13.08.2018

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK'IN BASIN TOPLANTISI

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK'IN BASIN TOPLANTISI 
Ekonomide yaşanan sıkıntıyı aşmak için derhal sonuç alıcı eylemlerin ortaya konması gerektiğini belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Öztrak,  tek adam mantığıyla ekonomideki sıkıntıların üstesinden gelinemeyeceğini ifade ederek, TBMM Başkanına Meclis’i toplantıya çağırıp ortak aklı harekete geçirme çağrısında bulundu.
Şu ana kadar alınan, piyasanın likidite ihtiyacını bastırmaya dönük önlemlerin yeterli olmadığını, etkisinin geçici olacağını ifade eden Öztrak, sorunun “likidite değil kredibilite” olduğunu vurguladı. Öztrak, “Genel Başkanımızın açıkladığı 13 maddelik önlem paketi bir an önce devreye sokulmalıdır” diye konuştu.
ABD Başkanının açıklamalarının, alüminyum ve demir-çeliğe konan vergilerin kabul edilmesinin mümkün olmadığını belirten Öztrak, Türkiye’yi Trump’ın yaptırımları karşısında zayıf düşüren asıl sebebin son 16 yılda Türkiye’nin içine düşürüldüğü borç batağı olduğunu kaydetti. Öztrak, “Türkiye özellikle 2007’den sonra uygulanan ekonomiyi sıcak parayla şişirmeye dayanan yanlış ekonomi politikalarıyla dolar kolik hale getirilmiştir” değerlendirmesinde bulundu.
CHP Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı sürerken yaptığı basın toplantısında şunları söyledi:
https://youtu.be/qYB-680AXyU


ORDU RAPORU TAMAMLANMAK ÜZERE
Geçen hafta Merkez Yönetim Kurulumuzda bir nöbet değişikliği oldu ve ben de Sayın Bülent Tezcan’dan basın sözlüğü görevini devraldım. Kendisi çok zor bir dönemde bu görevi başarıyla yürüttü, kendisine çok teşekkür ediyoruz.
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız sürüyor. Toplantımızda öncelikle Ordu’daki sel felaketiyle ilgili partimizin görevlendirdiği heyetin ve daha sonra da Sayın Genel Başkanımızın dün yaptığı incelemeleri değerlendirdik. Hayatını kaybeden vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyoruz. Felaketi yaşayan, mağdur olan tüm Ordululara geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Ordu Büyükşehir Belediyesinin kentleşme ve belediyecilik anlayışı ve süreci yönetmesi konusunda ciddi şikayetler var. Heyetimiz rapor çalışmalarını tamamlamak üzere. Bu konuyla ilgili ayrıca ayrıntılı bir açıklamada yapacağız.
ÜLKEMİZİN VE MİLLETİMİZİN YANINDAYIZ
İkinci olarak ekonomide yaşananları uzun uzun değerlendirdik, kapsamlı bir biçimde ele aldık. Türk lirasının yabancı paralar karşısında değer kaybı ve buna bağlı olarak ekonomide yaşanan gelişmeler toplumun her kesimini tedirgin ediyor. ABD Başkanının açıklamaları, uygulanan yaptırımlar ve son olarak alüminyum ve demir-çeliğe konan vergileri kabul etmek mümkün değil. Bunların hukuka ve müttefikliğe sığmadığını düşünüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda ülkemizin ve milletimizin yanındayız. İktidarın bu konuda gerekli tepkiyi vermesini ve de ekonomiyi tahkim edecek önlemleri de bir an önce ortaya koymasını bekliyoruz.
Diğer taraftan ABD yönetiminin din ve etnisite bazında ayrıştırıcı, hukuku hiçe sayan dayatmacı politikalarının Atatürkçü ve sosyal demokrat bir parti olarak karşısında olmaya devam edeceğimizi de bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
ETKİNİN BÜYÜK OLMASININ SEBEBİ BORÇ BATAĞI
Bugün artık küresel bir sorun haline gelen Trump yaptırımlarına muhatap başka ülkeler bundan bir etkilenirken biz her nedense yüz etkileniyoruz. Ve sormak lazım ülkeyi Trump karşısında Trump’ın yaptırımları karşısında bu kadar zayıf düşüren nedir? Evet Trump’ın açıklamaları, yaptırımları ülkede spekülatif bir atağa sebep olmuştur. Ama bu atağın bu kadar büyük etki yapmasının asıl sebebi son 16 yılda Türkiye’nin içine düşürüldüğü borç batağıdır. Türkiye özellikle 2007’den sonra uygulanan ekonomiyi sıcak parayla şişirmeye dayanan yanlış ekonomi politikalarıyla dolarkolik hale getirilmiştir. Dış borca bağlı olarak ekonomi şişirilmiştir, bu tablo vatandaşa büyüme olarak sunulmuştur. Bugün 23 milyar dolarlık IMF borcunu ödemekle övünenler göreve geldikleri dönemde 130 milyar dolar olan Türkiye’nin brüt dış borcunu bugün itibariyle nasıl 467 milyar dolara çıkardıklarını açıklamalıdırlar.
BORÇ GELİRİN YARISINI GEÇTİ
Diğer taraftan dövizle borçlarımız her geçen gün arterken dövizle, dolarla ifade ettiğimiz gelirimiz de hızla düşmektedir değerli basın mensupları. 2013 yılında 950 milyar dolar seviyesinde olan milli gelirimiz bu yılın ilk 3 ayı itibariyle 883 milyar dolara gerilemiştir. Bunda Trump etkisi yoktur. Dış borcumuzun gelirimize oranı 2017 yılında yıllar sonra ilk defa yeniden yüzde 50’nin üzerine çıkmıştır, yani gelirimizin yarısını geçmiştir. Bu rakamlar Türk lirasındaki son değer kaybını dikkate alarak yeniden hesaplandığında ise tablo çok daha ürkütücüdür. 2018’in ilk çeyreği itibariyle milli gelirimiz bugünkü kurla hesaplandığında 500 milyar dolara düşmektedir. Borcumuzun gelirimize oranı ise yüzde 90’lara çıkmaktadır. Bu gerçekten çok ciddi bir krizle karşı karşıya olduğumuzu ortaya koymaktadır.
ALINAN YANLIŞ KARARLARIN SONUCU
Peki, bu borç nasıl olmuştur? 2009 yılında alınan kararla döviz geliri olmayan şirketlere dövizle borçlanma imkanı sağlanması sonucunda, şirketlerin net döviz borcu 70 milyar dolardan 220 milyar dolara çıkmıştır. Bunun sonucunda Türk lirasının değerindeki her 10 kuruşluk kayıp şirketlere 22 milyar Türk liralık kur farkına mal olmaktadır. Bugüne kadar Türk lirasındaki değer kaybına baktığımızda bunun şirketlerimize faturası 600 milyar Türk lirasına yaklaşmıştır değerli basın mensupları.
Peki bu kararnameyi kim çıkarmıştır? 2013 yılında kamu özel işbirliği kapsamında kapsamı genişletilmiştir. Milyarlarca dolarlık prestij projelerine hazine garantisi verilmek suretiyle bu kapsamda başlatılmıştır. Bunu kim yapmıştır? Şimdi bu borçları ödeme zamanı gelmiştir, cari açığımızda yüksektir. Sadece önümüzdeki bir yılda borcumuzu çevirmek ve cari açığımızı finanse etmek için 240 milyar dolara ihtiyacımız vardır. Bu borcu bulamadığı zaman da Türk lirası kaybedecektir. Ve ülkeyi borca batıran bu politikaların ve buna bağlı olarak Türk lirasındaki değer kaybının faturası da enflasyon ve işsizlik olarak yine fakir fukaraya çıkacaktır.
ÜLKEMİZİN HAYSİYETİNİN AYAKLAR ALTINA ALINMASINA İZİN VERMEYİZ
Kahvelere gidin, pazara gidin, sokakta herhangi bir köşede konuşulanlara kulak kabartın, vatandaşımız bu gelişmeler nedeniyle son derece endişelidir ve çok da mutsuzdur. Tek adam parti devleti rejimine geçeli daha 1,5 ay olmuştur. Ülke çok ciddi bir siyasi ve ekonomik krizin eşiğine gelmiştir. Bu rejimin bize uymadığını, uymayacağını her geçen gün biraz daha açıklıkla göstermektedir. Türkiye’yi sıcak para bağımlısı yapan, hukuk devletinin, kuvvetler ayrılığının, parlamenter demokrasinin bitirilmesine neden olan, ülkemizi dış tehditlere açık hale getiren politikalara hep karşı çıktık. Bu eleştirilerimiz saklıdır. Fakat Türkiye Cumhuriyetinin aşağılanmasına, ülkemizin haysiyetinin ayaklar altına alınmasına asla izin vermeyeceğiz. Milletimizle omuz omuza bunun karşısında dimdik duracağız.
HEP FARKLI DERLER
Ancak hal böyleyken geminin kaptan köşkünde oturanların da duruma bir çare bulmak yerine biz bir şey yapmadık, suçlu Trump ve ABD diyerek işin içinden sıyrılmasını, 81 milyonun vatan sevgisini istismar ederek milletin desteğini arkalarında tutmaya çalışmasını da anlayamıyoruz, desteklemiyoruz. Bugün Sayın Erdoğan diyor ki, bu defa bu geçmiş krizlerden farklı diyor olan biten. Arkadaşlar, her krizde tüm hükümetler, bugüne kadar dünyanın her yerinde birçok yerinde yaşanan krizlerde tüm hükümetler, hep bu defa farklı demişlerdir. Ama hiç de farklı olmadığını, asıl sebebin zayıflamış ekonomik temeller olduğu her zaman ortaya çıkmıştır sonunda.
EKONOMİ MODELİ TEMENNİ MANZUMESİ
Tek adam işbaşına gelir gelmez ekonominin başına damadını atadı. Bu açıkçası her yerde güven ve liyakatle ilgili soru işaretlerine neden oldu. Sonra ülkenin gerçek sorunlarından bir haber olduklarını gösteren 100 günlük bir eylem planı açıkladılar. Bu eylem planı ekonomideki dengeleri daha da bozacak bir harcama planıydı. Bilahare damadın bir kısmı da bizim partimizin 2015 seçimlerinden önce ortaya koyduğu dört ayaklı ekonomi modelinden alınmış, fakat hukuk devleti, demokrasi ve kuvvetler ayrılığı vurgularının özenle ayıklandığı yeni ekonomi modelinin de bir temenniler manzumesi olmaktan öteye gitmeyeceği de anlaşılmıştır. Diğer taraftan yeniden yapılanan ekonomi yönetimindeki yetki karmaşasının liyakat sorununun tedbirlerin koordinasyon içinde uygulanmasını engellediği anlaşılıyor. Bir türlü ne zaman neye başlayacaklarına karar vermiyorlar. Bakın arkadaşlar daha hala şu anda çalışan bir tek BDDK ve Merkez Bankası.
SARAYIN CELALLENMESİNİN ASIL NEDENİ BU
Bu gelişmelerden sonra Genel Başkanımızın bu hafta sonu 13 maddelik bir eylem paketi önerisi açıklandı. Buna cevap olarak saray hepimiz aynı gemideyiz diye başladı ama daha sonra, “Ey Kılıçdaroğlu” diye devam etti ve bizi döviz baronlarıyla hareket etmekle suçladı. Saray için bu suçlamayı yapmak dış mihrakların saldırısına karşı bugüne kadar ekonomide gereken önlemleri neden almadığına cevap vermekten, gereken tahkimatı neden yapmadığına cevap vermekten çok daha kolaydı tabi. Bu sorulardan kaçmanın yolu başkalarını suçlamak. Hep bu senaryoyu görüyoruz. Genel Başkanımızın yaklaşımı sarayın bu sorunu dış ve iç mihraklara fatura etme senaryosunu bozdu aslında. Sorunun çok daha derinde olduğunu, iktidara olan güvenin bittiğini gösteriyordu bu öneriler. Sarayın celallenmesinin asıl nedeni de buydu.
YEMEĞİ YİYİP HESABI ÖDEMEDEN KALKAMAZSINIZ
Artık rejim tek adam parti devleti rejimidir. Bundan sonra atılan ya da atılmayan adımların tek sorumlusu saray ve çevresidir. Yemeği yiyip hesabı ödemeden kalkamazsınız. Yetkiyi kullanan sorumluluğu da üstlenecektir. Bu niteliği düşük politik söylemlere artık milletin karnı da toktur. Mutfaklar yangın yeridir, çalışanların yarın ne olacağım endişesi en üst seviyededir. İş dünyası döviz borçlarını nasıl ödeyeceğini kara kara düşünmektedir.
DÖVİZ BARONU KİMDİR?
Evet aynı gemideyiz, ama kaptan köşkünde dümenin başında oturanlar küreklerini millete çektirdikleri gemiyi kayalıklara doğru sürmektedirler. Döviz baronlarıyla işbirliği yapmakla, vatana ihanetle önlem önerenleri suçlamaktadırlar. Bizim de bu izansız suçlamalara cevap vermemiz farz olmuştur. Türkiye’de döviz cinsinden kamu özel işbirliği ihaleleri yapıp, köprülerde, otoyollarda geçiş ücretlerini ve garantileri döviz cinsinden tespit edenler esas döviz baronlarıdır. Vergi cennetlerinde 1 sterline şirket kurup milyonlarca dolarlık işleri çevirip vergi ödemeyenler döviz baronlarıdır. Evdeki kasada, ayakkabı kutularında tuttukları milyonlarca doları eritmeye, sıfırlamaya çalışırken dinlemeye takılanlar döviz baronlarıdır. Kamu kuruluşlarının sattıkları malların bedellerini dövizle tahsil ettirenler döviz baronlarıdır. Herkese dövizini sorgusuz sualsiz aklama imkanını verip, ülkeyi dünyanın en büyük para aklama makinası haline getirenler döviz baronlarıdır.
2007’DEN SONRAKİ YANLIŞLARIN FATURASI
Türkiye bugün ekonomide özellikle 2007’den sonra yaptığı yanlışların faturasını ödemektedir. ABD’nin tehditleri kabul edilemez. Müttefiklikle, hukukla bağdaşmaz. Peki ABD’ye Türkiye’yi tehdit etme cüretini veren, ekonomimizi bu tehditlere karşı bu kadar açık hale getiren kimdir? Emperyalizme karşı tarihin gördüğü en onurlu mücadelelerden birini vererek kurulan Türkiye Cumhuriyetini paradigmalar değişti deyip borca batıranlar değil midir? Küresel sermayenin ürkekleştiği bir dönemde hukukun üstünlüğüne, demokrasiye darbe vuranlar değil midir? Bu sorular yeri geldiğinde mutlaka sorulacaktır.
POLİSİYE ÖNLEMLER SORUNU BÜYÜTÜR
Geldiğimiz noktada yapılanlar yetmeyince önce bir Erdoğan klasiği olan yastık altındaki dövizleri bozdurun söylemi devreye sokuldu. Son olarak da dün Erdoğan bankalardan döviz almak isteyen şirketleri B ve C planlarıyla tehdit etti. Arkadaşlar tehdit ettik, etmedik şimdi böyle deniyor. Açık konuşacaksınız. Bu dönemlerde bu tür konjonktürlerde açık konuşmak, çok net olmak çok önemlidir. İnsanların kafasında soru işareti yaratacak söylemlerde bulunmayacaksınız. Bu yastık altı döviz ve tehdit yaklaşımı bir de üstüne üstlük alınan polisiye önlemler, şu anda baksanıza hakimler, savcılar, MASAK, şu, bu herkes devrede, sorunu daha da büyütmekten başka bir işe yaramaz.
SORUN LİKİDİTE DEĞİL, KREDİBİLİTE
Ben geçmişte birçok kriz yaşadım bürokrat olarak. En sonuncusunu da krizden çıkışı yönettim. Ben açık söyleyeyim, polisiye önlemlerle, emir komutayla bu kriz çözülmez. Şimdi artık söylem zamanı değildir. Bir an önce güveni arttıracak eylemleri gerçekleştirme zamanıdır. Kaybedecek bir dakika dahi yoktur. Dün akşamdan bu yana açıklanan tedbirler Merkez Bankası ve BDDK’nın uyguladığı likidite ihtiyacını bastırmaya dönüktür, açıkçası etkileri çok uzun süre devam etmez. Onun için bugün devletin diğer kesimlerinin Türkiye’nin ihtiyacı olan bir takım tedbirleri geliştirmeye ve uygulamaya koymaya başlaması gerekir. Sayın Genel Başkanımızın açıkladığı 13 maddelik paketin kararlılıkla hayata geçirilmesi bu konuda önemli bir işlev görecektir.
Bugün sorunumuz likidite değildir. Bugün sorunumuz kredibilitedir.
EKONOMİYLE İLGİLİ ÖZEL MASA KURDUK
Kimsenin karşısında eğilmeyeceğiz, eğilmemeliyiz. Şu an önemli olan derhal icraata geçmektir. İlaç kimine acı gelebilir, ameliyat kimine göre sancılı olabilir ama bunu geciktirmek işleri her gün biraz daha kötüleştirecek, verilmesi gereken ilacın etkilerini her gün biraz daha ağırlaştıracaktır.
MYK toplantımız sırasında ekonomideki sorunlara çözüm üretebilmek, bu konuda bir takım stratejileri geliştirebilmek, yardımcı olabilmek için bir masa kurduk. Bu masada hem Merkez Yönetim Kurulunda ekonomiyle ilgili arkadaşlarımız olacaktır, hem de milletvekili arkadaşlarımız olacaktır. Ayrıca yine her ilden bir İl Başkan Yardımcısı arkadaşımız illerdeki ekonomiyle ilgili sorunları takip edecekler, işsizlik, borçları ödeyememe, yoksulluk, iflaslar bu sorunları takip edip masamıza bildirecekler, biz de bu konularla ilgili tedbirleri gerekli yerlere önereceğiz.
TBMM BAŞKANI MECLİS’İ TOPLANTIYA ÇAĞIRMALI
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşının en zor günlerinde bile savaşı meclisten yönetmiştir. Madem ekonomik savaş diyorsunuz bu işin altından tek adam olarak kalkamazsınız. Meclis derhal TBMM Başkanı tarafından toplantıya çağrılmalı, ortak akıl harekete geçirilmelidir.
Teşekkür ediyorum.
Soru- Yeni göreviniz hayırlı olsun. Şimdi TBMM’de bir toplantı önerdiniz. Bazı liderlerden de Cumhurbaşkanıyla birlikte siyasi liderlerin, siyasi parti Genel Başkanlarının bir araya gelmesi ve bu konuyu görüşmesine ilişkin bazı davetler, teklifler oldu daha doğrusu. Bu teklife nasıl bakarsınız Cumhurbaşkanından böyle bir teklif beklentiniz var mı öncelikle? Teklif gelirse nasıl hareket edersiniz?
Faik ÖZTRAK- Biz önerimizi yaptık, biz TBMM’nin toplantıya çağrılmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz. Beklentiler üzerinde daha etkili olacaktır. Yani güvenin sağlanmasında daha etkili olacaktır.
Soru- Sorun likidite değil kredibilite dediniz. Yani bunu biraz daha açar mısınız? Bu kısa vadede ne yapılmalı? İşte örneğin faiz artırımı gibi öneriler gündeme gelmişti. İşte kendi para cinsi üzerinden alışveriş, ticaret tartışmaları var Rusya’da buna destek verdi. Bu konuyu biraz daha açar mısınız?
Faik ÖZTRAK- Şöyle söyleyeyim, yani kredibilite derken yeniden güveni tesis etmeniz lazım. Bugün ekonomide güvenin yok olmasına neden olan ne varsa, burada artık bunları ortadan kaldırıp güveni yeniden tesis etmeye dönük bir takım etkili önlemleri açıklamanız gerekiyor. Genel Başkanımızın bu çerçevede yapmış olduğu biliyorsunuz bir takım öneriler var. Mesela bunlardan bir tanesi ekonomide liyakat sisteminin yeniden inşa edileceğine dair güçlü bir eylem yapılmalıdır diyor. Yani güçlü bir adım atılmalıdır diyor. Böyle bir konuda güçlü bir adım ne olabilir? Mesela bu konuda soru işaretleri yaratan, sistemin liyakate uygun olarak işleyip işlemediği konusunda piyasalarda güvensizlik yaratan, Cumhurbaşkanın damadının ekonominin başına atanması, ekonomi ve maliye bakanlığına atanması konusunda bir geri dönüş piyasalarda ve buraya bir yeni atama piyasalarda güveni pekiştirebilecek adımlardan bir tanesidir. Veya ne demişti? Harcamalarla ilgili önlem almak lazım demişti. Bu harcamalarla ilgili taşıt saltanatına son verecek, bina saltanatına son verecek veya ekonomik savaştayız dendiğine göre biz sarayı bırakıyoruz, Kurtuluş Savaşının yönetildiği Çankaya Köşküne çıkıyoruz denirse bunlar beklentilerde önemli değişikliklere neden olur. Yine hukuk devletini yeniden kuracak bir takım önlemler alınırsa bunlar da yine beklentilerde çok ciddi değişikliklere neden olur.
Soru- Merkez Bankası ve BDDK’nın tedbirleri yeterli mi? İkinci sorumda özel sektörün borcu kamu borcu olma riski taşıyor mu, böyle bir durum söz konusu olabilir mi?
Faik ÖZTRAK- Şimdi şunu açıkça söyleyeyim, BDDK ve Merkez Bankasının tedbirleri bir nefes alma imkanı sağlamıştır. Yapılması, alınması gereken önlemlerdir. Bir nefes alma imkanı sağlamıştır ama bunun uzun süre devam ettirilmesi mümkün değildir. Onun için söylüyorum bir takım yapısal önlemleri almak lazım. Mesela devam edersek garanti vermeyi durdurmak gerekebilir. Borç bundan sonra dış borçla ilgili kamu özel işbirliği projelerinin bundan sonra devralınmayacağı ilan edilebilir. Yani beklentiyi değiştireceksiniz. Bir tek Merkez Bankasıyla BDDK yetmez. Asya krizine bakarsak BDDK yetmez, Asya krizine dönüp baktığımız zaman evet bir gecede özel kesimin borcu kamunun borcu olmuştur. Yine bizdeki 2002 krizine baktığımız zaman o dönemin Başbakanının yazmış olduğu bu borçların hepsine devlet olarak ödenmemesi halinde kefiliz mektubu aslında bir anlamda özel kesimin borcunun devlet borcu haline gelmesidir. İnşallah o durumlara düşmeyiz. O durumlara düşmeden aklıselimle ortak aklı kullanarak bugünkü tabloyu değiştirebiliriz.
Soru- Efendim yeni göreviniz hayırlı olsun. Dün çağrı grubunun bir toplantısı vardı, ben bu konu hakkında birkaç soru sormak istiyorum. Çağrı grubu toplantısına girişte Muharrem Bey bazı açıklamalar yaptı, onlar kiracı biz ev sahibiyiz açıklaması yaptı. Öncelikle MYK toplantısında bu imza süreciyle ilgili gündem oluşturuldu mu, bu konu hakkında fikir alışverişi yapıldı mı? Aynı zamanda Gaye Usluer ve Yaşar Tüzün’ün bir açıklaması vardı bu 630 imza ve Genel Merkezden yapılan 31 delege imzasını geri çekti açıklaması. Bu 31 delegenin kim olduğuna yönelik bir açıklama yapılsın demişti Gaye Usluer, Genel Merkeze böyle bir çağrıda bulunduk demişti. Bununla ilgili bir çalışmanız var mı?
Faik ÖZTRAK- Tabi bugün gündemde iki konu vardı. Bir tanesi Ordu’daki sel felaketi, diğeri de bugün içinden geçmekte olduğumuz ve giderek büyüyen ekonomik sıkıntılar, kriz. Dolayısıyla bu konu gündemimizde yoktu. İzin verirseniz o konuda bir açıklama yapmayayım.
Soru- Faik Bey, şimdi sosyal medyada özellikle dolaşan ama kamuoyuna farklı kesimlerden de yansıyan bir eleştiri var, o da hükümetin çok ciddi vergi aflarında bulunmuş olması. Örneğin Güler Sabancı gibi isimler geçiyor bu vergi aflarıyla ilgili. Çok büyük şirketlere yüzde 90 oranında vergi afları uygulandığı görülüyor. Bu vergi aflarının mevcut duruma etkisi sizce olmuş mudur? Olduysa nasıl bir etkisi olmuştur? Bir de şunu sormak isterim, 4 Kasım itibariyle Amerika’nın İran’a yönelik ikinci yaptırım paketi devreye girecek ve orada özellikle enerji yaptırım paketi doğalgaz ayağında Türkiye’yi birebir etkiliyor. Eğer daha önceki gibi, Obama dönemindeki gibi muafiyet getirmezlerse Türkiye’nin İran’la doğalgaz alımı ticareti ciddi etki altına girecek. Buna ilişkin olarak sizin öngörünüz, beklentiniz nedir?
Faik ÖZTRAK- Tabi bu İran ambargosu ister istemez Türkiye’yi etkileyecektir. Ekonomik olarak etkileyecektir. Hükümetin bu konuda, icra makamının, hükümetin bu konuda gerekli tedbirleri alması gerekir. Ama bunun detayları ne olur, ne olmaz bu konuda benim bir şey söylemem doğru olmaz.
Soru- Vergi affı?
Faik ÖZTRAK- Şimdi şöyle, açıkçası vergi afları bir kere gelir kaybına, doğrudan gelir kaybına neden olması nedeniyle sıkıntılar yaratmanın yanında iki tane önemli soruna daha neden olur. Bunlardan bir tanesi vatandaşta vergi ödeme alışkanlığını ortadan kaldırır. İkincisi de vergi ödeyen de, vergisini zamanında ödeyen de ciddi bir gönül kırıklığına neden olur. Uzun dönemde onun da vergi ödememesine yol açar. Türkiye’de her yıl gündemi aşağı yukarı her yıl son dönemde gündeme getirilen vergi afları zaten aslında ekonomide bir problem olduğunu ortaya koymaktadır. Ama vergi aflarıyla sorun çözülemez. Ama ben bakıyorum zaman zaman iktidar yetkililerinin ağzından 2023 projesinin gerçekleştirme sürecinin dahi vergi aflarıyla başladığının söylendiğini görüyorum, şaşkınlık içinde onu izliyorum.
Teşekkür ediyorum, sağ olun. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler