15.01.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYI MANSUR YAVAŞ İÇİN DÜZENLENEN TANITIM TOPLANTISINDA KONUŞTU

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYI MANSUR YAVAŞ İÇİN DÜZENLENEN TANITIM TOPLANTISINDA KONUŞTU
(15 OCAK 2019)
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun, CHP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş için ATO Congresium’da düzenlenen tanıtım toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Efendim en belalı konulardan birisi protokol meselesi biliyorsunuz. Tek tek sayma yerine protokolden olsun olmasın, Cumhuriyet Halk Partisinin bu grup toplantısını görkemli ve güzel bir salonda gerçekleştiriyoruz, hepiniz hoş geldiniz, hepiniz onur ve şeref verdiniz. Bu toplantıda bir eksiğimiz var, Sayın Levent Gök TBMM Başkanvekili aramızda yok. Çünkü o tarafsızlığı nedeniyle, yasaya duyduğu saygı nedeniyle aramızda yok. Efendim Ankara’yı konuşacağız, güzel Ankara’yı, her görmek isteyenin gönlünde yatan Ankara’yı. Ankara hepimizin göz ağrısı, Ankara güzel yönetilsin ve Ankaralılar huzur içinde bir kentin meydanlarında, caddelerinde, sokaklarında gezsinler. Tanımasalar bile birbirlerine selam versinler. Hiç kimsenin ötekileştirilmediği güzel bir Ankara, herkesin rahat ve huzur içinde yaşadığı bir Ankara... Ahmet Hamdi Tanpınar ‘Beş Şehir’ adlı eserinde Ankara’yı şöyle anlatır, “Çok defa Ankara Ovasına bakarken Hacı Bayram’ın ömrünün sonuna kadar müritleriyle ekip biçtiği tarlaları düşünürüm. Acaba hangi tarafa düşüyordu, belki de kendi yaptığı caminin bulunduğu yerlere yakındı.” Bütün ova onun zamanında bile imece ile işleniyordu. Ovayı imece ile işleyen, ortak aklı, beraber çalışmayı, beraber paylaşmayı, birlikte yaşamayı öngören Hacı Bayram Veli.
Ve değerli arkadaşlarım, Milli Kurtuluş Savaşı’nda da aynı imece anlayışı vardır. Hacı Bayram Veli’nin ömrünün geçtiği, imece kültürünü getirdiği, birlikte çalışma kültürünü getirdiği, birlikte mücadele etme ve herkesin karnının doyduğu bir anlayışı, bir imece anlayışını buraya getiren, Ankara’ya getiren, Anadolu’nun merkezine getiren Hacı Bayram Veli ve arkadaşları. Aynı kültürü Milli Kurtuluş Savaşı’nda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te görüyoruz. O da Milli Kurtuluş Savaşı’nı Ankara’da bir imece kültürüyle başlattı. Birlikte mücadele etmek, birlikte savaşmak, egemen güçlere karşı birlikte savaşmak, kimsenin kulu ve kölesi olmamak; Ankara’nın başkent oluşunun özünde yatan budur, bu anlayıştır, bu felsefedir. Birlikte yaşayacağız, hiç kimseyi ötekileştirmeyeceğiz, birlikte mücadele edeceğiz, hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Ankara. Bu anlayışla gidiliyor.


Ve 3 bin yıllık tarihi olan bir Ankara ve 100. Yılında, 2023’te, inşallah Sayın Mansur Yavaş Ankara’yı yönetecektir. Merhabalar Sayın Yavaş.
Nasıl bir Ankara teslim alındı? Cumhuriyetin ilk yıllarına gitmek istiyorum. Okuma yazma oranının en düşük olduğu kentlerden birisi Ankara’ydı. Falih Rıfkı Atay şöyle anlatıyor; “İstasyona giderdik, istasyonda beklerdik. Trenden kravatlı bir beyefendi inerse, kesinlikle bu okuma yazma biliyor, bunu alalım götürelim, devlet dairesinde memur yapalım diye...” Devlette çalışacak, memur olacak okuma yazmayı bilmeyen milyonlar vardı. Ama okuma yazma bilenlerin sayısı son derece azdı. Yani Falih Rıfkı Atay Çankaya eserinde Ankara’yı şöyle anlatır, “İstasyon, sonra bataklık, sonra mezarlık ve derme çatma Karaoğlan’dan sonra yangın yeri. Onun sonunda da kerpiç, kaldırımsız, eğri büğrü sokaklı bir köy, Ankara bu idi” der. Ankara’yı böyle anlatır. Ama Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları Ankara’yı Başkent ilan ettikten sonra dünyanın ilk planlı kentlerinden birisi olarak tarihe geçti. Dünyanın ilk planlı Başkentlerinden birisi olarak tarihe geçti. O kenti planladı, kooperatiflerin kurulması, Bahçelievler Kooperatifinin kurulmasının özünde de bu yatar. Yine bir birlikte olma, bir imece mantığı yatar ve beraber çalışma, beraber huzur içinde yaşama mantığı yatar.
Türk dostu Fransız yazar Claude Farrere Ankara’da Dört Hanım romanında şöyle bir açıklama yapar: “Yürürken - ki 1920’lerin, 25’lerin Ankara’sını anlatıyor - yürürken samimi olarak o yola hayran kalıyorduk. İki paralel geniş cadde, ortadaki geniş kaldırımı çevrelerken iki yan kaldırım iki caddeyi çevrelemekteydi. Tüm alan Paris bulvarlarının dahi ışıklandıramadıkları güçte aralıklı konulmuş direklerdeki üçlü elektrik ampulleriyle ışığa boğulmaktaydı. Bitmez tükenmez uzunluktaki cadde zikzaklar çizerek Çankaya’ya değin çıkıyordu.”
Ve o yılların Ankara’sı büyük kısmı bataklık olan bir Ankara’ydı. Sivrisinekler, trahom ve sıtma en tehlikeli hastalıkların başında geliyordu. Ve Ankara’yı Ankara yaptılar. O bozkırı yemyeşil bir Ankara yaptılar. Gençlik Parkı, Hisar Parkı, Hacettepe Parkı, Emniyet Parkı, Aktepe Parkı, Söğütözü Parkı, Gölbaşı Plajı, Atatürk Orman Çiftliği… 1920’ler, yemyeşil bir Ankara’ya dönüştürdüler. Yemyeşil bir Ankara’ya dönüştüren, o yıllarda çaba harcayan, emek harcayan bütün Ankaralı büyükleri selamla ve saygıyla anıyoruz. Bozkırı yeşilliğe dönüştüren o dönemin kahramanları bugün bir beton Ankara’yla, bir beton ormanıyla karşılaşmamızı asla düşünmüyorlardı. Onlar güzel bir Ankara’yı sürekli kılmak istiyorlardı. Ama olmadı bu, bir beton ormanıyla karşı karşıyayız. Ama bunu değiştireceğiz. Kötü kader asla kader değildir ve sürekli de değildir. Bunu kiminle değiştireceğiz? Bir kişiyle değiştireceğiz, bir kişinin gücü, bir kişinin iradesiyle değiştireceğiz, bir kişinin kararlılığıyla değiştireceğiz. O kişi ve arkadaşları Ankara’yı 21.yüzyılın çağdaş başkenti haline getirecek, o kişinin adı Mansur Yavaş! Ankara’nın kaderini değiştireceğiz. 21.yüzyılın kendisinden söz edilen en görkemli başkentlerinden birisi olacak Ankara.


Ben gittiğim her yerde Belediye Başkanı arkadaşlarımdan üç şey isterim:
Bir, hiç kimsenin emeğiyle oynamayacağız. Sayın Mansur Yavaş’la aynı kararlılıkta Ankara Büyükşehirde veya diğer belediyelerde çalışan herkesin iş güvencesi Sayın Yavaş olacaktır. Hiç kimsenin işine son verilmeyecektir. Herkesin aşına ve işine saygı gösterilecektir, yeter ki çalışılsın.
İki, biz yani sosyal demokratlar, bizler her kuruşun hesabını millete vermeyi onurlu bir görev kabul ederiz, her kuruşun hesabını. Çünkü harcanan her para milletin parasıdır ve millete hesabını vermek de bizim temel görevlerimizden birisidir. Aynı anlayışla Sayın Mansur Yavaş da harcadığı her kuruşun hesabını milletine ve Ankaralılara verecektir.
Üç, hiç kimseyi ama hiç kimseyi ötekileştirmeyeceğiz. Herkesi kucaklayacağız. Sayın Mansur Yavaş da aynı politikayı güdüyor, aynı çerçevede hareket ediyor. Hangi partiden olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun, hangi kimlikten olursa olsun; insansa, sorunları varsa o sorunları çözmek bizim boynumuzun borcudur. Biz insanımızı seviyoruz ve onun sorununun çözümü için her türlü çabayı göstereceğiz.
Değerli arkadaşlarım, bir iki konuya daha değinmek isterim. Bunlardan birisi Trump’ın attığı Tweet, şöyle diyor; “Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz”. Bir anlatımdan sonra Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz diyor. Bekledim ki en sert tepki iktidar kanadından gelsin, en sert tepki. Ama en sert tepki gelmedi, bir şeyler yapmaya çalıştılar. Buradan açık ve net söylüyorum, bir sokak kabadayısının diliyle Türkiye Cumhuriyeti devletini hiç kimse tehdit edemez!
Hiç kimse şunu unutmasın hiç kimse, dünyada yaşayan hiç kimse şunu unutmasın. Türkiye Cumhuriyeti devleti egemen güçlerin lütfuyla kurulan bir devlet değildir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin temelinde kan vardır, acı vardır, gözyaşı vardır, milyonlarca şehit vardır!
Bizler niye söylüyoruz bunu, hangi gerekçeyle söylüyoruz bunu? Çünkü bu ülkeyi egemen güçlerden koparıp kurmak için, egemen güçlere teslim olmamak için mücadele eden bir Kuvayı Milliye vardı, Kuvayı Milliyeciler vardı. Anadolu’nun her bölgesinde her kimlikten, her inançtan insanlar kendi ülkelerinin bağımsızlığı için mücadele ettiler. Ve bizler onların torunlarıyız. Ve onlar sonra Cumhuriyet Halk Partisini kurdular. Cumhuriyet Halk Partili olmak kolay değildir, Cumhuriyet Halk Partili olmak için egemen güçlere karşı inatla, kararlılıkla mücadele etmek demektir. Cumhuriyet Halk Partisi avukat odalarında kurulan bir parti değildir. Cumhuriyet Halk Partisi savaş meydanlarında kurulan bir partidir.
Batının egemen güçleri iktidarı yola getirmek istiyorlar, tehdit ediyorlar; sabaha kadar bekliyor, sabah olsa da ben bir Trump’ı arasam diye. Görüyor musunuz, geldiğimiz noktayı görüyor musunuz? Değerli arkadaşlarım, şunu hiç kimse unutmasın hiç kimse, en rahat yönetilen kişiler egemen güçler tarafından teslim alınan kişilerdir. Eğer 16 yıl ülkeyi yönetir, 16 yılın sonunda Türkiye Cumhuriyetini tefecilere teslim ederseniz, 81 milyonu tefecilere hizmet eder hale getirirseniz, borca muhtaç hale getirirseniz, onlar gelirler ensenize vurup ağzınızdan lokmayı alırlar ve siz sesinizi çıkaramazsınız. Ama biz, bizler bu ülkenin namuslu vatandaşları, bu ülkenin yurtseverleri, bu ülkenin kahramanları, bu ülkenin sessiz çoğunluğu asla ve asla egemen güçlere teslim olmayacağız, teslim olmak bizim kitabımızda yoktur, inancımızda yoktur, karakterimizde yoktur, terbiyemizde yoktur, ahlakımızda yoktur.
Osmanlının batışına bakın, borçlandığı için batmıştır. Düyun-u Umumiye borçlandığı için kurulmuştur, borcunu ödemediği için. 16 yılda, AK Parti iktidarlarının Türkiye’yi yönettiği 16 yılda Londra’daki bir avuç tefeciye ödenen faiz 162 milyar 156 milyon dolar oldu. 162 milyar 156 milyon dolar oldu! Neden ses çıkaramıyorlar? Tefecilere teslim olduğu için, onların emirlerine girdikleri için. Niçin yapıyorlar bunu? Çünkü biliyorlar ki en rahat yönetilecek kişi odur, paraya muhtaç, pula muhtaç. Oysa Cumhuriyeti kuranların yaptığı ilk işlerden birisi Osmanlının borcunu son kuruşuna kadar ödemek ve egemen güçlere karşı onurlu ve dik durmaktı.
Değerli arkadaşlarım, her şeyi sattılar her şeyi, fabrikaları, bankaları, ne varsa sattılar. Milletin parasıyla yapılmış ne varsa sattılar. Şimdi sıra neye geldi? Askeri fabrikaları satmaya geldi. Askeri fabrikalar, Sakarya’da 1975 yılında kurulan Tank Palet Fabrikası şimdi satılıyor. Özelleştirme adı altında birilerine peşkeş çekiliyor. Bakın bu fabrikada Fırtına Obüsleri yapıldı, hani vardı ya övündüğümüz Fırtına Obüsleri, bu fabrikada yapıldı. Leopar Tankları bu fabrikada onarılıyor, bu fabrikada hizmet veriliyor. Eğer bu fabrika verimlilik açısından değerlendirilecekse Türkiye’de en verimli üçüncü fabrika. Dünya sıralamasında Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası dünya sıralamasında beşinci sırada geliyor. Eğer yeniden böyle bir fabrika kuracaksak bunun bedeli 20 milyar dolar. Yani o fabrikanın değeri 20 milyar dolar. Şimdi kalkıyorsunuz bunu özelleştiriyorsunuz ve satıyorsunuz.  


Bakın, 19 Aralık 2018’de Erdoğan imzaladı, 20’sinde Resmi Gazete’de yayınlandı Tank Palet Fabrikası özelleştirilecek diye. Gelen tepkiler üzerine sarayda oturan kibir abidesi şu açıklamayı yapıyor. Nerede? Sakarya’da yapıyor. “Burada yapılan iş, yani bu fabrikanın satılmasıyla ilgili yapılan iş özelleştirme de değildir” diyor. “Özelleştirme farklı bir şeydir, işletme hakkının belli çarklar, belli süreler, belli kısıtlamalar dahilinde BMC’ye devredilmesidir, olay budur” diyor. Yani özelleştirme değildir diyor. BMC’ye devrediyoruz diyor. BMC kim biliyorsunuz, kimlerindir BMC onu da gayet iyi biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, devleti yönetenlerin yapmaları gereken bir iş de halkına yalan söylememektir. Çünkü yalancıdan devlet adamı olmaz, yalancıdan millete hayır gelmez. Yalancı dünyanın her tarafında itibar görmez. Özelleştirme değildir diyor. Cumhurbaşkanı kararı, Resmi Gazete’de yayınlanan cumhurbaşkanı kararı okuyorum, Karar No 481: “Mülkiyeti maliye hazinesine ait ve Milli Savunma Bakanlığına tahsisli Sakarya ili Arifiye ilçesi Hanlıköy mahallesinde bulunan 1 milyon 804 bin 131 metrekare yüzölçümlü taşınmaz ile, 1 milyon 804 bin 131 metrekare taşınmaz arazi, arsa ile üzerinde bulunan, bu arsanın üzerinde bulunan Milli Savunma Bakanlığı Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü Birinci Ana Bakım Fabrika Müdürlüğü işletimindeki mal ve hizmet üretim birimlerinin parantezi açmış fabrika özelleştirmeyle hedeflenen genel amaçlar doğrultusunda özel sektör tarafından işletilmesine. Devam ediyor, “özelleştirme kapsam ve programına alınmasına…” Hani diyordun özelleştirme değil! Kendi imzası, benim imzam olsa der ki Kılıçdaroğlu bunu uydurdu, senin imzan, nerede yayınlanıyor? Resmi Gazete’de yayınlanıyor. Özelleştirme kapsam ve programına alınmasına, devam ediyor “özelleştirme uygulamasının işletme hakkının verilmesi yönetimiyle gerçekleştirilmesi ve işletme hakkı süresinin 25 yıl olarak belirlenmesine. Özelleştirme işlemleri tamamlanıncaya kadar fabrikanın Milli Savunma Bakanlığı Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü Birinci Ana Bakım Fabrika Müdürlüğü tarafından işletilmesine devam edilmesine…” Ne için? Özelleştirme işlemleri tamamlanıncaya kadar. Ne diyordu? Özelleştirme yapmıyoruz diyor. Şimdi bereket yazmış kararname var elimizde. Kararname olmasa yarın çark edecek diyecek ki ben öyle söylemedim. Ama kararname var ve Resmi Gazete’de. Devam ediyor, “özelleştirme işlemlerinin 31.12.2019 tarihine kadar tamamlanmasına karar verilmiştir” diyor. Ve sen kalkıyorsun Sakarya’da açıklama yapıyorsun, bu bir özelleştirme değildir diye. Yazdığına mı inanalım, konuştuğuna mı inanalım? Milletin önüne çıkıp yalan söylemek devleti yönetenler için bir ayıp değil midir?
Şimdi değerli arkadaşlarım, bu salonda binlerce kişi var, bizi dinleyen de milyonlar var. Eğer bu ülkede milliyetçilik diye bir kavram varsa, eğer bu ülkede vatan sevgisi diye bir kavram varsa, eğer bu ülkede bayrak, vatan diye bir inanç, bir sevgi varsa hiçbir devlet kendi askeri fabrikalarını yabancılara peşkeş çektirmez. Hani bir fabrikayı satabilirsin tekstil fabrikasıdır, boya fabrikasıdır satabilirsin, askeri fabrika, askeri fabrika, 20 milyar dolarlık askeri fabrika!


Şimdi 9 tane soru soruyorum, 9 soru soruyorum her birinizin bu soruları her gittiğiniz yerde tekrarlamanızı da istiyorum.
Birinci soru şu; fabrikanın özelleştirme işlemleri için değer tespit komisyonu oluşturulmuş mudur? Komisyon değer tespiti yapmış mıdır? Çünkü bir kamu malını özelleştirirseniz önce bir değer tespit komisyonu kuruyorsunuz diyorsunuz ki, bu fabrikanın değeri nedir? Komisyon bunu tespit ediyor.
İki; komisyon bir değer tespiti yapmışsa bu değer kaç liradır? Öyle ya değer tespit komisyonu kurulmuştur değeri kaç liradır diye bir tespite ihtiyacı var. Soru iki; bu komisyon bu fabrikanın değerini kaç lira olarak tespit etti?
Üç; fabrikanın özelleştirme işlemleri için ihale komisyonu oluşturulmuş mudur? Değer tespitinden sonra ihaleye çıkılır. Yani alıcılar arasında ihaleye çıkılır. Soru, ihale komisyonunu kurdun mu arkadaş?
Soru dört; ihale yapılmış mıdır? Yapıldı ise ne zaman ve nerede yapılmıştır, ihale hangi usule göre yapılmıştır? Öyle ya ihale yapılmışsa bunun bir yerde ilan edilmesi lazım, birilerinin bilmesi lazım bu ihaleyi ne zaman yaptınız, ne zaman ilana çıktınız bunu bilmemiz lazım.
Soru beş; ihaleye kaç firma teklif vermiştir, verilen teklifler nelerdir? Öyle ya ihale olduysa belki birden fazla firma gelip teklif vermiştir. Bizimde bunu bilmeye hakkımız var. Çünkü o fabrikalar tüyü bitmemiş yetimin ödediği vergilerle kuruldu. Bunu bizim bilmeye hakkımız vardır.
Soru altı; ihaleyi alan şirkete üretim ve satış garantisi verilmiş midir?
Soru yedi; Fabrikada çalışan askeri personel özelleştirmeden sonrada çalışmaya devam edecek midir? Edecekse askerlerimiz ihaleyi alan Katar şirketinin emrinde mi çalışacaklardır? Bakın bu çok önemli. İlk kez Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yabancıların emrinde bizim subaylar çalışacaklar, bizim askerler çalışacaklar eğer bu olursa. Yani böyle bir tablo Türkiye’nin geldiği nokta açısından bu tablonun ne kadar vahim olduğunu düşünün.
Soru sekiz; tank, palet yapacak olan BMC şirketinin yüzde 49.9’u Katarlılara kaça satıldı? Yüzde 49.9’u Katarlılara kaça satıldı? Size bedava verildiği söylenen uçan sarayla bu ihalenin bir bağlantısı var mıdır?
Soru dokuz; bu özelleştirmede bir ihale yapılmadıysa bunun sebebi nedir? Hangi kanun size bu yetkiyi veriyor?
Bu 9 sorunun cevabını bekliyorum. Saraydaki kibir abidesinden de bekliyorum, sözcülerinden de bekliyorum, Milli Savunma Bakanlığından da bekliyorum, Dışişleri Bakanlığından da bekliyorum.
Ne söyledim? Egemen güçlerin teslim aldığı bir yönetim varsa, egemen güçlere eğer siyasal iktidar teslim olmuşsa ülkenin çıkarlarını savunamazlar. Onlar yabancılar tarafından teslim alınmışlardır. Osmanlının son dönemlerinde yaşadığımız tablonun bir benzerini 21.yüzyılın Türkiye’sine yaşatıyorlar.
O nedenle isyan ediyorum.
Niçin? Vatanımı sevdiğim için!
Niçin? Milletimi sevdiğim için!
Niçin? Bayrağımı sevdiğim için!
Niçin? Halkımı sevdiğim için!
Niçin? Bu ülkenin çocuklarını sevdiğim için!
Ve biz bu çalışmaları yerelden de başlatacağız. Birlikte yapacağız, beraber yapacağız. Diyorlar ki, “Efendim YSK’ya güvenmiyorsanız seçimlere girmeyin.” Biz YSK’ya güvenmiyoruz, ama seçimlere katılan milyonlara güveniyoruz, milyonlara! Biz halkımıza güveniyoruz!
Biz sandık ittifakı yapacağız, o sandıkta bizim adaylarımıza her partiden vatandaşlarımız oy verecek. Neden? Çünkü bizim Belediye Başkan Adaylarımız hiç kimseyi ötekileştirmeyecek. Bizim Belediye Başkan Adaylarımız harcadıkları her kuruşun hesabını millete verecek. Bizim Başkan Adaylarımız namuslu, dürüst ve ahlaklı olacaklar, adaletli olacaklar. Pozitif ayrımcılığı gecekondu bölgelerinden başlatacaklar, fakir fukaradan başlatacaklar. Ama fakir fukaraya yardım yaparken onun yoksulluğunu teşhir etmeyecekler. Çünkü bizim inancımıza göre sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Bunu Mansur Yavaş da yapacak.
İnanıyorum ve güveniyorum, Sayın Mansur Yavaş önümüzdeki 5 yıl içinde Ankara’yı dünyanın merkezi haline getirecek. Ankara’yı konuşulan, turist çeken bir kent haline getirecek. Yemyeşil bir Ankara’ya hepimiz hazır olacağız, güzel bir Ankara’ya hepimiz hazır olacağız. Caddelerinde rahat yürüdüğümüz aydınlık bir Ankara’ya hepimiz birlikte kavuşacağız.
Ben hepinize yürekten teşekkür ediyor, selamlar, saygılar sunuyorum. 


Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun ardından CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş ise yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Saygıdeğer Genel Başkanım, Sayın İYİ Parti Genel Başkan Yardımcımız, Cumhurbaşkanı Adayımız, Eski Bakanlarımız, çok değerli Milletvekillerimiz, Genel Merkez İl ve İlçe Yöneticileri, basınımızın güzide temsilcileri, Ankara sevdalısı misafirlerimiz, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, cumhuriyetimizin başkenti için çıktığımız bu yolda katkılarınızdan dolayı şükranlarımı sunuyorum. Cenabı Allah başımızı öne eğdirmesin, halkımıza karşı mahcup etmesin, yüz akıyla çıktığımız bu yolculuğu yine yüz akıyla tamamlamayı nasip etsin.
Değerli misafirler, öncelikle şu sözlerimin altının çizilmesini özellikle istiyoruz: Gerginlikten, çekişmeden, kavgadan yorulmuş olduğuna inandığımız Ankara’mıza söz veriyoruz; bizler kavgaya, çatışmaya husumete gelmiyoruz, tam tersine kardeşliğimizi pekiştirmeye, Ankara’mızı yaşanır kılmaya, huzurlu ve sağlıklı bir kent haline getirmeye çalışıyoruz. Çok istiyoruz ve yürekten inanıyoruz ki, 1 Nisan’da yeni bir sabaha uyandığımızda ülkemizin siyasi başkenti Ankara huzurun da başkenti olmaya çalışacaktır. Çünkü bizler nefret dilini kendimizden uzak tutacağız. Sevgi ekip, sevgi biçeceğiz. Hiçbir ayrım yapmadan 5,5 milyon Ankaralıyla birlikte bu şehri kardeşçe kucaklayıp ileriye taşıyacağız. İşte bundan dolayıdır ki, bizler 31 Mart akşamı seçimi kazandığımızda kendimizi asla zafer kazanmış olarak saymayacağız. Bu savaş değil ki, ne zaferi, kime karşı zafer? Demokrasilerde kaybeden olmaz. Biz bu seçimi Ankara halkının bize sadece 5 yıl için verdiği, görevlendirdiği hizmet etme yetkisi olarak göreceğiz. Oy veren vermeyen bütün Ankaralılara adil ve eşit hizmet etmeyi izzet, şeref ve kul hakkının gereği sayacağız. Kim olursa olsun karşımızdakini herhangi bir partinin taraftarı olarak değil, bütün kimliklerden bağımsız sadece ve sadece insan olarak göreceğiz. Kim olursa olsun taşıdığı hiçbir sıfat herhangi birini ya da bir grubu öncelikli yapmayacaktır. Göreve başladıktan itibaren belediyede liyakat ve ehliyeti en büyük kriter olarak göreceğiz. Partizanlık, akrabalık veya başka aidiyetlere asla prim vermeyeceğiz.
Sayın Genel Başkanımın ifade ettiği gibi belediye çalışanlarının hepsini mesai arkadaşımız olarak kabul edeceğiz. Alnının teriyle üreten, emek veren belediye personelimizin herhangi birini herhangi bir sebeple, kişisel nedenle işten çıkarmayacağız, kimsenin de ekmeğiyle oynamayacağız. Ekmekle oynamak bize yakışmaz. Geçen dönemde bunlar çok konuşuldu biz yine sözümüzü verdik, işçilere şimdiden mesajlar gidiyor sizleri gelince işten çıkaracaklar diye, yine söz vermiştik ama şöyle bir şey oldu 2014 yılındaki seçimden sonra sadece bana destek oldukları için bin kadar işçiyi ramazana bir gün kala işten çıkarttılar. Ben kimsenin ekmeğiyle oynamayacağım, bu Mansur Yavaş’ın sözü.
Hizmeti ihtiyaç ve aciliyet sırasına göre dağıtacağız. Bu kent yönetilirken betonlaşma uğruna insan gerçeğini ihmal ettiler, yok saydılar, beton severler kazandı ama insanımız kaybetti. Kendisi yüksek olan ama ruhu olmayan binalarımız oldu. Sosyal hayatımız, vasıflarımız, güzel özelliklerimiz büyük darbeler aldı. Maalesef şehrimiz insanlara göre değil, araçlara göre planlandı.
Değerli hemşerilerim, Ankara’da ve büyük kentlerin hemen tamamında insanların stres içinde yaşaması, hastalıkların artması, yaşanan şehir selleri, afetler, klimatik dengenin bozulmasını tesadüf mü sanıyorsunuz? Bilimsellikten uzak, şehircilikten anlamayan, sadece şehri betona boğan, araçlara boğan ve insanı yok sayan bir anlayışın sonucu elbette böyle felaketler olacaktı. Belediyecilikte artık hepimizin bir zihniyet devrimine ihtiyacı var. Şehirlerin havası, suyu, yeşili, taşı, toprağı, tarihi dokusu, tüm canlılara seçilen başkanın keyfince kullanacağı bir şekilde asla kendi mülkiyetine geçmez. Tüm bu değerler gelecek nesillerin bize emanetidir. Bunları korumayı, geliştirmeyi ve gelecek nesillere emaneti sağlam olarak teslim etmeyi bir görev olarak kabul edeceğiz. Bizler bilimle, ortak akılla çağdaş bir belediyecilik anlayışıyla kenti yönetmeye talibiz. Öncelikle belediyenin asli görevleri olan insanımıza temiz hava, musluktan içilebilir su, 24 saat ve konforlu bir ulaşım vaat ediyoruz. İnsanların güvenli bir şekilde kullanabileceği toplamda en az 32 kilometrelik bisiklet yolunu daha sonra artıracağız, öncelikle şehrimize kazandıracağız. Kamusal açık alanlarda internete ücretsiz ulaşım hakkını çok önemsiyoruz.
Hep konuşulur, biraz önce Sayın Genel Başkanım da ifade etti. Sosyal yardımlara elbette devam edeceğiz, ama bizler sağ elle verileni sol elden gizlemeyi emreden bir kültürden geliyoruz. Yardımları yaparken asla kameralarla gitmeyeceğiz, hiçbir ihtiyaç sahibini rencide ettirmeyeceğiz. Ayrıca bu yardımlar devam ederken daha önce belediye başkanlığı yaptığımız dönemde insanların birçoğunu meslek sahibi yapmıştık. Tarlada çalışan kadınları işkadını yapmıştık, her birisi birer bacasız fabrika sahibi olmuştu. Dolayısıyla yardım yaparken biz bu yardım yaptığımız ailelerin çocuklarının hem sağlığı, hem eğitimiyle de ilgilenip onların okuyup meslek sahibi olmalarını da sağlayacağız. Örneğin bizim yöneteceğimiz Ankara’da trafik ışıklarında bekleyip yardım isteyen kimseyi göremeyeceksiniz. Çünkü bileceksiniz ki Ankara belediyesi ihtiyacı olan herkesin bütün insani ihtiyaçlarını karşılamaktadır.


Çarpık kentleşmeye ve ranta dayalı imar uygulamalarına asla izin vermeyeceğiz. Geçenlerde yine çok konuşuldu, kapitalizmin nasıl betonlaştırdığını gösterdi. Ben de o gün televizyon programından dönüyorum, Zeytinburnu üzerinden gelirken gördüm o denizin kenarına öyle binalar yapılmış ki, zannedersiniz ki İstanbul surlarının kötü bir taklidini denizin kenarına yapmışlar ve İstanbullunun nefes almasını engelliyor. Tabi kim yaptıysa bunları, yönetim hiçbir zaman mesul olmuyor nedense. Dolayısıyla yatay mimariyi özendirip sağlıklı şehirler meydana getirmeyi planlıyoruz. Çevreci ve yeşil enerjiyi her alanda kullanacak ve teşvik edeceğiz. Gerek evlerde ruhsat verirken, kendi barajlarımızın üzerinde ve hatta köyleri kalkındırma projesinde köylerimizin birçoğuna bu güneş enerjisini monte edip köyde yaşamalarını sağlayacağız. Yeşil kuşakla çevrilmiş Ankara’nın içerisine böyle peyzaj betonuyla, büfelerle kuşatılmamış doğal park ve yaşam alanlarıyla kente nefes aldıracağız. Biz Ankara’mızı betona değil yeşile boğacağız. Bir yandan kentin ekonomik kalkınması ve işsizliğin ortadan kalkması, azalması için gerekli bütün hamleleri yaparken diğer yandan turizmde çeşitliliği artırmayı hedefliyoruz. Sağlık yatırımlarını desteklerken Akıllı Ankara projesiyle de insanımızın hayatını kolaylaştırmayı, kadınlara, emeklilere, emeklilikte yaşa takılanlara, gençlere, çocuklara, öğrencilere, engellilere, yaşlılara, esnaf, işsiz ve yetimlerimize huzurlu ve mutlu yaşayabilecekleri bir Ankara vaat ediyoruz.
Engelli vatandaşlarımızın rahatça seyahat edebileceği bir toplu taşıma ve özgür yaşayabileceği bir şehir planlaması tasarlayacağız. Sokak havanlarının özgürce dolaşacağı ve hayvan severlerin ulaşabileceği barınaklar kuracağız.
Çevre ilçelerde ve köylerde büyükşehir uygulaması nedeniyle ortaya çıkan sorunları ortadan kaldırmayı, köylerin kalkındırılmasını ve köye dönüş projesini hayata geçirmeyi planlıyoruz. Tarımı destekleyeceğiz, üretici ve alıcıyı buluşturacağız, Ankara belediyesinin uzun yıllardır süren yurtdışından fidan ve ağaç getirme uygulamasına derhal son vereceğiz. Yine Ankara dışından bitki getirme uygulamasına da son verip; belediyenin kullanacağı tüm ürünleri, bitkileri Ankara dışından getirmek yerine Ankara’nın çevresindeki köylerden, kasabalardan temin edeceğiz. Bizler Avrupalı köylüyü değil, Ankara’nın köylüsünü zengin etmeye çalışacağız.
Bu anlamda Atatürk’ün bize emanet ettiği Ankara’mızın dünya başkentleri arasında layık olduğu değere kavuşması için çalışacağız. Ankara’nın en önemli marka değerlerinden olan yüz yılı devirmiş koca çınar Ankaragücü’müzün şampiyonlar liginde mücadele etmesi için ve ayrıca Gençlerbirliği’nin de yeniden Süper Lige dönerek büyük zaferlere imza atması için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağız. Sevgili Ankaragüçlüler, üç, dört yıldır büyük zaferlere imza attınız, bunu kendiniz başardınız. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum zaman benim görevim sadece size destek olmak. Belediye Başkanı Belediye Başkanlığını yapacak, kulübü de sizler yöneteceksiniz. Ne anlar Belediye Başkanı kulübü yönetmekten? Şahsen lisanslı bir amatör sporcu olarak sporun tüm çeşitlerinin destekleneceği bir yapının kurulmasını sağlayacağız.
Sonuç itibariyle hayat kalitesinde dünyanın zirvesinde olan bir Ankara planlıyoruz. Ve buradan söz veriyoruz… Evet stadyumdan bahsediyorlar, ben rakiplerimin projesiyle pek ilgilenmiyorum ama görüyorsunuz televizyondan ilk vaadi 55 bin kişilik stat yapmak. Ankara bugün Türkiye’nin her yerinde amatör kümeye düşmüş, birçok ilde dahi nerede 5 yıldızlı otel varken 30 yıldır ben yönettiğim için yapamadım herhalde Ankara’nın doğru dürüst bir stadı yok. Ankaragücü ve Gençlerbirliği dışarılarda maç yapmak zorunda kalıyor. Ankara’da 25 yıldır milli maç yok. Ben Ankara’yı marka kent yapacağım dediğim zaman zaten marka diyorlar. Böyle marka mı olur? Bir tane stadı yok, Ankara’ya yurtdışına sefer olarak 11 bin sefer yapılıyor Ankara’dan, İstanbul’dan 281 sefer yapılıyor. Daha yeni yeni bazı seferler başladı. Ankara’nın içini boşalttılar, kararttılar. İnşallah Atatürk’ün bize emanet ettiği o Başkenti hep birlikte mutlaka tekrar yeni baştan inşa edeceğiz.


Ve buradan söz veriyoruz belediyedeki göreve başladığımızda ilk icraatımız, makam araçlarının sayısını azaltmak ve şahsımınki de dahil olmak üzere belediyeye ait bütün makam araçlarının o çakar ışıklarını sökmek olacaktır ilk yapacağımız iş. Bizler Ankara halkıyla bütünleşeceğiz, bir olacağız, ayrılıklı davranmayacağız. Hiçbir özel işimize asla belediyenin araçlarıyla gitmeyeceğiz.
Saygıdeğer misafirler, bugün burada bir araya geldiğimiz bazı misafir ve gazetecilerle yaptığımız konuşmalarda hemen hepsi projelerimizi merakla beklediklerini dile getirdiler. Öncelikle şu mutluluğumuzu sizinle paylaşmak istiyorum. Seçim olmadan bir projemiz hayata geçmiş durumda. Geçen hafta televizyona çıktığımda içme suyunda ASKİ’nin bütçesini gösterip, Ankara Belediyesinin Ankara’da yaşayan hemşerilerimizden sudan 1 milyar kar ettiğini, ciro filan değil, 1 milyar liraya yakın kar ettiğini bahsetmiştim ve önemli ölçüde indirim yapacağımdan bahsetmiştim. Daha ses kulaklardan kaybolmadan, bir hafta geçmeden Ankara Büyükşehir Belediyesi toplanarak yüzde 30’luk indirim ve fiyatın sabitlenmesi, bizim daha işbaşına gelmeden gerçekleştirdiğimiz bir proje haline geldi. Kendilerine teşekkür ediyorum. Ama söyleyeceğim odur ki, keşke bu indirimi daha önce dile getirdiğimizde de yapsalardı. Ankara halkının cebinden yüzde 30 eksilmemiş olurdu. Bu parayla anneler çocuklarına neler alırdı. Bu fahiş fiyatlar yüzünden o güzel çocuklar nelerden nelerden mahrum kaldılar. Ne Ankara Belediyesi şirkettir, ne de Ankara’da yaşayanlar müşteridir. Buradan ikaz ediyorum, sadece bununla kalmamalı başka projelerimiz de var. O gün televizyonda hepsini anlatamadık ama belediye olarak sübvanse yapmak kaydıyla öğrencilere de önemli ölçüde indirim bekliyoruz. Bunu da Ankara Büyükşehir’in şu andaki yöneticilerine duyuruyorum. Acilen bunu da gündeme getiriniz. Yoksa 31 Mart’tan sonra zaten biz yapacağız.
Dönelim proje meselesine. Projenin kelime anlamı tasarıdır. Ancak nedense proje demek adet olmuş. Tasarı içi boş bir kelime değildir. Maliyeti hesaplanmış, kurum ve kuruluşların yönetim organları tarafından onaylanmış, kısa ve uzun vadeye bağlanarak gerçekleştirilmesi kabul edilmiş bilimsel bir tasarıdır. Maalesef Ankara’da tasarı kelimesinin anlamına uymayan, ne için yapıldığı bilinmeyen, planı, programı olmayan, estetiğe aykırı, milyarlarca paraya mal olmuş ama adeta ölü doğmuş onlarca proje var. Bu projeleri yürüyen dinozor projesi, semazen projesi, dev golf sahası projesi, uçan efeler, Hıdırlık tepesine uçak otel ve diğerleri gibi tek tek saymanın gereği yok. Tabi ki biz yapılan iyi şeyleri yıkmaya gelmediğimiz gibi hatalı bulduğumuz projeleri bile ıslah edip halkımıza kazandırmayı ve zararı azaltmayı hedefliyoruz. Ancak biz aynı hatalara düşüp kamu kaynaklarını gerçekçi olmayan projelerle israf etmeyeceğiz.
Değerli hemşerilerim, artık bu müsrifliğe bir dur demenin zamanı geldi. Ankaralıların aldığı pahalı hizmetler karşılığı ödedikleri bu paraları har vurup harman savuramayız. Tüm harcamalarımızın hesabını vereceğiz Sayın Genel Başkanım. Örneğin belediyenin asli görevi olan ve halktan topladığı vergilerle yaptığı hizmetleri devasa reklam panolarında duyurmasını israf olarak görüyoruz. Buraya harcanan paraların da fakir fukaraya yakıştığını düşünüyoruz. Örneğin nüfusa gittiniz, nüfus müdürüne benim şu kimliğimi değiştirir misiniz dediniz, değiştirdi. Şöyle bir şey yapar mısınız, değerli nüfus müdürümüz Ahmet Bey’e bana güzel bir nüfus cüzdanı verdiği için teşekkür ediyorum. Veya nüfus müdürü ben size güzel bir nüfus cüzdanı verdim diye böyle bir reklam yapabilir mi? Nasıl bunlar ne kadar abes şeyse Ankara’da da asfaltınızı biz yaptık, asfaltınız hayırlı olsun, bilmem ne tesisi hayırlı olsun ve yolların kenarlarında gerçekten trilyonlarca lira harcanarak yapılan reklamlar. Ankara Belediyesinin reklam yapmasına ne gerek var onun başka rakibi yok ki. İnsanlar geliyor zaten mecburen hizmetini sizden alıyor.
Maalesef en büyük kutuplaşma Ankara’mızda. En zenginler ve en fakirler bir arada yaşıyor. Bu şehir birbirini görmeyen, birbirini tanımayan, ortak kentlilik bilinci ortadan kaldırılmış bir kent haline geldi. Oysa Türkiye’nin kalbi burası, Atatürk’ün mirası.
Biz proje yarıştırmayacağız, bizim planlı, programlı, maliyeti hesaplanmış, sürdürülebilir onlarca projemiz var. Gerçek proje halkın öncelikle ihtiyacı olan ve kentin kazancı olan projelerdir, uçuk, çılgın projeler değildir. Tüyü bitmemiş yetimi bunların sayesinde çoktan unuttuk ama o bizi unutmuyor. Tüyü bitmedik yetime karşı onun hakkını çarçur eden, projeleri ben yaptım oldu diyerek vergisini ödeyen namuslu vatandaşın sırtına zorla sarma dönemi bitti, bitmek zorunda.
Buradan taahhüt ediyorum, seçimi kazanınca rakiplerin akılcı projeleri varsa bunları da en az kendi projelerimiz kadar özenli bir şekilde hayata geçirmek için çalışacağız. 31 Mart’ta bir seçim olacak, seçim kazandığımızda belediye meclisinin farklı partili üyelerden oluştuğunu göreceğiz. Biz niye kavga edelim, elbette tartışacağız ama uzlaşıp mutlaka doğru yolu bulacağız. Bizim derdimiz makam derdi değil, bizim derdimiz Atatürk’ün bize bıraktığı yüzbinlerce şehidimizin kanıyla kazandığımız bu güzel ülkemizin başkentini dünya standartlarında bir kent yapmaktır. Bizler devlet geleneğini, devlet terbiyesini bilen insanlarız. Büyükşehir Belediyesini siyasete ayar veren bir mekanizma olarak değil, yasaların öngördüğü bir biçimde devletin tüm unsurlarıyla uyumlu bir hizmet aracı olarak kullanacağız.
Belediye devletin bir hizmet birimidir. Bu çerçevede devletimizin en tepesinden en alt birimi olan muhtarlıklara kadar Ankara’ya ve hemşerilerimize hizmet yolunda uyum içinde saygın bir ilişki sürdürmeye gayret edeceğiz. Ankara’nın tertibe ve düzene ihtiyacı var. Coğrafi olarak İzmir ve İstanbul’da yaşanan trafiğin zorluğu anlaşılır da Ankara’nın sıkışıklığını anlamak mümkün değildir. Bunun tek nedeni plansızlık ve yanlış tercihlerdir. Ulaşım planı insanlara göre değil araçlara göre düzenlenmiştir. Oysa belki garip gelecek ama özellikle birkaç defa kontrol ettik, Ankara’da yerleşim şu andaki bütün konutların yapıldığı yerleşim Ankara’nın toplam arazisinin yüzde 3’üne sıkışmış halde. Evet, sadece yüzde 3’üne… Bu kadar geniş bir arazisi varken, özellikle büyükşehir olduktan sonra, inşallah bundan sonra kentin 50 yılını bu ölçüleri dikkate alarak planlayacağız. Ankara’nın trafik sorunu da, yerleşim sorunu da dolayısıyla bu 25 yıllık nizamsızlık ve plansızlığın bir sonucudur. Pursaklar’da üşüyen bir yetimin de, Haymana’da dükkanını siftahsız kapatan esnafın da derdinin nedeni işte bu nizamsızlık yani plansızlıktır. Osmanlıda Belediye Başkanına “Şehremini” derlerdi. Yani şehrin emin olunan kişisi. Bizimkiler şehrin efendisi olarak anlıyorlar bunu maalesef. Yedi yaşındaki çocuk da bizden emin olacak, yetmiş yaşındaki dedesi de, bu bilinçle göreve talibiz.


Eskilerin güzel bir anlayışı daha vardı, deyişi vardı. İzan derlerdi. İzan anlayıştır. Bu gökdelenler var ya, işte bunlar izansızlıktır. Bu debdebe, bu lüks, bu şaşa izansızlıktır, çarpık kentleşme izansızlıktır. Ankara’nın kenarında insanlar yokluk içinde yaşıyor, bir yanda görgüsüzce bir zenginlik, bir yanda insafsızca bir yoksulluk varsa o kentte izan kalmamıştır. İzan olmayınca, anlayış olmayınca tok açın halinden anlamaz hale gelmiştir. İşte belediyemizin görevi bu sosyal adaletsizliği, ilçeler ve semtler arasındaki eşitsizliği en aza indirmektir. İlim irfan deriz, peygamberimiz “İlim Çin’de de olsa gidin öğreniniz” der. İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir. Ama ilim kentini bilmektir, şehrini bilmektir. İrfan ise bu bilgiyi alıp ortak akla hizmet etmeyi gerektirir. Oysa yine biraz önce Sayın Genel Başkanımız değindi Ankara’da insanların çoluk çocuk hep birlikte gezebileceği, sokakta yürüyebileceği üç tane sokak bile sayamaz hale geldik. Burası Başkent, eğer sokakta çocuklarımızla el ele rahat bir şekilde yürüyemiyorsak bu nasıl bir kenttir.
Değerli hemşerilerim, ben buraya çok gösterişli videolar, bina resimleri de koyabilirdim. Mesele bunlarla göz boyamak değil. Zaten 25 yıldır bunları yeterince görüyorsunuz, artık yeter. Bu şehir bir 5 yıl daha bu zihniyeti kaldıramaz. Mesela sadece şu anda devam eden inşaatların, binaların tamamlanıp oturulmaya başlandığında dahi bu şehrin trafiği dünyanın en kötüsü olacak. Ankara imarı yapılırken 2025 yılında en fazla 8 milyon nüfus öngörülmüş ancak şu andaki hazırlanan imar planı, ranta dayalı imar planı tam 25 milyona hitap edecek şekilde. Tek bir amacı var bunun, imar rantı. Hatırlarsanız geçen seçim çok tartıştık imar rantlarının belediyeye gelip gelemeyeceğine dair. Bunları inşallah televizyonlardan anlatacağım. Nasıl benimle tartıştılar? “Evet, 20 milyarlık rant birilerinin cebine gitti ama biz zaten bunu asla belediyeye aktaramazdık” dediler. Benimle televizyonlarda canlı yayında iddialaştılar. Ama daha sonra, 2014 seçimlerinden sonra iki, üç tane uygulamada belediyeye o rantı nasıl aldıklarını ben biliyorum. Demek ki oluyormuş. İşte bundan sonra Ankara’daki imar rantları mutlaka vatandaşın lehine, kamunun lehine mutlaka belediyeye aktarılacaktır.
Burası bir üniversite kentidir. İç Anadolu çanağının tüm kentlerinden Yozgat’tan, Kırşehir’den, Çankırı’dan, Çorum’dan, Kırıkkale’den gelen güzel kardeşlerimin artık sadece burada yaşayan kentli değil, başkentli olmasının zamanı geldi.
İşte benim en büyük projelerim bunlar. Belediyecilikte izan, nizam ve irfan olarak adlandırılan plan, kural ve bilgi dönemi başlıyor. Tam olarak sorunları gören, dertlere derman olan bir belediyecilik dönemi. Ölçülebilen, denetlenebilen şeffaf ve sürdürülebilir projeler. Ankara’ya asıl vaadimiz de, sözümüz de budur.
Değerli arkadaşlar, Ankara’yı tarafsız bir şekilde yöneteceğimize söz veriyoruz. Ankara’ya çevre ilçelerinden başlayarak önce en yoksulu, en muhtacı gözeteceğimize söz veriyoruz. Belediyeyi çağdaş bir belediyecilik anlayışıyla katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir bir şekilde yönetmeye söz veriyoruz.
Sayın Genel Başkanım, bizler şehri yönetirken hesap vermeye talip oluyoruz. Allah’ın izni ve halkımızın takdiriyle ve güzel Ankaralı kardeşlerimize hizmetkar olmak için gece gündüz çalışacağımıza söz veriyoruz. Ankara’yı inovasyon, endüstri 4.0, tasarım, turizm, spor ve sanat merkezi haline getireceğimize söz veriyoruz. Attığımız her adımda esnafımızın bereketini, halkımızın huzurunu artıracak disiplin içinde olacağımıza söz veriyoruz.
Benim en büyük projem Ankara’nın güzel günler görmesidir. Ankaralının mutlu yaşamasıdır, beraberce yaşamasıdır.
Benim adaylığım konusunda ortak irade gösteren Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, Sayın İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Hanımefendiye ve bu büyük ittifakın, Ankara mutabakatının kurulmasında emeği geçen herkese de ayrıca çok çok sevgi ve saygılarımı sunuyorum. İnşallah bu güvene layık olmaya çalışacağım.
Bu yolda, bu anlamlı yürüyüşümüze eşlik ettiğiniz için hepinize çok teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Allah’a emanet olun, Allah’ım mahcup etmesin. Çok saygılar. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler