14.06.2017

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, CNNTÜRK’TE YAYINLANAN “NE OLUYOR” PROGRAMINDA GÜNDEME İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU (14 HAZİRAN 2017)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU CNNTÜRK’TE YAYINLANAN “NE OLUYOR” PROGRAMINDA GÜNDEME İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU (14 HAZİRAN 2017)

-"İstanbul Maltepe Cezaevine yürüyeceğiz, kaç gün sürerse"
- "Ben yürüyeceğim. Arkamdan bir kişi gelir, 5 kişi gelir, 10 bin kişi gelir bu ayrı bir şey. Ama ben bu ülkede adalet sağlanıncaya kadar yürüyeceğim. Bunu yapmak zorundayız. Artık bıçak kemiğe dayandı"
- "Bütün CHP örgütlerine söylüyorum, asla ve asla bu süreçte provokasyonlara gelmeyin. Provoke edebilirler, asla bunlara girmeyin. Güvenlik güçleriyle sakın bir çatışmaya girmeyin, özel bir çatışma sakın olmasın. Ama biz haklılığımızı bütün dünyaya duyurmak zorundayız. Türkiye’de adaletin kalmadığını bütün dünyaya duyurmak zorundayız. Bunun yolu sakin olmakta, gerekirse yürümekte"
-"Bu bir memleket meselesidir. Bu, bu ülkede barış, huzur içinde yaşama meselesidir. Bunu böyle bir sorun gördüğümüz için bunu biz zaten başlatıyoruz. Yoksa bu benim veya Enis Bey’in bireysel bir olayı değildir. Bu bireysel olayın çok daha ötesinde ülke, memleket sorunudur"
- "Demokrasiyi, adaleti, vatandaşın hakkını, hukukunu savunacak olan bu güzel ülkede beraber yaşama iradesini ortaya koyacak olan, düşünce ifade özgürlüğünü savunan herkes bu yürüyüşe destek verebilir"
- "Öngörülen, önlenmeyen ve sonuçlarından yararlanılan darbeye, ’kontrollü darbe’ denir"
- "Şu anda bile MİT’in FETÖ’cü diye tanımladığı ve orduya bildirdiği pek çok kişi görevde"
- "Asla buna ’tiyatro’ demedik, diyemeyiz de zaten. 249 kişinin öldüğü yerde tiyatro mu olur? Böyle bir saçmalık olamaz. Sokağın 15 Temmuz’u tartışmasızdır. Hiç kimsenin en ufak bir tereddütü yoktur. Biz sarayın 15 Temmuz’unu tartışıyoruz"
- "Şimdi bugün referandum yapsınlar en az yüzde 60 ’hayır’ çıkar"




Şirin PAYZIN- Sayın seyirciler iyi akşamlar. Bu akşam Ankara’dayız, Ankara’dan “Ne Oluyor”u açıyoruz. Konuğum Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Efendim çok teşekkür ederiz yayınımıza katıldığınız için.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hoşgeldiniz efendim.

Şirin PAYZIN- Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Merkezindeyiz. Bundan önceki yayınlarımız gibi Sayın Kılıçdaroğlu bizi CNNTÜRK ekibi olarak burada misafir ediyor. Aslında bu yayını biz darbe komisyonunun hazırladığı rapora karşı hazırladığınız ve eleştirilerinizi getirdiğiniz, şerh düştüğünüz karşı raporunuz çerçevesinde yapmayı planlamıştık. Ama Enis Berberoğlu’nun bugün 25 yılla mahkum olması ve ardından tutuklanması gündeme düştü. Dolayısıyla önceden planlanmış bu yayınımızın ana konusu da, manşeti de Enis Berberoğlu’nun tutuklanması ve sizin biraz önce açıkladığınız yürüyeceğim açıklaması…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet ben yürüyeceğim.

Şirin PAYZIN- Yürüyeceksiniz. Nasıl yürüyeceksiniz, nasıl bu kararı aldınız birazdan bizi izleyen seyircilerimize ayrıntılarıyla anlatmanızı rica edeceğim ve tabi ki gündemdeki diğer başlıkları da değerlendireceğiz. Ama reklam arası verelim, reklamlardan sonra Sayın Kılıçdaroğlu’yla gündemi değerlendireceğiz ama esas ben yürüyeceğim dedi. Nasıl olacak, nasıl başlayacaklar, kaç kişiyle birlikte yürümeyi hedefliyorlar ve tabi ki bu karar tepkileri nedir konuşacağız.

Biraz önce söylediğim gibi Cumhuriyet Halk Partisi lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bu akşam konuğumuz. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Merkezinden bu yayını gerçekleştiriyoruz. Daha öncede söylediğim gibi aslında darbe komisyonu raporunu konuşacaktık. Ama Enis Berberoğlu’yla ilgili alınan bugünkü karar, tutuklama kararı ve 25 yıla mahkum edilmesi beklenmedik bir karar oldu. İlk duyduğunuzda ne yaptınız efendim ve kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Önce inanamadım, arkadaşlara “gerçekten mi” diye sordum. Gerçekten böyle bir kararın çıktığını söylediler. Hemen İstanbul’daki arkadaşlarla görüştük. Onlar da haberi doğruladılar. Sonra ajanslara düştü tabi süratli bir şekilde. Enis Bey’le de bu arada görüşme imkanım oldu. Morali iyi. Çünkü haksızlığa uğradığını o da biliyor. Suçlu olmadığını biliyor. Dolayısıyla böyle bir suçlunun ezikliği içinde değil tam tersine hakkı yenen, rahat konuşan bir kişi, bir profil, bir ses. Öyle yaptığımız konuşmada verdiği mesaj da öyleydi, moralinin yerinde olduğunu söylüyordu.

Şirin PAYZIN- Siz ona ne söylediniz? Partinizin milletvekili.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunu söyledim; “Sadece ve sadece moralini iyi tut, senin hiçbir suçun yok, hiçbir kabahatin yok. Senin ülke sevginden ötürü hiç kimsenin bir kuşkusu yok.” Dolayısıyla moralini iyi tutmasını istedim. “Moralim gayet iyi” dedi. “Ben haklıyım, herhangi bir haksızlık yapmadım, bir yanlışım da yok” diye söyledi.

Sonuç şu aslında; Enis Berberoğlu bırakın bir milletvekili olmayı Türkiye’nin en önemli gazetelerinde çalışmış, Genel Yayın Yönetmenliği yapmış, haberi ve haberin ne olduğunu iyi bilen, değerlendiren, toplumun nabzını tutan bir kişi.

Şimdi bu kişiyi elde hiçbir kanıt olmadan HTS kayıtlarında neden şunlarla konuştun diye… İyi de ne konuştuğumu nereden biliyorsunuz? Yok. Diğer gazetecilerle de konuşmuş zaten. Kaldı ki, kendisi gazeteci zaten. Yani bir gazetecinin yakın arkadaşı olan gazetecilerle bir araya gelmesi, konuşması yani hayatın olağan akışı içinde gayet doğaldır. Kaldı ki, bir gazetecinin bir başka gazeteciyle konuşmaması zaten anormal bir olay olur. Siz alıyorsunuz o kayıtlardan yola çıkarak kendisine en ağır cezayı veriyorsunuz. Önce müebbet, iyi hal tavrından ötürü de 25 yıl mahkumiyet cezası veriyorsunuz. İnsafın kaldıracağı şey değildir. Adalet çökmüştür adalet! Devleti devlet yapan adalettir. Eğer bir ülkede adalet çökmüşse orada devlet de çöker. Bizim endişemiz emin olun Enis Berberoğlu’ndan kaynaklanmıyor. Bizim endişemiz koskoca devasa Türkiye Cumhuriyetinin geleceğinden kaynaklanıyor. Çöken bir devleti, çürüyen bir devleti adım adım görüyoruz. Liyakat deseniz yok, uzmanlık deseniz yok, adalet deseniz yok, hukuk deseniz yok, hukukun üstünlüğü deseniz yok. Neler var? İşkence var, adaletsizlik var. Hakim olarak atanan kişi hukukun üstünlüğüne göre karar değil de, gözünü dikip saraydan gelecek telkine göre karar verirse orada adalet olur mu? Ben merak ediyorum bu hakim yarın çocuklarına, torunlarına nasıl hesap verecek?

Şirin PAYZIN- Basın toplantısında da özellikle hakimin kararı üzerinde durdunuz, savcı tutuklama talep etmedi, ama hakim tutuklanması yönünde karar verdi. Saraydan geldi bu telkin dediniz. Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Daha önce Sayın Erdoğan açıklamıştı “Onların yanına bırakmayacağım, intikamını alacağım” diye açıklama yapmıştı. Kim olup olmadığına bakmaksızın haber neden yayınlandı, gazetede neden yayınlandı bunun intikamını almak istiyor. Şimdi sorun haberi yayınlamak değildir. Haberi yayınlamak suç değildir. Suç olan nedir? Bakın bizi izleyen şu anda yüzbinlerce insan var, belki milyonlarca insan var. Suç şudur; eğer siz yasadışı bir örgüte kaçak silah gönderirseniz suç işlemiş olursunuz. Suç işlemiyorsanız neden korkacaksınız? Açıkça suç işlendi. “Efendim onlar Bayır-Bucak Türkmenlerine gidecekti” diye bir açıklama yaptı Sayın Erdoğan. Sayın Türkeş de kalktı televizyonda “Vallahi de, billahi de o silahlar Bayır-Bucak Türkmenlerine gitmiyordu” diyordu. Evet hepimiz biliyorduk nereye gittiğini. Kaldı ki, bu bir sır da değildi. Ondan önce de yayınlandı, ondan sonra da yayınlandı. Gidin Adana’ya bakın mahkemelere. Ben grup toplantısında bir kamyon şoförünün ifadesini okudum her yerde var bunlar. Ama sizin amacınız birilerini acımasızca cezalandırmak. Amaç bu. İntikam almak. Neden benim pozisyonumu dünyaya ilan ediyorsunuz, gösteriyorsunuz diye. Neden korkuyor biliyor musunuz? Uluslararası mahkemelerde yargılanır korkusu var. Er geç yargılanacaktır, çünkü yaptığı bir suçtur, uluslararası bir suçtur. Silahı kime gönderiyorsunuz? Müslüman Müslüman’ı kırsın diye, Müslüman Müslüman’ı öldürsün diye ellerine silah veriyorsunuz. Suriye’ye bakın. Maliyeti ne oldu? 4 milyon Suriyeli var 4 milyon. Çoluk çocuk ne olacak bunların hali? Kim yaptı bunları. Sen silah göndermeseydin olur muydu?

Bakın, komşuda yangın çıktığı zaman en azından hiçbir şey yapmazsak bir kova suyla gideriz yangını söndürmeye. Bunlar ne yaptılar? Bir kova suyla değil, bir kova benzinle gittiler yangını parlatmaya, büyütmeye ve bugünkü tablonun sorumluları. Şimdi suçsuz insanları yargılayıp mahkum etmek istiyorlar.

Şirin PAYZIN- Hükümet bu giden tırların insani yardım olduğu konusunda ısrarlı ve dolayısıyla da bugünkü tutuklama kararını da hükümete yakın yazarlar, ya da işte gözlemciler mahkemede aynı şeyi söylüyor devletin sırlarının sızdırılması, devletin MİT’in sırlarının ve operasyonlarının basına sızdırılması, kamuoyuyla paylaşılması adı altında açıklıyorlar ve şöyle diyorlar, bütün dünyada bu tip bilgiler sızdırılırsa bunun her zaman bir bedeli vardır. Bakınız Amerika gibi, bakınız başka ülkeler gibi. Onların getirdikleri, ortaya koydukları argüman böyle. Buna ne dersiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İnsani yardım malzemesiyse neden korkuyorlar? İnsani yardım malzemesi gizli olmaz ki, devlet sırrı olmaz ki insani yardım malzemesi. Örneğin biz Kuzey Irak’taki Türkmenlere defalarca tırlarla yardım götürdük. Ayakkabı götürdük, elbise götürdük, yiyecek götürdük, çocuk ayakkabıları götürdük. Hiçbir zaman da gizli kapaklı yapmadık bu işleri. Devletin yetkili organlarından izin aldık, gitti orada yardımlar dağıtıldı. Hatta gazeteciler geldiler ve sonra hep beraber Türkiye’ye döndük.

Şirin PAYZIN- Peki şimdi burada ince hassas bir çizgi var. Bu konuda ne söyleyeceğinizi merak ediyorum. Çünkü bu yönde size eleştiriler gelecektir ve geliyor da zaten. Buna cevap teşkil etmesi için size soruyorum. Şimdi bir taraftan Enis Berberoğlu’nun hem bir milletvekili, hem bir eski gazeteci olarak ceza alması kamuoyunda çok tartışılacak. Sizin de tepkiniz var ama diğer taraftan burada da söylediniz daha evvel basın toplantısında da söylediniz. İşte Türk devleti yargılansın ya da bu yardımlar yüzünden bir yargılama olacak meselesinin altını çiziyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Türk devleti yargılansın değil, hayır!

Şirin PAYZIN- Bu doğru mudur? Bu Cumhuriyet Halk Partisini zora sokacak bir durum olur diyenlere ne dersiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, bir kişi suç işlerse yargılanır. Ben suç işlersem ben de yargılanırım. Siz işlerseniz siz de yargılanırsınız, ama nasıl? Adil yargılama, hukukun üstünlüğüne göre yargılama. Kuralı budur bunun. İntikam duygusuyla yargılama olur mu? Hakime talimat vereceksiniz, hakim gelen talimata göre mahkum edecek. Böyle bir şey olabilir mi? Biz ortada bir suç var yargılama olmasın asla demiyoruz. Suç varsa yargılama da olacaktır. Yargılamanın adil olmasını isteriz biz. Hukukun üstünlüğüne göre olmasını isteriz. Ben gittim cinayet işledim, efendim ben Genel Başkanım ben yargılanmayım. Ama Mehmet Efendi cinayet işledi, onu tutalım en ağır cezayı verelim. Çifte standart olmaz ki hukukta. Hukukta varsa bir suç, suçun şahsiliği kuralı vardır, varsa bir suç gidersiniz yargılanırsanız, bağımsız mahkemelerde, tarafsız mahkemelerde yargılanırsınız, ya beraat edersiniz veya suçlanırsınız.

Şirin PAYZIN- Siz bunu Enis Berberoğlu için söylüyorsunuz. Benim kastettiğim siz daha önce dediniz ya bu yardımı gönderenler de yargılanacak dediniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

Şirin PAYZIN- O şimdi hani Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin seçilmiş hükümetinin yargılanması için mi bir söylem geliştiriyor eleştirilerini beraberinde getiriyor. Onu açıklamanız için soruyorum. Çünkü bu konuda eleştiri gelecektir.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tamam. Bakın şimdi, bir bakan suç işlediği zaman, devletin hazinesini soyduğu zaman yargılanmıyor mu? Yargılanıyor. Ne oluyor suç işlediği için. Devleti yönetenler de suç işlerlerse yargılanırlar. Yani bundan daha doğal ne olabilir? Devleti yönetenler ne olursa olsun asla yargılanamazlar diye bir kural yoktur. Öyle bir kural yoktur. Devleti yönetenler devleti adil yönetmek zorundadırlar, hukuka göre yönetmek zorundadırlar. Adil olacaklar, dürüst olacaklar, namuslu olacaklar, her kör kuruşun hesabını verecekler. Devleti yönetmek budur. Ben devleti yönetiyorum, her şeyi yaparım ama kimse beni yargılamasın. Neden? Türkiye’ye zarar veririm. Asıl yargılanmaması Türkiye’ye zarar verir. Asıl yargılanmaması. Gidecek diyecek ki, hayır bunların hiçbirisi doğru değildir. Yarın olursa ne olacak peki bu? Pek çok kişi yargılandı uluslararası mahkemelerde. Savaş suçu işlediği için pek çok kişi yargılandı.

Bizim amacımız ne? Kimse yargılanmasın. Herkes hukuk içinde kalarak görevini yapsın. Ben de hukuk içinde kalacağım, beni bağlayan hukuk kuralları vardır, sizi bağlayan hukuk kuralları vardır, ayakkabı boyacısını bağlayan hukuk kuralları vardır. Devleti yönetenleri de bağlayan hukuk kuralları vardır. Kişi yükseldi ben bütün kuralları saymam, kuralları takmam, hukuku takmam diye bir şey söyleyemez. Bunlar doğru değildir.

Evet, her devletin gizli sırları vardır. Bunda hiçbir tereddüdüm yok. Bu sırların açığa çıkması doğru değildir. Burada da hiçbir tereddüdüm yok. Açığa çıkaran siz gazeteciyi suçlayamazsınız. Gazetecinin ne günahı var? Ortaya çıkaran, oraya giden savcısı yok muydu? Savcı gitmedi mi? MİT tırlarına savcı gitti, jandarma gitmedi mi? Jandarma gitti. Çıkardılar mı ortaya? Çıkardılar. Kim yargılanacak? Eğer devletin sırrını açığa çıkaran bir kamu görevlisiyse onu yakalarsınız. Ama onu haber yapan adamı suçlayamazsınız. Ben gazeteciyim, ben halkı bilgilendirmek zorundayım.

Watergate Skandalını düşünün Amerika’da. Ne oldu? Orada da gizli konuşmalar, Watergate Skandalı bir hükümeti devirdi. Gizli görüşmeleri gazeteciler aldılar baktılar, doğruysa yayınladılar. Haber yaptı yasadışı. Üstelik toplumun çıkarlarına, Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarına aykırı bir olayı haber yapmak zaten yurtseverliktir, vatanseverliktir. Ben vatanımı seviyorsam benim ülkemin aleyhine çalışan insana ben izin vermem. Türkiye Cumhuriyeti sıradan bir muz cumhuriyeti değildir. Bir hukuk devletidir, hukuk devleti olmak zorundadır. Siz Türkiye Cumhuriyetini, devasa bir Türkiye Cumhuriyetini kan dökerek, bedel ödeyerek, şehitler vererek kurulan bir Türkiye Cumhuriyetini bir muz cumhuriyetine döndüremezsiniz. Ben istediğimi yaparım diyemezsiniz. Bunu yaptığınız andan itibaren Türkiye Cumhuriyetini itibarsız bir devlet konumuna getirirsiniz.

Bizim aradığımız ne? İtibar. Bizi yönetenler bizden farklı düşünebilirler, farklı siyasi görüşlerde olabilirler. Bunlara hep saygı duyduk. Vatandaş seçmiştir, gelir ülkeyi yönetir. Bugün A’yı seçer, öbür gün B partisini, öbür gün C partisini seçer veya bir koalisyon seçer ve bunlar gelir ülkeyi yönetirler. Ama biz hukuka ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalarak namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ederek bir ülkeyi yönetiriz. Siz hukuku tanımam, anayasayı tanımam, ben istediğimi yaparım... Olmaz, olmaz! 

Şirin PAYZIN- Şimdi burada yani biraz hani daha farklı köşelerden bakabilelim diye soruyorum, aslında enteresan bir tablo ortaya çıktı, Enis Berberoğlu hem Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekili, bir dönem Sözcü, ama aynı zamanda sizin de belirttiğiniz gibi Genel Yayın Yönetmenliği yapmış çok uzun yıllara dayanan bir gazetecilik geçmişi var. Uluslararasında tanınmışlığı var. Şimdi böyle bir ortamda aslında Enis Berberoğlu gibi bir ismin böylesine ağır bir cezaya çarptırılması hükümet açısından da sıkıntı doğuracak bir durumu ortaya koyuyor. Çünkü bunun uluslararası yansımaları olacaktır. Gazeteciler konusunda zaten AK Parti hükümetinin… Bunu nasıl okuyorsunuz? Yani burada bu yani zaten zorlu bir süreçten geçiyor Türkiye, böyle bir karar veriliyor. Dolayısıyla hani sizin değerlendirmenizin ne olduğunu merak ediyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Allah aşkına hükümet mi var? Kim Başbakan, kim Dışişleri Bakanı, kim Maliye Bakanı, kim Tarım Bakanı, kim Sanayi Bakanı, kim Kültür Bakanı? Nerede hükümet? Bir kişi var efendim bir kişi var, niye birbirimizi kandırıyoruz? Tamam usule uygun bir hükümet var doğru, usule uygun bakanlar da var o da doğru. Hangi bakan hangi yetkisini kullanabilir bir kişiden izin almadan, hangi bakan kullanabilir? Hangi bakan gidip de o bir kişiye efendim bu yanlıştır diyebilir? Döverler dışarı atarlar. Dayak yiyen bakanları duymadık mı? Yazmadı mı bunları medya? Ortada hükümet yok. Bizim bütün arzumuz Türkiye Cumhuriyetinin bekası. Altını çiziyorum bekası. Türkiye böyle bir sorun yaşıyor. Adaletin olmadığı yerde devlet olur mu? Devlet yok ortada. Hangi devletten söz ediyoruz biz? Adil bir devlet mi var karşımızda, adil bir yargı mı var karşımızda? Liyakat esası üzerine saygınlığı olan bir devlet mi var karşımızda? Bunların hiçbirisi yok. Bir kişi emrediyor, ki o hiçbir hukuk kuralını tanımaz, çünkü ona göre hukuk diye bir şey yoktur, kendi söylediği her söz hukuktur ve kendisinin söylediği her şey koşulsuz ve tartışılmadan ilgili bakan ve bürokrasi tarafından yerine getirilir, mahkemeler de dahil. Onun için ortada bizim anladığımız anlamda böyle bir devlet var, bir hükümet var, bir bakanlar kurulu var, yok efendim birbirimizi kandırmayalım gerçekçi olalım! Usulen var bunlar, ama fiilen yoklar. Usulen var doğru, bakanlar var. 50 sefer “Rakka’ya gideceğiz” diye demeç vereceksiniz, Dışişleri Bakanı hep susacak sabırla, sonra hiç gitmeyeceksiniz oraya PYD’yle gidildiği zaman da dönüp Amerika’ya diyeceksiniz ki, “Ya yapmasaydınız çok iyi olurdu falan filan hadi yolunuz açık olsun.” Bu Türkiye’nin itibarını yerle bir eder. Yerle bir edilen Türkiye’nin itibarı var. Bu olay tuz biber ekti. Böyle bir yargı mı olur, böyle bir adalet mi olur? Savcı tutuklama istemiyor hakim talimat almış ya, göze girecek ya tamam 25 yıl tutukladım seni, 25 yıla mahkum ettim. Hangi adalet, hangi hak, hangi hukuk!

Kaldı ki, bakın adaletsizliğin boyutları sadece Enis Bey’le sınırlı değil. Ben grupta okudum, 3 günlük asker, bir 5 günlük askeri okudum bir de 3 günlük asker. 3 günlük asker 7 aydır hapiste. Neden? Darbe yapmış diye. Sıradan, eline silah almamış 3 günlük asker eğer bu ülkede darbe girişiminde bulunuyorsa atın gitsin bu ülkeyi.

Şirin PAYZIN- Şimdi bu konunun ayrıntılarına tekrar döneriz, bu darbe komisyonuna yaptığınız itirazla ilgili olarak da zaten bu tutukluluk meselesinde tutuklu diğer gazetecileri ve KHK’yla atılanları konuşuruz, ama önce bugünün belki de yani her yere manşet olan sizin açıklamanız. “Yarın bir yürüyüş başlatacağım” dediniz. Bunu seyircilerimize anlatır mısınız? Nasıl böyle bir karar aldınız? Nasıl bir yürüyüş başlatıyorsunuz? Ayrıntılarını herkes bilmek istiyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hani derler ya sabır sabır sabır. Artık sabredecek bir şey kalmadı. Türkiye elden gidiyor, demokrasi elden gidiyor, devletin çivisi çıkmış. Yapacağımız şey nedir? Yapacağımız şey toplumu uyandırmaktır, toplumu bilgilendirmektir, haksızlığın üzerine gitmektir. Bunu nasıl yapacaksınız? Direnerek yapacaksınız. Direnmek nedir? İlla cam, çerçeve kırmak, eline silah alıp şunu bunu yapmak değil. Ben bütün CHP örgütlerine söylüyorum, asla ve asla bu süreçte provokasyonlara asla gelmeyin. Provoke edebilirler asla bunlara girmeyin, güvenlik güçleriyle sakın bir çatışmaya girmeyin, özel bir çatışma sakın olmasın. Ama biz haklılığımızı bütün dünyaya duyurmak zorundayız. Türkiye’de adaletin kalmadığını bütün dünyaya duyurmak zorundayız. Bunun yolu da sakin olmakta, bunun yolu gerekirse yürümekte evet. Ben yürüyeceğim. Yarın elimde sadece tek afiş olacak üzerinde “ADALET” yazacak adalet. Adaletten daha değerli bir şey yoktur.

Bakın adalet nedir biliyor musunuz? Bütün inançların, bütün dinlerin ortak temelidir, ortak paydasıdır adalet, bütün inançlar ve bütün dinlerin. Kendisini inançlı sayıp, kendisini dindar olarak görüp adalete duyarsız kalan hiç kimse olmamalıdır bizim topraklarımızda. Şimdi biz, yani bunlar adaleti yok ettiler, adalet kalmadı, adalet yok. Güçlü olanlar her türlü barajı aşıyorlar. Kayınpederi olan damatlar da her türlü barajı aşıyorlar. Ya garibanlar, ya onların sesi kim olacak? Onların hakkını kim savunacak? Benim görevim o. Ben ülkemi seviyorum, bu ülkenin insanlarını kim olursa olsun. Kimliği, inancı, yaşam tarzı ne olursa olsun hepsini sayıyorum, hepsinin benim başımın üstünde yeri var. Onlar bir adaletsizlikle karşı karşıya kaldıklarında benim isyan etme hakkım var, benim direnme hakkım var, benim onların sesini bütün uygar dünyaya, medeni dünyaya duyurma hakkım var. Ben bunu yapacağım, yapmak zorundayım. Ben yürüyeceğim. Ha arkamdan bir kişi gelir, arkamdan 5 kişi gelir, arkamdan 10 bin kişi gelir bu ayrı bir şey. Ama ben bu ülkede adalet sağlanıncaya kadar yürüyeceğim. Bunu yapmak zorundayız. Artık hani derler ya “bıçak kemiğe dayandı”, bıçak kemiğe dayandı. Böyle bir adalet mi olur? Buna ilk tepkiyi aslında normalde yargının vermesi lazım. Böyle bir rezalet olmaz demesi lazım. Ama korku dağları bekliyor. Hangi yargıç ne kadar ağır ceza verirse sarayın gözüne o kadar fazla gireceğini düşünüyor. Hangi yargıç ne kadar çok ağır ceza verirse veya savcı ağır ceza isterse FETÖ’cü olmaktan suçlanmaktan kurtulacak diye düşünüyor.

Şirin PAYZIN- Bu kararda da mı öyle olduğunu düşünüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu kararda da öyle. O nedenle ülkede yani belli bir camiada yargı camiasında vicdan falan yok, ahlak da yok kimse kusura bakmasın. Buradan tabi saygıdeğer hakimlere, saygıdeğer savcılara, yani görevini yapan, hukukun üstünlüğüne inanan ve bu uğurda saçlarını ağartan, mücadele eden iyi eğitim almış ahlaklı hakimlere ve savcılara saygılarımı gönderiyorum. Bu ayrı bir şey. Ama bu olay bizatihi talimatla verilen bir karardır.

Şirin PAYZIN- Yürüyüşle devam edeceğim ama lafı buraya getirdiğiniz için atlamayalım diye. Bugün mesela CNNTÜRK’ün yayınında değerlendirme yapan bir ceza hukukçusu dedi ki, “o kadar zor bir durum ki şu anda” dedi. “Yani hakimler baktıkları zaman, savcılar inanılmaz titiz çalışma yapıyorlar ama verdikleri, yazdıkları en ufak bir cümle bir problem haline gelebiliyor. Hakimler gerçekten karar vermek konusunda sıkıntı içindeler. Bir hakim tutukluluk kararı da verebilir. Dolayısıyla çok büyük duygusal tepkilerle yaklaşılıyor. Bundan da kaçınmak lazım” dedi, bu karar özelinde değil ama geneli değerlendirirken. Türkiye’deki adaletin geldiği noktayı değerlendirirken. Bu görüşte misiniz? Yani hakimlerin de bir sıkıntı içinde yaşadığını yani sıkıntılı bir dönemden geçtiğini siz söylediniz. Tutuklama kararı verse bir türlü, vermese belki başka türlü bu dava özelinde söylemiyorum. Nasıl görüyorsunuz? Yani bu düzende, bu adalet düzeninde ne yapılabilir de bu sarmaldan çıkılabilir?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hukuka ve hukukun üstünlüğüne inanacaklar, kurallara uyacaklar. Kurallara uyulduğu sürece, yasaya uyulduğu sürece itirazı var gidersiniz bakarsınız gereği neyse yaparsınız. Yani bir hakim yüzde 100 her seferinde doğru karar veriyor veya her seferinde yanlış karar veriyor diye bir iddianın da sahibi değilim. Bir yargıç bir karar verir, itiraz edilir bir üst mahkemeye gider, Yargıtay’a gider, AİHM’ye kadar gider. Dolayısıyla sonunda adalet tecelli eder. Sorun nedir? Sorun yargılama süreci içinde insanların mağdur edilmemesidir. Sorun budur. Bizim ceza hukukumuza göre ki, evrensel bir kuraldır, insanlar tutuksuz yargılanırlar. Kaçma şüphesi varsa tamam. Peki, Enis Berberoğlu’nun kaçma şüphesi mi var? Niye olsun, niye kaçsın? Milletvekili, dava açılalı kaç ay oldu. Saatinde, gününde gene gitti, mahkemeye gitti, avukatıyla beraber gitti. İfadeyse ifade vermeye gitti. Kaçacak diye tutukluyorsunuz. Nereden çıkarıyorsunuz bunu? Yargılanabilir doğru. Yani bende yargılanabilirim, bir başkası da yargılanabilir. Ama aslolan bizim ceza hukukumuzda aslolan tutuksuz yargılamadır. Tutuksuz yargılanabilir. Bunu gidersiniz üst mahkemelere itiraz edersiniz.

Şimdi siz savcının bile istemediği bir cezayı, tutuklama istemini hakim olarak veriyorsunuz. Niçin veriyorsunuz, hangi gerekçeyle veriyorsunuz? Kaçma şüphesi var. Nereye kaçtı? Evi belli, yeri belli. Adil Öksüz’e verirsiniz ama, damatlara verirsiniz ama! Kayınpederler güçlü verirsiniz ona. Sonra da dönüp diyorlar ki, “bize güvenin.” Ben bu hakimin H harfine bile güvenmiyorum. Hakim değil çünkü. Bunlara yargının köleleri denir. Köle amirin verdiği kuralları itaatsiz yerine getirir. Eğer bir kişi yargıç değil köleliğe soyunmuşsa o koltukta oturamaz, o cübbeyi de giyemez kimse kusura bakmasın. Biz bunları söylemek zorundayız. Oturur adam gibi kararlarını verirler. Delil isterler, dosyaya delil koyarlar. Enis Berberoğlu gitti bunu aldı getirdi şuraya verdi. Delil koyarlar ortaya. Nerede delil? Can Dündar kitabında yazmış, “ben bu görüntüleri solcu bir milletvekillinden aldım” diye. Kaç tane solcu milletvekili var parlamentoda. Kim bu? Niye Enis Berberoğlu? Telefonda konuştu diye. Enis Berberoğlu’nun konuşmadığı gazetecimi var? Zaten kendisi gazeteci. Kaldı ki, birden fazla kişiyle görüşmüş.

Dolayısıyla hani derler ya suyu bulandırma. Ya ben işte suyun alt tarafındayım nasıl bulandırayım diye, bulandırsan da bulandırmasan da ben seni yiyeceğim diyor. Niyet o. İntikam alma duygusuyla devletin adalet sistemi yıpratılıyor, hakimlik sistemi yıpratılıyor, yargı sistemi yıpratılıyor. Yargıya olan güven dinamitlenmiş oluyor. Kim o hakime güvenecek? Kim güvenecek ona?

Şirin PAYZIN- Şimdi bir itiraz, itiraz edecek tabi avukatları, itiraz süreci yaşanacak. Siz kimi zaman bazı davalarda bir takım kararlar alınıyor, ondan sonra o karar gelen kamuoyu tepkileri ya da işte çokça tartışılan kararlar olduktan sonra değişiyor. Bu kararın değişeceğini düşünüyor musunuz? Ya da ne tahmin ediyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Özel bir tahminde bulunmak istemem. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Kendi iradesini, aklını ve hukuk bilgisini bir kişiye teslim etmemiş kişinin önüne bu dosya giderse, aynı gün hem beraat verir, hem tahliyesine karar verir. Bu kadar açık söylüyorum. Yazıktır bu ülkeye, yazıktır. Yargı bu kadar hırpalanmaz, bu kadar yerlerde sürünemez yargı.

Şirin PAYZIN- Peki şimdi bu yargı meselesine tekrar dönmek üzere kenara koyuyorum o önemli bir başlık ama bu yürüyüş meselesi hayli dikkati çekici bir girişim oldu sizin açınızdan. Ben yürüyeceğim diyorsunuz. Bir kere hareketinizin adını ben yürüyeceğim olarak mı koyuyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Adalet. Ben yürüyeceğim evet. Kararlılıkla, inançla yürüyeceğim. Yürümek zorundayım, bu benim görevim.

Şirin PAYZIN- Kimse gelmese de tek başınıza yürüyeceksiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tek başıma yürüyeceğim, bu benim görevim. Ben bu ülkeyi seven bir insan olarak, vatandaşlarım arasında hiçbir ayrım yapmayan bir insan olarak, sadece ve sadece bu ülkede adaleti ve demokrasiyi savunan bir insan olarak, adaletin ve demokrasinin teessüs etmesi için elimden gelen her türlü çabayı göstereceğim. Elime silah alıp sokağa çıkmayacağım, elime silah alıp birisinden intikam almayacağım. Birisi aleyhine kalkıp da böyle önyargılı bir davranışta da bulunmayacağım. Gerçekleri söylemeye devam edeceğiz. Hep birlikte yapmak zorundayız. Bunu yapmadığımız takdirde ülkemizi felaketler bekliyor. Daha ciddi sorunlar bekliyor. Bunların hepsinin üzerine gitmek zorundayız.

Benim görevim, bir siyasi partinin Genel Başkanı olarak benim görevim, bu ülkede adaletsizliklere karşı durmaktır, haksızlıklara karşı durmaktır. Ben bunu yapmadığım zaman bu koltukta da benim durmam gereksizdir. Ben bunun mücadelesini vermek zorundayım. Veriyorum da ben bu mücadeleyi. Demokrasi elden gitmesin diye herkese kucak açtık. Benim gibi düşünmeyen insanlar da bu ülkenin makbul insanlarıdır, değerli insanlarıdır. Belki ben yanlış düşünüyorum, belki onlar doğruyu düşünüyorlar. Ama bizler uygar insanlar olarak yan yana gelip tartışmalıyız, konuşabilmeliyiz. Devleti yönetenler devletin felaketini hazırlamazlar. Adaletin olmadığı yerde devlet olmaz, az önce söyledim. Devleti çürüttüler, çöken bir devlet yapısı var bizde şu anda. Devleti devlet yapan iki temel kural vardır. Devletin adaleti ve ordusu, ikisini de çökerttiler. Hangi devletten bahsediyoruz? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti bir kişinin iki dudağına teslim edildi. Özellikle ben Adalet ve Kalkınma Partisine oy veren vatandaşlarıma seslenmek isterim. Bu karardan ötürü gerçekten de vicdanınız rahat mı? Bu karar adil bir karar mıdır? İnsan oturup biraz düşünmeli.

Şirin PAYZIN- Şimdi siz sözü buraya getirmişken tabi çok sayıda size soru da geliyor bununla ilgili. Mesela biliyorsunuz artık kritik aşamaya da geldiler akademisyen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça öğretmen, açlık grevi yapıyorlar. Kendi adlarına yapmıyorlar bunu KHK’yla işlerinden atıldıkları için, işlerine iadeyi istiyorlar. Tek istedikleri de bu ve bunu bütün KHK mağdurları için işinden atılan, emeğinden atılan, emeğinden olanlar için onlar adına yaptıklarını söylüyorlar. Örneğin bu yürüyüşünüz onları da kapsayacak mı? Bunu sormuş seyircimiz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Adalet olduğuna göre herkesi kapsar, haksızlığa uğrayan herkesi, adalet isteyen herkesi. Şimdi bu iki arkadaşımız bir kanun hükmünde kararnameyle görevlerine son verildi. Niye son verildiği belli değil, açıklanmıyor. Mahkemeye de gidemiyorlar. Yaptığı ne? Eline bir kağıt alıyor diyor ki, “insan hakları anıtının önünde işimi istiyorum diyor. İşimi geri istiyorum”, o kadar. Kızdığı yok, dövdüğü yok, eline silah aldığı yok, cam çerçeve indirdiği yok, duraklara tekme attığı yok. İşimi istiyorum o kadar. şimdi siz alıyorsunuz bunu zorla götürüyorsunuz niye bunu istiyorsun diye. Ceza yazıyorlar, tekrar geliyor ertesi gün “işimi istiyorum” diyor ben. “Suçum varsa bana söyleyin” diyor. Deyin ki sen falan tarihte, falan yerde işte falan kişiyi öldürdün. Falan yerde eline silah aldın, şu silahla şuna ateş ettin, şuna küfrettin, şunu boğazladın, şuna tekme attın. Neyse suçum söyleyin bana diyor. Yoksa bana işimi verin diyor ben çalışmak istiyorum. Öbürü de aynı şeyi söylüyor. Alıyorsunuz zorla götürüyorsunuz. Destek vermek için geliyorlar başka vatandaşlar biber gazıyla dağıtıyorsunuz copla vs. falan filan. Sonra? O zaman beni açlığa mahkum ediyorsunuz diyor. Kanun hükmünde kararnameyle işine son verilenler başka bir iş yapamıyorlar. Kimse korkudan bunlara iş vermiyor. Sosyal güvenlik kurumunda “kanun hükmünde kararnameyle atılmıştır” diye fişlendikleri için, bir işadamı onu görünce orada kusura bakma diyor başıma bela alamam diyor. Buna sivil ölüme mahkum etme deniyor uluslararası raporlarda. Sivil ölüme mahkum etme. Siz bir insanı niye ölüme mahkum ediyorsunuz? Varsa bir suçu çıkarırsınız mahkemeye hakim bakar, dosyasına bakar işine son verir. O da davası hakkını arar.

Ben Sayın Başbakandan rica ettim, Sayın Numan Kurtulmuş’tan rica ettim. Ya bu insanlara bakın. Yani bakın bunların istekleri sadece ve sadece hak istiyorlar bunlar. Başka bir şey istemiyorlar. Bizi alın terfi ettirin, müdür yapın, şunu yapın, bunu yapın. İşimi istiyorum ben diyor. Sen iş isteyemezsin diyor. Niye isteyemezsin, suçum ne? Suç belli değil. Yok ortada bir suç çünkü. Sonra bunları baktılar iş uzayacak, toplumdan da destek geliyor, aldılar yine bir talimatla hapse attılar. Hapisteler şu anda. Yine açlık grevindeler. Söyledim ya açlık grevinde olan bu insan yarın hapishanede öldü. Bunun hesabını kim verecek? Yazık günah değil mi onlara? Düne kadar devlet memuruydular bunlar. Amirlerine sorun, amirleri var bunların herhalde. Bunlar işe geldi mi, gitti mi, yanlışlık yaptılar mı yapmadılar mı sorun bari hiç değilse. Sicillerine bakın. Biz bir anlamda şey olduk yani. El Muhaberat devleti olduk yani. Polis devleti olduk yani. İki tane sahte imzayla insanlar ölüme mahkum ediliyorlar eğer öyle bir şey varsa. Ki onu da bilmiyoruz. Varsa onun da araştırılması lazım. Birisi ihbar etmiş olabilir. Onu da araştır sen devletsin ya oturursun araştırırsın yanlış mıdır, doğru mudur bakarsın ona göre karar verirsin. Alıyorsunuz ölüme mahkum ediyorsunuz. Hangi vicdan, hangi ahlak, hangi adalet? 

Şirin PAYZIN- Dolayısıyla bunun içinde yürüyeceğim diyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün adaletsizlikler için.

Şirin PAYZIN- Şimdi yarın Güvenpark’tan başlayacak yürüyüşünüz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

Şirin PAYZIN- Ne kadar ve nereye kadar yürüyeceksiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İstanbul Maltepe Cezaevi. Yürüyeceğiz kaç gün sürerse, bilmiyorum tabi.

Şirin PAYZIN- Hiç ara da, ara vermeden yürüyeceksiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

Şirin PAYZIN- Ve Maltepe Cezaevine vardığınızda Enis Berberoğlu ve tutuklulara destek vermiş olacağım diyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Olacağız. Ama orada bitmeyecek tabi. Yani bu ülkede adalet tesis edilinceye kadar biz mücadelemizi sürdüreceğiz.

Şirin PAYZIN- Burada şöyle bir hassas nokta var. Aslında siz de biraz önce söylediniz. OHAL içindeyiz, dolayısıyla bu eyleminiz ne kadar katılım sağlanacak belli değil. Belki dediniz “bir kişi olurum, belki 10 kişi olurum, belki 100 kişi olurum. Provokasyona da açık olmaması için elimizden gelen her şeyi yapacağız.” Ama güvenlik yani birincisi halka sesleniyor musunuz size katılması için? Bu halka açık bir yürüyüş müdür? Nasıl bir destek bekliyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Herkese açık. Arzu eden herkes gelebilir. Ama gelenler asla provokasyonlara teslim olmayacaklar. Yürüyeceğiz. Adalet için yürüyeceğiz. Bu ülkenin fakiri, fukarası, garibanı için yürüyeceğiz biz. Sırtı kalınlar için yürümüyoruz. Onların haklarını aramıyoruz biz yani. Onların haklarını aramak bize düşmez zaten. Onlar her türlü engeli aşıyorlar. Onlar için hakim yok, onlar için mahkeme yok, onlar için savcı yok, onlar için hapishaneler yok. Onlar istedikleri suçu işlesinler onlar dışarıdadırlar zaten. Onların dayıları var. Biz garibanlar için yürüyoruz.

Şirin PAYZIN- OHAL sebebiyle ve güvenlik nedeniyle yarın başlatacağınız bu yürüyüşe izin verilmezse ya da engellenirse?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yürüyeceğiz. Yani yürümeye nasıl izin vermeyecekler? Hangi gerekçeyle izin vermeyecekler?

Şirin PAYZIN- Referandum sırasında örneğin meclis önünde yapılacak olan gösteriler OHAL kapsamında yasaklanmıştı. Dolayısıyla yarın?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yasaklasınlar. Daha da büyürler, bütün dünya daha iyi görür, rezaleti görür.

Şirin PAYZIN- Dünyada ses getireceğini düşünüyor musunuz bunun?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Niçin ses getirmesin? Eğer bir ülkenin Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı yürüyorsa bu haberdir dünyanın her tarafında. Ha Türkiye’de olmayabilir. Türkiye’de bununla ilgili olumsuz haberleri çıkarmaya çalışacaklardır, provoke edeceklerdir pek çok şey yapacaklardır. Biz bunların hepsinin farkındayız. Ama önemli olan ne? Benim haklılığım. Ben haklıysam önümde hiçbir engel yoktur ben haklıyım.

Şirin PAYZIN- Peki Sayın Kılıçdaroğlu kısa bir reklam arası verelim reklamlardan sonra bu meseleyle devam edelim. Aslında referandum sonrası sizin özellikle nasıl bir siyaset kurgulayacağınız merak konusuydu. Yüzde 49’luk önemli bir başarı olarak kabul edildi muhalefet…

Kemal KILIÇDAROĞLU- En az yüzde 50’lik.

Şirin PAYZIN- Ve aslında tek başınıza muhalefet olarak götürdünüz referandum sürecini HDP’lilerin tecriti nedeniyle. Ama bir şekilde de psikolojik üstünlüğü karşı tarafa kaptırdığınız yönünde eleştiriler geldi bunları da size soracağım. Dolayısıyla diğer başlıklarda konuşmamıza devam edeceğiz. Kısacak bir ara Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’yla birazdan devam etmek üzere tekrar birlikte olacağız.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’yla devam ediyoruz. Şimdi ‘Ben yürüyeceğim’. Bu şu anda sosyal medyada da çok konuşulan bir girişiminiz oldu. Ancak size getirilen bazı eleştiriler de var. HDP’de bunu söyledi. Çünkü diyorlar, zamanında biz dokunulmazlıkların kaldırılmaması konusunda özellikle uyardık ama CHP buna öncülük etti ve dokunulmazlıkların kaldırılmasının önünü açtıkları için önce HDP’liler, şimdi de sıra CHP’lilere geldi. CHP’liler bu işin mağduru. Bu eleştiriye ne dersiniz? Yani siyaseten pişman mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, bu eleştiriyi samimi bulmuyorum. Emin olun samimi bulmuyorum. Bizim parti programımız, kurultayın kabul ettiği parti programında biz zaten dokunulmazlıkların kaldırılmasını istiyoruz. Kurultayın verdiği bir kararı Genel Başkan olarak ben nasıl diyebilirim ben kurultayı tanımıyorum diye. Yok böyle bir şey. Bugün de olsa aynı kararı gene söylüyoruz yani. Evet, dokunulmazlıklar olmamalı. Kürsü dokunulmazlığı olmalı ama onun dışındaki dokunulmazlıkları kabul etmiyoruz. Bugün de söylüyoruz aynı şeyi. Kaldı ki, dokunulmazlıkların bugün için varlığı yarın için garantili bir şey değil ki. Yani bugünün dokunulmazlığının yarının garantisi söz konusu değil, yani yarının garantisi yoktur orada. Milletvekili dokunulmazlığı milletvekilliği süresiyle sınırlıdır. Milletvekili olmazsanız savcı gel der gidersiniz.

Şimdi karıştırılan şu; bakan dokunulmazlığı ile milletvekili dokunulmazlığı karıştırılıyor. Bakan dokunulmazlığı şu; bakan bakanlık yapmasa dahi yani bakan oldu 2 gün, 3 gün, 5 gün, 5 yıl sonra milletvekili olmadı, ama bakanlık yaptığı süreyle ilgili dokunulmazlığı devam ediyor milletvekilliği düşse de. Milletvekillerinin öyle değil. Milletvekilliği düşer, ya da milletvekilliği biter, sizin dokunulmazlık dosyalarınız savcı gel der. Gidersiniz savcıya yine, aynı prosedür yine çalışır. Yani dolayısıyla bu gerçeği bilmeden sanki bizim dokunulmazlığımız ömür boyu ve bu dokunulmazlıklar hiç kalkmayacakmış gibi bir algıyla eleştiri getirmek doğru değil.

Şirin PAYZIN- Şimdi orada tabi altı çizilen mesele şu…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama altını şöyle çizeyim. Milletvekili dokunulmazlığı elbette olmamalı ama milletvekillerinin tutuklanması anayasaya aykırıdır. Anayasa Mahkemesinin kararı var. “Siz milletvekilini tutuklarsanız milletin verdiği temsil hakkını elinden almış oluyorsunuz diyor Anayasa Mahkemesi.” Şimdi siz temsil hakkını sınırlandırdınız. Bu doğru değil, bu anayasaya aykırı. Ama diyeceksiniz anayasaya aykırı da bu mahkemeler niye uymuyor? Hangi mahkemeler? Sarayın mahkemesine mahkeme denmez.

Şirin PAYZIN- Çünkü orada şöyle bir şey var. Aslında dokunulmazlık yani milletvekili dokunulmazlığı en çok da muhalefet partileri için gerekli ve geçerli. Çünkü muhalefetin muhalefet yapabilmesi için bir şekilde dokunulmazlığa sahip olması gerekiyor. Bu anlamda bugün Enis Berberoğlu kararıyla birlikte partinize eleştiri getirildi ya da size eleştiri getirildi. Çünkü HDP’liler referandum sürecinde tutuklandıkları zaman, iki Eş Genel Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi ciddi bir tavır almadı. Bakın şimdi sıra CHP’lilere geldi. Bundan sonrada CHP pek çok milletvekili hakkında ve şahsınız hakkında da fezlekeler var. Dolayısıyla burada siyasi bir hesaplama hatası yapıldı ve bu şu anda CHP bunun sıkıntısını yaşayacak eleştirilerine siz diyorsunuz ki o zaman biz hala durduğumuz yerde mi duruyoruz? Arkasındayız.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynen, durduğumuz yerde aynen duruyoruz. Biz milletvekili dokunulmazlığının kürsü dokunulmazlığıyla sınırlı olmasını, yolsuzluk yapan bir milletvekilinin, ihale takipçiliği yapan bir milletvekilinin parlamentoda işi yoktur. Biz bunları kabul etmiyoruz. Ama kimse kürsü dokunulmazlığının özelliği nedir? O düşünceyi ifade özgürlüğüdür. Ben kürsüde düşüncelerimi istediğim gibi ifade ederim ve ben düşüncelerimden ötürü hapse girmem. Ben elime silah alırsam benim dokunulmazlığım var deyip ortalıkta gezersen biz bunu kabul etmiyoruz. Ama kişi düşüncelerinden ötürü dokunulmaz olmalı, düşüncelerini ifade etti diye hiç kimse hapse girmemeli, milletvekili hapse girmemeli. Biz bunu savunuyoruz. Bugün hapiste olanların büyük bir kısmı düşüncelerinden ötürü hapiste.

Şirin PAYZIN- Dolayısıyla bugün de olsa aynı kararı aynı şekilde geçirirdik ve…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Normalde yargı çalışsa milletvekillerinin hiçbirisinin hapiste olmaması lazım. Yani hukukun üstünlüğü kuralı olsa Anayasa Mahkemesinin kararları var. O kararlara uyulacak milletvekilliyle ilgili normal devam eder yargılama, ama her milletvekili gelir parlamentoda işlevini yani temsil görevini yerine getirmiş olur.

Şirin PAYZIN- Bugün aslında HDP’lilerden de tepki geldi Enis Berberoğlu’nun, CHP milletvekilinin tutuklanmasına. Bu başlatacağınız yürüyüşte destek bekliyor musunuz HDP’den ikinci muhalefet partisi olarak? MHP’den bekliyor musunuz? Onlardan bir destek geleceğini düşünüyor musunuz? Kimlerden en fazla destek bekliyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani özel bir destek grubu arayışında değiliz tabi yani. Az önce ifade ettim. Demokrasiyi savunacak olan, adaleti savunacak olan, vatandaşın hakkını, hukukunu savunacak olan, bu güzel ülkede beraber yaşama iradesini ortaya koyacak olan, düşünceyi ifade özgürlüğünü savunan herkes bu yürüyüşe destek verebilir. Yani bunun bir parti aidiyeti veya bir sivil toplum aidiyeti bağlamında aramak doğru değil. Bu bir memleket meselesidir. Bu, bu ülkede barış içinde, huzur içinde yaşama meselesidir. Bunu böyle bir sorun gördüğümüz için biz zaten bunu başlatıyoruz. Yoksa bu benim bireysel bir olayım veya Enis Bey’in bireysel bir olayı değildir yani. Bir bireysel olayın çok daha ötesinde bir ülke sorunudur, memleket sorunudur.

Şirin PAYZIN- Sosyal medyada hedef CHP ya da hedef muhalefet değerlendirmeleri var. Her ne kadar hükümetin böyle bir açıklaması yok. Ama bir şekilde bu süreçte aslında Ana Muhalefet Partisinin hedef alındığı görüşünü bir takım izleyiciler ya da sosyal medyada dillendiriyorlar. Böyle düşünüyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- 20 Temmuz darbesinden sonra hedef sadece muhalefet değil hedef Türkiye’deki demokrasi ve cumhuriyet. 20 Temmuz darbesinden sonra, yani OHAL kararından sonra. Parlamentodan OHAL kararı çıktıktan sonra. Türkiye şu anda 20 Temmuz darbe sürecinin içindedir. Darbelerde ne olur? 12 Mart’ı ben yaşadım, 12 Eylül’ü yaşadım, şimdi 20 Temmuz’u yaşıyorum. O darbe dönemlerinde ne varsa bu darbe döneminde de aynı şeyler var. O darbe döneminde de üniversite hocaları atıldı, bu darbe döneminde de üniversite hocaları atıldı. O darbe döneminde de pek çok kamu görevlisinin işine son verildi, bu dönemde de kamu görevlilerinin işine son verildi. O dönemde de hukukun üstünlüğü yoktu, sıkıyönetim mahkemeleri vardı, bu dönemde de hukukun üstünlüğü yok özel mahkemeler var. O dönemde de bakılırdı komutanlar nasıl düşünüyor biz öyle karar verelim, bu dönemde de saraya bakılıyor nasıl düşünülüyor biz öyle karar verelim diye. O dönem de kendi hukukunu yarattı, bu dönem de kendi hukukunu yarattı. O dönemin de kendi özel anayasası vardı, bu dönemde de kendi özel anayasalarını yaptılar.

Dolayısıyla bir darbe sürecinin içindeyiz. O dönem de 5 kişi vardı, bu dönem de bir kişi var. O dönem 5 kişi karar verirdi otururlardı bu dönem bir kişi karar veriyor. Yani o dönemle bu dönem arasında hiçbir fark yok. Tam tersine bu dönem o dönemi aratır hale geldi. Hiçbir suçu olmayanların yurtdışına çıkışı yasaklandı. Hiçbir suçu yok. Pasaportunu eşi suçlu diyelim, o dönemde kolektif suç yoktu. Bu dönemde kolektif suç yaratıldı. 14 yaşındaki çocuğun ne günahı olabilir? Babasını aldılar içeriye 14 yaşındaki çocuğu açlığa mahkum ettiler. Banka hesaplarına el koydular. Kadın gitti ya babasının evine veya kayınpederinin evine gidip sığınmak zorunda kaldı. Emin olun ne 12 Mart döneminde, ne 12 Eylül döneminde böyle bir şey yaşanmadı. O dönemde çıkıp birisi bir aileye “ağaç kökü yesinler” demedi. Bu dönem “ağaç kökü yesinler” dendi. Çıktılar bunu rahatlıkla söylediler. Bizim itirazımız buna. Birisi suçluysa oturur yargılarsınız hukukun üstünlüğüne göre. Kimse bir şey söylemez. Ama siz 150’nin üstünde gazeteciyi hapislere tıkarsanız, 12 Eylül döneminde 150 gazeteci hapiste olmadı. 12 Mart döneminde de olmadı. İlk kez bu kadar gazeteciler hapiste. Sayın Meclis Başkanına da söyledim, bu kadar gazeteci hapisteyken siz Türkiye’de demokrasi vardırı anlatamazsınız, hiç kimseyi inandıramazsınız. O dönemde de parlamento devre dışıydı, şimdi de parlamento devre dışı OHAL kararnamesiyle. İstediklerini yapabiliyorlar. Maarif Vakfının huzur hakkını isterse yapıyor, üniversite hocasının işine son veriyor. Rektörü değiştiriyor, üniversitedeki seçimi değiştiriyor. Bunların terörle ne ilgisi var? İstediğimi yaparım ben diyor.

Dolayısıyla Türkiye bir darbe dönemi yaşıyor. 20 Temmuz darbe dönemi yaşıyor. O darbe döneminin getirdiği tortulardır bunlar. Enis Berberoğlu da öyledir, Kaboğlu da öyledir. Sayın Kaboğlu’nun ne günahı var? Sayın Kaboğlu dünyaca tanınan bir bilim insanıdır bakın. Dünyaca tanınan bir bilim insanı. Pasaportuna el koydular, üniversiteden attılar, yurtdışındaki üniversitelerde ders veriyor, ders vermesine engel oldular ve yurtdışına çıkmasına yasak getirdiler. Bu adamcağız bilim dışında bu adamın ne günahı oldu? Bu bir anayasa hukuku hocası ve dünyada bilinen saygınlığı olan bir insan. Yani gidip orada ders verse ne olur? Hayır çıkamazsın diyorlar, yurtdışına çıkamazsın. Açlığa mahkum ettik, sen işinden de olacaksın. Bunun İslamiyet’le de ilgisi yok bakın. İslamiyet bilime önem verir. “İlim Çin’de olsa bile git öğren” diyor sevgili peygamberimiz. Bunların yaptığına bakın.

Şirin PAYZIN- Şimdi referandum sonrası özellikle süreçte Cumhuriyet Halk Partisinin tek yani Ana Muhalefet olarak. Çünkü MHP’yle daha aynı çizgide devam ettikleri için siz aslında HDP’liler de Eş Genel Başkanları ve milletvekillerinin çoğu ya tutuklu ya da gözaltına alınıyorlar, milletvekillikleri düşürülüyor. Dolayısıyla tek başınıza bir muhalefet işini yükleniyorsunuz ama bu dönemde nasıl bir siyaset planlayacaksınız, kurgulayacaksınız? Çünkü size yani şahsınızda değil ama parti olarak da sizin şahsınızda ve parti olarak da pasif kalmakla eleştirenler var, AKP’nin çok peşine takılmakla eleştirenler var. Sadece tepkiler vererek bu süreci yönettiğiniz, yeni bir şeyler söylemediğiniz, yeni bir muhalefet tarzı oluşturmadığınız. Bu eleştirilere ne dersiniz? Yani yeni muhalefet tarzınız nasıl olacak, nasıl bir siyaset gündemi öngörüyorsunuz bu önümüzdeki süreçte?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Her eleştiriye saygımız var. Yani sonuçta bizim çabalarımızı eksik görenler olabilir, yanlış görenler olabilir, daha aktif olmamızı isteyenler olabilir, daha sert olmamızı isteyenler olabilir, daha katı, daha koyu bir muhalefet yapmamızı isteyenler olabilir. Her eleştiriye saygımız var. Ama sonuçta biz bu ülkenin çıkarları konusunda eğer sert eleştiri gerekiyorsa bunu yaparız. Bir sert muhalefet gerekiyorsa bunu yaparız, yapıyoruz da zaten. Anayasa görüşmelerine bütün dünya tanık oldu. Anayasa görüşmelerinde neler yaptığımızı. Referandum sürecinde de biz kucağımızı bütün topluma açtık hiçbir ayrım yapmadık herkesi kucakladık. Şimdi biz bu ülkeye güçlü bir demokratik parlamenter sistemi getirmek zorundayız. Tek adam rejimi olmaz. Tek adam rejimi felakettir. Tek adam rejimi toplumu yozlaştırır. Tek adam rejimi adaleti yok eder. Tek adam rejimi ahlakı yok eder. Tek adam rejimi kul hakkı yemeyi özendirir. Tek adam rejiminde yargının gücü fakir fukara garip gurebaya yeter. Sırtı kalınlara hiç kimse dokunamaz. Devlet soyulur tek adam rejiminde hiç kimse görmez. Bu rejimin değişmesi lazım. Bugün yaşadığımız düzenin değişmesi lazım.

Şirin PAYZIN- Nasıl olacak referandum yani…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Mücadele ederek yapacağız bunu, mücadele edeceğiz. Her yerde mücadele. Bakın, biz ben yürüyeceğim ama dedim parlamentoyu boş bırakmayacaksınız. Orası milli iradenin tecelli ettiği yerdir. O parlamento 15 Temmuz gecesi sabaha kadar çalışıp darbeyi püskürten parlamentodur. Parlamento o nedenle gazi parlamentodur. Orayı terk etmeyeceksiniz dedim. Ben yürüyeceğim ama o parlamentoda sizler görevinizi yapacaksınız. Her türlü muhalefeti yapacaksınız.

Şirin PAYZIN- Bugün mesela Enis Berberoğlu kararı gelince çünkü Cumhuriyet Halk Partisi grup olarak Genel Kuruldan çıktı ve meclisten ayrıldı. O sırada da sanayi reformuyla ilgili paket görüşülüyordu. Dolayısıyla bu süreçte uyum yasalarının çıkmasında AKP ve MHP birlikte referandumdan önce olduğu gibi iyi bir yani ortak çalışma yürütecekler gibi gözüküyor. Ne yapacaksınız mesela? Uyum yasalarının çıkması konusunda çalışmalara katılacak mısınız ve değişmeli diyorsunuz ama bir referandum sonucu var. Uğraşacağız, çabalayacağız diyorsunuz ama bunun nasıl olabirini anlatabilir misiniz? Nasıl olacak?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Halka anlatacağız, halka gideceğiz, söyleyeceğiz. Kapı kapı dolaşacağız. Demokrasinin ne kadar önemli olduğunu söyleyeceğiz işsizlik bakın hangi hallerde. Binlerce, milyonlarca çocuğumuz işsiz. Üniversiteyi bitirmiş işsiz. Geleceği kendi ülkesinde değil, dışarıda arayan milyonlarca çocuğumuz var. Hep beraber demokrasiye sahip çıkacağız, hep beraber mücadele edeceğiz. Yüksek Seçim Kurulundaki çete olmasaydı bu anayasa bugün geçmezdi. Demek ki toplumun bir gücü var, toplumun bir iradesi var. En az yüzde 50’lik bir hayır paydası var. İçinde Refah Partisi de var, Vatan Partisi de var, ÖDP’si de var, içinde ülkücüsü de var, vatanseveri de var hepsi var. Hepsi demokrasiden yana. Bizim ciddi bir gücümüz var. Bu ülkeyi sevenlerin, bu ülke için demokrasi isteyenlerin ciddi bir gücü var. Bölünerek kaybederiz. Ama birleşirsek demokrasi paydasında kaybetmeyiz. Elin oğlu kendi ülkesinde demokrasiyi savunuyor da biz kendi ülkemizde demokrasiyi savunamayacak mıyız? Demokrasiyi savunanların işine son veriyorlar. Demokrasiyi savunmak kolay değildir. Demokrasi teneffüs ettiğimiz hava gibidir, görmeyiz ama hava kirlendiği zaman, o zaman fark ederiz. Demokrasi de öyle, özgürlüklerin olduğu bir yerde, herkesin karnının doyduğu bir yerde, işsizliğin olmadığı bir yerde demokrasiyi çok fazla hissetmeyiz. Çünkü zaten içinde yaşıyoruz. Ama demokrasi kısıtlandıkça, insanların söz hakkı ellerinden alındıkça, insanlar işsiz güçsüz bırakıldıkça o zaman bu ülkede nerede demokrasi diye insanlar sormaya başlıyor.

Şirin PAYZIN- Yani güçlü bir parlamentoyu tekrardan yerli yerine koyacağız derken hedefiniz 2019 mu? Bu güçleri birleştirerek 2019’a kadar gidip orada mı bir değişiklik öngörüyorsunuz? Yoksa yargıdan çıkan ve yaptığınız başvurulara cevaplar negatif geldi. Dolayısıyla şu anda referandum sonucunu değiştirebilecek bir itirazlarınız kabul edilmedi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim Türkiye’de yargı yok ki hangi yargıdan söz edeceksiniz? Anayasa Mahkemesi bile kararlarını korkudan değiştirdi Anayasa Mahkemesi. Onlara yargıç mı denir Allah aşkına? Daha önce verdiği kararları OHAL’i tamam ilan ettiniz güzel, OHAL’le ilgili düzenleme yapılacak güzel. Peki, OHAL kapsamına girmeyen şeyleri nasıl düzenliyorsunuz? Yapamazsınız. Kim itiraz edecek? Bir; TBMM Başkanı itiraz edecek. Başkan diyecek ki, “Sayın yürütme organı, Sayın Başbakan biz sana yetkiyi olağanüstü hal çerçevesinde verdik. Sen olağan yasalarda değişikliği olağan üstü hal kararnamelerle yapamazsın” demesi lazım. “Bu meclisin yetkisine müdahaledir, bizim görev alanımıza müdahaledir” demesi lazım. Diyor mu? Diyemiyor. Sorunumuz da burada. Anayasa Mahkemesinin bu kararları alamazsınız demesi lazım. Diyor mu? O da diyemiyor.

Şirin PAYZIN- Peki burada yapılabilecek ne var?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yapılabilecek olan toplumun her kesimine gidip, her kesimle oturup konuşup, her kesimle tartışıp, doğruları anlatıp 2019’da biz bu tabloyu değiştireceğiz.

Şirin PAYZIN- Dolayısıyla siz dün grup konuşmanızda da söylediniz. Yani bu anayasa meşru değildir, bu referandum meşru değildir. Şimdi öyle denildiği zaman tabi ortaya şöyle bir şey çıkıyor. Meşru değilse o zaman niye meclistesiniz, niye bu anayasa çerçevesinde çalışmalara katılıyorsunuz, neden 2019’a hazırlanıyorsunuz? Yani böyle diyenler olabilir. Siz o zaman bu süreci 2019’a kadar gayrimeşru ilan etmenize rağmen götürüp 2019’da mı değiştirmeyi hedefliyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bir yasanın meşru olmasıyla yürürlükte olması farklı şeylerdir. 12 Eylül’de darbe anayasası değil miydi? Darbe anayasasıydı. Ne diyorduk? Gayrimeşru ama yürürlükteydi. Meşru bir anayasa kabul etmedi hiç kimse. Bu anayasa değişikliğinde bu toplumun en az yüzde 50’si hayır dedi. En az yüzde 50’si hayır diyorsa bu meşru değildir. YSK’daki bir grup çete mensubu akşam saatlerinde kararını değiştirerek farklı bir sonuç elde etti. Bütün Türkiye bunu biliyor mu? Biliyor. Bütün Türkiye biliyor. Bütün uluslararası kaynaklarda var mı? Evet, hepsinde var. Bu referandumun adaletli yapıldığını söyleyen bir Allah’ın kulu var mı? Bir Allah’ın kulu emin olun yok. Bütün adaletsiz şartlarda bu sonuç elde edildi. Dolayısıyla biz buna gayrimeşru diyoruz ama yürürlüktedir. Dolayısıyla yürürlükte olan bu gayrimeşru anayasaya karşı elbette mücadele edeceğiz. Uyum yasalarına karşı da mücadele edeceğiz. Öyle her dediğini geldi biz buna evet diyelim, hayır biz bunu kabul etmiyoruz.

İçtüzüğü değiştirecekler. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Adalet ve Kalkınma Partisinin Başkanı kendi partisine ve MHP’ye talimat veriyor “içtüzüğü beraber yapalım, beraber yapacağız” diye. Ne zamandan beridir bir partinin Genel Başkanı diğer partiye talimat verir?

Şirin PAYZIN- MHP’yi kastediyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Herhalde bizi değil. Hiç ses çıkmıyor bakın. Talimat aldılar hiç ses yok. Ben de itiraz edecekler bekliyorum. “Siz bize talimat veremezsiniz” demesi lazım. Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı niye bir başka partiye talimat versin? Davet ayrıdır, talimat ayrıdır. Davet değil talimat veriyor, “beraber yapacağız” diyor. Bu benim içime sinmiyor. Demokrasi adına içime sinmiyor. Sorun da burada zaten. Ama değiştireceğiz. Emin olun bakın, referandum sürecine onların sadece 1,5 puana ihtiyaçları var 1,5 puana. 49,5 oy almışlar, 1,5 puana ihtiyaçları var. YSK’daki çete yüzünden geldiler aldılar. Ben bu toplumun sağduyusuna güveniyorum. Bu toplumun ahlakına ve vicdanına güveniyorum. Bu toplum adaletsizliğe tepki verecektir, haksızlığa tepki verecektir. Damatlar tahliye olduğu zaman Adalet ve Kalkınma Partisine oy veren pek çok vatandaş itiraz etti. 3 günlük asker avukat tutacak parası yok, aylardır hapiste bekliyor beyefendiler kaçacak kaçmayacak, adresi bellidir diye serbest bırakılıyor.

Şirin PAYZIN- Bu sizin söylediklerinizden 2019’a Cumhuriyet Halk Partisinin Cumhurbaşkanı adayı olarak gireceğinizi anlayabilir miyiz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır hayır, onları unutun. Böyle aday maday falan yok. Onları unutun. Biz bu ülkede demokrasiyi savunanlar, hakkı, adaleti ve hukuku savunanlar, adaleti savunanlar elbette 2019’da demokratik parlamenter sisteme geçiş için, daha güçlü bir parlamento için, daha güzel bir demokrasi için mücadele edeceğiz ve gereğini yapacağız.

Şirin PAYZIN- Dolayısıyla uyum yasaları konusunda da çalışmalara katılacaksınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette katılacağız.

Şirin PAYZIN- Kendi önerilerinizi getireceksiniz. İçtüzük çalışmalarında da Cumhuriyet Halk Partisi mecliste olacak.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çünkü ilerde bu dönemin, 20 Temmuz darbesi sonrasının tarihini yazacak olanlar o uyum yasalarına hangi gerekçeyle Cumhuriyet Halk Partisinin karşı çıktığını görmeliler, yazılı olarak görmeliler. Aksi halde biz gelecek kuşağa neyi anlatacağız? Niye katılmadılar bu CHP’liler diye protesto ettiler. Niye protesto ettiler, hangi gerekçeyle katılmadılar diye soracaklar. Katılacağız. Bizi halk seçti, bu millet seçti, meclise gittik, mecliste görevimizi yapıyoruz. Referandumda vatandaş görevini yaptı. En az yüzde 50’lik hayır oyunu verdi, sandığa gitti, oyunu kullandı. Bunların hakkını nerede savunacağız? Temsil yetkisi bana verildiğine göre parlamentoda savunacağız. Gideceğim parlamentoya bu anayasanın gayrimeşru olduğunu, hangi gerekçeyle gayrimeşru olduğunu ve bu gayrimeşru anayasaya göre de yasaların yapılamayacağını, onun da gayrimeşru olacağını anlatmamız lazım. Yerine hukuk kullarını, evrensel hukuku, hukukun üstünlüğünü, adaleti, bütün bunların hepsini yazarak bizim tarihe not düşmemiz lazım.

Şirin PAYZIN- Yarın başlayacak yürüyüş ve bu anlattıklarınızla daha proaktif, daha inisiyatif alan bir CHP mesajı veriyorsunuz? Yanlış mı anlıyorum?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette.

Şirin PAYZIN- Yani bu mu olacak bundan sonraki politikanız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette.

Şirin PAYZIN- Çünkü bugüne kadar biraz tepki çekti, AKP’nin gündemini, gerçi seçimler sırasında siz gündemi belirlediğiniz zaman Cumhuriyet Halk Partisinin oylarını arttırabildiği tespiti yapılmıştı araştırmacılar tarafından, ama ondan sonra hani hep Cumhuriyet Halk Partisi AKP’ye tepki veriyor, onun gündeminin peşine takılıyor, gündem yaratamıyor. Şimdi bu anlattıklarınızda daha proaktif bir dönem…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu da bir şehir efsanesi. Yani şöyle bir düşünelim. Onların gündemi neydi referandum süresince? Bendim. Sabah, öğle, akşam Kemal Kılıçdaroğlu. Beni takip ediyorlar. Yani gündemse gündem bizdik yani. Çünkü bu anayasa değişikliğinin Türkiye’ye hangi felaketleri getireceğini anlatamıyorlardı, anlatmak istemiyorlardı. “Benim doğruları söylemediğimi” söylüyordu. Şimdi benim her söylediğim doğru çıktı. Vatandaş da gördü. Şimdi buyurun bugün referandum yapsınlar en az yüzde 60 hayır çıkar. Çünkü söylenenlerin tamamının bizim tarafımızdan söylenenlerin tamamının doğru olduğu çıktı ortaya.

Şirin PAYZIN- Şimdi bu son günlerde konuştuğumuz konu özellikle darbe komisyonu çok çok önemli. 15 Temmuz’un da yıldönümü yaklaşıyor. Bugün de Cumhurbaşkanının Sözcüsü İbrahim Kalın açıklamış, “bir haftalık bir anma ve hatırlama haftası olarak planlanıyor” diye. Darbe komisyonunun raporu çıktı ve 300 sayfalık bir karşı raporla neredeyse diyebiliriz. MHP de yazdı, HDP de yazdı ama sizinki en uzunu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- En kapsamlı.

Şirin PAYZIN- En kapsamlı. Dün akşam benim programımda da çok tartışıldı. Hatta Cumhuriyet Halk Partisi bazı milletvekilleri tepki gösterdiler “bizim olmadığımız yerde bizim raporumuzu konuşuyorsunuz” diye, ama siz bu akşam yayınımızda olacağınız için size bunu söyleyeceğimi, soracağımı biliyordum. Dolayısıyla orada daha yani yazarların ve analizcilerin, gözlemcilerin görüşlerini aldım.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Onlar bizim raporları okumuşlar mı, sizin tartışmaya katılanlar?

Şirin PAYZIN- Okumuşlar ve şu eleştiriyi size getiriyorlar öyle başlayalım. Birincisi, MHP ve HDP aynı şekilde bu darbenin karanlık yönlerinin olduğu ve bu raporlarla bu karanlık yönlerin aydınlatılamadığı, bir fırsatın kaçtığını söylüyorlar. MHP de diyor mesela, “Yurtta Sulh Konseyinin kimlerden oluştuğu ortaya çıkarılamadı” diyor. İşte HDP, “Bunun siyasi sonuçlarından AKP yararlandı” diyor. Ama siz doğrudan diyorsunuz ki “Bir kontrollü darbeydi.” Kontrollü darbe sözünüz çok eleştiriliyor AKP’liler tarafından ve bunun…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, niye eleştiriliyor?

Şirin PAYZIN- Ve bunun aslında FETÖ örgütüne tamamıyla eline bir malzeme verdiği, o söyleme yaklaştığı ve hatta yargılamaları da kötü yönde etkileyebileceğini savunuyorlar. Dün programda da bunu savundular. Bu eleştiriye ne dersiniz? Öncelikle kontrollü darbe sözünüzün arkasında mısınız? Hala bu tespiti yapıyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu darbe öngörülen bir darbe miydi? Öngörülen bir darbe. Açıklayacağım. Bu darbe önlenmeyen bir darbe miydi? Evet önlenmeyen bir darbeydi. Darbe sonrasında sonuçlar kullandı mı? Evet kullanıldı.

Dün akşam Sayın Cihangir İslam’la birlikteydik, iftar sofrasındaydık biraz sohbetimiz oldu. Onun güzel bir tespiti oldu. Dedi ki, “Halkın 15 Temmuz’u var, bir de sarayın 15 Temmuz’u var.” 15 Temmuz’u ikiye ayırmamız lazım. Sokağın 15 Temmuz’u, sarayın 15 Temmuz’u. Sokağın 15 Temmuz’u nedir? 249 şehit, 2 bin 301 gazi. Sokağın 15 Temmuz’una söyleyecek tek lafımız yok. İnsanlar canlarıyla, kanlarıyla darbe girişimini engellediler. Yine söyleyecek tek lafımız yok TBMM bütün partilerin gruplarıyla birlikte sabaha kadar bombaların altında darbeyi püskürttü. Sokağın 15 Temmuz’unda bir sorunumuz yok.

Şimdi geliyorum sarayın 15 Temmuz’una. Asıl bunun üzerinde durmamız lazım. Neden sarayın 15 Temmuz’unda duracağız? Şimdi bu darbe girişimi oldu mu? Oldu. Yanlış mıydı? Yanlıştı. Hepimiz karşı çıkmalı mıyız? Elbette hepimiz karşı çıkmalıyız. Demokrasiyi savunmalı mıyız? Elbette hepimiz savunmalıyız. Peki, 15 Temmuz sonrası parlamentoda 4 siyasal parti bu darbenin bütün ayrıntılarını açığa çıkaralım diye bir araya geldik mi? Geldik. Soru şu; darbe komisyonu neden darbenin üstünü kapatmak istiyor? Çoğunluk Adalet ve Kalkın Partisinden. Niçin? Şimdi darbeye bende karşıyım, onlar da karşılar. HDP de karşı, MHP de karşı, Saadet Partisi de karşı, Vatan Partisi de karşı, ÖDP de karşı, DSP de karşı. Herkes karşı. Darbenin bütün ayrıntılarını parlamento çıkarsın ortaya. Hayır diyorlar çıkarmasın. Niçin? Ne diyeceğim ben bu darbeye? Ne diyeceğim Allah aşkına hadi ben kontrollü dedim siz diyeceksiniz ki ya doğru değil bu. Bana bir isim söyleyin ben ne söyleyeyim mesela? Niçin darbenin ortaya çıkmasını istemiyorlar bütün ayrıntılarıyla. Peki bu 249 şehidin kanı yerde kalacak mı? 2 bin 301 gazinin ahı yerde kalacak mı?

Bitmedi bakın, Eski Genelkurmay Başkanı geliyor ifade vermeye, daha doğrusu açıklamaya. Eski MİT Müsteşarları geliyor. Niye Sayın Genelkurmay Başkanıyla Sayın MİT Müsteşarı darbe komisyonuna gelip bilgi vermiyor? Niçin? Davet edildikleri halde niçin gelmiyorlar? Kim göndermiyor? Bir bürokrat herhalde siyasi otorite git derse herhalde gidecektir. Gitme diyor. Sen gideceksin orada açıklama yapmaya, bir soru gelir ya açık verirsen ne olur? Ya ayrıntılar, kamuoyunun bilmediği ayrıntılar birdenbire ortaya çıkarsa ne olur? Gitme diyor ve gelmediler. Hükümet istemiyor. Peki, söyler misiniz Allah aşkına bu darbenin bütün ayrıntılarının ortaya çıkması bu 249 şehidin haklarının arınmasını ben savunmayacağım da, ben buna kontrollü darbe demeyeceğim de ne diyeceğim? Kim bu darbeyi savunuyor, hangi konumda? Ben mi savunuyorum? Darbenin açığa çıkmasını istemeyenler kimler? İktidarda olanlar. Yani sarayın 15 Temmuz’u. Sokağın 15 Temmuz’u değil, sarayın 15 Temmuz’u.

Sadece bu da değil bakın, O.K darbeyi haber veren. Yani işte hareketlilik var diyen O.K albay mı, yarbay mı şu anda ünvanını tam hatırlayamıyorum, gidiyor MİT’e, kamuoyuna ilk verilen bilgi MİT müsteşarının helikopterle kaçırılacağı şeklinde. Darbeden söz edilmiyor. Ama bir savcı O.K’nın ifadesini alıyor. O.K darbeden söz ediyor. Savcı soruyor sen MİT’te darbe olabilir dedin mi? Evet dedim diyor. Bu ifade kaç örnekti? 4 veya 5 örnekti. Darbe niye gizlendi? Darbeyi söyledim diyor, adımı bilir gibi söyledim diyor. Neden kamuoyundan gizlendi bu? Şimdi ben bunu sormayacak mıyım? Efendim siz bu soruları sorabilirsiniz ama kontrollü darbe demeyin. Efendim öngörülen bir darbeydi. MİT’ten size örnek vereceğim. MİT’in raporu, meclise gönderdiği rapor. 21.sayfada, MİT tarafından daha önce dış makamlarla paylaşılan noktalarda FETÖ PYDY’nin darbe girişiminde bulunabileceği bildirilmiş. Ben söylemiyorum. TBMM’ye notu gönderen…

Şirin PAYZIN- Bunun tarihi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- 22 Mayıs 2017 darbeleri araştırma komisyonuna gönderilen yazı. Peki bildiriyor, saatini bildirmek diyor günü belli değildi. Peki oradan da vazgeçelim, hadi bunu da sormayalım. Sayın Erdoğan ayın 16’sında evet Atatürk havalimanında şu açıklamayı yapıyor. “Bugün bildiğiniz gibi öğleden sonra bir hareketlilik ne yazık ki Silahlı Kuvvetlerimizin içinde mevcuttu”. Öğleden sonra diyor, bir hareketlilik mevcuttu diyor. Silahlı Kuvvetlerin içinde hareketlilik ne olabilir yani? Öğleden sonra biliyorum diyor, demek ki biliyor.

Yine bir örnek daha vereyim size, Genelkurmay iddianamesi. Bir bilirkişi var Yaşar Güler’in savcılığa verdi ifade. Diyor ki, Hakan Fidan Cumhurbaşkanına telefon ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımıza bilgi vereyim diye koruma müdürü Muhsin Bey’i arıyor. Muhsin Bey’e şunu söylüyor, “Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşebilir miyim” diyor. “Hayır” diyor “Karşıdan ne cevap geldiğini duymadım” diyor Sayın Yaşar Güler. Hakan Fidan şunu söylüyor, Sayın Fidan, “Peki Muhsin dışarıdan bir saldırı olsa yeterli gücün, silahın ve adamın var mı?” Sonunda büyük bir ihtimalle var diyor ki, “Kolay gelsin” diyor.

Şimdi bakın, darbe demek ki öngörülen bir darbe. Bunların benim hani gittiler efendim işte FETÖ’cüler mahkemede ifade verdi, ben o ifadelerden alıp bunları yapıyorum, bunları söylüyorum değil. Bunlar doğrudan doğruya darbe süreci içinde rol alan kişilerin ya yazıları veya ifadeleri. Bu kadar açık. Hani dışarıdan bir yerden bir şey almadım. Bu kadar açık. Peki bunları söyleyenler FETÖ’cü mü? Hayır. Peki buna kontrollü değil yani biliyorsun bir şeyi önleyemiyorsun.

Şirin PAYZIN- Peki orada zihinlere düşen soru şu oluyor bunu yani darbe raporunda da bu unsurları, pardon karşı şerh düştüğünüz raporunuzda da bunu söylüyorsunuz…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yazdık.

Şirin PAYZIN- Yazdınız. Şu oluyor, yani hükümet o zaman nasıl böyle bir riski alsın ki, Genelkurmay Başkanı işte odasında rehin alınıyor. MİT bombalanıyor, meclis bombalanıyor. Yani böyle bir riski nasıl, yani kontrollü dendiği zaman o zaman bu riskler nasıl alınır?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kontrollünün tanımını yaptık.

Şirin PAYZIN- Yapar mısınız diye soracaktım. Çünkü sizin kastettiğinizle anlaşılan aynı olmayabilir.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Öngörülen, önlenmeyen ve sonuçlarından yararlanılan darbeye kontrollü darbe diyoruz.

Şirin PAYZIN- Bilerek mi önlenmedi diyorsunuz? Önlenemeyen mi, önlenmeyen mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Önlenmeyen. Biliniyor çünkü. Az önce söyledim.

Şirin PAYZIN- Biliniyor da yani bilinmesine rağmen eksiklikler, koordinasyon bozukluğu, yetersizlik bu nedenle mi önlemedi diyorsunuz? Yoksa bilerek, isteyerek mi önlenmedi diyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel ben söylemeyim gene Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı’nın ifadesinden okuyayım size: “TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz personel kışlayı terk etmesin emri verilir. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz 2016’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır.” Bu soruları soramıyoruz. Niye alınmadı? Birisi bana bunun cevabını vermek zorundadır. Niye alınmadı, hangi gerekçeyle alınmadı? Ben bunu öğrenmek zorundayım. Bilinen ama önlenmeyen, önlenemeyen değil önlenmeyen. “Bir basit kural” diyor, söylüyor, ben söylemiyorum. “İlk haber alınır alınmaz personel kışlayı terk etmesin” emri verilir diyor. “Basit ve sıradan bir kuraldır” diyor. “İlk yapılacak iş budur” diyor ve” bu yapılmadı” diyor.

Bakın bir şey daha; Erdoğan açıklama yapıyor 11 Nisan 2017 ATV – A Haber ortak yanında. Üç ayrı noktada tabi o gece bizim uçak var. Çünkü hedef saptıracağız. Darbeden haberi olmayan birisi üç ayrı yerde niye uçak tutsun hedef şaşırtmak için?

Şirin PAYZIN- Bunlar sizin kamuoyuna aktardığınız sorular.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunu ben söylemiyorum. Bakın bu benim de ifadem değil. Bu doğrudan doğruya Erdoğan’ın ifadesi.

Şirin PAYZIN- Önemli bir noktada bırakıyoruz ama reklam arası vermek zorundayım. Hazırladığınız karşı raporda, ben ona karşı ya da muhalefet…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sonuçtan yararlanılan dedim, oraya da geleceğiz herhalde.

Şirin PAYZIN- Tabi tabi. Şerh düştüğünüz raporda özellikle şunun altı çizilmiş. 6,5 saatlik Hulusi Akar Genelkurmay Başkanıyla MİT Müsteşarı arasında bir gün öncesi, darbenin bir gün öncesi bir görüşme var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- 14 Temmuz gecesi.  

Şirin PAYZIN- Bir görüşme var. Bunun özellikle raporda altını çizmişsiniz. O meseleyi de soracağım. Kısacık bir ara verelim. Bu kamuoyunun bilgisine sunduğunuz soru işaretlerinden yola çıkarak. Tabi gelen eleştiriler de oluyor. Buna tiyatro diyerek acaba yurtdışında bu darbenin ciddiyetini anlatmak konusunda bir zafiyet mi doğuyor diye bu sorununda cevabını sizden alacağım. Kısacık bir ara Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’yla devam edeceğiz efendim.

Evet, Sayın Kılıçdaroğlu’yla konuşmaya devam ediyoruz. Sorularımı sormaya devam ediyorum. Biraz önce MİT’in bir yazısını okudunuz orada zannediyorum…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Komisyona gönderdiği yazı.

Şirin PAYZIN- Komisyona gönderdiği yazıyı, ama bu yazıda vurgulamak istediğiniz nokta anladığım kadarıyla anlaşılamamış. Belki tekrarlamak istersiniz. Bu yazı neden önemli dediniz, neden altını çiziyorsunuz? MİT’in daha önceden…

Kemal KILIÇDAROĞLU-  MİT’in daha önceden dış makamlara FETÖ, PYD’nin darbe girişiminde bulunabileceğini bildirmiş olması, birinci nokta bu. Ama diyor tarihini bilemiyorduk çünkü diyor, ordu içinde istihbarat yapamıyoruz diyor. Ordu içinde istihbarat yapamıyoruz doğru değil. Ordu içinde istihbarat yapılıyor ve şu anda bile MİT’in FETÖ’cü diye tanımladığı ve orduya bildirdiği pek çok kişi şu anda görevde.

Bu da 6 Mart 2017 tarihli Genelkurmay Başkanlığının yaptığı bir çalışma, bilirkişi raporu. Bu bilirkişi raporunda şu anda görevde olup, MİT bildiriyor “şunlar FETÖ örgütündendir” diye bildiriliyor ve bunların bir kısmı şu anda görevde. Yani neresinden bakarsanız kendi içinde pek çok tutarsızlığı var. Kaldı ki bakın Adil Öksüz ordu mensubu mu? Hayır. Peki, darbe planları nerde yapılıyor? Sivil alanlarda yapılıyor. MİT’in bilmemesi mümkün mü? Hepsini bilir. Bilememesi mümkün değil. Gazetecinin bildiğini MİT bilmeyecek. Gazeteci üstelik bunları yazacak ve MİT bunları bilmeyecek. MİT hepsini bilir niye bilmesin?

Şirin PAYZIN- Şimdi aslında 15 Temmuz’dan sonra o dönem Ankara temsilcimiz olan Hande Fırat Başbakan Binali Yıldırım’la bir röportaj yapmış ve Hakan Fidan’dan neden kendisine bilgi verilmediği konusunda Başbakan’a da soru sormuştu. Başbakan’da o röportajında demişti ki, “Evet bir istihbarat eksikliği oldu. Bu konu da ben de bilgi alamadım, neden bilgi verilmediği konusunda ama önceliğimiz şimdi bu değil. Başka önceliklerimiz var çünkü hayatını kaybedenler var, mücadele etmemiz gereken bir örgütlenme var ağırlığımızı buna vereceğiz” dedi. dolayısıyla MİT müsteşarından bilgi gelmeme konusu Başbakanında gündemindeydi o dönem. Sonrasında siz Başbakan Binali Yıldırım’la konuştunuz mu bu konuları? Mesela bu konuda…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi eğer bir ülkede bir darbe girişimi oluyor ve bu darbe girişimine kendisine doğrudan bağlı olan Genelkurmay Başkanı ve kendisine doğrudan bağlı olan MİT Müsteşarı bilgi vermiyorsa bir sorun var demektir burada. Bir ülkenin Başbakanına bilgi vermiyorsunuz siz niçin? Bakın bu da havada bir soru. Neden bilgi verilmiyor? Daha önemli bir şey de söyleyeyim size, darbe girişimini soruşturan savcıların iddianameleri Adalet Bakanlığı tarafından gözden geçiriliyor bazı bölümleri çıkarılıyor, iddianame Adalet Bakanının istediği gibi mahkemeye veriliyor neden? Niye çıkarılır? Yine bazı savcılar belli kişilerin ifadelerini almak istiyorlar ama o savcı o ifadeleri almak istediği için savcının elinden olduğu gibi alınıyor soruşturma dosyası başkasına veriliyor neden? Niçin aydınlığa çıkarılmasını istemiyorlar, aydınlığa kavuşmasını istemiyorlar. Çünkü sarayın 15 Temmuz’u ayrı, sokağın 15 Temmuz’u ayrı. Şimdi diyorlar ya, siz soru sormuştunuz işte sizi FETÖ’cü olarak suçluyorlar ya da FETÖ’cülerle aynı dili kullanıyorsunuz…

Şirin PAYZIN- FETÖ’cü olmakla değil. Şöyle tam olarak ifade edeyim yanlış anlaşmalar olmasın. Dün akşam programında da bu dile getirildi. Zaman zaman bugün bazı köşe yazarları da yazmışlar. AKP’ye daha yakın olan köşe yazarları Cumhuriyet Halk Partisi bu söylemlere yani kontrollü darbe dediği müddetçe, bu işe bir tiyatro dediği müddetçe bir hayatını kaybedenlere bir saygısızlık yapmış oluyor. İki bu tam da bu paralel devlet yapısının eline bir argüman veriyor. Bundan sonra artık mahkemelerde zaten bu tiyatroymuş biz niye yargılanıyoruz ki diye sanıklar ortaya çıkabilecekler ve davalar sulanmış olacak. Yani FETÖ’ye hizmet etmiş oluyor bu söylem diyorlar.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Asla buna tiyatro demedik, diyemeyiz de zaten. 249 kişinin öldüğü yerde tiyatro mu olur? Böyle bir saçmalık olamaz. Ne dedik sokağın 15 Temmuz’u tartışmasızdır. Hiç kimsenin en ufak bir tereddüdü yoktur. Biz sarayın 15 Temmuz’unu tartışıyoruz sokağın değil. Sokağın 15 Temmuz’unu hangi gerekçeyle bu oldu bunu aydınlatmak istiyoruz. Siz ana aktörlerin gelip ifade vermesini engellerseniz, sivil alanlarda yapılan toplantıları biz görmedik, bilmedik diye üç maymunları oynarsanız, biz darbecileri şaşırtmak için üç ayrı yerde uçak tuttuk diye çıkar dilinizden kaçar ve bunu konuşursanız biz bunları sorgulamayacak mıyız? Niçin sarayın 15 Temmuz’unun açığa çıkmasını istemiyorlar? Bütün ayrıntılarının ortaya çıkmasını niçin istemiyorlar? Ben kimin hakkını savunuyorum? 249 şehidin hakkını savunuyorum. Onlar 249 şehidi siyaseten kullanıyorlar, biz onların hakkını savunuyoruz. Kim öldürdü bunları?

Bakın biz bir adım daha attık dedik ki, “Bu duruşmaların tamamı canlı yayında verilsin.” Vatandaşlar açsınlar, televizyonları görsünler. Darbeciler kimdir? Nasıl ifade veriyorlar? Efendim yanlış ifade veriyorlar. Savcı var orada, delili koyar önüne kardeşim senin söylediğin yanlıştır diye. Niçin gizliyorlar? Şimdi bir karar daha aldılar bu davalar süratle sonuçlansın diye niçin? Gerçeğin ortaya çıkmasından başka biz bir şey istemiyoruz ki, ama mağdur olduğunu iddia eden taraf darbenin açığa çıkmasını istemiyor. Darbenin kapatılmasını istiyor. Kimse soru sormasın istiyor. Bizim sorularımızdan rahatsız oluyorlar biz sokağın 15 Temmuz’u konusunda en ufak bir şüphemiz bile yok. Ama ortada bu darbe girişiminden yararlanan ve 20 Temmuz’da ayrı bir darbe yapan ve Türkiye’yi bir darbe sürecinin içine sokan sürecin ayrıntılarını ortaya, onun yapısını ortaya çıkarmak istiyoruz. 

Şirin PAYZIN- Şimdi bu tabi yönelttiğiniz suçlamalar hükümete de yöneltilmiş ağır suçlamalar, yani hem Genelkurmaya hem MİT’e ve hükümete bu şekilde yani kontrollü darbe denildiği zaman ve dönem dönem aslında Cumhuriyet Halk Partisi yöneticilerinden de şöyle bir açıklama duyuyoruz, elimizde belgeler var, ama henüz açıklamıyoruz işte isimler var bunun siyasi ayağıyla ilgili ama açıklamıyoruz. Bunu belgelerle yani buralarda bilerek önlem alınmadı, burada şunu yaptı bunları belgelerle ortaya koymak daha sağlıklı olmaz mı? Bir ikincisi varsa belgeler…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Var yeni bir bilirkişi raporu var. Genel Kurmay Başkanı gitti bakalım bir şey var mı yok mu diye. Helikopterler dışarda ama yok diyor. Niçin? Biz öğrenemiyoruz. Belge mi? Belge. Az önce söyledim, MİT ne diyor? Orduda istihbarat yapamıyoruz diyor. Bilirkişi raporu var MİT’ten kimlerin FETÖ’cü olduğuna dair bilirkişi raporu var size tarihini de söyledim. Peki bir komutanın FETÖ’cü olduğunu MİT nerden biliyor? Darbe komisyonuna doğru bilgi verilmiyor. Ben bu soruları kime soracağım? Bu söylediklerimin tamamının hiçbirisi bana ait değil bakın, Erdoğan’a ait, savcılar hayatta gidin bakın. Savcıya sorsunlar sizden bu iddianame bu soruşturma niye elinizden alındı? Yine bir başka savcıya sorsunlar, “Adalet Bakanını gözden geçirdikten sonra raporunuzu iddianamenizi işleme koyun” diye niye dendi? O savcının kişiliği yok mu? Şu soruyu soramadık aslında Erdoğan’ın gelip darbeleri araştırma komisyonuna bilgi vermesi lazım, benim şu soruma cevap vermesi lazım, sen üç uçağı niye üç ayrı havaalanında tutuyordun? Ne zaman tuttun bunları? “Eniştemden darbeyi öğrendim...” Enişten mi söyledi sana üç ayrı havaalanında uçak tut diye?

Şirin PAYZIN- Ama darbe komisyonu örneğin Cumhurbaşkanının eniştesini dinlemedi komisyond,a yani komisyonda dinlenmeyen pek çok isim oldu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- İstemediler. Bakın…

Şirin PAYZIN- Burada CHP bastıramaz mıydı? CHP’nin üyeleri var güçlü milletvekilleriniz var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Var ama oylama yapılıyor. Hatta çoğunda oylama bile yapılmadı. "İstemiyorum" dedi. Bir komisyon başkanı "Ben falan kişiyi çağırıyorum o kişi gelmiyor" dediği andan itibaren o parlamentonun itibarı sıfırlanmıştır. Meclis Başkanının ortalığı yıkması lazım, komisyona nasıl bir bürokrat gelip bilgi vermez diye kıyameti koparması lazım, koparabilir mi? Hayır. Niçin? Tek adam istemiyor. Tek adam neyi istiyor? 15 Temmuz’u fırsata çevirip 20 Temmuz’da darbe yapmak istiyor ve onu gerçekleştirdi. Bütün bunların tamamı bakın kullandığımız her cümle devletin ya raporuna, ya belgesine veya darbe komisyonuna gelen yazıya veya bunların çıkıp televizyonda yaptıkları konuşmalara dayanıyor. Biz kendimizden bir cümle üretmedik. Efendim bunu söylerseniz yabancı istihbarat kuruluşlarının işine gelir. Yabancı istihbarat kuruluşlarının ne düşünüp ne düşünmediğini ben bilemem ki benim istihbarat örgütüm yok. Ama benim aklım varsa ve Türkiye’de bir daha darbe olmasın istiyorsam ve 249 şehidin kanı yerde kalmasın istiyorsam ben bu soruları sormak ve cevabını almak zorundayım. Bu darbeyi kapatan adam darbecinin kendisidir. Niçin yapıyorsunuz siz bunu?

Açıklama yaptılar, "Efendim FETÖ’nün siyasi ayağı yok." Bakın yani böyle bir şey olabilir mi? ByLock, MİT yazı yazıyor, yine MİT’in açıklaması var, 215 bin 092 kişi ByLock kullanıcısı tespit edilmiş durumda. MİT’in açıklaması var, MİT diyor ki, "Biz ByLock kullananları gönderdik" diyor, ilgili kuruluşlara gönderdik diyor. Bütün bunların hepsini yaptık diyor, verdik gönderdik diyor. Peki nerde bunlar? Hiç mi bir tane siyasi yok? Hiç mi yok ByLock kullanan, 215.000 kişinin içinde bir tane yok mudur yani? Var olmaz olur mu? Baklavacısı var, börekçisi var, sanayicisi var, hakimi var, savcısı var, üniversite hocası var, damadı var. Siyasetçi, ona gelince yok. Niye yok? Kim dedi yok? Bu Yurtta Sulh Konseyi kimlerden oluşuyor?   

Şirin PAYZIN- MHP de aynı soruyu soruyor bunda tam aydınlanamadık kimlerden oluştuğunu diye. Dolayısıyla MHP’nin haklı bir soru sorduğunu düşünüyorsunuz herhalde ama siz daha önce bizim üç aşağı beş yukarı aklımızda bir liste var demiştiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Mit şunu söylüyor, "ByLock’a ilişkin tespitler Mayıs 2016 tarihinden itibaren, darbeden çok önce Mayıs 2016 tarihinden itibaren çalışmaya konu ham verilerle birlikte adli makamlar yani savcılıklar, güvenlik birimleri ve diğer ilgili makamlarla eş zamanlı olarak paylaşılmıştır" diyor, Mayıs 2016. Darbe ne zaman oldu? Temmuz’da. MİT diyor, ben bildirdim diyor bunları. ByLock’cuları bildirdim diyor. Bütün bu karanlık sorular iktidarın isteği ve arzusu üzerine üstü kapatıldı. O nedenle bu darbeye diyoruz ki, bu kontrollü darbedir.  Kimse kusura bakmasın. Öngörülen, öngörülüyor, haber var, biliniyor. Önlenmiyor ve sonuçlarından yararlandılar. Bilinen, önlenmeyen ve sonuçlarından yararlanılan darbeye kontrollü darbe denir.

Şirin PAYZIN- Ama yapanların Fethullahçı örgütlenme olduğunu kabul ediyor musunuz siz CHP olarak, adını öyle koyuyor musunuz yoksa…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim 15 Temmuz sokağın darbesinden bir tereddüdümüz yok söyledim.

Şirin PAYZIN- Yani yapanların ismini…

Kemal KILIÇDAROĞLU-  FETÖ unsurları olduğunu söyledim. Burada bizim en ufak bir tereddüdümüz yok. Bizim bir darbenin, darbe girişiminin asıl darbeyi yapmak için malzeme olarak kullanılması, bizi rahatsız eden bu.

Şirin PAYZIN- Peki bir teknik soru, şimdi biraz önce de reklam arasına gitmeden önce söylemiştim raporunuzda en fazla CHP şeyini bir gün önce yapılan görüşmenin altını çizmişti. 6,5 saatlik Genel Kurmay Başkanıyla MİT müsteşarının yaptığı görüşme. Bunun aydınlanmasını istiyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Oda da değil, bahçede yapılan konuşma, görüşme.

Şirin PAYZIN- Bunun ne olduğunu düşünüyorsunuz da vurguluyorsunuz özellikle?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın bu toplantının özelliği şu, Özel Kuvvetlerin toplantısı bugüne kadar üst düzeyde hiç kimse bu toplantılara katılmamış, ama buna hem MİT müsteşarı hem Genel Kurmay Başkanı katılıyor ve gece yanlış hatırlamıyorsam 00.30’a kadar, gece yarısını biraz geçinceye kadar bahçede görüşmeler yapılıyor. Biz de bilmiyoruz ne olduğunu? Çünkü hükümet ve arkadaşları meclise gelip parlamentoyu bilgilendirmelerine izin vermedi. Niye izin vermiyor? Darbeden şikayetçi, vay darbe oldu. Bende şikayetçiyim, açığa çıkaralım. Kim yaptı bunu, niçin yaptı, sorumlular kim? Yok onları kapatalım. Ama üç günlük asker darbeci diye içerde. O kadar çok şey var ki, Mehmet Dişli Başbakanlıkta kaç saat çalıştı?

Şirin PAYZIN- 7 saate kadar çalıştığı söylendi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye 7 saat çalışıyor? Bu darbeciyse telefonlarla görüşüyor, bir sürü şey yapıyor bu ayrıntıları da biz öğrenemedik.

Şirin PAYZIN- Bu ayrıntıları bizde yaptığımız yayınlarda gündeme getirdiğimizde genelde katılımcılarda şöyle bir karşı açıklama oluşuyor. Sonuçta bugüne kadar TBMM’de kurulan komisyonların hiçbiri zaten Amerika’da ya da Batılı ülkelerde rastladığımız gibi gerçekten bir ifade verme komisyonu değil, yani hukuki olarak bir yaptırımı yok. Araştırma komisyonu bir rapor yayınlıyorlar, daha önce Susurluk olayında da gördük, sonra o rafa kalkıyor bazen bazı unsurlar alınıyor falan. Yani bir yaptırımı olmuyor. Dolayısıyla bu işi bu kadar komisyon üzerinden tırtıklamayı bırakalım daha çok mahkeme süreçlerine odaklanalım gibi bir yaklaşım var. Buna ne dersiniz? Yani komisyona gelmediler, ifade vermediler daha önce de böyle olmuştu bu sefer de aynı. Hatırlayacaksınız Uludere komisyonunda da araştırma komisyonunda da aynı şey olmuştu. Ne diyorsunuz buna?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Savcı niye görevden alındı? Darbeyi soruşturan savcı niye görevden alındı? Hangi savcı MİT müsteşarının, hangi savcı Genel Kurmay Başkanının bilgisine başvurdu? Hadi parlamentoyu boş verdik diyelim, savcının çağırıp ifade alma hakkı var değil mi? Evet. Savcı çağırdığı zaman kim izin verecek? Başbakan. İzin veriyor mu? Hayır. Meclisi bıraktık, hadi diyelim ki etkisi yetkisi yok diyelim, sıfır kilometre bir yer. Peki ya burası, savcı darbeyi soruşturacak, ayrıntıları öğrenecek. Oraya da gitme diyorlar, engelliyorlar, ben ifade alacağım, alamazsın ben seni alıyorum görevden diyor, alıp bir tarafa bırakıyorlar.

Şirin PAYZIN- Şimdi bugün uyum yasaları çerçevesinde bir yargı düzenlemesinde de Cumhurbaşkanı pardon Genel Kurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, MİT müsteşarının yargılanmasına ilişkin iznin doğrudan sadece Cumhurbaşkanı tarafından verilebileceğine yönelik bir düzenleme gündeme gelecek, bugün haberlere de yansıdı. Buna ne diyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle bir düzenlemeye ve…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Darbe süreci içinde, bir darbe dönemi içinde yapılan bütün yasalar meşru değildir gayrimeşrudur.

Şirin PAYZIN- Dolayısıyla yani bunun bu süreçte de artık eğer bu şekilde düzenlenirse soruşturulamayacağı anlamı…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Zaten soruşturulamıyor. Kim soruşturacak? Savcı soruşturamıyor, parlamento soruşturamıyor kim soruşturacak? Karanlık olay aydınlığa çıkamıyor. Ben merak ediyorum Yenikapı’da 1 milyon insan toplandı Yenikapı’ya gittik. Hiç bir şey yapmıyorsan oradaki insanlara saygı duymamız lazım, bu insanlar darbeye karşı çıkmak için o Yenikapı’ya geldiler. Gencecik çocuklar tankların altında öldüler. Kadınlar kızlar öldüler, darbenin açığa çıkması istenmiyor niçin? Biz istiyoruz onlar istemiyorlar niçin? Bana bir mantıklı gerekçe söylesinler ben de bileyim veya çıksınlar televizyonlarda konuşsunlar onlar da bilsin. Siz ülkenin Başbakanı olacaksınız, darbe girişiminde bulunulacak ve sizin haberiniz olmayacak. Herkes öğrenecek siz de televizyonlardan öğreneceksiniz. Böyle bir şey olabilir mi, nerede yaşıyoruz biz? Şimdi herkese özel koruma zırhları getiriliyor. Darbecilerin bir özelliği vardır. Darbeciler ilerde yargılanmasınlar diye kendilerine yasal, anayasal zırh hazırlarlar. Kenan Evren’i düşünün, 12 Mart’ı düşünün, diğerlerini düşünün. Aynı uygulamalar şimdi de yapılıyor. Darbeciler kendilerine zırh hazırlıyorlar ilerde yargılanmayalım diye. Bütün bunların hepsi ortada, bu süreç içinde şunu düşünebiliyor musunuz? Cumhuriyet Gazetesi, Sözcü Gazetesi FETÖ’cü diye, yazarlar FETÖ’cü diye içerdeler. Akıl var mantık var. Bu insanların bütün hayatı FETÖ’yle mücadeleyle geçmiştir. Ahmet Şık’ın kitabı bile basılmadan yasak geldi, Ahmet Şık alındı hapse atıldı. İmamın Ordusu’ydu yanlış hatırlamıyorsam kitabın adı, şimdi aynı Ahmet Şık FETÖ’cü diye içerde. Ne diyeceğiz biz bu darbeye, 20 Temmuz darbesine ne diyeceğiz? Bana çıksın birisi, ben dedim kontrollü darbe, o da desin kontrolsüz darbe o zaman. Nasıl bir darbedir bu? Parlamento devre dışı tamamen, bütün yetkileri elinden alınmış, yargı tamamen bir otoriteye bağlanmış durumda, bağımsızlığını ve tarafsızlığını tamamen kaybetmiş, bir kişinin söylediği her şey ama her şey ya savcı, ya hakim, ya kendi partisi tarafından bir anlamda yasa olarak kabul ediliyor. Böyle bir düzen mi olur?

Şirin PAYZIN- Sadece teknik bir soru, siz ana muhalefet partisinin Genel Başkanısınız. Mesela Genel Kurmay Başkanına ya da MİT müsteşarına bu tıkandığınız ve cevabını alamadığınız konularda soru yöneltme hakkınız yok mu ya da görüşme talebiniz olmaz mı? Görüşmelerinizde bu soruları kendilerine yönetemez misiniz? Teknik bir soru olarak soruyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu devletin geleneğinde şöyle bir şey vardı, Dış İşleri Bakanları MİT müsteşarı, Genel Kurmay Başkanları belli aralıklarla gelir ana muhalefet partisi başkanını bilgilendirirlerdi. Bu devletin geleneğinde vardı. Çünkü dış politika millidir, dolayısıyla ortak ses çıkarmak gerekiyor. Devletin bekası açısından ana muhalefet partisine bilgi verilir ve bu bilgi verilirken belli konuların paylaşılması veya paylaşılmaması istenir. Ona da bizler dikkat ederiz. Bu gelenek bu iktidarla yıkıldı, parti devleti var şu anda parti devleti. Medya istediğini yazabiliyor mu? Yazamaz. Buyurun, bir adamı kızdırın bakalım başınıza ne işler geleceğini hep beraber görürsünüz. Hangi çağda 21.yy’da yaşıyoruz. Tam bir otoriter yönetim, tam bir dikta yönetimi, emin olun en koyu dikta yönetimlerinde bile böyle bir tablo var mıydı onu merak ediyorum. Böyle bir şey olamaz. Anayasa, hangi anayasadan söz ediyor? Yasalar, hangi yasalardan söz ediyoruz? Bir kişinin söylediği yasalar zaten veya anayasa. Anayasa da efendim şu yazıyormuş. Demokrasi yazıyor, hangi demokrasiden söz ediyoruz. Anayasanın ilk 4 maddesi değişmez. Bütün maddelerini değiştirdiler hangi ilk 4 maddesi mi kaldı anayasanın? Hukukun üstünlüğü mü kaldı, din vicdan özgürlüğü mü kaldı, düşünceyi ifade özgürlüğü mü kaldı? Bütün temel hakları elinden alındı insanların, insan hakları diye bir kavram kalmadı. Bakın şu yapıldı, Birleşmiş Milletlere dilekçe verildi, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti dilekçe verdi. Ben tutulanlara insanca davranmayacağım ve adil davranmayacağım diye yazı verildi. Anadolu Ajansı işkence görüntülerini bütün dünyaya servis etti. Ben bunu sordum, bir devleti bu kadar küçültemezsiniz, tutulanlara nasıl ben adil yargılamayacağım, bunu nasıl söylersiniz, bu maddeyi nasıl askıya alırsınız? Bu yanlıştır. Biz söyledik o kadar, dünya görmüyor mu? Dünya görüyor tabi.

Şirin PAYZIN- Şimdi yani Avrupa Konseyi Türkiye’yi izlemeye aldı ve Avrupa Birliğiyle de ilişkilerimiz yani şu sıralar nasıl devam edeceği belli değil. Bir taraftan bir Katar sorunuyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu önümüzdeki yazın bir hayli sıcak geçmesini siyaseten bekliyoruz. Özellikle bölgedeki durum nedeniyle, şimdi genelde hep tartışmalar şurada tıkanıyor. Türkiye o kadar hassas bir noktada ki içerde yapılacak olan eğer partiler arasında bir dayanışma olmaz ise ve bir şekilde herkes birbirine destek çıkmazsa ülke gerçekten bölünebilir, bölge çünkü çok şiddetli bir dönemden geçiyor. Her anlamda şiddetli hem iç kargaşa bakımından ve Türkiye’nin de istikrarının ciddi şekilde zedelenmesi, siz böyle mi yani bu böyle okuyan tabloyu, tabloyu bu şekilde görenlere ne diyeceksiniz? Bir taraftan siz ana muhalefet olarak bütün burada ifade ettiğiniz muhalefet şerhlerini koyuyorsunuz. Ama bir de ülkenin içinde bulunduğu bölgesel olarak da bir reel politik var. Örneğin Katar meselesinde siz diyorsunuz ki karışmamalıyız. Ama nasıl karışmayacak Türkiye? Bu konuda nasıl görüyorsunuz gidişatı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Arap Dünyasının kendi içindeki sorunlara Türkiye taraf olmamalı bu bizim görüşümüz. Cumhuriyetin kuruluşundan beri de ilke budur. Ama onlar arasında bir sorun çıkarsa gelir Türkiye’ye aracı olun bizden böyle bir talepte bulunurlar, aracı olun, bizi barıştırın biz onları barıştırırız, bir araya getiririz. Demokratikleşme açısından, kültür açısından, siyaset açısından iş birliği yaparız. Yani onlara tamamen sırtımızı dönelim değil, tam tersine o dünyayla sıcak ilişkilerimiz olmalı ekonomik, siyasal, sosyal bütün ilişkiler olmalı. Üniversiteler karşılıklı, bilim adamları karşılıklı gidip gelmeli. Hiçbir tereddüdümüz yok. İthalatımız, ihracatımız olmalı ama o dünyanın kendi içindeki kavgalarına Türkiye taraf olmamalı. Taraf olursanız ne olursunuz? Sorunun parçası olursunuz. Taraf olmazsanız ne olursunuz? Çözümün anahtarı olursunuz. Biz ne istiyoruz? Türkiye çözümün anahtarı olsun. Gelsinler sorun çıktığı zaman biz onların ikisinin arasına girelim barıştıralım. Kimseyle düşman olmayalım. Mısır’la kavga ettik bölgede bizim dostumuz hangisi? Mısır mı, Libya mı, Irak mı, Suriye mi, İran mı, Rusya mı? Herkesle kavgalıyız. Herkesle kavgalı olan bir ülke rahat edemez mümkün değil, Türkiye şu anda bütün yabancı ülkelerin ajanlarının cirit attığı bir ülke, evet öyle. Türkiye’yi o hale getirdiniz 15 yılda, uyarıyoruz bizim görevimiz de uyarmak yanlış yapıyorsunuz diyoruz. Suriye politikası yanlıştı en başından beri yanlış, yapmayın bunu. Oraya silah göndermeyin. Türkiye’de adam eğittiler, sözde ÖSO dediğimiz organı eğittiler gönderdiler. Bir kısmı gitti Esad’ın ordusuna katıldı, bir kısmı gitti IŞİD’a silahlarını sattı. Buyurun, nasıl yapacaksınız bunları? Suriye’nin parçalanmasını kim sağladı? Bu hükümet. Suriye’nin içine müdahale etmeseydi, Suriye’nin toprak bütünlüğü korunacaktı, böyle bir tabloyla karşılaşılmayacaktı. Şimdi Türkiye’yle İran’ı, Kürtlerle Arapları karşı karşıya getirme projeleri var.

Şirin PAYZIN- Siz Katar krizini ne olarak okuyorsunuz? Hükümet şimdi Katar’ın yanında duruyor ama Katar’a ciddi ambargo var ve yaptırımlar uygulanıyor ve terörü desteklemekle suçlanıyor. Siz baktığınızda sizin Katar sorununu okumanız ne yönde? Nasıl okuyorsunuz ne oluyor da bu kadar sorunu yaşıyor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Katar’da tabi büyük devletlerin hesapları var. Mısır’ın da, Suudi Arabistan’ın da hesapları var. İhvan’a karşı farklı tutumlar var. Özellikle Sisi ile Mursi arasında yaşanan darbe, kavga, iktidar, Başbakan işte yargılama, idam vesaire olaylar var. Biz Mısır’a geçtiğimiz dönemlerde iki büyükelçimizi gönderdik ve siyasal idamların olmaması gerektiğini söyledik. Çünkü Türkiye darbelerden sonra siyasi idamlar yaptı ve bunun acısını hala çekiyor ve toplum bu travmayı hala atlatmış değil diye söyledik. Onlar da bize idamların olmaması gerektiği konusundaki görüşlerimize katıldıklarını bir şekliyle bizim arkadaşlarımıza ifade etmişlerdi, idamların olmaması güzel bir şey. İhvanı Mısır Birleşik Arap Emirlikleri bir ülke daha var onlar terör örgütü olarak kabul ediyorlar. Katar’ın onlara destek verdiği ifade ediliyor. Ama doğrudan İhvan eline silah almış bir örgüt değil ama İhvanın içinden eline silah alan terör unsuru haline dönüşen organizmalar da var, örgütler de var. Bunu da kabul etmek lazım, Mısır, Suudi Arabistan ve işte 7, sonra 8 ve 9 oldu Katar’a karşı ortak bir politika izlediler. Tabi araya sonra Amerika girdi bunları barıştırmak için gelin Washington’a gelin burada oturun konuşun diye. Biz Arap dünyası bir süre sonra kendi içlerinde kavga ederler ama bir süre sonra barışırlar bunlar. Biz eğer taraf olursak bunlar barıştıktan sonra dışlanan ülke konumuna geliyoruz. Türkiye’nin bugün Mısır’da büyükelçisi yok, Libya’da büyükelçisi yok. Niçin yok? Hangi gerekçeyle ve biz Mısır’la niye kavga ediyoruz? Hangi gerekçeyle Mısır’la kavga ediyoruz? Mısır Ortadoğu’nun en önemli aktörüdür. İran’la kavga ediyoruz, niye kavga ediyoruz İran’la? Oysa Ortadoğu’daki sorunun çözümü için İran’la Türkiye el ele verebilir ve bu sorunu çözebilirler. İki ülkenin de çıkarları vardır, ortaktır. Ortadoğu’nun kaynaması hem Türkiye’nin hem İran’ın işine gelmez. Ortadoğu’da çatışma olması, kavga olması, silahlı çatışmaların olması, kan akması hem Türkiye’nin hem İran’ın işine gelmez. Ortak aklın egemen kılınması lazım, dış politikada boşuna mı söylenmiş "Yurtta sulh cihanda sulh" diye. Çünkü acı deneyimleri yaşamışlar, aynı deneyimleri bir daha yaşamak istemiyorlar. Bütün mesele budur. Biz bütün tarihimizi yok ettiğimiz için, tarihimizi sıfırladığımız için, tarihi yok farz ettiğimiz için kendimize göre yeni bir tarih oluşturuyoruz. Orda da işte burnumuz bir türlü kurtulmuyor belalardan.

Şirin PAYZIN- Siyasal İslam’ın bölgede bitirilmesi için düğmeye basıldı yorumları yapıldı dış dünyada da böyle. Artık radikalleşen bir siyasal İslam ya da demokrasiden uzaklaşan bir siyasal İslam istenmiyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İslam’a en uygun yönetim tarzı demokrasi ve Cumhuriyettir. En uygun yönetim tarzı budur. Gazi Mustafa Kemal Cumhuriyete geçtiği zaman, Cumhuriyeti kurduğu zaman bütün İslam dünyası da Cumhuriyete geçmiştir. Cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması lazım, şimdi üzülerek ifade edeyim demokrasiyi yok ediyoruz. Geldiğimiz nokta bu, bir dikta yönetimine doğru Türkiye gidiyor. Daha doğrusu gidiyor değil de bir dikta yönetimi altındayız şu anda zaten.

Şirin PAYZIN- Peki, onun için demin sordum, eskiden Avrupa Birliği’nin Türkiye üzerinde bir açıklama yaptığı zaman çünkü müzakereler devam ediyordu, bir yaptırım gücü vardı tutuklu gazeteciler konusunda. Şimdi Avrupa’da kendi iç meselelerinden dolayı kapanmış durumunda sizin bu çizdiğiniz çerçeve ana muhalefet lideri olarak demokrasiden uzaklaşıyoruz diyorsunuz, tutuklu gazeteciler meselesi var, önümüzdeki günlerde davaları görülecek.  Nasıl yeniden bir toparlama dönemine girilecek? Siz çözümü nasıl görüyorsunuz? Siz evet parlamentoda mücadele vereceğiz diyorsunuz ama…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Demokrasiye geçerseniz bir sorun olmaz. Bakın ben bunu hem TOBB’un Genel Kurulunda ifade ettim, hem doğrudan doğruya Sayın Binali Yıldırım’a hem de Sayın Davutoğlu’na söyledim. Avrupa Birliğiyle bizim uyum yasaları çıkarmamız lazım, illa onlar dayattığı zaman mı çıkaralım? Gelin oturalım biz Avrupa Birliğini hiç beklemeden demokrasinin bütün standartlarını alalım kendi ülkemize getirelim. Yani bizim insanımız üçüncü sınıf demokrasiye mi layık? Getirelim bütün demokratik standartları getirelim yapalım ve dönelim Avrupa’ya kardeşim biz hepsini yapmışız siz ne istiyorsunuz bizden? Tam üyelik için basın düğmeye diyelim. Biz aktif olalım o zaman ama yapmıyorlar, yapamıyorlar. Çünkü izin alamıyorlar bir kişiden bir kişiden izin almaları lazım.

Şirin PAYZIN- Şimdi bir iki soruyla bitireceğim. Sürem azalıyor önemli meselelerden bir tanesi müfredattaki değişiklikler. Yeniden Türkiye’nin gündemine bir laiklik meselesi girdi. Hükümet bunu reddediyor. Hayır, laiklikten asla ödün verilemeyecek deniyor ama din derslerinin sayısının ya da süresinin arttırılması işte biyoloji derslerinin azaltılması, bir iki münferit gelişme oldu. Kızlı erkekli, kız ve erkeklerin sınıfta ayrılması gibi, bir İmam Hatip Lisesi, Askeri Okullara ve polis okullarına öncelik verilecektir İmam Hatiplerde gibi. Cumhuriyet Halk Partisi bu konularda bir kaygı taşıyor m? Yani siz bu konuda bir bunların tek tek bireysel uygulamalar olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa bu alanda var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Az önce çöken ve çürüyen bir devlet yapısından söz ettim. Çökme ve çürüme eğitim sistemiyle başlamıştır. Hiçbir aile çocuğunu gönderdiği okuldan memnun değil. Hangi okul olursa olsun eğitim sisteminden memnun değil. Durumu iyi olanlar çocuklarını özel okullara gönderiyor. Orta gelir grubuna sahip olanlar, ya bankadan kredi alıyor veya işte dostta para alarak yine çocuğunu özel okullara gönderiyor. Devlet okulları tam bir felaket, yazık günah, bir ülkeyi geri bıraktırmak istiyorsanız yapacağınız tek şey var eğitim sistemini bozmak. Eğitim sistemi adı üstünde millidir. Milli olmak zorundadır ve bizim dünya standartlarını eğitim sistemiyle yakalamamız gerekir. Demokrasiyi eğitim sistemiyle güçlendirmemiz gerekir. Eğitimle bir toplum büyür. Eğitimle, kültürle bir toplum yaratıcı unsurlarını öne çıkarır. Kültürü, sanatı, sineması her alanda güçlü olur. O yumuşak güç dediğimiz olay eğitimle olur. Şimdi siz eğitimi o hale getirdiniz ki, 4+4+4 sistemiyle bozulma başladı zaten peki bu sistemi getiren kişiler kimdi? 5 tane AKP milletvekili, bunların içinde eğitimci var mıydı? Hiçbirisi eğitimci değildi. Peki eğitimci olmayan birisi nasıl eğitim politikalarını belirliyor? Türkiye’nin geldiği nokta budur. Eğitim çocukların düşünme, soru sorma ve merak güçlerini arttırmak için yapılır. Çocuk soru sormalı, meraklanmalı, hayatı sorgulamalı, bunlar olmadıktan sonra eğitim mi olur? Bunları yapmadıktan sonra siz nasıl eğitim vereceksiniz çocuğa? Tam anlamıyla iflas eden bir eğitim sistemi var.

Sayın Davutoğlu koalisyon pazarlığı için geldiği zaman "Türkiye’nin 5 temel sorunu var" demiştik. "O sorunlardan birisi de eğitimdir" demiştik. Bu eğitimin baştan aşağı değişmesi lazım, bakın Finlandiya kişi başına geliri bir dönem Avrupa’nın en düşük ülkesiydi. Oturuyorlar iktidar, muhalefet neden bizim milli gelirimiz artmıyor Avrupa’nın diğer ülkelerine göre? Araştırıyorlar, bakıyorlar sorun eğitimden kaynaklanıyor. Oturuyorlar bir eğitim reformu yapıyorlar uzun süre çalıştıktan sonra bir eğitim reformu yapıyorlar. Bugün Finlandiya’da kişi başına gelir Avrupa’nın en yüksek ülkelerinden birisi. Bizde gidin bütün organize sanayi bölgelerini gezin hangi iş adamına sorarsanız sorun elemana ihtiyacın var mı? Var diyor. Nasıl eleman? Ara elemana ihtiyacım var. Yok mu? Yok. Ara eleman yok, yetiştirmiyoruz. O nedenle iflas eden bir eğitim sistemi var, iflas eden bir milli eğitim var, iflas eden bir devlet düzeni var. Her yönüyle çivisi çıkmış ve nereye gittiği belli olmayan bir olayın içindeyiz yani.

Şirin PAYZIN- Şimdi tekrardan başa dönecek, yani başa derken biraz önceki bu soruların seyircilerden de gelen ısrarlı sorulardı ama dün Avrupa İnsan Hakları mahkemesine bir çağrıda bulundunuz. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi adres gösterdi. OHAL komisyonudur dedi KHK’yla uzaklaştırılan, atılanlar için. Dolayısıyla OHAL komisyonu da bir türlü çalışmaya başlamadı, başlayamıyor. Bu konuda söyleyecekleriniz neler olacaktır? Yani nasıl bir…

Kemal KILIÇDAROĞLU- OHAL komisyonu yargı aşaması değil ki, idari bir birim. Bunların hepsi bürokrat zaten, itiraz edilirken şu anda bile itiraz edilirken ya da dilekçe verilirken nereye veriliyor? Öğretmense Milli Eğitim Bakanlığına veriliyor. Ben haksızlığa uğradım diyor. Onlar bakıyorlar ona göre karar veriyorlar. Soruyorlar bir yerlere yapalım mı yapmayalım mı diye, dayısı olanınkini yapıyorlar, gariban olanınki at bir köşeye gitsin, sürünürse sürünsün diyor. Şimdi komisyona getiriyorlar işte 5 tane, 6 tane, 10 tane bürokrat gelecek şimdi onlara uzun süre komisyonu kurmadılar. 4,5 ayı geçti kurmadılar. Niye kurmuyorsunuz? İnsanlar hapishanede ve perişan. Kurun, adaletsizlik var, haksızlık var. Çözüm bulun, kurmadılar. Sonra kurdular şimdi yer arıyorlar nereye gideceğiz, nerde oturacağız? Gelecek önlerine on binlerce dilekçe. Ne yapacaklar? Karar mı verecekler? Hayır, bunlar idari organ. Amaç ne? Amaç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine geç başvursunlar. Sayın Binali Yıldırım’a şunu söyledim, "Bakın eğer bu böyle devam ederse Türkiye Cumhuriyeti gelecekte çok olağanüstü boyutlara ulaşan tazminat ödemekle zorunlu kalır. Yükümlü hale gelir, ödeyemez bu paraları. Yapmayın bunu, haksızlık var bunu süratle çözün veya açın yargı yolunu gitsinler başvursunlar."

Aynı şekil Anayasa Mahkemesi, Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Yıldönümünde yaptığı bir açıklama vardı, işte 3 tane pilot veya yanlış hatırlamıyorsam pilot davaya bakılacak. O pilot davalardan yola çıkılarak diğer davalar, diğer dilekçeler daha süratli bir şekilde örnek karar diye hepsine uygulanacak. Konuşmadan bu yana aylar geçti, niye bakmıyorsunuz? Yani siz de saraya bakıyorsanız tek adama bakıyorsanız onun isteğine göre karar vereceğiz diye kapatın o zaman o mahkemeyi. Böyle bir şey olmaz. haksızlıkla mücadele edilmesi lazım, daha önce verdiğiniz kararlar var bari o kararlara uygun kararlar verin. "Mustafa Balbay Kararı" var. "Tutuklama yanlıştır diyor, milletvekili tutuklanmaz diyor, yargılanır ama tutuklanmaz. Hapse girecekse bile dönem sonuna bırakılır. Temsil görevini yapar, milletten aldığı temsil görevini yapar, dönem sonunda gerekirse hapse girecekse girer." Siz kararlara uymuyorsunuz, yargıyı falan unuttuk biz, adaleti falan unuttuk biz yani, böyle bir toplum. Her türlü mücadeleyi yapacağız. Bütün vatandaşlarım bütün bu anlatımlarıma karşın sakın ola ki kimse umutsuzluğa kapılmasın. Bizim umutsuzluğa kapılma hakkımız yoktur. Bu ülkeyi sevenler bu ülke için mücadele edecekler. Bu ülkenin kurtuluşu yine bu ülkenin insanlarının elindedir. Bu ülkenin demokrasiyi güçlendirmesi bu ülkenin insanlarının elindedir. Biz hiçbir ayrım yapmadan bakın sağcı oluruz, solcu oluruz, ortacı oluruz. Efendim işte A partili oluruz, B partili oluruz hangi partiden olursak olalım, hangi dünya görüşünü benimsersek benimseyelim önce demokraside hepimizin uzlaşması lazım, demokrasinin olmadığı yere yabancı sermaye gelmez, demokrasinin olmadığı yerde yatırım olmaz, demokrasinin olmadığı yerde can ve mal güvenliği olmaz, demokrasinin olmadığı yerde işsizlik olur, yoksulluk olur.

Şirin PAYZIN- Mücadele edeceğiz diyorsunuz da muhtemelen dinleyen sizin seçmeniniz olan seyircimiz diyor ki, nasıl edeceğiz? Nasıl edeceğiz yani bunun formülünü, çünkü referandumdan beri ciddi bir şekilde yeni bir başta da sormuştum size yeni bir muhalefet tarzı, yeni bir söylem yani aynı hatta partinizin içinde de bu dile geldi işte. Şu anda belki dışardan yeni bir liderlik şahsınızı kastetmiyorum. Yeni oluşumlar, yeni liderler, genç yüzler hep bu bir arayıştan bahsediliyor. Ama bu ete kemiğe bürünmüş durumda değil nasıl görüyorsunuz bu arayışları ve nasıl bir muhalefet tarzı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi biz referandum bitti diye kabul etmiyoruz. Biz normal çalışmalarımıza devam ediyoruz. Daha geçen gün ben İstanbul’da yine kanaat önderleri, muhtarlar, orada çok sayıda İstanbul’da İl Dernekleri, İlçe Dernekleri, Köy Dernekleri var, bunların temsilcileriyle, bunların Başkanlarıyla oturdum konuştum yaklaşık 3 saat. Medyaya kapalı toplantı yapıyoruz. Biz bunları referandum, 2019’da referandum olacakmış gibi biz bütün çalışmalarımızı yapıyoruz. Bütün arkadaşlarıma söyledim gideceksiniz teşekkür edeceksiniz ister “Evet” oyu kullansın ister “Hayır” oyu kullansın kendimizi anlatacağız, demokrasiyi anlatacağız, işsizliği anlatacağız, tarımı anlatacağız, eğitimi anlatacağız. Bakın önümüzdeki günlerde Cumhuriyet Halk Partili kadınlar bütün yoksul evlere gidecekler ve onların her bir aileye, her kadına Aile Sigortasını anlatacaklar. Bunların hazırlıkları yapıldı, bunların broşürleri basıldı, bunların eğitimleri yapılıyor. Yani biz öyle efendim ülke bu halde bizde oturalım işte bakalım nasıl değişecek. Yok, öyle, biz değiştireceğiz, biz mücadele edeceğiz, biz çalışacağız, biz çabalayacağız. Bazen sokakta, bazen evde, bazen sinemada, bazen fabrikada, bazen tarlada bunları yapacağız, kadını, erkeği, yaşlısı, genci hep beraber. Bu üniversite öğrencisi olabilir, bu bir ev kadını olabilir, bu çalışan kadın olabilir, bu efendim fabrikada işçi olabilir hiç önemli değil biz bu ülkede birlikte yaşayacağız. Ama huzur içinde.

Şirin PAYZIN- Erken seçim ihtimalini göz önüne alıyor musunuz, olabilir mi sizce erken seçim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Olsun veya olmasın, parlamento karar alırsa erken seçim olur, ama biz sanki yarın seçim olacakmış gibi zaten çalışıyoruz. Bakın az önce söylediniz Aile Sigortasıyla ilgili şu anda bizim kadınlarımız gidiyorlar Anadolu’da çalışıyorlar. Kadın kolları bütün bu çalışmaları yapıyor zaten. Eğer bugün bu olay olmasaydı ben yarın Yozgat’a gidecektim.

Şirin PAYZIN- Enis Berberoğlu’ndan bahsediyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, Yozgat’ta biz bakın mercimeğin kaynağı Yozgat’tır. Şimdi Kanada’dan ithal ediyoruz. Bizim de en düşük oy aldığımız yer Yozgat’tır. Ama Yozgat’a sahip çıkmak benim görevim. İktidar bunu yapmıyor. Nohut, fasulye bunların tamamı bu toprakların ürünü biz bunları ithal ediyoruz. Bizim çiftçi aç geziyor, olmaz. Biz bunları anlatacağız ama bunları miting meydanlarında anlatmak doğru değil, olmuyor. Yüz yüze üreticiyle geleceksiniz çünkü onun kafasında da sorular var, CHP’ye yönelik olarak sorular var.

Şirin PAYZIN- CHP sokağa iniyor mu diyorsunuz yani?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette yani sokağa iniyor derken işte yürüyüş yapıyor falan değil, sokağa iniyor ama muhataplarıyla, sorunun muhataplarıyla, sorunun nasıl çözüleceğine dair oturuyor konuşuyor onunla. Gayet sade, gayet kibar bir dille, o CHP’yi eleştirebilir onu da dinliyor. Çünkü bizim hiç eleştirilecek yönümüz yok dersek bu da haksızlık olur. Doğruyu söylememiş oluruz.

Şirin PAYZIN- İki soru alacağım hemen, sorulardan bir tanesi Selahattin Demirtaş’ın HDP eş başkanının bugün bir röportajı da yayınlandı kamuoyuna yansıdı. Diyor ki AKP’li, CHP’li,  MHP’li olduğunu söyleyen pek çok kişiden mektup alıyorum. Ama nedense siyasiler beni ziyaret etmediler. Şimdi madem yarında bir yürüyüşe başlıyorsunuz, madem diyorsunuz peki demokrasiye hep birlikte sahip çıkmamız gerek diye. Seyircimizde soruyor ziyaret etmeyi düşünür müydünüz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Eğer ortam olursa niye olmasın. Yani sonuçta o da bir siyasetçi saygın bir siyasetçi, halkın oyuyla gelmiş olan bir siyasetçi. Bir dönem oldukça da sempati uyandırdı böyle bir siyasetçi. Demirtaş teröre mesafeli olan bir siyasetçi, aynı zamanda teröre karşı çıkan bir siyasetçi bu konuda çok açık ve net demeçleri açıklamaları olan bir siyasetçi ve ben bir siyasetçinin bir milletvekilinin hapiste olmasını doğru bulmuyorum hiçbir zamanda doğru bulmadım zaten. Bunu gidip Sayın Meclis Başkanıyla da görüştüm. Yani dedim ki bakın bir milletvekilinin halkın oyuyla gelmiş olan bir milletvekilinin hapse atılması doğru değildir. Siz parlamentonun başkanısınız. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin kararları var. En azından bu kararları da dikkate alarak bu soruna çözüm üretmeniz lazım, evet çözüm üretilmesi lazım.

Şirin PAYZIN- Cumhuriyet Gazetesi yazarlarının davası 24 Temmuz’da görülecek o günde aslında sansürün kaldırılışının yıldönümü. Yani o anlamı da taşıyor. Ne düşünüyorsunuz tutuklu gazeteciler konusunda bir beklentiniz var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Niçin 24 Temmuz? Yani gözaltına alındılar, tutuklandılar aylar geçti iddianame olmadı ortada, iddianame çıkmadı sonra iddianame çıktı ortaya bu kadar komik bir iddianame olamaz. Yazık günahtır. Düşüncelerini beğenmeyebilirsiniz ama bu insanı haksız yere aylarca içerde tutabilir misiniz? Muhalif diye neden 20 Temmuz darbesi diyorum? Bunun için diyorum. 15 Temmuz saray darbesinin açtığı sonuçtur bu. 20 Temmuzda yaptılar darbeyi, herkesi içeri alıyorlar. Kim muhalifse, aynı şey Sözcü Gazetesi içinde geçerli, efendim Erdoğan’ın Marmaris’te olduğunu yazmış iyi de bir gün önce orada yazan gazeteler de vardı. İnternet siteleri de vardı artı şeyi var, raporda da var darbeciler gitmişler zaten haritasını çıkartmışlar onun nerede olduğunun. Yani bunun için haber yapan, dünyanın her tarafında bir Başbakan, Cumhurbaşkanı nerede tatil yapıyorsa gazeteciler peşine düşerler, nerede tatil yaptığını alırlar, görüntü almak isterler, fotoğraf almak isterler, yayınlarlar. Bu da gazeteci için bir başarıdır yani, başarılı bir haberdir bu. Şimdi siz neden bunu yaptınız diye alıyorsunuz içeriye. Neden gazetecilik yaptın diye içeri alıyorsunuz.

Şirin PAYZIN- Bir soru böyle de bitirelim. Şimdi bu darbe komisyonuna cevap niteliğinde olan biraz önce ayrıntılarıyla anlattığınız raporu yazdınız. Peki bu rapor ne olacak? Yani yeniden bir komisyon mu kurulmasını önereceksiniz? Bu raporu yazdınız ve diğer raporlar gibi rafa mı kalkacak ne gibi bir şey bekliyorsunuz bunun sonucunda?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu rapor 15 Temmuz darbe girişiminin mağduru olduğunu iddia eden bir iktidarın darbeyi nasıl kapattığını anlatan bir rapor olarak tarihe geçecektir.  Sokağın 15 Temmuz’u ayrı sarayın 15 Temmuz’u ayrı. Bizim raporumuz sarayın 15 Temmuz’unu irdeleyen bir rapordur. Aynı zamanda bu raporun kapağında, "Bu muhalefet şerhi 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında şehit düşen yurttaşlarımızın aziz hatıralarına ve gazilerimize adanmıştır" der. Bu 15 Temmuz olayını en sağlıklı, en tutarlı irdeleyen bir rapordur. Dolayısıyla onlar kapatmak istediler biz açmak istedik. Önümüzdeki süreç içinde göreceksiniz çok daha yeni belgeler, dokümanlar çıkacaktır ortaya.

Şirin PAYZIN- Elinizde var da açıklamıyor musunuz yoksa?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Buna ek eklemedik, bu rapora çünkü ekler eklendiği taktirde 3000 sayfayı falan buluyor o zaman ekleriyle beraber.

Şirin PAYZIN- Şu anda kamuoyunun bilmediği belgelerde mi var elinizde?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ne kadar biliyor veya bilmiyor bilmiyorum ama elimizde çok sayıda belge ve doküman var. Bakın bir arkadaşımız, ordudaki FETÖ yapılanmasını bu rapora koymadık, FETÖ yapılanmasının boyutlarını ve bu yapılanmayı soruşturan ekibin bu yapılanmayı nasıl kapattığını savcıya aktardı. O dosya da var bizim elimizde. Biz bakın darbelerden bu ülke çok şey çekti, çok acı çektik. İnsanlar öldü, insanlar idam edildi, her darbe sonrası Türkiye gerilere gitti, her darbe sonrası acılar oldu, gözyaşları oldu, her darbe sonrası üniversite hocaları okullarından atıldı, üniversitelerinden atıldı, haksızlıklar oldu, adaletsizlikler oldu. Türkiye bunları bir daha yaşamasın istiyoruz. O zaman bunun bütün ayrıntıları ortaya çıksın, çıkmasını istiyoruz. Ayrıntılar ortaya çıksın gerçek failler bulunsun. Gerçek failler kim? Belli değil. Siyasi ayağı kim? Belli değil.

Şirin PAYZIN- Peki ya mahkemelerde hükümetin dediği gibi sanık suç işledi, darbeye karıştığı iddia edilen sanıklar bu argümanları kullanarak aynı Ergenekon, Balyozdaki gibi mesela davaların sulanabileceği endişesi dile getiriliyor. Ya böyle bir tablo ortaya çıkarsa, siz yani mahkeme süreçlerini etkilemek adına söylemiyorum o konuya da dikkat ederek. Ne yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz yeni tanıklar mı dinlensin?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu argümanlar bizim argümanlarımız değil ki, bunlar devletin bakın, devletin 15 Temmuz öncesi ve sonrası devletin arşivlerinde yer alan bütün bilgiler.

Şirin PAYZIN- Yani bu bizim koyduğumuz belgeleri mahkemeler alırlarsa mahkeme süreçleri sağlıklı gider.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir kısmı zaten mahkemelerin elinde.

Şirin PAYZIN- Peki artı olarak ne yapmalı diye düşünüyorsunuz mahkemeler?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Takip edeceğiz. Biz zaten bu darbelere de gittik dilekçe de verdik. Bizde mağduruz.

Şirin PAYZIN- Dinlenmesi gereken kişiler olduğunu düşünüyor musunuz yani bu süreçlerde talebiniz var mı CHP olarak? Bu da dinlensin, şu da mahkemelere çağırılsın.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Darbe komisyonunun davet edip gelemeyen bütün kişilerin mahkemeye gidip dinlenmesi lazım.

Şirin PAYZIN- Peki, Sayın Kılıçdaroğlu teşekkür ediyorum cevaplar için. Çünkü yarın sabah başlıyorsunuz yürüyüşünüze.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Başlıyoruz.

Şirin PAYZIN- Eşinizin haberi var mı? Herhalde olmuştur televizyonlardan.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

Şirin PAYZIN- Peki, bayramda da devam edecek misiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Devam edecek.

Şirin PAYZIN- Bayram sürecinde de bu yürüyüşe devam edeceksiniz. Peki bu arada daha farklı teşkilatlarınız en azından yani nasıl destek verecekler size çünkü bir oturma eyleminden böyle münferit…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben yürüyeceğim. Bunun benim açımdan, benim ahlaki düşüncelerim açısından bunun önemli olduğuna ben inanıyorum ve yürüyeceğiz.

Şirin PAYZIN- Peki, burada kapatacağım size teşekkür edeceğim. Eklemek istediğiniz bir başka bilmiyorum mesaj varsa dolayısıyla hemen pardon, şöyle bir bakıyorum gelen sorular arasında sormadığım ama seyircilerimizin ısrarla sorulmasını istediği bir soru var mı diye baktım.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir vatandaşımız şu soruyu kendisine sorsun, darbe mağduru olduğunu iddia eden bir iktidar darbenin bütün boyutlarının açığa çıkmasını niye istemez?

Şirin PAYZIN- Peki, zannediyorum siz söyleyeceklerinizi söylediniz. Sorulan, gelen soruların da büyük bir kısmını size yansıtmış oldum. "Adalet yazacak diyorsunuz ve kaç kişi gelirse ben tek başıma yürümeye devam edeceğim" diyorsunuz. Sayın Kılıçdaroğlu çok teşekkür ediyorum. Bugün gerçekten sıcak bir gün yaşadık her anlamıyla, partinizin milletvekili Enis Berberoğlu tutuklandı. Dolayısıyla bunu da değerlendirdik. Önümüzdeki süreçte bakalım nasıl gelişmelere gebe bir yaz geçireceğiz ama cevap verdiğiniz ve süre ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikte “Ne Oluyor?” u bu akşam Ankara’dan gerçekleştirdik. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinden ayrıca bizi ağırladığınız içinde çok teşekkür ederiz. Seyircilerimize izledikleri ve sorularıyla bu yayına katıldıkları için ben ayrıca çok teşekkür ediyorum. İyi akşamlar diliyorum.

 

 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler