi lige yaklaştığımızı açık bir şekilde gösteriyorlar. Türkiye’yi en büyük 10 ekonominin arasına sokma masalı anlatanlar bu gerçeği görüyor mu acaba? Türkiye Cumhuriyeti bu ülkelerle birlikte anılmayı hak ediyor mu? Bu konuda İstanbul Milletvekilimiz Yüksel Mansur Kılınç mali eylem görev gücünün Türkiye’yi gri listeye almasına neden olan gelişmelere dair 2019 yılında meclise önerge verdi. Sayın Kılınç mali eylem gücünün gelecek yıllarda para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadelede ilerleme sağlanmazsa Türkiye’nin gri listeye alınabileceğini söyleyerek uyardı. Ancak iktidar tüm bunlara rağmen üç maymunu oynayarak gözlerini kapattı ve görmezden geldi. İktidarın bu vurdumduymazlığı karşısında şimdi bizi neler bekliyor? Ekonomimiz bu kadar kırılganken gri listedeki Türkiye daha önce gri listeye alınan ülkelerin başına gelenlerle karşılaşır mı? Yabancı yatırımların azalması tehdit altında. Bunun dışında kurumlar, şirketler, belediyeler uluslararası piyasadan para bulmakta zorlanabilirler. Ekonomik yaptırımlar gelebilir, uluslararası ticaret hacmimiz azalabilir.
Değerli basın mensupları, önümüz kara kış. Bu beceriksiz politikalar nedeniyle bu kış hepimiz için zor geçecek. Önümüzdeki 5 ay kış hüküm sürecek ve ısınabilmek için ciddi bir krizle karşı karşıyayız. Söyler misin Sayın Erdoğan, bir ülkede Türkiye gibi 4 mevsimin yaşandığı dünya güzeli bir ülkede insanlarımız bu kışı geçirmek için nasıl ısınacaklar? Seçeneklerden bir tanesi doğalgaz. Doğalgaza son bir yılda 8 defa zam geldi. Konut tarifesine ayrı geldi, sanayi tarifesine ayrı geldi. Sonuçta vatandaşımız doğalgaz faturalarından şikayetçi, doğalgaz faturalarını ödemeyecek bir noktaya geldi. Mutfak tüpüne de zam geldi. 116,5 liradan 165 lira seviyesine ulaştı. Doğalgazı olmayan vatandaşımız ya da doğalgazını ödeyemeyeceğini düşünen vatandaşımız kömüre yöneliyor. Kömürde de durum çok parlak değil. Kömürde de fiyatlar ciddi şekilde artmış durumda. Peki elektrikle ısınabilir mi? Elektrikte 1 Ekim 2020 tarihinden bugüne 3 kez zam yapıldı yaklaşık yüzde 30 zam geldi elektrikte de. Peki petrol türevleriyle, fueloille ya da ona benzer ürünlerle ısınmayı denese onun da fiyatları belli.
Değerli basın mensupları, vatandaşın zam çilesi bununla da bitmiyor. Akaryakıt zamları adeta vatandaşa ve esnafa kontak kapattıracak hale geldi. Ankara’da 1 Ekim 2020 tarihinden itibaren benzin yüzde 16 – 15, motorin bir yılda yüzde 40’a yakın, LPG oto gaz bir yılda yüzde 21.3 oranında arttırıldı. Akaryakıtta kur artışı sonucu ÖTV farkı kalktı. Bundan sonra kur artışı direk pompaya yansıyacak. Hatta Ankara’da bazı istasyonların zam geleceği için hatta vatandaşa akaryakıt vermediği haberleri geliyor. Türkiye’de gıda fiyatları arttığında ucuz sebzeye ulaşmak için sıraya giren vatandaşlara varlık kuyruğu diyerek dalga geçiyordunuz şimdi petrol istasyonlarının önünde oluşan kuyruklara ne diyeceksiniz bunlarda mı varlık kuyruğu? Bu kış insanımız için ağır geçecek Sayın Erdoğan. Gelişmiş ülkeler yükselen enerji fiyatlarının etkisini hafifletmek için vatandaşlara destek olmaya çalışıyorlar. Gerçi siz pandemi döneminde destek vereceğinize vatandaşımıza IBAN numarası atmıştınız. Esnafı, çalışanı, vatandaşı eve kapatan, 5 maskeyi dahi dağıtamayan bir iktidarsınız. Bizim sizden umudumuz yok. Ama bu kışı da geçirmek gerekiyor. Kurt kışı unutur ama yediği ayazı unutmazmış. 20 yıllık iktidarınızın sonunda üniversite öğrencileri yurtsuz ve evsiz kaldı. Şehirlerde ya kiralanacak ev yok, ya da var olanların fiyatları uçmuş durumda. Türkiye 20 yıllık bir iktidardan sonra ilk kez bir barınma kriziyle de karşı karşıya kaldı. Söyler misiniz bu kış nasıl geçecek? Bu kara kış sizin anlattığınız masallarla geçmez. Biz kara kış fonu önerimizin arkasında duruyoruz. Belki dövizle garanti verdiğiniz işadamları, beşli çetede bu fona katkı verirler. Çünkü bu vatandaşın sırtından çok para kazandılar. Bu millete borçları var. Bu borcu artık ödemelerinin vakti geldi. Hatta halihazırda mecliste bütçe görüşmeleri var. Bu bütçe görüşmeleri sürerken karakışı rahat geçirmesi için vatandaşa yardım edecek bir düzenleme yapın. Biz tekrar söylüyoruz karakış fonunu getirin söz veriyoruz destekleyeceğiz. Yoksa bu kış nasıl geçecek vatandaşa siz anlatırsınız.
Sayın basın mensupları, Erdoğan biliyorsunuz Afrika’ya gitti. Afrika’ya gittikten sonra muhalefetin Afrika’da attığı adımlardan dolayı rahatsız olduğunu söyledi. Biz Sayın Erdoğan’ın Afrika’ya gitmiş olmasından rahatsız değiliz. Ama Türkiye’yi Afrikalılaştırma çabası içinde olmasından rahatsızız bize masal anlatmasın. Bu kış nasıl geçecek onu anlatsın.
Son olarak Tarım ve Orman Bakanı Sayın Pakdemirli kendisi birçok sıkıntıyla, birçok yanlış politikayla da anılır biliyorsunuz. Sık sık anılır. Şöyle veciz bir cümle kurmuş, “Türkiye’nin kaderini millet ittifakına terk edemeyiz. Bugün geldiğimiz noktada da 2023 gerçekten bana göre seçimlerin en önemlisi olmuştur. Türkiye’yle AK Partinin kaderi adeta bütünleşmiştir” diyor.
Şimdi değerli arkadaşlar, AK Parti 2002 yılında millet iradesi diye diye sandıktan çıktı ve iktidara geldi. Şimdiye kadar da ne zaman bir seçim ortamına girilse, ne zaman iktidar eleştirilse millet iradesini sık sık tekrarlayan bir dil kullanırlardı. Ne zamana kadar? 31 Mart yerel seçimlerinde millet iradesi onların isteğinin dışında muhalefetin lehine, CHP’nin lehine tecelli edene kadar. Artık millet iradesinden bahsetmez oldular. Ama görünen o ki, Bekir Pakdemirli millet iradesini bir kenara bırakmış Türkiye’nin kaderiyle AK Partinin kaderinin adeta bütünleştiğini ifade ediyor ve millet ittifakına iktidarın terkedilemeyeceğini söylüyor. Biz bu sözleri 31 Mart seçimlerinden sonra İstanbul’da seçim iptal edildiğinde de duymuştuk. Ne yaptılar? Yargı kararıyla İstanbul’un seçimini iptal ettirdiler. Gerekçe neydi? 14 bin oy farkla koskoca İstanbul’un seçimi gerçekleşir mi, karar 14 bin oyla verilebilir mi demişlerdi. Veciz bir söz olarak tarihe geçti. Vatandaşımız ne yaptı? Dedi ki, eğer sandıktan çıkan iradeye dokunursan, eğer onu iptal etme yönünde bir çaba gösterirsen bende o zaman farkı 800 bin oya açarım dedi ve 800 binden fazla bir oy farkıyla şuandaki Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu CHP’nin adayı olarak tekrardan seçildi. Bu beylere ders olmalı. Sandıktan çıkan sonucu tartıştığınızda başınıza neler geleceğini 23 Haziran İstanbul seçiminde öğrenmiş olmalısınız. Vatandaşın sandığa attığı oya müdahale etmek atanmış bakanlara düşmez. Sandıktan çıkan iradeyi tartışmak hiç kimseye düşmez. Vatandaş seçimlerde iradesini istediği gibi ortaya koyacak ve Türkiye’de iktidar el değiştirecek. Sende milli iradeye saygı göstererek iktidarı milletin tercih ettiği millet ittifakına bırakacaksın. Bu ucube saray yönetiminin atamış olduğu bakan haddini bilecek. Millet iradesinden başka bir irade tanımamayı öğrenecekler. Böyle bir sözü velev ki muhalefet partilerinden birisi söylemiş olsaydı herhalde o partinin ne darbeciliği kalırdı, ne vesayetçiliği kalırdı, o partinin yetkililerine söylemedikleri şeyi bırakmazlardı. Buyursunlar şimdi Sayın Bakanlarıyla baş başa kalsınlar. Ona o güzel veciz sözlerinden biraz bahsetsinler.
CHP bu ülkenin demokrasisinden, özgürlüklerden, adaletten yana duruşunu hiçbir zaman değiştirmedi. Biz Türkiye Cumhuriyetinin aydınlık yüzüyüz. Bu ülkeye güçlendirilmiş parlamenter sistemi getirecek ve cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıracak partide CHP’dir. Ama bu sözleri söyleyenler statükonun ta dibidir. Süleyman Şah Türbesini IŞİD’e terk ettiniz ama iktidarı millet ittifakına terk etmeyeceksiniz öyle mi?
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin ağır gündemleri var, yoğun gündemleri var. Ama umutsuzluğa kapılmayı gerektirecek hiçbir şey yok. Bu sorunlu ortamdan çıkmamızın en erken yolu sandığın biran önce vatandaşımızın önüne gelmesidir. Bu önümüzdeki kış zor geçecek. Bu kışla ilgili vatandaşımızı rahatlatacak bir iş yapmayacakları kanaatindeyiz. Şimdiye kadar öğrendiğimiz eleştirilerimizden ve çözüm önerilerimizden yararlanmadıkları, herhangi bir şekilde adım atmadıkları, çerçevesini kendilerinin çizmiş olduğu ekonomi teorisi çerçevesinde ülkeyi yoksullaştırmaya, Türkiye’yi itibarsızlaştırmaya devam ettikleri yönünde. Ama vatandaşımız umutsuz olmasın o sandık gelecek ve AK Parti’nin yaratmış olduğu bu ağır travma Türkiye’den biran önce gidecek. Onun için seçimin biran önce yapılması Türkiye’nin zaman kaybetmesinin önüne geçilmesi gerekiyor.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Soru- Efendim Irak ve Suriye tezkeresi TBMM gündemine geldi genel kurulda görüşülecek. Sizde MYK’da kararın alınacağını söylemiştiniz. Ne karar alındı bugün MYK’da tezkereler konusunda?
Oğuz Kaan SALICI- Şimdi biliyorsunuz Suriye siyasetini AK Partinin biz en başından beri eleştiriyoruz. Suriye’de ilk iç savaş başladığında AK Partinin uygulamış olduğu siyaseti o günden başlayarak eleştirdik. Dönem dönem iktidar partisinin çok ağır hakaretlerine maruz kalan bir durumda bu eleştirilerimizi devam ettirdik. Komşuda çıkan yangını körüklemeyin dedik. Bu yangın bir süre sonra Türkiye’yi de etkiler dedik. Suriye’de daha önceden bilmediğimiz, daha önceden olmayan bir çok terör örgütü ortaya çıktı. Türkiye’yi tehdit ettiler, sınırımızı tehdit ettiler. Türkiye’nin içinde terör eylemleri gerçekleştirdiler. İnsanlarımızın canına kastettiler, hayatını kaybeden yurttaşlarımız oldu. Sınır ötesinde askerlerimizden hayatını kaybeden, şehit olan kardeşlerimiz, arkadaşlarımız oldu. Biz bütün bu süreç içinde Suriye siyasetini eleştirmeye AK Partinin uygulamış olduğu siyaset sonucunda Türkiye’nin güvenliksizleşmesini dile getirdik ve bu siyaseti eleştirdik. Ortada iki yıllık bir tezkere var. Tezkere neden iki yıllık arkadaşlar? İki yıl sonra Türkiye’de başka bir siyasi iktidar olacak. O siyasi iktidarın ve yeni oluşacak olan meclisin iradesine ipotek koyma çabası olarak görüyoruz ve bunu doğru bulmuyoruz. İki yıllık bir tezkerenin getirilmiş olmasını doğru bulmuyoruz. 3,5 milyon Suriyeli ülkemize geldi resmi rakamlara göre ve bu 3,5 milyon sığınmacı Türkiye’de bazen çok ağır koşullarda yaşadılar, bazen de bizim yurttaşlarımızın ağır sorunlarla karşılaşmasına neden oldular. AK Partililerin üzerinde hem bizim insanlarımızın yaşamış olduğu sorunların, hem de Suriyelilerin sığınmacı olarak Türkiye’ye gelen Suriyelilerin yaşamış oldukları sorunların vebali var. Bizim tarihi bir sorumlulukla ortada bir İdlib meselesi varken Türkiye’nin yeniden 3,5 milyonluk bir sığınmacı akınıyla karşılaşması tehlikesi varken ve AK Partinin bu sorunu çözmeye dair bir yol haritası da yokken, daha önce olmadığı gibi bu dönemde de bir yol haritası yok AK Partinin önünde. Dolayısıyla Türkiye’nin güvenliği yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalma ihtimalimiz varken daha önceki eleştirilerimizle birlikte, daha önceki eleştirilerimizi de tekrar ederek ama İdlib konusundaki bu ağır tarihi sorumluluğu da gözeterek bir karar vereceğiz. Bu tarihi sorumluluğa uygun bir karar vereceğimizden emin olabilirsiniz.
Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kavala için çağrı yapan 10 büyükelçi için istenmeyen kişi ilan edilmesi talimatı vardı biliyorsunuz. Resmi olarak bir adım atılmadı ama bugünkü kabineden sonra bir karar alınacağı belirtiliyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu çağrıyı ve tartışmayı?
Oğuz Kaan SALICI- Şimdi Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tanju Bilgiç diplomatik teamüllere uygun bir açıklama yaptı. Dedi ki, hiçbir organ, makam merci, kişi tarafından yargıya talimat verilemez. Doğru bir söz. Bizimde onayladığımız diplomatik teamüllere uygun arkasında duracağımız bir söz. Peki Sayın Erdoğan hafta sonu ne dedi? Uzun uzun birçok şey söyledi onları tekrar etmeyeceğim. Ama dedi ki, bu 10 tane büyükelçinin biran önce istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz dedim. Konuşmanın devamında da yargı ne diyorsa o. Selahattin Demirtaş’ı kastederek çıkaramayacaksınız dedi. Şimdi ortada Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılmış bir açıklama var. Diyor ki, yargıya talimat vermemek lazım. Türkiye Cumhuriyeti kendi kararlarını kendi yargısıyla verebilecek bir ülkedir diyor. Bu cümle doğru bir cümle. Öbür taraftan Selahattin Demirtaş’ı çıkaramayacaksınız yargı ne diyorsa o diyor ama arkasında da Selahattin Demirtaş’ı çıkaramayacaksınız diyerek aslında tekrardan bir talimat veren bir Erdoğan’la karşı karşıyayız. Hatırlarsanız biz bu talimatları Rahip Brunson’da da gördük. O zamanki kritik cümle al papazı ver papazıydı. Ne oldu arkadaşlar? Talimat ABD tarafından Erdoğan’a verilen talimat yerine getirildi Rahip Brunson ülkeyi terk etti karşılığında Türkiye’nin nur topu gibi bir krizi oldu az önce bahsettim. Bu kur şoku Rahip Brunson’a bağlanan bir kur şokuydu. Gazeteci Deniz Yücel meselesinde ne oldu? Orada da yine benzer bir durumla karşılaştık. Yani dönüp uluslararası medyanın önünde, tüm dünyanın gözü önünde kendi yargısına talimat vermekten çekinmeyen bir tür baş yargıç görevi gören bir Erdoğan var. Ondan sonra da Türkiye’yi uluslararası sözleşmelere, orada vermiş olduğu taahhütlere davet eden büyükelçilere yönelik istenmeyen kişi ilan etme çabası içinde bir Erdoğan var. Biz şunu hep eleştirdik. Dedik ki, Ortadoğu’da üç önemli merkezde Türkiye’nin büyükelçileri yok. Mısır’da yok, İsrail’de yok ve Suriye’de yok. İlişkiler bozulabilir, ilişkiler sıkıntılı olabilir ama büyükelçilerin orada bulunması bir tür köprü vazifesi görür. Dolayısıyla bizim büyükelçilerimizin orada olması lazım ki ilgili ülkelerle aramızdaki ilişki devam etsin. Dolayısıyla bugünde bırakın 10 büyükelçinin sınır dışı edilmesini bizim yapmamız gereken Türkiye’nin yalnızlaşmasına engel olmak. Gördüğümüz o ki, Sayın Erdoğan 3 önemli başkentte büyükelçilerimizin olmamasını, bundan dolayı yaşamış olduğumuz ulusal çıkarlarımızla yaşamış olduğumuz sıkıntıları görmezden geliyor, yalnızlaşmayı yeterli bulmuyor yeni yalnızlaşmalar peşinde. Ekonomik buhranın üstünü örtme çabası içinde. Ekonomiyi batırdı, ülkeyi yoksullaştırdı ama sahte kabadayılıklardan da geri durmuyor.
Dolayısıyla bizim Türkiye’nin egemen devlet olarak hiç kimsenin dış müdahalesine, tavsiyesine ihtiyacımız yok. Ama ülkeyi bu hale getiren kişinin de Erdoğan olduğunu, Erdoğan’ın kurmuş olduğu bu ucube rejim olduğunu akıldan çıkarmamamız gerekiyor.
Soru- Efendim tam da Sayın Cumhurbaşkanının bu talimatını değerlendirirken eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir açıklaması oldu. Bu talimata ilişkin adı üstünde elçiye zeval olmaz. Konuyu daha büyük krizler haline getirmek Türkiye’nin çıkarına değil dedi. Bu sözleri nasıl değerlendirirsiniz efendim?
Bir de bir önceki soruya bir ek tezkereyle ilgili tarih sorununu gözeterek değerlendireceğiz dediniz ama bir netleşme var mı evet ya da hayır noktasında tezkerelere ilişkin?
Oğuz Kaan SALICI- Biz 98 yıllık partiyiz tarihi sorumluluğumuzu göz önünde bulundurarak davranacağız. Bu bizim için yeterli bir cümle. Yarın mecliste takip edersiniz arkadaşlar. Sayın Gül’ün sözlerine ben bir yorumda bulunmak istemem. Çünkü biz konuya nasıl yaklaştığımızı ifade ettik. Sayın Gül kendi perspektifinden görüşlerini ifade etmiş. Bu konuda başka görüşlerde olabilir biz saygı duyarız.
Soru- Bugün Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ve Fethiye Belediye Başkanı Alim Karaca YDK’da savunma yaptılar. Konu MYK’da gündeme geldi mi? Savunmaların ardından süreç nasıl işleyecek?
Oğuz Kaan SALICI- Şimdi konu gündeme MYK’da gelmedi çünkü Disiplin Kurulu bağımsız. Disiplin Kurulu kendi kararlarını CHP’nin tüzüğüne uygun bir şekilde veriyor. Dolayısıyla Disiplin Kurulunda verilecek karar neyse o karara hepimizin saygı duyması gerekir. Dolayısıyla Disiplin Kurulu kararları zaten MYK’da doğal olarak gündeme gelmez. Orada Disiplin Kurulunun ilgili arkadaşlarımızı dinlediği bilgisi bizde var ve bundan sonra kararını ona göre şekillendirecek.
Soru- Döviz kurundaki artışa karşı AK Partili Mücahit Birinci artacak. İhracat geliriyle ülkeye döviz girecek ve böylece kur düşecek diyor. Birde AK Parti Genel Merkez Başkan Yardımcısı Vedat Demiröz’de hayat pahalılığına ilişkin konuşurken her evde bir araba, iki, üç telefon var açıklamasını yaptı. Her evde iki, üç telefon olması varlığın göstergesi olabilir mi? Bu iki açıklamayı siz nasıl değerlendirirsiniz?
Oğuz Kaan SALICI- Şimdi Sayın Mücahit Birinci’nin sözleri bana Nasrettin Hoca’nın fıkrasını hatırlattı. Buradan sürüyle koyunlar geçecek onların yünleri çalılara takılacak, sonra biz onları toplayacağız iplik yapacağız, kumaş yapacağız götürüp pazarda satacağız. Şimdi Mücahit Bey şöyle bir akıldışı, bilimdışı yöntemin içinde. Türkiye’de ihracat artıyor. Artsın biz daha da artmasını isteriz. Peki işin birde ithalat tarafına bakalım. İthalat tarafı geriliyor mu? Yani Türkiye dış ticaret fazlası veren bir ülke mi? İhracatı yükseliyor ve ithalat azalıyor ise eğer sorun yok. Ama önümüzde rakamlar var. Bakın ben size birkaç ayın rakamını vereyim Mücahit Beyin nasıl bir hayal dünyası içinde yaşadığını hep beraber görelim. 2021 yılı rakamları; Ocak ayında ihracatımız 15 milyar dolar, ithalatımız 18 milyar dolar. Yani arada 3 koca milyar dolar fark var. 18 milyar 760 milyon dolar olmuş bir ay. 21 milyar 841 milyon dolar olmuş ithalatımız. Yani ihracatımız 18 küsurken, ihracatımız 21 küsur olmuş. En son Ağustos ayı rakamları açıklandı 19 milyar dolar civarında ihracatımız var, 23 milyar 218 milyon dolar ithalatımız var. Şimdi ihracat için gelecek olan dövizler Türkiye’de kuru düşürecek ama bu arada ithalat için giden dövizler ne yapacak, o aradaki fark ne olacak? Sayın Mücahit Beyin bence bunlardan bahsetmesi gerekiyordu. Ben size toplam rakamı da söyleyeyim. 140 milyar dolar civarında ihracatımız var şuana kadar gerçekleşen açıklanan. 170 milyar dolar civarında da ithalatımız var. Arada koca 30 milyar dolar var. Ve Türkiye yükselen fiyatlardan bunalmış durumda, hayat pahalılığından bunalmış durumda. Az önce bahsettim bazı benzin istasyonları benzin satmaz duruma gelmiş ya da benzini bitmiş satamaz hale gelmiş. Dolayısıyla bir tür stokçulukla karşı karşıya kalma durumu var Türkiye’de. Fiyatlar sürekli artıyor. Bu kışın nasıl geçeceğine dair uzun uzun sorular soruyoruz, bu karakışın nasıl geçeceğine dair uzun uzun sorular soruyoruz. Vatandaşın gelirinde bir artış yok.
Yapılması gereken şey şu; fiyat artışlarını dizginlemek için irrasyonel yollara başvuruyor iktidar. Oysa vatandaşın gelirini arttırması lazım. Gelin asgari ücreti vergi dışı bırakın. Asgari ücretle geçinen vatandaşlarımız 2 bin 825 lirayla geçinemiyorlar. Doğal olarak geçinemiyorlar. Bu kış döneminde de ağır sorunlarla yaşayacaklar. Aynı şey emekliler için geçerli. Aynı şekilde memurlar için geçerli, işçiler için geçerli. Yani kendi emeğiyle geçinen herkes için geçerli. Gelin ücretleri artıralım. Fiyat kontrollerini akla hayale gelmeyecek yöntemlerle fiyat kontrolleri peşinde koşacağına iktidar gelin vatandaşın almış olduğu ücreti gelirini arttıralım, yem fiyatını dizginleyelim, gübre fiyatını dizginleyelim. Öyle bir sorunla karşı karşıyayız ki vatandaş markete gidiyor, ürün alacak parası yok çok pahalanmış, öbür taraftan çiftçimiz maliyet baskısından dolayı ürünü tarladan toplayamıyor, toplasa daha fazla zarar edecek çünkü satma imkanı yok. Şimdi bu denklemi kim yarattı arkadaşlar? Bu denklemi AK Parti yarattı. Şimdi diyorlar ki, krediler aşağıya gelsin diye iki puanlık kamu bankaları başta olmak üzere faizleri düşüreceğiz. Evlerin yanına yaklaşılır hali mi kaldı mı fiyatlar uçtu gitti zaten. Bu fiyatlarla alın teriyle çalışan herhangi bir emekçinin bütün ömrü boyunca çalışsa da ev alma imkanı var mı? Türkiye bu hale geldi. O her evde iki, üç telefon var, araba var diyen arkadaşı ben çok uzağa değil Ankara’da Altındağ’a, Sincan’a çarşıya pazara davet ediyorum bir gitsin görsün bakalım orada nasıl bir hayat yaşanıyor. Bu AKP’lilerin sadece Genel Başkanları değil anladığım kadarıyla herkes sarayda yaşamaya başlamış. Saraydan bakan bir gözlükle Türkiye’yi görmeye başlamışlar.
Teşekkür ederim. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler