28.08.2022

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk TV’de “Olaylar Ve Görüşler” Canlı Yayınına Katıldı (27 Ağustos 2022)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk TV Olaylar ve Görüşler canlı yayınında, Gazeteciler Serap Belet ve Kürşad Oğuz’un sorularını yanıtlayadı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Serap Belet- İyi akşamlar sevgili seyirciler, “Olaylar ve Görüşler”den merhaba.

Kürşad Oğuz- Merhabalar hoş geldiniz.

Serap Belet- Bu akşam Ankara’dayız, Başkentteyiz, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezindeyiz. Ve bugün Kürşad Oğuz’la birlikte konuğumuz CHP lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Çokça gündemde konuşulacak konu var, sizlerin de çokça sorusu var hepsini bu akşam kendisine yöneltmeye çalışacağız. Sayın Başkan, merhaba hoş geldiniz yayınımıza.

Kemal Kılıçdaroğlu- Merhaba efendim, sizler de hoş geldiniz. Umarım keyifli bir sohbet gerçekleşir.

Serap Belet- Sıcak gündemle başlayalım.

Kürşad Oğuz- İstersen Gülşen’le başlayalım. Birkaç gündür imam hatip liselilere yönelik Nisan ayında söylediği bir söz işte bugünlerde videosu ortaya çıkıyor ve belli bir kesim tepki gösteriyor, destek olanlar var. Siz muhalefet liderleri arasında ilk açıklamayı yapanlardan birisiniz. Diyorsunuz ki, “Farklı hayat tarzlarına sahip gençlerin arasında uzun zamandır bir barış rüzgarları esiyor, bunu bozmak istiyorlar, birbirlerine düşürmek istiyorlar. Gençlere sesleniyorum, bunlara uymayın” diyorsunuz ve “serbest bırakın Gülşen’i” diyorsunuz. Sonra sizin bu sözlerinizde hani Kemal Bey işte helalleşmeden bahsediyordu neden hani İmam Hatiplilere yönelik bu sözleri eleştirmiyor gibi bir eleştiri aldı. Hatta bugün Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ da benzer bir eleştiri yaptı. Altılı masanın hiçbir liderini gördünüz mü bu… Tamam tutuklamayı eleştirebilirsiniz ama en azından bu sözleri de eleştirin minvalinde bir açıklaması oldu. Bu tutuklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz ve Gülşen’in sözleriyle ilgili?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi sözleri eleştirdik zaten, yani pek çok çevre; hatta kendisi de zaten özür diledi.

Kürşad Oğuz- Hatta Özgür Özel Bey sizden önce bir açıklama yaptı ve yani “İmam Hatipler bizim dönemimizde zaten kuruldu” dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Grup Başkanvekilimiz de yaptı; imam hatiplerin bu ülkenin önemli okullarından olduğunu, orada gerçekten de iyi bir eğitim almaları gerektiğini zaten söyledi. Şimdi olayı saptırmak için çareler arıyorlar. Ama bana göre işin gerçeği şu: şimdi biz ne arıyoruz bu ülkede? Adalet arıyoruz. O sözlerin yanlış olduğunu, bizzat o sözleri dile getiren sanatçı söyledi mi? Evet söyledi. Özür diledi mi? Özür diledi. Şimdi bunun tutuklanmasını öngören, ben hukukçu değilim, ama bütün hukukçular aşağı yukarı, bunun tutuklanmaya neden olamayacağını söylediler zaten. Şimdi siz eğer belli çevrelerden talimat alıp tutuklama yaparsanız, sorun orada büyür. Ben orada hakimlere ve savcılara da söyledim, attığım tweette hakimler ve savcıların da bu konuda dikkatli olmaları gerektiğini söyledim.

Bakın bir şey söyleyeyim, şimdi çevreler imam hatip dolasıyla duyarlık gösteriyor. Onların gösterdiği duyarlılıktan çok daha fazlasını biz gösteriyoruz. Bütün okullarımızın bu ülkeye yararlı kişiler yetiştirmelerini isteriz. Bu konuda hiçbir tereddüdümüz yok. Ama Allah aşkına imam hatiplileri istismar konusu yapmak istiyorlar. Peki ben o çevrelere şu soruyu sormak isterim; ‘Bakara makara’ diye Kur’an ile dalga geçen bir insan için ne yaptılar? Bu ülkenin savcısı ne yaptı, bu ülkenin Adalet Bakanı ne yaptı, bu ülkenin Hakimler Savcılar Kurulu ne yaptı, bu ülkenin Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan zat ne yaptı? Sormak isterim; bizim inancımızı, bütün İslam dünyasının bir anlamda ruhunu oluşturan kutsal kitabımız hakkında dalga geçen kişiye ne yaptılar? Büyükelçi tayin ettiler. Bir daha ifade edeyim. Büyükelçi olarak atadılar bunu. Şimdi bunların söyledikleri ne kadar samimi? İnancı istismar ederler, dinimizi istismar ederler, kitabımızı istismar ederler, imam hatipleri istismar ederler. Ne için? Oy için. Biz ne için yapıyoruz? Biz adalet için. Söylediğimiz her şeyin özünde adalet yatar.

Kürşad Oğuz- Yani siz bu tutuklama kararının siyasi bir kara olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Serap Belet- Talimatla dediniz az önce.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi efendim talimatla. Hakimlerin, savcıların bir kısmı talimatla görev yapar. Ben o nedenle o savcılara cumhuriyetin savcısı demem. Cumhuriyetin savcısı olsa zaten bunu yapmaz. Açar Türk Ceza Kanununa bakar, ceza kanununda bunun cezası nedir, ona göre karar verir.

Serap Belet- Adalet Bakanı size yönelik bu ifadeyi kullandı dedi ki, “bilinmeli ki kimse hakim ve savcılara emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz” sanatçıyı serbest bırakın çağrınız üzerine. Bu ifadeye bir yanıtınız, bir değerlendirmeniz olur mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Güzel, söyleyeyim hemen. Hakimler ve savcılarla ilgili kurs düzenlendi. O kurslarda bir kitapçık dağıtıldı. O kitapçıkta diyordu ki, “şu konularda karar vermeden önce hakimler önce bize danışsın.” Bekir Bozdağ, bu kitapçığı bilmiyor mu acaba? Bu kurslarda verilen ve açıkça yazılı bir metni bilmiyor mu acaba? O bilmiyorsa unutmasın, adaleti arayan bir kişi olarak ben biliyorum. Ben bunu iki kez grup toplantılarında da dile getirdim, bunu nasıl yazarsınız diye. Hâkime ve savcıya, üstelik yazılı veriyorsunuz şu konularda karar vermeden önce bize danışacaksınız diye. Nasıl oluyor bu? Kim doğruyu söylüyor? Ben söylerim. Ben bilsem ki hâkim ve savcıya hiçbir organ talimat vermez ve hakimler ve savcılar da hukukun üstünlüğü ve vicdanı kanaatlerine göre karar verirlerse o hakimlerin benim başımın üstünde yeri vardır. Ama belli çevrelerin, belli grupların bu kararı verdiklerini biliyorum.

Kim o hakimler ona da geleyim. Hakimler ve savcılarla ilgili 2017’de galiba bir değişiklik yapıldı. Evet 2017’de kanun hükmünde kararnameyle. Normalde hakimlik ve savcılık sınavında KPSS’yle girersiniz, 70 puan ve üstü alanlar davet edilir ve onlar arasında sözlü sınav yaparsanız. 2017’de yapılan bir değişiklikle 70 puanı kaldırdılar; 40 puan alan da, 20 alan da, 10 puan alan da… Torpille bir sürü hâkim ve savcı aldılar. Torpille diyorum; 70’i niye kaldırıyorsunuz, hangi gerekçeyle kaldırıyorsunuz 70 puanı?

Kürşad Oğuz- Liyakat sistemi çöktü diyorsunuz orada?

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim devlet çöktü, devleti çökerttiler. Bakın, yargının çöktüğü yerde devlet çöker. Siz yaptınız mı? Adalet Bakanı, o gün çıkıp şu açıklamayı yapsaydı: “Bir dakika beyler, ne yapıyorsunuz siz ya? Biz hâkim alıyoruz, savcı alıyoruz, 70 puanın altında yazılıda puan alan kişiyi biz hangi yüzle davet edeceğiz buraya.” Devletin dibine dinamit koymaktır bu. Devletin dibine dinamit koydular bunlar 2017’de kanun hükmünde kararnameyle.

Serap Belet- Peki bu bir talimatla verilmiş bir tutuklama kararıysa amacı nedir bu tutuklamanın?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gündem değiştirmek.

Serap Belet- Yani bunu toplumun bir kesiminin yaşam tarzına müdahale ve baskı aracı olduğu yorumunu yapanlar da var. Siz nasıl bakıyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- İki amaç var. Bir, gündem değiştirmek. İki, vay efendim biz imam hatiplilere sahip çıkıyoruz bu lafı etti diye. İmam hatipler sizin okulunuz mu? İmam hatipler Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin onurlu okulları. Hepimizin okulu. Sadece AK Partililerin çocukları mı gidiyor imam hatibe? Hayır efendim. Peki nasıl oluyor da böyle bir olayı alıp bu kadar büyütüyorlar ve yasa dışı bir işlemin içine Türkiye’yi sokuyorlar yani tutuklanmaması gereken bir sanatçıyı tutukluyorlar. Gündemi değiştirip gençleri bir anlamda birbirlerine önce sosyal medyada sonra diğer alanlarda çatıştırmak… Bunun için yapıyorlar.

Kürşad Oğuz- Yani iktidarın kendi tabanını konsolide etmek için böyle bir şey yaptığını söylüyorsunuz, o görüşte misiniz siz de onu mu düşünüyorsunuz? Bu ayrıştırmadan fayda sağlayacak diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Kendi tabanını konsolide etmek bu bir. İki, burada şunu da söyleyeyim. Şimdi bakın, vicdan sahibi herkes bunun yanlış olduğunu biliyor. AK Partinin içinde de vicdan sahibi insanlar var ve bunlar da yazdılar zaten, onlar da görüşlerini paylaştılar. Tamam biz bu sözü kabul etmiyoruz doğru, bu sözü zaten sanatçının kendisi de kabul etmediğini söyledi, yanlış olduğunu o da söyledi zaten. Özür diledi zaten. Yani özür dilemekte bir erdemdir aslında. Bir sanatçıdan beklenen bir şeydir, özür de diledi. Ama siz ona rağmen alıyorsunuz, tutukluyorsunuz, hapse atıyorsunuz. Eleştirince de vay efendim Hakimler Savcılar Kuruluna nasıl müdahale eder, hiçbir hakime müdahale edilmez. O Hakimler Savcılar Kuruluna da söylemek isterim. Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan hâkim hakkında ne yaptılar? Ben Anayasa Mahkemesi kararını uygulamıyorum dedi, ne yaptılar? Oturmuşlar orada, koca koca adamlar, sözde Hakimler ve Savcılar Kurulunda görev yapıyorlar. Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlar diyor, bütün idareyi bağlar diyor, bütün yargıyı bağlar diyor. Anayasa’da bu kadar açık hüküm var, alttaki mahkeme dedi ki ‘ben sizin kararınızı uygulamıyorum.’ Niçin? Başka yerden talimat geldi diye. Bir üst mahkemenin kararına siz itiraz edebilirsiniz, alt mahkeme tekrar görür. Ben bunu anlarım. Ama Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır, herkesi bağlar. Uygulamadılar. Ne yaptılar hakime? Hakimler Savcılar Kurulu ne yaptı? Oturdular paşa paşa yerlerine. Biz eleştirince de ‘Vay bizi nasıl eleştirirsiniz?’ Efendim ‘Kimse talimat veremez.’ Siz onu benim külahıma anlatın. Talimat alıyorsunuz, talimatla görev yapıyorsunuz siz. Benim tazminat davalarımda da biliyorum, burada tazminatlık bir şey yok diye lehime karar veren hakimleri tak diye değiştirdiler yerine başka hakimler getirdiler. Benim bunu görmeyeceğimi mi sanıyorlar? Yargı ilk kez 2018 sonrası bu kadar siyasallaştı. Talimat yukarıdan geliyor.

Bakın bir şey daha anlatayım. Bir suç örgütü lideri var, Sedat Peker. Açıklamalar yapıyor. Hangi savcı harekete geçti? İtiraf ediyor ya; ben bunu yaptım diyor, biz beraber bunu yaptık, diyor.

Kürşad Oğuz- Siz Pazartesi suç duyurusunda bulunacağınızı açıkladınız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Biz bulunacağız Pazartesi günü. Allah aşkına ya, bu ülkede bir cumhuriyet savcısı yok mu ya. Bir dakika demesi lazım değil mi, burada çok önemli iddialar var. Kişi, yer veriyor, zaman veriyor, saat veriyor, isim veriyor. Daha ne versin ya! Bir de elinden tutup getirse savcının önüne, savcı diyecek; ‘Aman bunu sakın yanıma getirme, bir de başım belaya girmesin.’ Bir tek yapmadığı o kaldı. Savcıya alıp elinden götürecek Sedat Peker diyecek ki, beyler suçluyu size getirdim. Hangi demokratik ülkede böylesine garip bir olay olabilir. Biliyorsunuz, dünyanın bütün ülkelerinde, demokrasi olan dünyanın bütün ülkelerinde bir suç örgütü, herhangi bir kişi, lideri de bıraktık itirafta bulunsa savcılar alırlar, sorgularlar ve mafyayı, çeteyi çökertirler. Ya bu adamlar Allah aşkına ya Baba filmini de mi izlemediler? Mario Puzo’nun kitabını da mı okumadılar Allah aşkına bunlar? Dünyanın her ülkesinde çetelerden birisi konuşur, hatta onların diliyle birisi kalkar söyler, bütün ayrıntıları anlatır, arkasından cumhuriyet savcıları alırlar belgeler, dokumanlar, ifadeler vs. çeteyi çökertirler.

Serap Belet- Şimdi siz Pazartesi günü gideceksiniz ve bu iddiaların araştırılması için bir suç duyurusunda mı bulunacaksınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Şimdi ben merak ediyorum, savcı ne yapacak? Dosyayı kapatacak mı, yoksa gerçekten bütün ayrıntılara girip anlatacak mı? Bunu yapacak, cesaret edecek bir savcı bugün var mı Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, bilmiyorum. Ama şundan yüzde yüz eminim yani. ‘Ayda 10 bin dolar rüşvet alan siyasetçi var’ kim dedi? Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İçişleri Bakanı dedi. Ayda 10 bin dolar rüşvet alan siyasetçi var dedi. Ayda 10 bin dolar alan siyasetçinin üzerine gittik, Cumhuriyet savcısına bildireceğim dedi. Bildirdi mi? Bildirmedi. Niye bildirmedi? Acaba İçişleri Bakanı da o suçun ortağı mı? Ortağı değilsen ismini verirsin, televizyonda söyledin, devletin televizyonunda söyledin bir de üstelik Söyledin ayda 10 bin dolar rüşvet alan. Kim bu arkadaş ya, kim bu rüşvet alan adam? Siyaseti kirletiyorsun. Rüşvet alan adam ama onun hamisi olan bakan onu koruyor. Olmaz efendim, olmaz. Artık öyle bir noktaya geldik ki, bakın bunu çok samimi söylüyorum, Saray artık Türkiye’yi yönetemiyor. Yönetemez zaten. Bu kadar kirlenen ve herkesin birbirine bir anlamda gebe kaldığı bir ortamda kimse kimsenin hakkında çıkıp rahat konuşamıyor. Ayda 10 bin dolar rüşvet alan adamı yakalayın, o da diyecek ki ‘Ben bu rüşveti şundan aldım ama o da öbüründen rüşvet alıyordu’ diyecek. Herkes birbirine dokunmuyor, çünkü dokunduğu andan itibaren çok şey büyüyecek, çok şey patlayacak. Peker’in iddialarının tamamı doğrudur. Bakın bir daha söylüyorum, tamamı doğrudur çünkü yaşamış zaten, taraf zaten. Söylüyor, biz bunu yaptık diyor. Bunu yaptık diyen adamı- suç mu anlattıkları suç -savcı çağırıyor mu? Savcı çağırmıyor niçin? Ya çağırırsam başım belaya girer. Ben hâkimin de savcının da belli bir teminat altında olduğuna inanmıyorum. Anayasada diyor ya hakimler ve savcılar teminatı vs. sayar. Anayasada der. Hangi teminat? Bugün öğleden sonra isterlerse yani yarın diyelim öğleden sonra isterlerse istedikleri hakimi istedikleri yere sürebilirler. Kim? Hakimler ve Savcılar Kurulu. Adalete en büyük ihaneti yapan kuruldur. Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan hakimi derhal görevden alıp, görevine son vermeyen bir kurul görevini yapmamıştır. Adalete en büyük ihaneti yapmış olan kuruldur.

Kürşad Oğuz- Demokrasi ve özgürlükler konusuna tekrar geleceğiz ama bu Gülşen bahsini kapatmak için bir soru daha sormak istiyorum size. Sizin bu helalleşme çabalarınız çerçevesinde bir soru. Diyelim parti olarak iktidara geldiniz veya seçildiniz Cumhurbaşkanı oldunuz. Sizin imam hatiplerle ilgili bir tasarrufunuz olacak mı? Yani bu gündeminizde var mı? Çünkü bu helalleşmeden filan bahsedilirken konu hep oraya kayıyor genelde.

Kemal Kılıçdaroğlu- Olacak, imam hatiplere en iyi öğretmenleri göndereceğiz. Oradaki çocuklarımızın en iyi şekilde yetişmelerini sağlayacağız. Onları siyasetin odağı haline asla getirmeyeceğiz. Onlar Müslümanlığı bilecekler, onlar sevgiyi bilecekler, onlar hoşgörüyü bilecekler, onlar inancımızı bilecekler. Onlar bilimin ne kadar değerli olduğunu bilecekler. Onlar ‘İlim Çin’deyse gidin öğrenin’ diyen sevgili peygamberimizin bütün öngörülerini hayata geçirmek için mücadele edecekler.

Serap Belet- Bugün eğitim standardında, eğitim kalitesinde olması gereken yerde olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi, hangi okul öyle? Hiçbir okul öyle değil ki. Okulları da mahvettiler bunlar. İmam hatipleri sanki bir siyasi partinin arka bahçesiymiş gibi… Nasıl siz arka bahçesi dersiniz, nasıl böyle adlandırırsınız? Diğer okullar üvey mi? Bütün okullarda çocuklarımızın iyi eğitim alması lazım. İyi öğretmenler olması lazım. Orada yetişen çocuklarımızın topluma sevgiyi, hoşgörüyü, bilimi, bilgiyi öğretmesi lazım. Çevreyi öğretmesi lazım, çevrenin önemini öğretmesi lazım, doğayı öğretmesi lazım, bilgiye önem vermesi lazım, toplumu aydınlatması lazım. Eğitimin özü budur zaten. Eğitim, bir kişiye de bir topluma da, bir ülkeye de sınıf atlatan en önemli faktördür. Ne kadar nitelikli eğitim olursa Türkiye o kadar hızlı büyür. O zaman bu garabet tartışmaların içine girmez. Önyargılardan arınmak demektir eğitim, hayatı sorgulamak demektir eğitim. Bunların eğitimle falan bir ilgileri yok. Bunlar alıyorlar, bütün imam hatipliler bizim partilidir ve biz bunlara bakarız. Nereden çıkardın sen onu, diğer okullar sizin değil mi? Buradaki evlatlar bizim evlatlarımız değil mi? Siz nasıl okullar arasında ayrım yapabilirsiniz?

Dolayısıyla diyorum ya eğitimi de mahvettiler bunlar. Üniversiteler? Kaç tane üniversite var? 200’ün üstünde galiba üniversitemiz var. Kaçı uluslararası standarda göre gerçek anlamda üniversite? Farklı düşündü diye üniversite hocasını üniversiteden atamazsınız. Farklı düşündü diye bir üniversite hocasını üniversiteden atıyorsanız zaten orası üniversite değil. Çünkü orada düşünce özgürlüğü yok demektir. Düşünce özgürlüğünün olduğu yer üniversitedir. Üniversitede her türlü düşünce özgürce tartışılabilmelidir. Siz alıyorsunuz, oraya da format çekiyorsunuz, buraya da format çekiyorsunuz; herkes benim gibi düşünsün. Herkes bir kişi gibi düşünürse ülkede büyüme olmaz, dünyada büyüme olmaz. Aksi düşünce kadar değerli bir düşünce yoktur.

Serap Belet- Şimdi siz konuyu aksi düşünceye getirmişken biz oradan hemen gelelim altılı masada farklı görüşlerin bir arada olması konusuna.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bir şey daha söyleyeyim, Cumhurbaşkanı’nın avukatları… Söyledim, mal varlıklarını açıklasınlar. Hâkim tayinine, savcı tayinine doğrudan müdahale ediyorlar. Hakimler ve Savcılar Kurulu üyelerini belirlemeye kalkıyorlar. Söyledim, niye mal varlıklarını açıklamıyorlar. Ben kendi malvarlığımı açıklıyorum, her kuruşun hesabını veriyorum. Beyefendi sen kalkıyorsun, Türkiye Cumhuriyeti’nin tepesinin en üstündeki o koltukta oturuyorsun. Senin avukatların doğrudan müdahale ediyor. Bu ülkenin Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı olarak bütün bunları anlatıyorum, sesin çıkmıyor. Bir savcı nasıl şunu yapıyor: bir Cumhurbaşkanının avukatı savcıya diyor ki, ‘şu kül tablasını getirir misin, sigaramın külünü dökeceğim.’ Koşa koşa gidip kül tablasını getiriyor. Bu mudur devlet yönetimi, bu mudur cumhuriyet savcılığı?

Siz hayatınızda bir tek Yargıtay kararının altına imza atmıyorsunuz. Yargıtay’da Covid-19 bahanesini de kullanarak seçimi bir süre erteliyorsunuz, bir kişiyi seçip getiriyorsunuz oraya, Sezgin Baran Korkmaz’ı serbest bırakan adamı getiriyorsunuz oraya, arkasından da onu alıyorsunuz Yargıtay üyesi olarak Anayasa Mahkemesine seçiyorsunuz ve sizin adınıza karar verecek. Şimdi bir siyasetçinin isteği ve arzusu üzerine veya onun baskısıyla bir kişi herhangi bir yere gelmişse, devlet bürokrasisi içinde veya yargı bürokrasisi içinde gelmişse, hakim veya savcı artık hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar veremez. Onu o makama getiren kişiye minnet duyar ve onun arzu ettiği şekilde karar verir. Bozulma ve çürüme de buradan başlar. Çünkü oraya atanan kişi bilgisiyle, birikimiyle değil dayandığı siyasal güçle oraya gelmiştir. Dayandığı siyasal güçle oraya geliyorsa artık o hakim ve savcı değildir. Ama tabi hakimleri, savcıları bu kadar eleştirdim ama bir şey daha ifade edeyim; bütün bu olumsuzluklara rağmen, bu ülkede hala hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar veren hakimlerimiz var, gerçekten olayların üzerine yüreklice giden savcılarımız var bunu da biliyorum ve onların hepsine buradan saygılarımı sunmak isterim.

Kürşad Oğuz- Onların da hakkını teslim edelim diyorsunuz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu eleştiriler onları kapsamıyor, bu eleştiriler kirlenenleri kapsıyor. O kirlenenleri saf dışı tutmak zorundayız. Bunlardan bazıları noter yapıldı biliyor musunuz benim eleştirdiğim. Bazıları çıktılar hakimliği bıraktılar, noter oldular. Sanıyorlar ki, noter olunca kurtulacağız. Hayır efendim. Söz veriyorum, milletimin önünde söz veriyorum, kirliliğe bulaşan hâkim, savcı, genel müdür kimse tamamını devlet bürokrasisinden temizleyeceğim. Tamamını. Bu ülkeye liyakat dediğimiz, adalet dediğimiz kavram tam gelecek. Eğer siz Şenyaşar Ailesi… Çocukları öldürüldü, kocası hastanede kafasına tüp vurularak öldürüldü ve bu kadın elinde bir kâğıt, adalet istiyor. Ya aradan bu kadar süre geçti, üç savcı iddianame yazamadı ya korkudan. Niçin? Öldürenler AK Partili milletvekilinin yakınlarıymış. Katilin yakını mı olur Allah aşkına? Adalet karşısında neyse gereğini yaparsın. Şimdi bu kadının adliye önünde durmasını da yasakladılar. ‘Niye adliyenin önünde duruyorsun, niye sen adalet istiyorsun?’ Ya adalet istemenin suç olduğu bir dönemi yaşıyoruz.

Serap Belet- Şimdi ‘bütün kirliliğe karışanları temizleyeceğim, noter olanlar da buna güvenmesin’ dediniz ya, yani geriye dönük böyle bir takip mi olacak? Geriye dönük böyle bir kirliliğe ya da suça katılmış…

Kemal Kılıçdaroğlu- Noter adaletin bir parçasıdır.

Serap Belet- Bunlar tespit edilip işlem mi yapılacak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim tespit etmeye gerek yok hepsi ortada zaten. Bu ülkede Almanya’daki dosyaya bakıyorsunuz, Siemens’ten rüşvet alanlar kimlere verildiği yazılı zaten orada. Aynı dosyaya burada gizlilik kararı koyuyorsun. Niye gizlilik kararı koyuyorsunuz? Almanya’da açık olan burada niye gizli, Devlet Demiryollarında, niye gizli? Partiye veriyorlar, parti yöneticilerine veriyorlar, bürokratlara veriyorlar; bunlar yazıyor zaten. Ne kadar rüşvet alındığı, ne ödendiği belli, itiraf ediyorlar. Amerika’daki dosya; Mercedes firmasının, doğrudan doğruya o dönemin büyükşehir belediye başkanına verdiği rüşvet var.

Serap Belet- Ama henüz iddia sürecinde hukuki süreç değil mi Sayın Genel Başkan? O dosyalar henüz devam eden bir hukuki süreçle ilgili dosyalardı değil mi? Henüz iddia olarak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Gizlilik kararı kondu. Ama Mercedes otobüslerinin alımıyla ilgili Ankara’daki dosyada doğrudan o dönemin belediye başkanına rüşvet verildiği Amerika’daki dosyada var. Biz istedik, siz muhatap değilsiniz diyorlar.

Kürşad Oğuz- Bir yandan helalleşme sürecini sürdürüyorsunuz, bir yandan da bu konuşmalarınızdan anlıyorum ki, zaten söylediniz hesaplaşma içine de gireceğiz eğer…

Kemal Kılıçdaroğlu- Hesaplaşma değil.

Kürşad Oğuz- Ne diyelim?

Kemal Kılıçdaroğlu- Adalet arama. Şimdi hesaplaşma ayrı bir şey. Ben hesaplaşma kavramını çok doğru bulmuyorum. Yani oturacağız hesaplaşacağız, kavga edeceğiz... Hayır efendim.

Kürşad Oğuz- Sizden onu isteyenler de var zaten. Yani niye bunu söylemiyorsunuz diyenler de var.

Kemal Kılıçdaroğlu- Değil efendim. Aksi halde yani haksız bir kavganın içine girerseniz bunlardan bir farkınız kalmaz. Biz bunlar gibi değiliz. Bize göre devletin dini adalettir, adalet çerçevesinde hareket ederiz. Kişi hangi partiden olursa olsun, hangi siyasi görüşten olursa olsun, ahlakı varsa, temizse zaten biz onlarla helalleşelim diyoruz yani. Kabahatimiz, kusurumuz varsa oturalım konuşalım. Doğru. Benim de hatam olabilir. Bakın ben şunu hiç iddia etmedim; benim asla hatam yoktur, hiçbir kusurum yoktur. Efendim hata insana özgü bir kavramdır. Hepimiz hata yapabiliriz.

Serap Belet- Kendinizle ilgili en büyük iddianız nedir?

Kemal Kılıçdaroğlu- Kul hakkı yiyenden hesap sormaktır. En büyük iddiam budur.

Kürşad Oğuz- Peki bütün bu konuşmalar aslında…

Kemal Kılıçdaroğlu- Beytülmale el uzatan, devletin hazinesine el uzatan kişiyi affetmek diye bir geleneğimiz yok.

Kürşad Oğuz- Siz kul hakkı yedirmem diye sık sık söylüyorsunuz zaten. Ama bütün bu konuşmalar hep zaten sizin bir iddianızı ortaya koyuyor. Bu da ne? Zaten partinizden kurmaylar çok sık ifade ediyor ‘bizim Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kılıçdaroğlu’ diye. Bütün bu konuşmalardan benim çıkardığım da siz evet bu işe artık tamamen soyunmuş durumdasınız. 2 Ekim’de Altılı Masanın ikinci tur buluşması başlayacak. Siz, 2 Ekim günü masaya, kardeşim ben CHP’nin adayıyım ve Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyorum diyecek misiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır.

Kürşad Oğuz- Nasıl yapacaksınız bu işi? Konuşacak mısınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Altı lider oturup buna karar verecek.

Serap Belet- Ama bu süreç nasıl işleyecek? Her lider bir isim ya da bir öneri telaffuz etmeyecek mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hiç konuşulmadı ki.

Serap Belet- Ama mutlaka konuşulacak. Nasıl bir yol izlenecek?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yeri ve zamanı gelince konuşulacak tabi. Biz bunu da kendi aramızda konuştuk. Biz şu anda, daha önce yayınladığımız bir bildiride, kamuoyuna yaptığımız açıklamada; seçeceğimiz Cumhurbaşkanının niteliklerini saydık. Böyle olması lazım. Bu niteliklere sahip bir adayı elbette oturacağız, konuşacağız ve bir adayı belirleyeceğiz diye. Dolasıyla burada dayatma mantığıyla giderseniz bu asla doğru değildir.

Kürşad Oğuz- Yok zaten öyle bir masada mümkün değil dayatmak.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yok yani değildir. Oturacağız, her birimiz olgun insanlarız, her birimizin ortak hedefi var: Bu ülkede bozulan devlet çarkını yeniden düzeltmek, ülkede giden demokrasiyi yeniden getirmek. Adalet büyük yara almış, artık adalet yerlerde sürünüyor; adaleti yeniden tesis etmek. Devlette liyakati yeniden tesis etmek. İşi ehline teslim etmek gibi bir geleneği başlatmak. Vatandaş, fakir, fukara evine ekmek götüremiyor, bu insanlara en azından belli bir hayat standardı sağlamak. Bu ülkede hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye’yi inşa etmek…

Bizim şimdilik bununla ilgili önce kuralları belirlememiz lazım. Neyi nasıl yapacağımızı söylememiz lazım, kamuoyunu ikna etmemiz lazım. Sonuçta Cumhurbaşkanı, birisi gelecek, oturacak yerine. Ama sonuçta bizim öngördüğümüz hedeflerin tümünün gerçekleşmesi gerekiyor. O hedefleri belirleyeceğiz önce.

Kürşad Oğuz- Şöyle, bir altı tur yapıldı, hani biraz da zaman geçiyor. Tabi her partinin kendi seçmen kitlesini de, hem de muhalefete inanan, güvenen kesimde bir artık sabırsızlık var gibi yani bunu siz de zaten seziyorsunuzdur.

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim bizde bir sabırsızlık yok.

Serap Belet- Ama en çok kendini muhalif olarak tanımlayan seçmende bir merak var.

Kürşad Oğuz- Hem merak, hem de artık bu işin adı konsun…

Serap Belet- İktidarın uykusu kaçıyor diyorsunuz ama muhalif seçmen de gerçekten merak ediyor; kim olacak ve biz ne zaman öğreneceğiz, ne zaman şekillenecek diye.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi muhalif seçmenden kastınız AK Partiye muhalif olan seçmen mi?

Serap Belet- Evet yani Cumhur İttifakına oy vermeyen diyelim.

Kemal Kılıçdaroğlu- O seçmenimizin şunu bilmesini isterim. Ben buradan bu vesileyle Cumhuriyet Halk Partililere de seslenmek isterim. Bir; siz neyi nasıl yapacağınızı kamuoyuna açıklamazsanız seçeceğiniz Cumhurbaşkanı ne yapacak? İki; bozulan devlet çarkını nasıl düzelteceğinizi kamuoyuna açıklamazsanız o zaman gelen kişi ne yapacak? Üç; ciddi yolsuzluklar var ve ciddi hasarlar var, siz Hasar Tespit Komisyonu kuracağınızı açıklamazsanız, önce hasarı tespit edeceğiz demezseniz, devleti nasıl yöneteceğinizi nasıl ilan edeceksiniz? Yani Cumhurbaşkanı olarak seçilen kişinin en azından altı liderlerin belirlediği temel kuralları içselleştirmesi lazım.

Serap Belet- Bu temel kuralları ne zaman ilan edeceksiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bir kısmını ilan ettik. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemle bir kısmını ilan ettik. Göç Komisyonu kurduk mesela. Suriyelileri kendi ülkelerine nasıl göndereceğiz onunla ilgili, devlette ciddi bir bozulma var, Hasar Tespit Komisyonu kuracağız, Hasar Tespit Komisyonunun görevi ne olacak o. Üç; Türkiye’nin ciddi bir yolsuzlukla sınavı gerekiyor. Yani kul hakkı yiyen, yolsuzluk yapan, milyarları götüren insanlar var. Dolayısıyla sizin bunu düzeltecek mekanizmaları nasıl inşa edeceksiniz. Biz mesela bununla ilgili parlamentoda Kesin Hesap Komisyonu kuracağız. Biz söyledik bunu imza altına aldık, imzaladık. Ne demek Kesin Hesap Komisyonu? Bu yılın bütçesi görüşüldü, bütçe bitti, paralar harcandı. Nereye harcandı? Bu hiç tartışılmaz. Doğru yere harcandı mı? Bu da tartışılmaz. Bunun adı Kesin Hesap Kanunu. Kesin Hesap Kanunuyla ilgili ayrı bir komisyon kuracağız. Başına kimi getireceğiz? Ana muhalefet başkanlığı yani ana muhalefetten gelecek oraya.

Serap Belet- İktidarı denetleyecekler.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu ne demektir? İktidarı denetlemek aynı zamanda görev yapan bütün bürokrasiyi denetlemektir. Çünkü bürokratlarla beraber bakan gelecek oraya her bakan oturacak hesabını verecek. Dolayısıyla bu ne demektir? Bakan göreve geldiğinde şunu diyecektir, aman ha beyler, bürokrat arkadaşlarım, sakın hata yapmayın; biz gideceğiz yarın Kesin Hesap Komisyonunda hesap vereceğiz, üstelik hesap verirken de karşımızda ana muhalefet olacak. Bu geriye doğru devlet bürokrasisinde artı görev yapan bakanların da, siyasilerin de daha dikkatli davranmalarına yol açacak. Daha buna benzer Merkez Bankası. Allah aşkına Merkez Bankası diye bir banka var mı? Adı Merkez Bankası. Kanuna göre görevini yapıyor mu? Yapmıyor. Nedir Merkez Bankasının görevi? Yazar 4. madde: Merkez Bankasının temel görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Merkez Bankası fiyat istikrarını sağlamak için ne yaptı?

Kürşad Oğuz- Ekonomiye geleceğiz aslında, bunları konuşmak istiyoruz zaten.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bütün bu ayrıntılar ortaya çıkmadan siz ben kalktım Cumhurbaşkanı adayını belirledim. Belirledik, Cumhurbaşkanı adayı da dedi ki, ben bunlara katılmıyorum. Ne olacak? Biz aklın ve mantığın gereklerini…

Kürşad Oğuz- Buna uygun bir Cumhurbaşkanı adayı belirleyeceğiz diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet, aklın ve mantığın gerektirdiği. Önce biz kurallarımızı koyalım ki Cumhurbaşkanı adayı da tamam ben bu kuralların tamamını yerine getireceğim.

Serap Belet- Şöyle ifade edildi, bir protokol imzalanacak Cumhurbaşkanı adayı da bu belirlenen ilkelere imza atacak. Böyle mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Aynen öyle olacak. Cumhurbaşkanı adayı evet bu sözleri verecek, altına imza atacak.

Kürşad Oğuz- Dolayısıyla altı partinin üzerinde uzlaştığı bir isim olacak.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Altı partinin adayı olarak, altı partinin ortaya koyduğu temel ilkelere sadık kalacağına dair kamuoyuna söz verecek ve altına imza atacak. Dolayısıyla hani oturalım Cumhurbaşkanı adayını belirleyelim. Bu Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunları çözme konusunda güçlü bir iradenin ortaya konmaması, olay Cumhurbaşkanı olayı değil. Olay Türkiye olayı. Türkiye öyle bir noktaya geldi ki; bürokraside ciddi bir çürüme var, ekonomide ciddi açmazlarımız var, ahlaki düzeyde ciddi bir yozlaşma var, uyuşturucu belası var bu ülkede. Gidin Türkiye’nin hangi iline gidiyorsanız gidin, boşanma davalarına bir bakın yani müthiş bir boşanma olayı var. Evlerde büyük bir geçimsizlik var. Siz bütün bu sorunları bir tarafa atıyorsunuz, efendim biz Cumhurbaşkanı adayını kimi seçelim.

Serap Belet- Ama seçmen için adayın kim olduğu, kimliği, onunla kurduğu bağ önemli değil mi?

Kürşad Oğuz- Şunun için önemli, mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan aday olduğunu zaten açıkladı. Yani o konuda herhangi bir tereddüt yok. Onun karşısında kazanacak bir aday…

Kemal Kılıçdaroğlu- Orada şöyle tereddüt var. Bazı çevreler bir daha aday olmayacak, kaybedeceğini bilirse aday olmayacak diye tereddütler yazılar yazılıyor. Bilmiyoruz ama açıkladı. Ben adayım dedi evet.

Kürşad Oğuz- Neticede belirli bir durum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Gayet doğal.

Kürşad Oğuz- Şimdi ama deniyor ki, onun karşısında kazanacak bir aday olması lazım. Zaten bütün tartışma da bunun etrafında dönüyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Onun karşısında yüzde yüz kazanacak bir aday olacak. Hiç kimse endişe etmesin. 13’üncü Cumhurbaşkanı adayı, Millet İttifakı’nın adayı olacaktır. Kazanacaktır, gelecektir, Türkiye’nin bozulan bütün çarklarını düzeltecektir altı lider beraber.

Kürşad Oğuz- Şunu net olarak sorayım o zaman. Sizin için sanıyorum Özgür Bey de söylemişti ya da kurmaylarınız da bazen söylüyorlar. Kazanamayacağına yüzde 1 bile ihtimal verse Sayın Kılıçdaroğlu aday olmaz diyorlar, öyle mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hiç endişe etmeyin, altı liderin çıkaracağı aday, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin onurlu 13’üncü Cumhurbaşkanı olacaktır. 

Serap Belet- Bu akşam bize bir manşet vermeyeceksiniz Sayın Kılıçdaroğlu.

Kürşad Oğuz- Bu konuda en azından.

Kemal Kılıçdaroğlu- O kadar çok manşet verdim ki…

Serap Belet- Ben şunu merak ediyorum. Aslında bu arada sorduğumuz sorular gerçekten merak ettiğimiz için sorduğumuz sorular. Sadece gazeteci olduğumuz için değil, günlük hayatta herkes bu konuyu konuşuyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Ama bakın ben de size son derece samimi yanıt veriyorum samimi.

Serap Belet- Şunu okuduk, bir süre önce dendi ki…

Kemal Kılıçdaroğlu- Bir şey daha söyleyeyim, ben bildiğiniz türden bir politikacı değilim. Kafamın arkasında başka hesaplar yok. Yüreğimde ne varsa onu söylerim.

Kürşad Oğuz- O konuda hiç şüphemiz yok. Benim hiç şüphem yok en azından.

Kemal Kılıçdaroğlu- Dolasıyla altı liderin bir araya gelip konuşmadığı bir konuda, benim kalkıp konuşma yapmam kadar garip bir şey olamaz.

Serap Belet- Şu yazıldı. Türkiye genelinde bu aday konusunda bir uzlaşıya varmadan ya da masaya oturmadan önce, konuşmadan önce Türkiye genelinde 200 bin örneklemli ya da yani çok geniş bir araştırma yapılarak toplumdaki eğilimi ölçeceğiniz, konuşulan isimlerin hangisine daha çok teveccüh var, ilgi var bunu ölçeceğiniz, ona göre de adayları konuşacağınız yazıldı. Öyle mi? Böyle bir araştırma yaptıracak mısınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır efendim biz öyle bir şey söylemedik.

Serap Belet- Yo siz söylemediniz, yazıldı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bunu söyleyen arkadaşlarımız olabilir tabi.

Serap Belet- Hayır sizin parti olarak, Altılı Masa ya da CHP olarak adaya ilişkin bir araştırmanız olacak mı?

Kürşad Oğuz- Hatta 200 bin kişiyi kapsayan bir araştırma yapılacak falan, bunlar hurafe mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Biz henüz öyle bir karar almış değiliz yani kimi gösterelim. Çünkü yolun başındayız. Daha seçim kararı alınmadı, bir şey alınmadı, önümüzdeki Nisan ayında. Az önce de ifade ettim, bizim önce neler yapacağımız konusunda temel konularda görüş birliğine varmamız lazım. Temel konularda görüş birliğine vardıktan sonra ikinci aşama geliyor. Siz işi tersinden alıp, önce yukarıdakini belirleyelim sonra aşağıdakileri derseniz bu iş olmaz. Yürümez bu iş yani.

Bakın, Türkiye öyle bir konumda ki, o kadar zor bir konumda ki; her açıdan çok zor konumda ve siz alacağınız her kararı oturup bizim istişare dediğimiz danışarak, tartışarak uygar insanlar gibi önce o kararları almanız lazım. O kararları aldıktan sonra neyin üzerine neyi nasıl yapacağınız ve onun üzerine hangi niteliklere sahip bir Cumhurbaşkanı olmalı onu seçeceksiniz.

Serap Belet- Peki bu aşamada siz dediniz ya kalbimdekini, aklımdakini açıkça söylüyorum. Şimdi çok konuşulan bir şeyi size sormazsak olmaz. Kamuoyu araştırmalarında sorulan Sayın Akşener her ne kadar Cumhurbaşkanı adayı ben olmayacağım diye çok net bir dille bizim yayınımızda söyledi. Yine de Sayın Akşener de soruluyor, Sayın İmamoğlu, Sayın Yavaş da soruluyor. Ve özellikle Mansur Yavaş isminin ön plana çıktığını bu kamuoyu araştırmalarında görüyoruz. Sizin partinizin belediye başkanları büyükşehirlerde de şu anda da zaten herkes yakından takip ediyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Gayet başarılı görev yapıyorlar.

Serap Belet- Olası aday listesinin tümüyle kategorik olarak dışında mı Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş?

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim öyle bir liste olmadı ki kategorik olsun veya olmasın. Öyle bir şey olmadı. Hiç görüşülmedi. Bunu bazı arkadaşlar yazıyorlar köşelerinde. Olabilir. Bazı kamuoyu yoklamaları var biz de görüyoruz onları, o da olabilir. Ama dediğim gibi görüşülmeyen bir konu üzerinde bizim görüş beyan etmemiz çok doğru değil. Benim en azından.

Serap Belet- Yani şu nedenle; belediye başkanlıklarını kaybetmemek adına böyle bir yaklaşımınız var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bakın, devlet yönetimi sıradan bir olay değildir. Devleti yönetecek kişiye, hele bütün bu yetkilere sahip olan, bir tek imzayla her şeyi yapacak pozisyonda olan bir kişiye siz devleti teslim ettiniz. Bu büyük bir hataydı 2018’de. Ve Türkiye bu konumda. Bir kişi her şeyi bilmez. Ben her şeyi biliyorum diyen kişi aslında hiçbir şey bilmeyen kişidir. Dolasıyla Cumhurbaşkanı adayı devlet aklına sahip olacak, devletin ne olduğunu bilecek, adaletin ne olduğunu bilecek, liyakatin ne olduğunu bilecek, devlet kurumlarını bilecek, devletin içinde ciddi kurumlar var bu ciddi kurumların nasıl çalışacağını bilecek. Dolayısıyla siz bütün bunları bilmeyen bir kişiyi, çok iyidir, getirelim bunu koyalım dediğiniz zaman olmaz.

Kürşad Oğuz- Veya altı liderden de onay alacak aynı zamanda.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi onay da alacak. Artı bütün bunların yanında egosuna yenik düşmeyecek. Yetkiye sahip oldum, oh ne güzel seçildim, nereden çıktı bu Altılı Masa beyler, böyle bir şey olur mu, benim imzam var, yetkim var, ben altına basıyorum imzayı bu olsun… Biz devleti yeniden inşa edeceğiz. Altını bir daha çizerek ifade edeyim, devleti yeniden inşa edeceğiz…

Serap Belet- Yanıt vermiş oldunuz aslında Sayın İmamoğlu ve Yavaş için.

Kemal Kılıçdaroğlu- Liyakat ve adalet üzerine devleti yeniden inşa edeceğiz. Devletin yeniden inşası sıradan bir olay değildir. Merkez Bankasının başına kimi getireceksiniz? Partili mi getireceksiniz? Getirirseniz bunlardan ne farkınız kalır? Eğer siz Türkiye’de iç ve dış finans çevrelerine güven veren, işini bilen, konusunu bilen bir kişiyi atamazsanız, siz Merkez Bankasının görev yapabileceğine inanıyor musunuz? Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulunun başına o işleri bilen kişileri getirmezseniz sizin bunlardan ne farkınız var? Siz rüşvet alan adamı büyükelçi tayin ederseniz, güreşçiyi alıp da bir bankanın yönetim kuruluna atarsanız bunlardan ne farkınız var? Dolayısıyla gelecek kişi tepeye oturacak kişi aynı zamanda liderlerle beraber hareket edecek kişi olmalıdır.

Bakın şu anda Altılı Masa aslında bir millet masasıdır, sıradan bir masa değildir. Milletin hangi kesimine yani siyasi görüş olarak hangi kesimine sorarsanız sorun kendisini temsil eden bir kişiyi o masada görüyor. O nedenle ben devleti yeniden inşa edeceğiz diyorum. Bir kişinin, bir partinin tek başına devleti yönetme süreci bitmiştir. Bu aşamada yoktur öyle bir şey. Altı lider, altı parti bir araya gelip biz yeniden bütün kurumlarıyla adalet üzerine ve demokrasinin bütün kurumlarını getirerek, her düşünceye, her inanca ve her kimliğe saygı duyarak yeniden inşa etmek zorundayız.

Serap Belet- Geçtiğimiz yıl liderler kabinesi konuşuldu. Yani Millet İttifakının ya da muhalefetin çıkardığı adayın sadece tek başına cumhurbaşkanı adayı değil, cumhurbaşkanı yardımcısı, belki ekonomi yönetiminin kimde olacağı, dış politikanın kimde olacağı gibi bir Altılı Masadaki liderlerin belki de bizzat içinde yer aldığı toplu bir ekip olarak bir adaylık sürecinin ve kampanyasının yürütüleceği öyle mi?

Kürşad Oğuz- Hatta sizin adaylığınızı böyle bir ekiple…

Kemal Kılıçdaroğlu- Bütün temel kararları-bu benim görüşüm- devletin yeniden inşası sürecinde bütün temel kararların altı liderin ortak alması lazım. Bir daha ifade edeyim, bütün temel kararların yapılacak, mesela anayasadaki değişiklikler, meclis iç tüzüğündeki değişiklikler…

Serap Belet- Yani seçim kazanılırsa sonrasında her birinin yönetimde bir söz hakkı ve temsili olacak mı diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- O ayrı.

Kürşad Oğuz- Seçim öncesine ilişkin mi söylüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Öncesi ve sonrası.

Kürşad Oğuz- O zaman sonrasında da bu masanın devam edeceğine dair bir…

Kemal Kılıçdaroğlu- Öncesini zaten yapıyoruz.

Kürşad Oğuz- Sonrasında bu masa o zaman devam edebilecek onu mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Etmeli efendim.

Serap Belet- Yani her parti yönetimde bir pay alacak mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- O ayrı bir şey. Şimdi bu iş sanki oturacağız devlet yönetiminde pazarlık yapacağız değil. Hepimizin tek amacı var, ülkeye demokrasiyi yeniden getirmek. Demokrasiyi yeniden getirirken altı lider sen bir kenara çekil ben getireceğim olmayacak. Altı lider beraber oturacağız, Türkiye’nin temel konularında oturacağız kararımızı alacağız. Dolayısıyla göreceksiniz o süreç içerisinde her şey sağlıklı çalışan bir saatin mekanizması gibi çalışacak.

Kürşad Oğuz- Bu anketlerden bahis açılmışken siz daha önce de böyle eleştirilerde bulundunuz ama en son bu icralık borçları ödemeyin çağrısını yaptığınız videoda bir cümle benim çok dikkatimi çekti. Dediniz ki, ‘sürekli bir Kılıçdaroğlu propagandasıyla yani anti propaganda aslında karşı karşıya kalıyoruz. Bazı sermayedarlar ve geleceği planlamak ve bu kirli düzeni sürdürmek istiyorlar. Dertleri ülke değil bu kazançları, kirli düzeni devam ettirmek. İktidar değişse de sistemin devamını sağlamak. Kirli oyunlar yapıyorlar, sadece AK Parti’de değil bu kirli odaklar hem anket şirketleri, hem de trol ağlarıyla medya üzerinden sürece dahil oluyorlar…’ Yani ben şunu algıladım, sanki şunu eleştiriyorsunuz, mesele benim aday olup olmamam değil ama anket şirketleri belli oyunlarla, belli manipülasyonlarla farklı türde bir izlenim yaratmaya çalışıyorlar. Öyle mi, kastettiğiniz bu mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle, yani onu görüyoruz zaten. Hepimiz de görüyoruz. Şimdi benim saygı duyduğum anket şirketleri var tabi yani.

Kürşad Oğuz- Yok zaten isim vermediğiniz sürece bir…

Kemal Kılıçdaroğlu- Ama bunun yanında manipülatif şeyler yapan, sonuçlar açıklayan var. Bunu bize kim söylüyor? Bunu bize gene saygınlığı olan anket şirketlerinin yöneticileri söylüyor.

Kürşad Oğuz- Yani bu o anketler de sizi arka planda gösteren anketler kastettiğiniz herhalde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır efendim bu arka plan, ön plan olayı değil. Pek çok alan için söylenen bir şey o. Yoksa Ali mi önde, Veli mi önde değil; o ayrı bir şey. Şimdi sorulacak sorunun niteliği önemli, sorulacak sorunun nasıl sorulacağı önemli, soruların iyi belirlenmesi lazım, bunlar önemli. Ben anketör değilim ya da bu işleri bilmiyorum ama bu işleri çok iyi bilen akademik dünyadan saygın insanlarla biz görüşüyoruz zaten yani. Necati İşçil vardı, Allah rahmet eylesin bizim istatistik dersine gelirdi ben okurken. Derdi ki, mesela sinemadan dağılan kişilere sinemayı seviyor musunuz diye sorarsanız yüzde 99,9 çıkar, çünkü sevmese zaten sinemaya gitmez. Bu örneği verirdi anket yapılırken deneklerin nasıl seçilmesi gerektiğine dair. Yani o gerçek sonucu nasıl alabilirsiniz diye bu örneği verirdi bize. Bu örnek hafızamın bir yerinde ta öğrencilikten beri kalan bir örnek. Aslında dediğim gibi bu işin profesyonelleri var, iyi yapanlar var, bu işi araştıranlar var, soruşturanlar var. Dolayısıyla o çerçevede bir şey önümüze gelir.

Serap Belet- Ama altılı masanın ortak kararı ne olur? Konuşacağız dediniz ama oraya gelmeden sizin Kürşad’ın bahsettiği bu videoda da, diğer videolarda da işte KHK’lar, ÖTV, bu çıkışlarınızı da şimdi konuşuruz. Orada da hep ‘ben geldiğimde, biz geldiğimizde, ben konuşacağım o varlık yönetim şirketleriyle’ ifadeniz aslında adaymışçasına bir ifade…

Kürşad Oğuz- Bir iddia ortaya koyuyorsunuz hep aslında.

Serap Belet- En azından CHP adına aday ismi olarak zaten konuşuluyorsunuz. Bunun da bir çeşit dolaylı ilanı değil mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi, biz yapacağız dersem Altılı Masa adına benim konuşma hakkım yok. Nasıl diyebilirim ki biz bunu yapacağız diye? Bizim yapacağımız işler belli, kamuoyuna açıkladığımız işler, onlara biz yapacağız diyorum. İşte Kesin hesap komisyonu kuracağız, şunu yapacağız, bunu, Hasar Tespit Komisyonu kuracağız, Ekonomik Sosyal Konseyi şöyle çalıştıracağız. Bunları söylüyoruz ‘Biz’ diyoruz orada. Çünkü bunu ortak belirledik. Diğerleri ortak görüşülmedi; onu ben yapacağım diyorum, bunu kesinlikle yapacağım diyorum. Orada dolasıyla tekilleştiriyorum. Ama beraber karar aldıklarımızda biz diyorum.

Kürşad Oğuz- Peki ben net bir soru sorayım belki kızarsınız bilmiyorum ama.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo niye kızayım; siz sorun, ben de cevap vereceğim.

Kürşad Oğuz- Çünkü ben de merek ediyorum gerçekten. Diyelim siz şimdi kafanızdan adaylık geçiyor ama vazgeçtiniz. Başka bir şey oldu, başka bir yani ben hükümet olacağım dediniz, başka bir role büründünüz ve karşınıza başka adaylar sunuldu, o zaman kimi yapalım Cumhurbaşkanı adayı diye ve iki aday var karşınızda biri Sayın İmamoğlu, biri Sayın Mansur Yavaş. Sizin gönlünüz hangisinden yana olur?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yani bu soruya cevap vermemi istiyorsunuz?

Kürşad Oğuz- Vallahi istiyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır şimdi bakın, ikisi de değerli, ikisi de başarılı, ikisi de görevini yapıyor…

Kürşad Oğuz- Ya da şunu da söyleyebilirsiniz, hayır ikisi de belediye başkanı kalmalı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bakın, ikisi de görevi yapıyor hiçbir itirazım yok. Yani gerçekten başarılılar, görevlerini yapıyorlar, teveccühleri var, halkın teveccühü var, oylarını artırıyorlar. CHP’nin bu bağlamda hem İstanbul’da hem Ankara’da oylarının ciddi ölçüde arttığını da gayet iyi biliyorum. Şimdi biz Altılı Masadan diyoruz ki, altı lider aday belirleyecek. Siz bana diyorsunuz ki bunlardan kimi seçersiniz? Olmaz.

Kürşad Oğuz- Hayır önünüze gelirse diyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo olmaz, önümüze böyle bir şey gelmez.

Serap Belet- Altılı Masadaki liderlerin başka isimlerin de adaylığı aranızda konuşulabilir o zaman?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette yani. Biz sonuçta yani benim gördüklerimi diğer liderler görmüyor mu? Onlar da görüyorlar. Dolayısıyla sadece benim bildiğim bir alan değil bu. Altı lider de aynı duyarlılıkları koruyoruz, beraber koruyoruz yani.

Serap Belet- Adaylıktan gelelim bu çağrınıza. Şimdi sizin üst üste çağrılarınız sonrası hemen ardından düzenlemelere gidildi. Ardından da en son bu ‘varlık yönetim şirketleri borçlarınızı ödemeyin’ çağrınızın olduğu akşam işte 30 milyarlık bir destek paketiyle bu borçların bir kısmının silinmesine karar verildi. Ama sefer de size işte ‘bir bilgi sızdırılıyor, bunu alıp öncesinde paylaşıyorlar’ diye de size yönelik bir değerlendirme yapıldı, bir itham, eleştiri…

Kürşad Oğuz- Eski bürokratlar size…

Serap Belet- Siz önden alıyorsunuz sonrasın da mı bu çağrıları yapıyorsunuz Sayın Kılıçdaroğlu? Bu eleştirilere, bu yoruma yanıtınız nedir? Bu iddia demek daha doğru.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi, gerçekten Allah akıl fikir versin. Gerçekten bunlar devleti yönetemiyorlar, gerçekten büyük bir acziyet içindeler. Köstebek; bugün Yeni Şafak’ta manşet atmış, ‘Kılıçdaroğlu’nun köstebeği kimdir’ diye. Benim en ciddi köstebeğim sarayda oturuyor: Erdoğan. Allah aşkına, bizim seçim bildirgelerimizi okusalar bunlar, yaptığımız açıklamaları okusalar buna ihtiyaç duymazlar. Bu konuyu biz daha önceki seçimlerde de dile getirdik. Bugün Türkiye’nin içinde yaşadığı tablo gereği zaten bu yapılmak zorunda. Çağrı yapıyorum hükümete, 3600’ü de söyledim, taşeron işçileri de söyledim, başka o kadar çok şey söyledim ki, KYK’lıları söyledim, borçları söyledim. Daha bundan sonra da söyleyeceğim. EYT’lileri de söyledim. Ki, bunları yıllardır söylüyorum. Şimdi bunlar yapmak zorunda kalıyor. Çünkü Kılıçdaroğlu söylüyorsa doğruyu söylüyor. Bunlara da baskı geliyor, bunların tabanından da baskı geliyor. Çünkü vatandaş kahvede otururken diyor ki AK Partiliye, kardeşim sana oy verdim, bak Kılıçdaroğlu diyor ki bunu silin, niye silmiyorsunuz. Bunu kaldırın, niye kaldırmıyorsunuz. Şunlara kadro verin, niye kadro vermiyorsunuz. Bunlar da il başkanı, ilçe başkanı her taraftan telefon ya bizden toplumun böyle bir talebi var. Yapıyorlar. Ben söylerim, bakalım ne olacak.

Serap Belet- Ödemeyin çağrınız hukuki değil, insanlara ödemeyin denir mi diye eleştirildi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Denir. Niye denir? Bankaların bilançoları güzelleşsin diye borçlar var, kredi kartı borcu var, tüketici kredisi borcu var, ödeyemiyor bu adam. Sonra bilançolar güzelleşsin diye bu alacakları yani vatandaştan olan alacaklarını satıyorlar. Kime? Varlık yönetim şirketlerine. Varlık yönetim şirketleri boynuna biniyor, avukatı tutuyor, gönderiyor parayı alıyor. Evine gidiyor haczediyor. Bu adam zaten 2 bin 500 lirayı ödese zaten ödeyecek. Ödeyecek gücü yok. O nedenle ödemeyin, seçime az kaldı biz gelince zaten kaldıracağız. Bu kadar basit.

Serap Belet- Bunun gibi başka çağrılarınız olacak mı? Ne var sırada?

Kemal Kılıçdaroğlu- Olacak.

Kürşad Oğuz- Bunlar planlı mı? Böyle bir silsile halinde gidiyorsunuz çünkü.

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette. Gayet istikrarlı bir şekilde aşama aşama gidiyoruz yani. Yapacağım. Onlar merak ediyorlar, acaba Kılıçdaroğlu ne söyleyecek diye merak ediyorlar. Merak etsinler efendim. Onlar da merak etsin, vatandaşımız da merak etsin. Vatandaşlar şunu bilsinler, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı bu ülkede vatandaşı rahatlatmak için ne gerekiyorsa yapacaktır. Ben hatta şunu da söyledim; benim dediklerimi yapın ağzımı açmayacağım dedim, yani tek laf etmeyeceğim dedim, yeter ki yapın vatandaş rahatlasın. Benim söylemem aslında onlara yarıyor. En azından birisi çıkmış bir siyasetçi diyor ki, şunu şunu yapın bu millet perişan oldu. Siz kredi kartı dolayısıyla bin lira borcu olan adamın evine avukat gönderiyorsunuz, evini haczediyorsunuz, evindeki eşyaları haczediyorsunuz. Bin lira ya. Ve bu devletin anayasasında da diyor ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Sosyal hukuk devleti. Sosyal devletse bu devlet; 2 bin lira, 3 bin lira borcu olan kişinin evine avukatı, haczi bilmem nesi gider mi? İnsanda biraz vicdan olur. Milyarları götürüyorlar avukat göndermiyorsun, milyarları götürüyorlar, devleti soyuyorlar beytülmale el uzatıyorlar onlara bir şey demiyorsun, gıkın çıkmıyor, bankaya 3 bin lira borcu olan adamın burnundan getiriyorsun. Ben de derim ki o parayı ödeme. Geleceğiz o paranın tamamını sileceğiz. Çiftçiler için de aynı şeyi söyledim daha yapmadılar onu. Çiftçilerin borçları var hem bankalara, hem tarım kredi kuruluşlarına borçları var. Faizlerini niye silmiyorlar? Çiftçiyi zaten perişan ettiniz.

Kürşad Oğuz- Bir sonraki videonuz çiftçilerle alakalı mı olacak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Onu söyledim ben daha önce deklare ettiğim için söylüyorum. Silmiyorlar onu. Ne dediler? Tarım Kredi Kooperatiflerinin efendim mağazaları varmış orada 30 kuruş, 50 kuruş indirim yapılacakmış. Çiftçinin gübresine yüzde 400 zam yaptın, yüzde 500 zam yaptın. Fabrikanın sahibi kim gübre fabrikasının Tarım Kredi Kooperatifi. Tarım Kredi Kooperatifi sahibiyse çiftçiye bu kadar diyorsun ki, 50 kuruş, 30 kuruş, 75 kuruş, 1 lira indirim yapacağım. Gübrede yap indirimi, çiftçi gitsin ucuz gübre alsın, hiç değilse ucuz üretir. Ona gelince yapmıyor bakın. Gübreye gelince yapmıyor, neden? Bir gübre lobisi var çünkü o lobinin bir parçası da Tarım Kredi Kooperatifleri, yöneticileri için ceza kesildi biliyorsunuz.

Serap Belet- Evet, kamuoyu araştırma şirketlerinden isimlerle bu araştırmalara bakıyoruz, daha önceki seçimlerde olmadığı kadar bir kararsız seçmen olduğundan bahsediliyor. İktidar da diyor ki, bakın buna rağmen, bu kararsız seçmene rağmen bize yönelik bunca eleştiriye rağmen başta ekonomi hala biz birinci partiyiz. Neden muhalefet partileri bizi geçemedi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Eskidendi o.

Serap Belet- Geçtiniz mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Geçtik.

Serap Belet- Sizin takip ettiğiniz ya da sizin yaptırdığınız anketler var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi var.

Kürşad Oğuz- AK Partinin üstündesiniz oy oranı olarak öyle mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet, daha artacağız. Şimdi az bir parça üstündeyiz, daha da artacağız. Ben demiştim zaten; Temmuz sonu, Ağustos ortasında biz geçeceğiz, evet geçtik, şimdi bundan sonraki süreçte biraz daha iyi noktalara geleceğiz.

Kürşad Oğuz- Peki efendim bu ekonomi meselesine gelmişken gerçi konuşacağız ama şimdi şöyle bir eleştiri demeyim de bir düşünce de var. Zaten ekonomik kriz yaşıyoruz, işte asgari ücretlerin artırılması, aflar vs. vs. bu iş seçimden sonra çok daha sıkıntılı bir hale gelebilir ekonomi ve iktidara gelen ya da yönetimi alan işte kim olursa olsun çok daha ciddi sıkıntılar yaşayabilir ve yönetilemez bir duruma gelebilir. Bundan endişe duyuyor musunuz? Yani ekonominin seçimden sonra daha da kötü olabileceğini düşünüyor musunuz ve eğer tabi ki, vardır iktidar ve yönetme düşünceniz, fikriniz. Nasıl yöneteceksiniz bu süreci?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle söyleyeyim. 6 lider de oturduk bu konuyu konuştuk.

Kürşad Oğuz- Bu ekonomi konusunu konuştunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet yani sonuçta bir sayfalık, 1,5 sayfalık bir…

Kürşad Oğuz- Şunu da ekleyim bu arada yani benim konuştuğum partilerden ekonomi kurmayları şunu söylüyorlar yani ekonomi konusunda üç aşağı beş yukarı aynı şeyi düşünüyor altı masa diye.

Kemal Kılıçdaroğlu- Düşünüyoruz evet. Zaten o konuda kamuoyuna açıklama da yapıldı. Ekonomide hangi kararların alınacağına yönelik de açıklamalar yapıldı, ilk yapacağımız işlerin ne olacağı yönünde açıklamalar yapıldı. Ekonomik Sosyal Konseyin… Sayın Erdoğan’ın Fiyat İstikrar Komitesi vardı; Merkez Bankasının görevini bir kararnameyle alıyorsunuz, ya akıl var mantık var ya, kanunu kararnameyle. Neyse Anayasa Mahkemesi iptal etti.

Şimdi şöyle, elbette ki 6 lider tabloyu biliyoruz. Bizim seçimin biraz erken olmasını istememizin temel nedeni Türkiye çok daha ağır koşullarla karşı karşıya kalmasın. Bir an önce yapalım ve ekonomiyi düzeltme konusunda aldığımız kararlarla da yani vatandaş biraz daha rahat nefes alabilsin. Ama yapmıyorlar, direniyorlar düzelteceğiz diye. Mümkün değil düzeltemezler. Hele bu kafayla hiç düzeltemezler. Her gün zam geliyor zaten, her şeye zam geliyor. Hele şimdi kış yani Allah yardımcısı olsun fakirin fukaranın, kışı nasıl geçirecekler, onu da bilmiyorum.

Şundan emin olmanızı isterim. Bütün ayrıntıları biliyoruz, her partide çok iyi ekonomi kurmayları var onun da hakkını yemeyelim ve bunlar zaman zaman bir araya geliyorlar. Hem devlet deneyimi olan, hem akademik dünyadan gelen ve deneyimi olan insanlar bir araya geliyorlar, önemli kararlar alıyoruz. Şunu söyleyebilirim, 6 ayda bu ülkede vatandaşa bir nefes aldırırız. Şimdi ben desem 3 ayda doğru olmaz, 6 ay dediğim 6 liderin de bir anlamda ortak seslendirdiğimiz…

Kürşad Oğuz- Çünkü şunu da unutmamak lazım. Yani seçimden 9 ay sonra bir de belediye seçimleri olacak.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

Kürşad Oğuz- Yani o da bir seçim havasına sokacak ülkeyi ve bu…

Kemal Kılıçdaroğlu- Bakın ben bu ülkenin insanının ferasetine, sağduyusuna güveniyorum. Biz neyi nasıl yapacağımızı kamuoyuna oturur doğru bilgilendirirsek, hakkını teslim edersek, yani halkı kandırmazsak, yani siyahı beyaz, beyazı siyah olarak vatandaşa söylemezsek, doğru neyse onu ifade edersek vatandaş desteğini bizden çekmez. Ve harcadığımız her kuruşun da hesabını vatandaşa verirsek. Ya şunu yaptık ama şunu yapıyoruz.

Bakın ben size bir garabet anlatıyım. Enteresan bir şeydir yani. Faiz diyor değil mi, faiz? Nas var, faiz olmaz, faizi yükseltemeyiz. Güzel. Merkez Bankasının faizini indirdiniz, en son 13 oldu değil mi politika faizi? Şimdi vatandaş devlete vergi ödeyecek, mesela ödeyemedi, herhangi bir nedenle gecikti. Gecikme faizi ne oldu biliyor musunuz? Yüzde 19.2’den yüzde 30'a çıktı. Vatandaşa gelince hiç nas akıllarına bile gelmiyor. Niçin? Bir şey daha… Vatandaşın devletten olan alacağı olabilir. Vatandaşın devletten olan alacağına da yüzde 9 uyguluyor faiz. Bunlarda vicdan var mı, halk bu kadar kandırılır mı, bu kadar yalan arka arkaya nasıl söyleniyor? Vatandaşa gelince yüzde 30 faiz uyguluyorsun borcuna, 19'dan 30'a çıkarıyorsun; dönüp reklamını yapıyorsun, Merkez Bankası'nın politika faizini efendim 14’ten 13’e düşürdük. Kim için düşürdün? Bir avuç kazanan için, bir avuç ama 13’ten veriyorsun, alıyor banka vatandaşa veriyor yüzde 30’dan, yüzde 40’tan veriyor. Kim kazanıyor? Yüzde 400 gelir elde eden bankalar kazanıyor. Vatandaş bütün bu gerçekleri biliyor. O nedenle vatandaşın bize teveccühü var. Öyle gelirler, efendim bunlar bir süre sonra onu bir AK Partili söylüyordu ‘hazineyi tamamen bitirelim, bunlara hiçbir şey bırakmayalım, zaten biz gideceğiz, gelince bunlar yönetemesinler, para bulamasınlar, ondan sonra bir süre sonra vatandaş der ki, bunlar yönetemediler tekrar AK Parti gelsin…’ Beklentileri bu.

Serap Belet- Ama böyle olmayacak mı diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Aç tavuk kendisini buğday ambarında hissedermiş.

Kürşad Oğuz- Biz ne olursa olsun toparlarız diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Göreceksiniz saat gibi çalışacak her şey. Ve her şeyde, her aşamada kamuoyu bilgilendirilecek: Merkez Bankasında şöyledir, hazinede şöyledir, vergide şöyledir, faizde şöyledir bütçemiz şöyledir. Döviz geliyor, dövizin nereden geldiği belli değil. Herhalde dışarıya götürdükleri rüşvet paralarının bir kısmını mı getiriyorlar?

Kürşad Oğuz- Ekonomiyi zaten konuşacağız ama ben onun için o soruyu sormadım araya girip çünkü seçimlerle de alakalıydı. Şimdi bu Altılı Masa ve işte bu çerçevede aslında biraz HDP’yi de konuşmak lazım. İki gün önce altı parti yeni bir birlik kurdu, içlerinde HDP de var. İsmi de Emek ve Özgürlük İttifakı, Eylül ayı sonunda açıklayacaklar. Tabi şimdiye kadar hep iktidar kanadından size işte ‘HDP masada, niye söylemiyorsunuz’ eleştirisi…

Kemal Kılıçdaroğlu- Ya da ‘masanın altında…’

Kürşad Oğuz- ‘Masanın altında, ayağı vs.’ eleştirileri vardı. Bu oluşumla beraber bu da altılı bir masa aslında.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi merak ediyorum ne diyecekler bu sefer.

Kürşad Oğuz- Bu oluşumla beraber artık bu algı ortadan kalktı sizce, bir. İkincisi, yani hep mesela Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda seçilecek kişinin HDP’nin oyuna ihtiyaç duyduğu algısı var, öyle bir söylem var. Gerçekten öyle mi ve bu anlamda sizin HDP’yle bu minvalde irtibatınız ne aşamada?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bir; 6 lider orada, 6 partinin Genel Başkanı orada, bunlar belli zaten. 7'inci bir parti var mı? Yok. 7'inci bir partinin orada olduğunu söyleyen ne söylüyor? Halkına yalan söylüyor.

Serap Belet- 7. parti diyor ki, neden biz yokuz? Bir süredir dediler. Neden yoklar?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ona da gelirim. Orada yok. Olmayan bir şeyi halkın önüne çıkıp da, oturduğun yere bak, Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil ediyorsun, bayrağını temsil ediyorsun oturduğun yerde halka doğruları söylemiyorsun. Bir insan o makamda yalan söyler mi? Ayıptır ya, günahtır ya.

Görüşmeye gelince… Bazı partiler görüşüyor, bazı partiler görüşmüyor. CHP’ye gelince söyleyeyim; biz bütün partilerle görüşüyoruz, bütün partilerle görüşen tek partiyiz. Çünkü tarihin bize yüklediği bir misyon vardır. Biz Türkiye Cumhuriyeti Devletinde gerçek anlamda bir demokrasinin gelmesi için, kendi kuruluş süreci içinde mücadele eden partiyiz. Çok partili hayata geçtiğimizde DP kazanmıştır, İnönü anahtarı teslim etmiştir, yürüyerek Pembe Köşke gitmiştir, demokrasiye inanmıştır. Demokrasinin en önemli kıstası, halkın verdiği oya saygı duymak ve onun gereğini yapmaktır. Bir parti sürekli ben iktidarda nasıl kalırım diye özel bir arayışın içine giriyorsa o demokrasiye inanmıyor demektir. Bugün AK Partinin geldiği durum budur. İnanmıyor. Seçim sistemini değiştiriyor, öbürünü değiştiriyor, bunu değiştiriyor, acaba nasıl ben burada kalabilirim. Ya kardeşim millet seni istemiyor, milletin oyuna saygı duyacaksın. İstanbul seçimlerinde yapmadıkları hile kalmadı. Hile diyorum yani. Aynı zarfın içine 4 tane oy pusulası konmuş. YSK aldı bir karar; efendim 1’i sahte, 3’ü doğrudur. Bunlar koca koca hakimler, insan biraz utanır ya, gerçekten utanır yani. Ya hepsi sahte dersin, seçimi yenilersin, eyvallah deriz ki böyle oldu. Nasıl oluyor da 1’i sahte, 3’ü doğru oluyor. Çünkü talimat almışlar, gereğini öyle yapacak. Yaptılar ne oldu? 13 binlik fark, 800 bine çıktı. Kim kazançlı? Demokrasi kazançlı. Kim kazançlı? Halk kazançlı. Kim kaybetti? Yalan söyleyenler, devletin bürokrasisini kullananlar, yargı bürokrasisini kullananlar, sarayın sözünden çıkmayanlar derslerini aldılar. Burada da derslerini alacaklardır. Dolayısıyla bizim yapacağımız en önemli iş, bu ülkeye gerçek anlamda ahlakı ve demokrasiyi getirmektir.

Kürşad Oğuz- HDP bahsi için bir daha sorayım. Yani ‘masada HDP’yle tek görüşen parti biz’ miyiz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi HDP yok, doğru yani HDP yok. Kendisi de söylüyor zaten, Sayın Sancar da açıklama yaptı, ‘biz orada yokuz’ dedi. ‘Biz de o masada olmalıydık’ diye söylendi. Ama 6 liderin görüşü böyle çıktı. Onlar da dediler ki o zaman biz de bir ittifak kuruyoruz. Bir ittifak daha var, o da kuruldu galiba değil mi, onunla ilgili de gene birden fazla parti bir araya geldi, onlar da bir ittifak kurdular.

Serap Belet- Şimdi o zaman HDP başka bir aday çıkarsa ortak adayın yanında, bir de HDP aday çıkarırsa?

Kemal Kılıçdaroğlu- Onu ben bilemem, onu gideceksiniz onlara soracaksınız. Şimdi ben HDP adına konuşamam.

Serap Belet- Seçim denklemi etkilenir mi? Çünkü böyle bir aritmetik oluştu tabi başkanlık sisteminde.

Kürşad Oğuz- Yani aslında şöyle bir şey konuşuluyor. Yani tıpkı bu bahsettiğiniz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimindeki gibi ikinci tura kalması Cumhurbaşkanlığı seçiminin aslında muhalefet için daha avantajlı olabileceği söyleniyor. Şu iddia üzerine o da, eğer mecliste çoğunluğu sağlarsa Altılı Masadaki partiler, 15 gün sonra yapılacak ikinci turda o algıyla beraber muhalefetin Cumhurbaşkanı adayının daha avantajlı olabileceği söyleniyor. Böyle bir kurgu var mı, böyle bir senaryo var mı sizin kafanızda?

Kemal Kılıçdaroğlu- Onu bilmem, o senaryo konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor. Akademik dünyanın saygın isimleri…

Kürşad Oğuz- Ama siz hep ‘birinci turda alacağız’ diyorsunuz zaten.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet birinci turda alınacak, hiçbir sorun da çıkmaz yani. Seçimi iptal etmeye kalkarlar, tekrar yaparız. Hiç en ufak bir endişemiz yok. Çünkü milletin burasına gelmiş, gerçekten milletin burasına gelmiş yani.

Serap Belet- Seçim iptal edilmeye kalkılabilir mi diyorsunuz birinci turda?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır İstanbul gibi olursa. Bunlar her şeyi yapmaya kalkarlar yani, enteresan bir dünyaları var bunların. Yani hayatımda bu kadar koltuk meraklısı bir iktidar görmedim. İlla koltuk. Koltuk insana bir şey vermez kardeşim, bu bir şey vermez ya. İnsana bir şey veriyorsa senin manevi dünyanın zenginliğidir, senin ilmindir, senin irfanındır, senin bilgindir, senin sevgindir, insana saygındır. İnsanı insan yapan bu değerlerdir. Bunlar bu değerlerden yoksunlar. ‘Koltuk bana hak veriyor...’ O nedenle ‘lüks itibardır’ diyor. İsraf haramdır diyoruz biz, o israf itibardır diyor. Aramızda siyahla beyaz kadar fark var.

Serap Belet- Şimdi bugüne kadar eleştirilerinizi getirirken ya da seçim vaatlerinizi, seçim kampanyalarında iktidarda olmamanız bir dezavantajdı çünkü iktidarda olmadan işte vaat etmek kolay gibi bir karşı yorum yapılıyordu. Fakat büyükşehir belediyeleri muhalefete geçti; İstanbul, Ankara. Gözler buradaki icraatlara çevrildi, seçmenin biraz da muhalefetin iktidara gelmesi halinde nasıl bir yol izleyeceği, nasıl üreteceği, nasıl icraatlarını gerçekleştireceğine bir model olabileceğinden yola çıkarak. Çok takip ediliyor yakından İstanbul ve Ankara. Yapılan işlere çok eleştiri var…

Kemal Kılıçdaroğlu- Tahammül edemiyorlar.

Serap Belet- Hatta AK Parti ‘İstanbul’un kayıp bin günü’ diye bir rapor da paylaştı icraatlar yerine getirilmedi diye. Bu konuda siz Ankara ve İstanbul’un yeterince arkasında mısınız? Bu eleştiriler döneminde biraz yalnız bıraktığınız söyleniyor.

Kürşad Oğuz- Veya 2024 seçimlerinde tekrar aday yapar mısınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hiç endişe etmeyin. AK Parti ‘kayıp bin gün’ diyor, tabi kendileri açısından kayıp bin gün, kabul etmek lazım yani, bin gün yoklar yani. Daha önce vardı da ne yaptılar yani? Ekrem Başkan ne yaptı? Ekrem Başkan aldı duran metro inşaatını başlattı. Para? Parayı da buldu. İmkân? İmkânı da yarattı. Şu anda dünyada metropoller içinde 10 ayrı metro inşaatını yapan tek belediye. Dolayısıyla parasız kaldım, şöyle oldu, böyle oldu demedi. Belediye başkanı arkadaşlarıma şunu söyledim, sakın şikâyet etmeyin, sizin göreviniz zorluğu aşmak ve gereğini yapmaktır. Bütün belediye başkanı arkadaşlarım da en küçüğünden en büyüğüne kadar hiç şikâyet yok, herkes görevini yapıyor. Engel çıkarıyorlar, dünyanın engelini çıkarıyorlar. İmza atılacak, metro yapılacak bekletiyorlar, para gelecek bekletiyorlar. Yazı yazıyorlar, aylarca yanıtı verilmiyor. Arsası belediyeye ait olan yerler başka amaçlarla gidiliyor Çevre Şehircilik Bakanlığından karar alıyorlar. Bir şey daha yapacağız. Bu Çevre Şehircilik Bakanlığını kapatacağız.

Serap Belet- Bakanlığı?

Kürşad Oğuz- Neden, ne yapacaksınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Orası Çevre Bakanlığı olacak sadece, çevre ve doğa.

Kürşad Oğuz- Şehirciliği kaldıracaksınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ne şehirciliği? Türkiye Belediye Başkanlığı. Yani orada oturan bakan bizim Karkamış Belediyesinin diyelim ki bir parkı var, parkı imara açabilir. Senin ne işin var Karkamış’ta? Veya İstanbul’da bir yeri yeşil alan imara açabilir.

Serap Belet- Sadece belediyelerde mi olmalı diyorsunuz bu yetki?

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim bu yetki belediyelerde olur, orası denetler. Belediye gerçekten yeşil alanı yaptıysa hangi gerekçeyle yaptı denetler. Şimdi bütün büyük rantların merkezidir orası. 5'li çetenin de merkezidir orası. Gidin bakın bütün o alanlara, askeriye ait yerler vardı değil mi İstanbul'da, çok geniş, binlerce dönüm. Erdoğan ne dedi? 'Buralar yeşil alan olacak' dedi değil mi, hepimiz sevindik ne kadar güzel yeşil alan olacak. Ne yaptılar? İmara açtılar. Niçin? Para. Nereye gidiyor bu paralar, nereye gidiyor bunlar? Bizim uyuduğumuzu sanıyorlar, bizim bilmediğimizi sanıyorlar. İstanbul'da halkın, fakirin fukaranın ne kadar hakkı alındıysa o hakkı alacağım onlardan; fakir, fukaraya aynen iade edeceğim tamamını.

Ankara’da öyle. Gidin Çubuk Barajı neydi Allah aşkına, perişan vaziyetteydi, toz içindeydi orası. Gidin bir de şimdi bakın, tertemiz, pırıl pırıl. Bütün o bölgenin insanları oraya en azından geliyorlar,  geziyorlar, eğleniyorlar bütün buraları. Şimdi ben dedim ki, hatta bir ara Mansur Başkan'a 'Siz de Çubuk Barajı konserleri yapın'. Güzel, insanlar gelsinler orada eğlensinler, yeşili görsünler, doğayı görsünler, o barajı görsünler. Cumhuriyetin yaptığı ilk baraj. Bunlar tarih de bilmiyorlar emin olun. Orada güzel bir şey var, sütun içinde barajın açıldığına dair güzel bir kitabe de var orada. Ben de açılışına gittiğimde orada gördüm. Dolayısıyla burada da çok sayıda şimdi yeşil alan yapılıyor. Çok büyük bir alan, Mansur Başkan yapıyor. O da bütün engellemelere rağmen, bakın hiç şikâyet yok bütün bunların hepsi yapılıyor. Ama zorla rant elimizden gitti, mahvolduk, para gitti. Para da gider, rant da gider. Çünkü rant halkındır, para halkındır, hizmet halka verilecek bu.

Kürşad Oğuz- Bir reklam arası verelim dönüşte yine soracak sorularımız var.

Serap Belet- En son belediyelerin icraatlarında kaldık.

Kürşad Oğuz- Benim bir sorum olacak belediyelere geçmişken. Şimdi bir 15 – 20 gün önce Sayın İmamoğlu’nu yayına aldık, Fatih Bey’in yayınına. O dönemki işte selde yok, karda yok, kışta yok eleştirilerinin olduğu, onu sorduk ve tabi akabinde şunu söyledi, yani sanki sizinle bir rekabeti varmış gibi bir şey sunuluyor böyle bir şey yok. ‘Ben Sayın Başkanın en iyi yol arkadaşıyım, tüm gezilerimden de haberi var’ dedi. Gerçekten tüm gezilerinden haberiniz var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Var.

Kürşad Oğuz- Mutlaka vardır. Yani Karadeniz gezisi dahil. Hem onun çalışmaları hakkında bu eleştirilere ona dönük ne diyorsunuz? Hani kafanızda ya keşke dursaydı o günde orada diye bir istifham oluşuyor mu, oluştu mu o dönemde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır. Yani şimdi şöyle bir şey yok. Yani sanki biz hiçbir şeyi düşünmüyoruz sadece belediye başkanları ne yapıyor ne ediyor onları sürekli gözlüyoruz gibi yok öyle bir şey. Yani çok sayıda belediyemiz var, belediye başkanlarımız çalışıyorlar, onlardan aylık belli bilgileri alıyoruz, o bilgiler geliyor, o bilgileri kendi MYK’mızda değerlendiriyoruz. Ek bilgiler istediğimiz zaman tekrar belediye başkanlarına soruyoruz, ek bilgiler geliyor. Belediye Başkanlarının zaten dünya kadar işi var. Yani şimdi desek ki, belediye başkanı acaba Genel Merkezden gelen talimatları mı sadece yapıyorlar? Hayır yani Genel Merkezden giden talimatlar var bunlar yerine gelir ama onun dışında her beldenin, her belediyenin kendine özgü sorunları var, o sorunları çözmek için belediye başkanlarının kendi kadrosu var, kendi ekibi var, onlarla çalışırlar. Biz hiçbir zaman belediye başkanlarımıza müdahale etmeyiz şu kişiyi al, şu kişiyi at diye. Yok öyle bir şey. İstediğimiz şu; belediye başkanı arkadaşlarıma da söyledim, biz sizin başarınızı istiyoruz başka bir şey değil, başarılarınız aynı zamanda CHP'nin başarıları demektir. Çünkü belediyeleri nasıl yönetiyorsak Türkiye'yi de aynı anlayışla yöneteceğiz. Ahlakımız, liyakatimiz, bakışımız, sorunlara kilitlenişimiz, sorunları çözme konusundaki irademiz. Belediye başkanları bunu yapıyorlar. Yeteri kadar imkânı var mı? Hayır yeteri kadar yok. Bazı gelirlerini kestiler, bazı gelirleri vermediler. Covid-19 döneminde yardım kampanyalarını yasakladılar para toplayamazsınız diye. Daha pek çok engel çıkardılar ama bu engellerin hiçbirisi belediye başkanlarımızın görev yapması için bir engel değil. Özel bir engel oluşturmadı.

Kürşad Oğuz- Performans olarak memnunsunuz yani hem İstanbul’dan, hem de Ankara’dan belediyecilik çalışmaları…

Kemal Kılıçdaroğlu- Bütün belediye başkanlarından yani Ankara’da, İstanbul’da, Adana’da, Mersin’de, Eskişehir’de, Aydın'da bütün belediye başkanlarımızdan memnunuz, Karkamış'a kadar, Iğdır'a kadar bütün belediye başkanlarımızdan memnunuz. Halk da çok memnun. Şunu yapıyoruz yalnız, belediye başkanlarımız gerçekten başarılı mı diye sadece o bölgelerde özel çalışmalar da yapıyoruz.

Kürşad Oğuz- Ne sonuçlar çıkıyor?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gayet güzel.

Serap Belet- Peki oradaki icraat bize de olumlu yansıyacak, bizim de nasıl yönettiğimiz hakkında fikir verecek dediniz. Şimdi ekran başında günlük işte adaylık konusu altılı masa vs. bir yana ekran başındaki izleyicilerimize siz olur a iktidarı kazanırsanız ilk 6 ay, ilk 100 gün hep denir ya, nereden başlayacaksınız ya da bu somut ortaklaştığınız Altılı Masadaki bu somut yapacaklar listesini ne zaman duyuracaksınız, ne zaman paylaşacaksınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi parti olarak bizim görüşlerimiz var zaten. Örneğin ilk bir hafta içerisinde biz, çiftçilerin tarım kredi ve bankalara olan borçlarının faizini sileceğiz, bir hafta içinde. Esnafın da bankalara olan ve esnaf kefalet kooperatifine olan borçlarının faizlerini sileceğiz. Bunu deklare ettik. Süleyman Şah Türbesini tekrar kendi topraklarımıza götüreceğiz. Bir de çok özür dileyerek ifade edeyim; ilk kez cumhuriyet tarihi boyunca kendi toprağımızı terk ettik, bir de bunlar kahramanlık diyorlar. Ne kahramanlığı Allah aşkına, kendi toprağını nasıl bırakırsın, kendi bayrağını nasıl indirirsin, Süleyman Şah Türbesini nasıl kaçırırsın, insan orada hayatını verir, canını verir! Bir de bizi suçluyorlar. Bir de kalkıyorlar kahramanlık taslıyorlar. Allah akıl fikir versin bunlara, nasıl bir anlayıştır ve nasıl bu kadar yalanı üst üste getiriyorlar, kahramanlık edebiyatı yapıyorlar! Merkez Bankası Başkanı; gerçekten de içeride ve dışarıda güven veren birisini getireceğiz, devlette liyakat dediğimiz, bunu sağlayacağız. İlk bir hafta içerisinde Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayacağız zaten, Ekonomik ve Sosyal Konseye işlev kazandıracağız. Sorunları alacağız; bakanlar bir tarafta, Ekonomik Sosyal Konsey üyeleri bir tarafta sorunların nasıl çözüleceğini anlatacağız, onlar yaşadıkları sorunları anlatacaklar. Buna benzer düşüncelerimiz var ve biz bunları paylaştık. Bunların bir kısmına Altılı Masa evet dedi. Ekonomik Sosyal Konseyin kurulması, Hasar Tespit Komisyonu mesela yine Ekonomik Sosyal Konseyin bir önerisiydi. Yani önce bizim bir Hasar Tespit Komisyonu kurmamız lazım. Yine biz Planlama Teşkilatı kuracağız diyorduk; Altılı Masa, Strateji Oluşturma ve Planlama Teşkilatı kuralım, ismin böyle olması lazım; düşündük doğru, aynı zamanda planlama örgütünün bir stratejisinin de olması lazım nasıl büyüyeceğiz, nasıl kalkınacağız, kaynaklar nerelere nasıl harcanacak diye. Buna benzer uygulamaları yapacağız ve her şeyden önemlisi yaptığımız her şeyin, attığımız her adımın hesabını millete vereceğiz. Bir şeyi yapamadıysak niye yapamadığımızı çıkıp anlatmamız lazım. Öyle kahramanlık edebiyatına gerek yok. Eğer siz topladığınız her kuruşun hesabını millete vermiyorsanız siz yolsuzluk yapanlara cesaret veriyorsunuz demektir. Eğer siz her kuruşun hesabını verirseniz millete kimse yolsuzluk yapamaz.  

Bakın, Kur Korumalı Mevduat var değil mi? Güzel. Merkez Bankasının yükü nedir Kur Korumalı Mevduatta kimse açıklamıyor, gizli. Niye gizli? Siz milletten neyi gizliyorsunuz? Hazineden vergi yükünü öğreniyoruz, 6 ayda 600 milyon liralık bir yük 85 milyon insanın sırtına bindi. Ama dolardaki Merkez Bankası yükü ne bilmiyoruz? Niye bilmiyorsunuz, vatandaştan neyi gizliyorsunuz siz? Devlet gizlilik üzerine inşa edilmez. Devletin sırrı olmaz mı? Elbette olur; biz MİT kalksın bütün bilgileri açıklasın demiyoruz, orası ayrıdır. Ama eğer vatandaştan parayı topluyorsanız, hesabını vatandaşa vereceksiniz yani. Devlet dediğiniz kurum budur, aksi halde siz yoksuzluk yapanları cesaretlendirirsiniz, kara paralar başka yerlere akar. Bu çerçevede yapacaklarımız var.

Yine bizim söylediğimiz -Altılı Masa değil bizim kendi parti olarak düşündüğümüz- yap işlet devlet, kamu özel işbirliği, bunların her birisi soygunların olduğu yer. Bunların gerçek maliyetlerini bulacağız ve bunları kamulaştıracağız. Ondan sonra da diyeceğiz ki kardeşim, Boğaziçi Köprüsü'nden kaça geçiyorsan buradan da aynı fiyata geçeceksin vatandaşa. Şimdi bunlar dolara bağlamışlar, avroya bağlamışlar. Kendine milliyetçiyim diyorsun, milliyim diyorsun, yerliyim diyorsun, paran Amerikan parası, paran Avrupa parası. Nasıl oluyor bu? Bu nasıl yerlilik, nasıl milliyetçilik? Aklım almıyor bunu. Kardeşim bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bankalarındaki mevduatın yüzde 60’ı Amerikan doları veya Avrupa’nın avrosu, yüzde 60’ı. Neresi yerli bunların, neresi milli? Bunlar ne yerli, ne milli; bunlar tamamen bir avuç insana çalışıyor. Köprüyü yapıyorsun, gelir garantisi veriyorsun. İhale yapıyorsun, ihalede gelir garantisi olur mu?

Kürşad Oğuz- Oraya girmek istiyorum, sizin hem bu konuda, hem de aslında çok ciddi bir neoliberalizm eleştiriniz var. ‘Kul hakkı yedirmem’ diyorsunuz. Biraz önce aslında hani Altılı Masanın ortak bir ekonomi anlayışı var dedim ama mesela bu çerçevede hani büyük firmalara kapıma gelmeyin seçimden sonra diyorsunuz, dediniz. Bu anlamda aslında İYİ Partiden bir eleştiri aldınız yani ‘devlette devamlılık var’ gibi. Sadece İYİ Partiden değil başka kesimlerden de aldınız. Bu ‘devlette devamlılık var’ ile bu eleştirilerinizi nasıl bütünleştiriyorsunuz? Yani bununla bir alakası yok mu diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet devlette devamlılık vardır, ama ahlak üzerine, erdem üzerine, bilgi üzerine devamlılık vardır. Yolsuzluk üzerine devamlılık olur mu? O zaman hiç yolsuzlukları soruşturmayalım. Kul hakkı yiyenlere al kardeşim sen…

Serap Belet- Yap işlet devrete eleştiriniz bu hatalı bir yöntem mi, yolsuzluk mu, hangisi yani yap işlet devret modelinde?

Kemal Kılıçdaroğlu- İkisi de var. Yap işlet devrette devlet niye garanti verir değil mi? İhale yapıyorsun adam diyor ki 'ben burayı yapacağım, işleteceğim sonra size devredeceğim'. Bir; krediyi alırken diyorsunuz ki, devletin hazinesini teminat gösteriyorsunuz, para bul diyorsunuz sana devleti teslim ettim diyorsunuz, hazineyi teslim ettim para bul diyorsunuz niye, hangi gerekçeyle? Gitsin bir banka teminat buluyorsa olsun, yabancı bankaları teminat olarak alsın, devlet olarak ben niye teminat vereyim? Devlet olarak ben teminat veriyorsam ben yaparım, niye başkasına yaptırayım? İki; garanti veriyorsun; yapmışsın Kütahya Havaalanını 2 milyar lira, vermişsin garanti 50 milyar lira, 50 milyar dolar affedersiniz; 2 milyar dolara yapıyorsun diyelim 50 milyar dolar garanti veriyorsun. Kimin parasını garanti veriyorsun sen? Fakir fukaranın parasını veriyorsun. Aradaki farka bakın. Köprü yapıyorsun, Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapıyorsun, hastane yapıyorsun, eyvallah tamam yap. Kaça yaptın? ‘Ticari sır efendim bu...’ Niye ticari sır kardeşim, parasını ben ödüyorsam nasıl ticari sır oluyor? Garanti veriyorsun buna da, hastaneyi yapıyorsun 2 milyar lira, hastaneye gelir garantisi veriyorsun 30 milyar dolar. Bunlar hep dolar, biz hep lira konuştuğumuz için, 30 milyar dolar veriyorsun gelir garantisi. Kamu özel işbirliğinde ben niye gelir garantisi vereyim, niye veriyorum? Hangi gerekçeyle veriyorum ben?

Serap Belet- Sizce hangi gerekçeyle?

Kemal Kılıçdaroğlu- 2 milyar dolarlık işe 30 milyar dolar gelir garantisi verirseniz o işi size veren adam 28 milyar dolarlık avantayı sadece ona mı yedirir? Malı beraber götürecekler, biz bunu bilmiyor muyuz? Bu adamlar topladıkları paraları İngiltere'ye götürüyorlar bilmiyor muyuz; İngiltere’deki villaları, İngiltere’deki olayları bilmiyor muyuz? Söz verdim, o paraların tamamını Türkiye'ye getireceğim diye. Burada vakıf kuruyorsun, New York'ta da vakıf kuruyorsun. Beyefendinin çocukları burada vakfın üyesi orada da vakıfın üyesi. Vakfın kurucusu orada da vakfın kurucusu. Buradan alıyorsun dolarları Amerika’ya götürüyorsun. Gönderen kim? Oğlun. Alan kim? Kızın. Neymiş Amerika’da Manhattan’da gökdelen yapıyoruz. Ne için? Efendim öğrenci yurdu. Manhattan’da dairenin ya da ofisin metrekaresi 10 bin dolar. Siz bu milleti mi kandırıyorsunuz? Hadi millete söylediniz, beni mi kandırıyorsunuz? Beni kandırabilirler mi? Sanki biz dünyayı bilmiyoruz, sanki biz devlette hiç çalışmadık. Unutmasınlar, onlara söylüyorum; Kılıçdaroğlu 27,5 yıl devlette çalıştı, bunun büyük kısmını Maliye Bakanlığı'nda çalıştı. Yani 20 yılını en az ben Maliye Bakanlığında çalıştım. Bütçe nasıl yapılır, vergi nasıl toplanır, işler nasıl yapılır, saydamlık nedir, vatandaşa hesap nasıl verilir, bütün hayatım bu alanlarda geçti.

Serap Belet- Şimdi sizin grup toplantılarınızda, röportajlarınızda, mitinglerinizde çok kullandığınız bir ifade var tek bir çocuk bile yatağa aç girmeyecek. Şimdi bu çok iddialı bir ifade biraz dünya gerçeklerine de uzak. Yani yoksulluğu azaltmak ve mücadele etmek elbette mümkün ama tek bir çocuk bile yatağa aç girmeyecek. Bundaki iddianız nedir? Yani bunu biraz açar mısınız?

Kürşad Oğuz- Bir de derin yoksulluk çalışmalarınız var sizin, onu da biraz anlatırsanız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hacer Foggo arkadaşımız derin yoksulluk konusunda çalışıyor, mükemmel çalışıyorlar. Boğaziçi Üniversitesi'nde bir grup genç arkadaşla beraber çalışıyorlar. Takım çok iyi. Türkiye gerçeklerini de çok iyi biliyorlar. ‘Tek bir çocuk yatağa girmeyecek dünya gerçeklerinden biraz uzak’ dediniz. Tam tersine…

Serap Belet- Zor değil mi demek istiyorum. Nedir politikanız, nasıl mümkün olacak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle anlatayım. Uluslararası Çalışma Örgütü var, Türkiye de onun üyesi. Uluslararası Çalışma Örgütünün 102 Sayılı Sözleşmesi var. 102 Sayılı Sözleşmeye göre 9 sigorta dalını Türkiye uygulamayı taahhüt etmiş. Bütün ülkelerde uyguluyorlar bunu. İşsizlik sigortası, emeklilik sigortası, iş kazası, meslek hastalığı gibi, analık sigortası gibi 8 sigorta dalı. 9. sigorta dalı Aile Destekleri Sigortası. Türkiye 9 sigorta dalını uygulayacağını ne zaman taahhüt etmiş? 1971 yılında.

Serap Belet- Uyguluyor muyuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- TBMM’den çıkarmış 9 sigorta dalını uygulayacağım denmiş. 1971 – 2022. 51 yıldır aile destekleri sigortası uygulanmıyor niçin? Çünkü fakirin fakirliğini siyasi istismar konusu yapıp fakirden oy almak için. Sana şunu vereyim, sen bana oy ver, senin yoksulluğunu teşhir edeyim sen bana oy ver, fakiri dizeyim sıraya onlara kumaş dağıtayım, elbise dağıtayım, makarna dağıtayım, şunu dağıtayım, kömür dağıtayım, elektriğini keseyim; ondan sonra siz bana oy verin.

Kürşad Oğuz- Efendim zaten sosyal yardımlar yani bu seçimlerden önce sanki çok böyle önemli ve iyi bir şeymiş gibi konuşuluyor ama bu aslında yani yoksulluğun boyutunu gösteren bir şey. Aile bakanlığının rakamı var diyor ki, ‘Türkiye nüfusunun yüzde 32’sini oluşturan 27 milyon kişi yardımlarla yaşamını sürdürüyor.’

Kemal Kılıçdaroğlu- Güzel. Ne demektir bu? 20 yıldır yoksul sayısını artırdılar. Ama 5’li çeteye bir şey demediler, paralar oraya aktı, milyar dolarlar aktı.

Kürşad Oğuz- Bu sadece ama hükümetin yardımları değil mesela belediyeler de yapıyor, muhtemelen CHP’li belediyeler de zaten yapıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi biz de yapıyoruz.

Kürşad Oğuz- Yani zaten bu yapı yanlış değil mi? Yani sosyal yardımla yürüyen bir sistem zaten başlı başına yanlış değil mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- O nedenle biz Aile Destekleri Sigortasını getireceğiz. Bir sefer kişinin onurunu koruyacağız, onun yoksulluğunu asla teşhir etmeyeceğiz.

Serap Belet- Nasıl bir sigorta bu, kısaca izah ederseniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Kısaca şöyle Aile Destekleri Sigortası; bu herhangi bir prim toplamayan, belli bölgelerde tıpkı nasıl aile hekimleri varsa sosyal hizmet uzmanları var, belli sayıda ailenin durumunu gözlüyor. Evde kaç kişi var, engelli var mıdır, yaşlı var mıdır, kadın çalışıyor mu, çalışmıyor mu, çocuklar, okula giden kaç öğrenci var, ailenin elde ettiği gelir nedir, bu gelir onun geçinmesine yeterli mi değil mi? Yeterli değilse raporunu düzenliyor, sosyal devlet ona her ay düzenli kadının banka hesabına… Biz kadının diyoruz, batıda kişinin de yani evin aile reisinin de hesabına yatar; biz kadının banka hesabına yatıracağız parayı, kadın gidecek düzenli aylığını alacak. Yeni bir çocuk olursa aile hemen sosyal hizmet uzmanı yeni bir rapor yazacak, 100 lira veriyorsak 150 vereceğiz, 1000 lira veriyorsak 1100 lira vereceğiz. Çocuk üniversiteye gidiyorsa yurt ücretsiz olacak, burs verilecek bu çocuğa, çocuğun eğitimi için her türlü imkân sağlanacak. Evde engelli var ve anne çalışamıyor ve engelliye bakmak zorundaysa ailede, kadının sosyal güvenlik primini devlet yatıracak. Zamanı gelince onun da emeklilik hakkı olacak ve o da emekli olacak. Buna benzer bir pozisyonu yaratacağız. Böylece bütün yardımları, yani belediye şu, bu falan değil, devlet bu yardımları yapacak tek bir kanaldan yapacak. Ve sosyal hizmet uzmanları bu aileleri devamlı gezecekler. Bir şey daha yapacağız, aldığımız kararlardan birisi de şu; eğer belediyeler, yani kamu işçi alırsa veya personel alırsa önce bu ailelerin çocukları alınacak. Yani pozitif ayrımcılık yapılacak bunlara. Bu evlere düzenli, sağlıklı bir gelir akışı olacak ve bunlar Aile Destekleri Sigortasının dışına çıkmış olacaklar. Çünkü artık ailenin düzenli bir geliri var, dolayısıyla herhangi bir sorun yok. Bunların hepsi sağlanmış olacak.

Serap Belet- İYİ Partinin tüm okullarda bir öğün yemek vadi var mesela. Siz nasıl bakıyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Aile Destekleri Sigortası dışında o. Bütün okullarda -çocuk fakir de olabilir yani varlıklı bir ailenin çocuğu da olabilir- bütün okullarda çocuklara yemek ihtiyacını karşılanacak. Bugün okullarda kantin işini yapan kantinciler bu işi yapacaklar ama beslenme uzmanları çocuklara hangi yemeklerin verilmesi gerektiğine karar verecekler, onlar verecek. Bugün bizim bazı belediyeler bu işi yapıyorlar. Akşam ailelerin evlerine götürüyorlar, çantaları teslim ediyorlar, çocuklar bu çantalarla ertesi gün okula gidiyorlar. Böylece çocuklar gene doktorların, beslenme uzmanlarının belirlediği yemekleri yiyorlar. Ama biz bunu Türkiye genelinde yapacağız.

Kürşad Oğuz- Planladığınız ekonomi modelinin bir adı var mı? Yani bir sürü işte farklı ekonomilere farklı işte neoliberal vs. devletçi. Siz mesela neye yoğunlaşacaksınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Sosyal devletin öngördüğü bütün kurallar.

Kürşad Oğuz- Mesela kamulaştırmalar yapacak mısınız önemli ve stratejik kurumlara?

Kemal Kılıçdaroğlu- Zaten bütün devletler önemli ve stratejik alanları kamunun gözetiminde tutarlar.

Kürşad Oğuz- Çünkü özellikle pandemiden sonra ve bu savaştan sonra Avrupa’da da böyle bir şey başladı yani eğilim başladı.

Kemal Kılıçdaroğlu- İster Amerika, ister Japonya; stratejik alanları mutlaka kamunun gözetiminde.

Kürşad Oğuz- Yani biz yanlış yapmışız, biraz bu işleri geri döndürmek lazım anlayışı başladı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi yanlışı o kadar yaptık ki, Türkiye 34 yıl sonra şeker ithal eden ülke haline geldi şeker fabrikalarının bir kısmını özelleştirdikten sonra. Bakıldığı zaman görüyorsunuz, özelleştirdiğimiz şeker fabrikalarının toplamının elde ettiğimiz gelirden çok daha fazlasını 1 yılda ithal ettiğimiz şekere ödedik. Bir yılda yani. Bu kadar akıl almaz politikalar yapıldı. Bütün bunların hepsini derleyip toparlayacağız. Şunu söyleyeyim, yani biz her şey devletin denetiminde ya da devlet her şeyi yapacak demiyoruz. Yani özel sektörle kamunun işbirliği içinde ve belirlenen Strateji Belirleme ve Planlama Teşkilatının öngördüğü strateji içinde herkes görevini yapacak. Bir şey daha söyleyeyim, Anadolu'nun içi boşaldı.

Serap Belet- Göçü mü kastediyorsunuz?

Kürşad Oğuz- Çölleşme deniyor buna.

Serap Belet- Ya da kuraklığı mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır hayır, ben ekonomik olarak diyorum Anadolu’nun içi boşaldı. Fabrika kalmadı Anadolu’da. Yani herkes kapattı fabrikaları büyük ölçüde taşındılar. Belli merkezler hariç Anadolu boşaldı. Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, Türkiye'nin planlama açısından kaynakların ve yatırımların artık yeniden planlanması lazım. Erzurum’a gittim Erzurumlulara söz verdim, Erzurum ve etrafındaki 6 ili, o bölgeyi üretim açısından, besicilik açısından merkez yapacağız Kars'ı, Ardahan'ı da içine alacak şekilde. Kafkasların ve Ortadoğu’nun et ihtiyacı ne kadar biliyor musunuz? 30 milyar dolar. Siz 30 milyar doların 10 milyar dolarını Türkiye’ye kazandırabilseniz hem o bölgede müthiş güçlü bir üretim olacak, aynı zamanda Türkiye de döviz kazanacak. Siz bunu yapabilirsiniz, yapmamanız için hiçbir neden yok. Şanlıurfa'ya gittim Şanlıurfalılara söyledim, bize büyükşehir belediye başkanlığını verin Şanlıurfa’ya bütün çiftçilere elektriği ücretsiz vereceğiz. Vereceğiz de. Dışarıdan doğalgaz alıyorsun dolarla, kömür alıyorsun dolarla, elektrik alıyorsun onu da parayla ödüyorsun, hepsi dolarla, akaryakıt alıyorsun dolarla. Allah'ın güneşi bedava; panelleri yapacaksın, elektriği elde edeceksin, Kooperatif halinde yapacağız onu da söyledim çiftçi arkadaşlarıma. Kooperatif halinde getireceğiz, onlar örgütlenecekler, kooperatif kurulacak, biz güneş santrallerini kuracağız, kooperatif işletecek, çiftçiye bedava verecek, artan elektriği enterkonnekte sistem içinde satıp parayı alacak.

Serap Belet- Peki ekonomik verilerde sığınmacıların etkisi ne orandadır sizce?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, ucuz işçi olarak kullanılıyor. Asgari ücretin yarısına çok düşük ücretlerle saat kavramı olmadan çalıştırılıyor, sigortasız çalıştırıyorlar. Yani bir anlamda kölelik düzeni var. Türkiye’yi bu ayıptan bir sefer kurtarmamız lazım. Gene bir bakandı galiba 'Bunlar giderse ekonomi çöker' dedi. Niye çöksün? Kendi ülkesinin değerini bilmiyor, kendi ülkesini kötülüyor. Yani biz asgari ücretin yarısıyla köle sistemi içinde insan çalıştırıyoruz ve ihracatı da bunun üzerinden yapıyoruz. Dünyadaki gelişme nedir biliyor musunuz? Kölelik sistemi getirirseniz yakında kimse sizden mal almaz. Mal almaz yani. Adamlar yani bugün devleti yönetenler dünyadaki gelişmenin farkında değiller. Paris Antlaşmasını imzaladık, Yeşil Mutabakat. Dünyadan bunların haberi yok. Paris Antlaşmasını imzaladılar belki bize para gelir diye. Yoksa imzalamaya niyetleri bile yoktu. Türkiye’yi bu cendereden çıkarmamız lazım. Türkiye gerçek anlamda AB'nin öngördüğü bütün demokratik standartları kendi ülkesine getiren, çağdaş, üretim yapan, insanların hakkını, hukukunu teslim eden bir ülke haline gelmek zorundadır. Bilgi üreten, bilim üreten bir ülke haline gelmek zorundadır. Bunlar yapamazlar, yapma şansları yoktur. Çünkü böyle bir birikimleri yoktur. Var olan bütün birikimleri tükettiler. Satmadıkları hiçbir şey kalmadı. En sonunda tank palet fabrikasını da sattılar Katarlılara. Şimdi vatandaşlığı satıyorlar. İşte dolarla bir daire alırsan sana vatandaşlık veririz diye.

Serap Belet- Siz iktidarda olsaydınız kaldırır mıydınız bu uygulamayı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette. Zaten o bir hafta içinde yapacağımız işlerden birisi tank palet fabrikasını alıp tekrar orduya teslim etmek. Yine ilk bir hafta içinde yapacağımız işlerden birisi askeri hastanelerin tamamını GATA dahil alıp tekrar orduya teslim etmek. Dünyada hastanesi olmayan tek ordu bizim ordumuz. Bir de bunlar milliyetçi geçiniyorlar. Yaralanıp gelip askeri hastane olmadığı için şehit olan çok kişi var. Onlar çatışma sırasındaki bir yarayı normal bir hekim tedavi etmekte zorlanır, askeri doktor olması lazım, o eğitimi görmesi lazım, yani ek eğitim görmesi lazım. Bütün bunları kapattılar, yok ettiler. Yani adeta hani cumhuriyete düşmanmış gibi, adeta cumhuriyetin yaptığı kazanımlara düşmanmış gibi nasıl yok ederiz diye o arayış içine girdiler. Maalesef bu noktaya geldik. Ama düzelteceğiz karamsar değilim.

Kürşad Oğuz- Sığınmacılara girdik biraz önce. Şimdi hem Altılı Masada, hem de aslında partiniz içerisinde bu konuda farklı görüşler var. Altılı Masada mesela Sayın Akşener ‘geri göndereceğiz’ diyor. Siz ‘iki yıl içinde göndereceğiz’ demiştiniz. Ama işte Sayın Davutoğlu ‘dönmelerini beklemek zor’ diyor. Sayın Babacan ‘göndermek mümkün değil’ diyor. Bunlar eski açıklamalar olabilir, yenilemiş olabilirler. Dönelim sizin partinize, mesela Sayın Tunç Soyer ‘birlikte yaşamak zorundayız, bunu öğretmek zorundayız’ diyor. Veya Bolu Belediye Başkanı Sayın Tanju Özcan zaten ne düşündüğü, ne yaptığı belli. Gelinen aşamada siz sığınmacıların geri gönderilmesi konusunda hala aynı fikirde misiniz, bunu nasıl yapacaksınız ve parti içindeki bu farklı görüşler veya Altılı Masadaki bu farklı görüşler bu işi zorlaştırmayacak mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, bir sefer 6 parti de sığınmacıların insani koşullarda Suriye’ye dönmelerini istiyorlar zaten.

Kürşad Oğuz- İnsani koşullar tırnağın içerisinde, herkes istiyor ama işte bu insani koşullar ne?

Kemal Kılıçdaroğlu- Herkes istemiyor, Erdoğan istemiyor mesela. Erdoğan istemedi, ‘burada kalacaklar’ dedi. Sonra ısrar olunca belki de öyle diyor bazen gazetelerde haberde, kamuoyu yoklaması sonucunda Suriyelilerin gitmesi gerektiği yönünde bir eğilim olunca biz de gönderelim dediler. Bunlar gönderemezler, göndermek istemezler. Çünkü köle gibi Suriyelileri çalıştırmak istiyorlar. Biz öyle değiliz, biz Türkiye’nin saygınlığını korumak istiyoruz, insani koşullarda ırkçılık yapmadan bu insanları kendi ülkelerine göndermeliyiz. Burada insani koşullarda kendi ülkelerine gönderme konusunda hiçbir görüş farkımız yok.

Serap Belet- Nedir insani koşullarda göndermek?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bir, önce Türkiye’yle Suriye büyükelçiliklerini açacağız. Yani Türkiye buradan Suriyelileri gönderecekse meşru bir organla muhatap olmak zorundadır. Meşru organ onların şu anda hükümet olan organ.

Kürşad Oğuz- Daha önce CHP’liler gidip görüşmüştü. Yakın zamanda öyle bir şey oldu mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şu anda hayır ama yani görüşülebilir, niye görüşülmesin. Ama önemli olan hükümetin bu görüşmeyi sağlaması, yani meşru organların bu görüşmeyi sağlaması.

Serap Belet- Bir normalleşme süreci olabileceği söyleniyor, son dönemde yolu açıldı, tekrar Suriye rejimiyle normalleşme yolunda görüşmelerin başlayabileceği…

Kemal Kılıçdaroğlu- Kim söylediği için? Putin söylediği için. Benim dediğim için değil. Putin söyledi 'görüşeceksin' dedi, tıpış tıpış gidip görüşecek. Kendisine ta en baştan yanlış olduğunu söyledim Suriye politikasının. Yapmadığı hakaret kalmadı. Yanlış yapıyorsunuz, ya kardeşim 24 saat içinde gideceğim efendim Emevi Camiinde namaz kılacağız. Buyur git cuma kıl bakayım. Ne yaptın gidebildin mi, gidemedin mi? Ne oldu? Sen oraya gidecekken 3 milyon 600 bin Suriyeli buraya geldi. Bu mudur başarı Allah aşkına? 33 askerimiz şehit oldu. Vuran Rusya'ydı. Nefesi nerede aldın Putin'in orada. Ne yaptın? Kapının önünde bekletti seni. Kronometreyi açtı, kaç dakika Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığını beklettiğini bütün dünyaya seyrettirdi. Sıkılmadan görüştü ve geldi. Şehit olan bizim askerimiz. Sen oraya niye gittin? Eğer birisi bir hesap verecekse, birisi sana bir bilgi verecekse açar telefonu bilgi verir. Oraya gittin. Daha buna benzer… Kendisine dedim ki, Suriye’yle otur bir uluslararası Suriye Konferansı düzenle. Önce nasıl düzenleyeceğiz dedi. Kendisine bir mektup yazdım, Suriye konferansını nasıl düzenlemesi gerektiğini, içeriğinin ne olması gerektiğini oturduk yazdık. O zaman Dışişleri Bakanlığından emekli bürokrat arkadaşlardan da bilgi alarak bunu yazdık gönderdik. Yapmadı, sonra biz düzenledik. Biz düzenledik gene kıyameti kopardı. Şimdi Putin söyledi, selamı çaktı, 'niye görüşmeyelim' diyor. Düne kadar her türlü hakareti yapıyordun.

Kürşad Oğuz- Sizce rakamlar karışık, kaç milyon sığınmacı var sizce Türkiye’de?

Serap Belet- Yani kaçak göçmen hepsini düşünürseniz yani resmi statüde sığınmacı.

Kürşad Oğuz- Mesela Ümit Özdağ diyor ki, 13 milyon diyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi 10 milyonun altında değil.

Kürşad Oğuz- O rakama yaklaştık o zaman Ümit Bey’in söylediği?

Kemal Kılıçdaroğlu- Verilen rakamlar gerçek rakamlar çünkü…

Serap Belet- 10 milyonun üstünde mi olduğunu düşünüyorsunuz toplam?

Kemal Kılıçdaroğlu- En az 10 milyondur. Yani Afganlı, Suriyeli, Afrikalılar var. Bunlar içinde en kalabalık grup olan Suriyeliler, galiba ikinci sırada Afganistan'dan gelenler. Afganistan’dan nasıl geliyorlar? 1000 küsur kilometrelik İran toprağını aşarak geliyorlar. Nasıl geçiyorlar? Gittim sınıra, kapıya gittim Van'da.

Serap Belet- Bunu gözlemek için mi gittiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yani gittim sorayım yani bu Afgan kaçaklar nasıl geliyor bizim ülkemize. Sordum, oradaki görevliler de buradan geçmeleri mümkün değil dedi, çünkü pasaport kontrollü yapıyoruz burada. Nasıl geçiyorlar? Sınırdan. Peki sınırda karakollar yok mu? Var dediler. Bir karakol diğer karakolu görüyor ayrıca, kameralar var. Peki nasıl oluyor da insanlar akın akın geliyorlar? Şunu yaptık, ‘Sınır Namustur’ diye. Bütün sınırlarda bu vardır, orada 'hudut namustur' diye yazar. Peki nasıl oluyor, yolgeçen hanına döndü? Orada da bizi suçladılar. Van Gölü’ne gidin, bir sürü Akdeniz’de nasıl Suriyeliler, diğer sığınmacılar ölüyorsa Van Gölü’nde de insanlar öldü. Nasıl oluyor bunlar geçiyorlar? Çünkü insan kaçakçılığı var. Çünkü sınırlar yolgeçen hanına döndü. Bugün parayı verin istediğiniz yerde sizi kaçakçılar götürür ve getirir. Sınıra da sahip çıkmıyorlar. Devletine sahip çıkmıyor bu yönetim. Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları yolgeçen hanı. Parayı verin istediğiniz adamı getiriyorsunuz, parayı verin istediğiniz adamı hapisten çıkarıyorsunuz, yurtdışına götürebiliyorsunuz. Zindaşti böyle kaçmadı mı, Zindaşti böyle çıkmadı mı? Bastırdı parayı girdi milletvekili araya, hakim de itiraf etti, ‘telefon ettiler, ben çıkarmak zorunda kaldım’ dedi. Sezgin Baran Korkmaz nasıl gitti? Ne söyledi İçişleri Bakanı? ‘En yukarıdan en aşağıya kadar oturduk karar verdik, sonunda çıkardık yurt dışına’ diyor. Şimdi yurtdışına çıktı diye pişman oldular. Niçin? Amerika da istedi diye. Şimdi istiyorlar Sezgin Baran Korkmaz gelsin. Sezgin Baran Korkmaz'ın malvarlığına haczi kim kaldırdı, kim yazıyı yazdı, kim çıkmasını istedi? Birisi Anayasa Mahkemesi Üyesi, birisi Adalet Bakanlığında Bakan Yardımcısı. Şimdi siz millete dönüp diyeceksiniz ki, biz devleti adaletle yönetiyoruz. Hayır efendim, siz çetelere hizmet ediyorsunuz. Açık söylüyorum, çetelere açıkça hizmet ediyorlar. İstiyorum bari bu konuda da bir dava açsınlar da çetelerin bütün dosyalarını bir savcının önüne koyalım, bakalım ne diyecek?

Kürşad Oğuz- Siz ‘YSK’da olmayan bilgiler bizde var’ dediniz, çok da tartışıldı o dönemde. Sığınmacıların ya da sonradan vatandaş olanların bir kısmının seçimlerde oy kullanacağına dönük eleştiriler var.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şunu bir bitireyim.

Kürşad Oğuz- Aslında şunu soracaktım siz nasıl göndereceksiniz diyecektim ama bilmiyorum yani. Bir de o YSK meselesini açarsanız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Açarım, onu da açarım.

Serap Belet- Büyükelçilik açacağız diyorsunuz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Karşılıklı büyükelçilikleri açacağız, ondan sonra onların evini, yolunu, okulunu hepsini yapacağız. Bizim müteahhitler yapacak. AB'den alacağımız fonlarla bunu yapacağız. AB’nin istediği sadece siz şeffaf olun parayı nereye harcadığınızı bize bildirin. Parayı nereye harcadığımızı bildirirsek, şeffaf olursak onlar da istiyorlar zaten.

Kürşad Oğuz- Ama yüzde 80’i dönmek istemiyoruz, dönmeyiz diyorlar. O nasıl yapılacak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi oraya da geleceğim. Şimdi yolu var mı var, okulu var mı var, üç can ve mal güvenliğini sağlamamız lazım. Yani bunlara tekrar yeniden bir saldırının olmaması lazım. Can ve mal güvenliğini sağlayacaksınız. Kıbrıs'taki gibi, nasıl Kıbrıs’ta yıllardır tam bir huzur var. Başka? Onlara iş yeri yaratacaksınız. Bizim Gaziantepli işadamlarımızın orada çok güzel fabrikaları vardı. Diyeceksiniz ki o fabrikaları yeniden çalıştırın. Sizden tek istediğimiz bu. Kazandığınız dolarları Türkiye’ye getirin. Bu kadar basit. Ha bu neden iki yıl diyoruz? Bunların yapılması belli bir zaman aldığı için. Bakın biz akılcı politikalarla yapıyoruz. Öyle bindireceğiz otobüse, bunları göndereceğiz; o olmaz. Şimdi o Türkiye'nin saygınlığına zarar verir. Türkiye’nin itibarına zarar verir. Türkiye demokratik bir ülkedir, Türkiye insan haklarına saygılı bir ülkedir, Türkiye ırkçılık yapamaz.

Serap Belet- Ne kadarını sığınmacıların gönderebileceğinizi düşünüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben bu konuda bunları açıkladıktan sonra İstanbul’dan bana Suriye’den kaçan gelen bazı parti liderleri, kadın örgütleri, sivil toplum örgütleri beni davet ettiler dediler ki, bizi nasıl göndereceksiniz biz gitmeyiz. Anlattım size anlattığım gibi. Böyle yaparsanız hiçbirimiz burada kalmayız, hepimiz gideriz kendi ülkemize, burada aç geziyoruz dediler.

Serap Belet- Siz Esad’la görüşmeye gider misiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Niye gitmeyeyim?

Kürşad Oğuz- Ya da planlıyor musunuz böyle bir şeyi diye sorayım?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yani inşallah geleceğiz iktidara bütün sorunları çözeceğiz. Esad’la da görüşeceğiz. Bakın, Ortadoğu halkları bizim akrabamız. Orada Kürtler var bizde de var, Araplar var bizde de var, Ezidiler var bizde de var, Türkmenler var zaten biz de Türk’üz. Şimdi Ortadoğu halklarıyla niye kavga ediyoruz? Neden birbirimizi öldürüyoruz? Egemen güçler silah satsın diye. Türkiye neden bu tuzağa düşüyor, neden birilerinin talimatıyla iş yapıyor? Neden Erdoğan çıktı AK Parti grup toplantısında Obama'ya seslendi; ‘beni neden Suriye’de yalnız bıraktınız, sizin dediğinizi yaptım’ dedi. Hiçbir emperyal güç ateşi eliyle tutmaz, maşa kullanır. Maşa kim? Beyefendiydi. Gitti Suriye'ye girdi, hadi buyur bakayım.

Serap Belet- Ancak iktidarın Millet İttifakına tam da buraya gelmişken tam da bu yönde bir eleştirisi var. Deniyor ki, iktidara gelirlerse Türkiye’nin dış güçlere dik duruşundan geri adım atılacak, Türkiye’nin terörle mücadelesi sekteye uğrayacak. Yani muhalefet ne kadar milli politikalar izleyecek, terörle mücadelemiz şaşacak mı, Türkiye’nin dünyadaki iddiası, kararlılığı azalacak mı?

Kürşad Oğuz- Özellikle tezkereye verdiğiniz hayır oyundan sonra tabi bunlar daha çok.

Serap Belet- Çünkü buna da bir gerekçe olarak işte tezkereye hayır oyu vermeniz gösteriliyor. Buna ne diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tezkereye hayır oyu niye verdiniz diyenlere sorayım. Yabancı bir ülkenin askerlerinin terörle mücadele etmesi için Türkiye'ye gelmesine evet diyorlar mı, demiyorlar mı? Evet diyorlarsa tezkereye evet desinler. Hayır diyorlarsa bizim gibi milliyetçilerse, ben kendi ülkemde yabancı bir asker postalını istemiyorum diyorlarsa o tezkereye hayır demek zorundadır. Bahçeli'ye sordum, grup toplantısında sordum; sen terörle mücadele konusunda yabancı bir askerin Türkiye'ye gelmesine neden evet diyorsun? Cevap verdi mi? Vermedi. Erdoğan’a sordum hangi gerekçeyle getirdin sen bunu? Tık yok. Ama gidiyorlar işte tezkereye hayır, terörle mücadeleye hayır.

Kürşad Oğuz- O zaman bundan sonraki bütün tezkerelere hayır mı diyeceksiniz, onu mu anlamamız lazım?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette. Ben kendi ülkemde yabancı asker istemem, kimse kusura bakmasın. Ben onlar gibi milliyetçi değilim. Benim milliyetçiliğim vatan ve bayraktır.

Serap Belet- Şimdi burada da İYİ Partinin evet demesi ve sizin hayır demeniz üzerinden bir fikir ayrılığı olduğu yorumu yapılıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- O ayrı bir şey. Ama ben iktidar mensuplarına söylüyorum, ben kendi ülkemde yabancı asker istemiyorum arkadaş. Benim bugüne kadar terörle mücadeleyi kim yaptı? Bu ülkenin polisi yaptı, bu ülkenin askeri yaptı. Bu ülkenin askeri ve polisi şehit olurken yabancı askerler mi vardı yanında? Yani Türkiye Cumhuriyetinin polisi ve askeri terörle mücadele edemiyor mu yani yabancıyı isteyeceğiz buraya? Yabancıyı hangi gerekçeyle istiyorsun sen?

Kürşad Oğuz- Peki yurtdışından sınırlardan gelen terör tehdidine karşı bu tezkereler çıkarılıyor. Buna karşı mısınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- 50 tane gerekçe yazabilirler. Ama ben tezkerede yazıyorsa ‘gerekirse yabancı askerler’ diye kimse kusura bakmasın.

Serap Belet- Sizin itirazınız bunaydı. Çünkü seçim sonrasında devam edecek olmasına yönelik bir itiraz nedeniyle evet denmedi diye hatırlıyorum. Yanlış mı hatırlıyorum?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu ülkenin insanları terörle mücadele eder. Ayrıca oradan terör geliyorsa yabancı bir ülkeden sizin tezkere çıkarmanıza da gerek yok, çünkü siz istediğiniz zaman BM’nin kararı var; terör nereden geliyorsa gider uyarırsınız, kardeşim terörü kes, kesmezsen ben gider keserim. Biz Irak’ta öyle yapmadık mı? Öyle yaptık.

Şimdi siz tezkereyi başkalarını davet etmenin yolu için çıkarıyorsunuz, terörle mücadele değil aslında. İşin özünde yatan bu. Neden onu oraya koyuyorsunuz?

Serap Belet- Kimi nereye davet etmek amacıyla? Bunu biraz açar mısınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bilmiyorum, tezkerede isim vermiyor ki şu ülke diye. ‘Yabancı asker’, hangi yabancı asker onu da sordum. Hangi yabancı askeri terörle mücadele konusunda Türkiye'ye davet edeceksin, et bir görelim bakalım. Etmiyorsanız bunu niye tezkereye yazıyorsunuz?

Kürşad Oğuz- Ama hiçbir tezkereden sonra böyle bir şey gerçekleşmedi ki zaten. Yani yabancılar gelip…

Kemal Kılıçdaroğlu- O zaman niye yazıyorlar tezkereye? Sorun; gazetecisiniz, bunu niye yazdınız buraya. Televizyoncusunuz; bunu açın bir tartışmaya, deyin ki bu yabancı askerler konusu var bu tezkerede. AK Partililer geliyor, AK Parti gibi duran gazeteciler de geliyor. Aslında onlar gazeteci değil, onlar da AK Partinin silahşörleri onlar da geliyor onlara sorun, deyin ki bu tezkerede bu yabancı askerler kim acaba, siz bunu daha iyi bilirsiniz. Kılıçdaroğlu bu tezkereye hayır dedi, gerekçesi de bu, siz buna hangi gerekçeyle ve diyorsunuz ki, terörle mücadeleyi istemiyor. Hangi yabancı asker geldi terörle mücadele etti? Hangisi geldi? Bakın bu soru sorulmuyor ve bu tartışılmıyor zaten. Bizim medyanın kimse kusura bakmasın en büyük eksiği bu. Tezkereye CHP hayır dedi, demek ki CHP teröre evet diyor. Ya bu tezkereye CHP niye hayır dedi? Bari hiç değilse hayırın gerekçesini meclis tutanaklarından bir bakayım, bir okuyayım, bir göreyim denmiyor. AK Parti öyle dedi, o zaman tamam kesinlikle bu böyledir, CHP teröre evet diyor. Hayır efendim, kimden gelirse gelsin, nereden gelirse gelsin terör bir insanlık suçudur, teröre karşı durmak da hepimizin ortak görevidir. Türkiye terörden çok büyük acılar çekmiştir ve bütün dünyanın da bunu bilmesi lazım. Türkiye’nin terörle mücadelesi de meşrudur. Nokta.

Serap Belet- Peki bu genel başlıklarda Doğu Akdeniz, Rusya’yla ilişkiler, AB’yle, NATO’yla son dönemde yürütülen ilişkiler; farklı bir politika izlenmesi mi gerekir sizce, yoksa şu an atılan adımlar doğru mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Oraya da geleceğim ama bir soru daha vardı, efendim işte gelince dış politika değişecek bilmem ne olacak falan işte. Kazanımlarımız elden gidecek. Ne kazanımları oldu? Doğu Akdeniz'de kazanım mı oldu? Doğu Akdeniz Gaz Forumu kuruldu; Filistin orada, Güney Kıbrıs Rum yönetimi orada, Suriye orada, İsrail orada, Mısır orada. Olmayan kim? Türkiye ve KKTC. Burnumuzun dibindeki yer, ikimiz yokuz, iki devlet yok orada, KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Yunanistan da orada. Bu mudur kazanım?

Kürşad Oğuz- Türkiye, Rusya ve Ukrayna arasındaki yani çok ciddi bir rol oynuyor gerçekten ve dünyada açıkçası takdir ediyor bunu. Bu konuda olumlu bir durum yok mu? Yani bu…

Kemal Kılıçdaroğlu- Ona biz itiraz mı ettik?

Kürşad Oğuz- Etmiyorsunuz zaten destekliyorsunuz da yani ama demek ki bir başarı da var en azından yani takdir edilecek bir başarı var.

Kemal Kılıçdaroğlu- Coğrafi koşulların getirdiği bir şey. Yani gitsinler, görüşsünler, barıştırsınlar. Biz niye gittin, niye barıştırdın diye bir şey dedik mi? Hayır demedik. Bakın doğruya doğru, yanlışa yanlış. Dünya lideri diyor. Ne lideri Allah aşkına, ne lideri! Bir kişi bakın, Türkiye Cumhuriyeti Devletini yöneten en tepedeki kişi malvarlığı dolayısıyla teslim alınmışsa Türkiye’ye hizmet edemez. Mümkün değil yani. Kalktı Trump ne dedi? Bak dedi malvarlığını açıklarım dedi, papazı ver. Verdi mi? Verdi bitti. Dünya lideri. Ne lideri, ya böyle lider mi olur ya, lider dediğiniz kişi malvarlığını açıkla dediği anda malvarlığımı açıklamazsanız namertsiniz diyecek, o kadar nokta! Ben kendi halkıma sonuna kadar hesap veririm diyecek. Benim yurtdışında beş kuruşum yoktur diyecek. Benim bütün malvarlığım Türkiye’dedir diyecek. Diyebildi mi? Demedi. Ne lideri? Kalkıyorlar efendim dünya lideri şöyle gezdi, böyle gezdi. Ya arkadaş Putin’in kapısına giden sensin, yalvaran, yakaran sensin, 33 askerimiz şehit oldu bir şey diyemeyen sensin. Sonra kalkıyorsun ortalıkta büyük havalar atıyorsun. Yok efendim yemezler, yemezler yani, bunu bütün dünya görüyor, bütün dünya biliyor aslında.

Serap Belet- YSK’ya ilişkin bir sorun vardı seçmen bilgileri. Burada kişisel bilgilere ulaşmayla ilgili bir…

Kürşad Oğuz- Sizin endişeniz ne o konuda onu soralım.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bunlar, diyorum ya bunlar gerçekten devleti yönetemiyor, bilmiyorlar devlet yönetimi nedir. Veri madenciliği diye bir kavram vardır. Bunu da herhalde ilk sefer benden duyuyorlardır eğer dinliyorlarsa. Veri madenciliği şudur; dünya kadar veri olur, ama o verilerin kullanışlı hale getirilmesi ayrı bir çabayı gerektirir, özel bir çabayı gerektirir ve bu işi iyi bilmeyi gerektirir. Bize YSK'dan veriler geliyor, bir kısmı yanlış. Örnek; 100 küsur yaşında bir adam ilk sefer oy kullanacak gelmiş. 100 küsur yaşına gelmiş -130 mu, 140 mı şu anda hatırlamıyorum yaşına gelmiş- hiç oy kullanmamış, ilk sefer gidip oy kullanacak. Biz bunların hepsini tespit ediyoruz. Hemen arkadaşlarımızı gönderiyoruz, gidin böyle bir adam var mı, yok mu nasıl oldu da bugüne kadar hiç oy kullanmadı?

Kürşad Oğuz- Peki YSK düzenli olarak zaten yılda herhalde iki kere ya da seçim dönemlerinde iki kere tam rakamı hatırlamıyorum ama düzenli olarak zaten size bu verileri vermiyor mu? Zaten alma hakkınız var sizin. Kontrol et, düzeltme hakkını da veriyor herhalde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Biz gelen bütün hatalı bilgileri kendimize göre tespit ediyoruz. O veri madenciliği dediğimiz.

Kürşad Oğuz- Ve YSK’ya da bildiriyorsunuz zaten değil mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bildiriyoruz ve YSK bizim verdiğimiz verilere güveniyor ve hemen iptal ediyor. Yani o nedenle diyorum onların elindeki veri yok, bizde var bunlar. Biz bakın, galiba yanlış hatırlamıyorsam 98 yılından bu yana kim hangi sandıkta oy kullanmış bütün veriler var bizde. Onlarda yok ama bu veri, bu verilerin tamamı bizde var.

Kürşad Oğuz- Onlar derken YSK’da mı yok?

Kemal Kılıçdaroğlu- YSK. YSK tutmaz bunları. YSK’ya başka bir kuruluş veriyor. Nüfus İşleri galiba yanlış hatırlamıyorsam MERNİS galiba, onlar veriyorlar. Biz bunların tamamını gözden geçiriyoruz, tamamını. Elimizde bütün bu veriler var. O nedenle onların elinde olmayan… Biz bu verileri Altılı Masada bütün başkanlarla diğer partiler de çalışıyorlar, biz de çalışıyoruz. Bizim güçlü bir ekibimiz var. O güçlü ekip bütün bu verileri değerlendirir. Sadece merkezde değil, illere de göndererek. İsim verilmiş, soyadı yok mesela. Nasıl olur? Düşünebiliyor musunuz YSK’ya veriliyor ham bilgiler veriliyor, ham bilgiler partilere gönderiliyor. Bize de geliyor. Ama veri madenciliğinin ne olduğunu biz bildiğimiz için, nasıl çalıştığını bildiğimiz için, o listeler üzerinde nasıl analiz yapılması gerektiğini bildiğimiz için bütün bunların hepsini yapıyoruz. Dediğim gibi bunlar devleti yönetmeyi bilmiyorlar, devlet nasıl yönetilir bilmiyorlar, devletin ne olduğunu bilmiyorlar. Bir veri geliyor, ya bu veri doğru mudur yanlış mıdır hiçbir şey bilmiyorlarsa bir istihbarat örgütüne sorsunlar, MİT’e sorsunlar. Size gelen her istihbaratı siz hemen doğru kabul ediyor musunuz? Etmezler efendim. Önce o doğru mudur, yanlış mıdır, akıl var mantık var. Akıl kalmayınca, mantık kalmayınca, bütün para gidince günlük yaşıyorlar bunlar, yarın sabah biz ne yapacağız, yarın sabah bilmem ne olacak.

Kürşad Oğuz- Yakın dönemde yine bir cümleniz çok dikkatimi çekti onu sormak istiyorum. Herhalde Niğde’deki grup toplantınızda olabilir çok emin değilim ama dediniz ki, ‘geçmişte kısır çekişmeler vardı, bunların hepsini ayıkladık, tamamını…’ Yani parti içini kastediyorsunuz herhalde, kısır çekişmelerden kastınız o. ‘Tamamen iktidara odaklandık’ dediniz. Daha önceki birkaç açıklamanızda da ‘bana muhalefeti öğretmeye çalışıyorlar’ demiştiniz. Bir dönemde herhalde bu da adaylık için ben öyle yorumlamıştım ‘Ya bana katılın ya da yolumdan çekilin’ diye seslenmiştiniz. CHP içinde bir çekişme var mı, bitti mi? Var mıydı, bitti mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Öteden beri şöyle bir algı vardı kamuoyunda, efendim işte CHP'de her kafadan bir ses çıkıyor. Bu yazılırdı, çizilirdi, tartışılırdı. Böyle her yerde bunlar tartışılırdı. Şimdi bu bitti. Her birimiz çünkü Türkiye'nin nereye gittiğini görüyoruz ve Türkiye’nin bu cendereden çıkması lazım. Tarihi sorumluluk bize düşüyor, CHP’ye düşüyor.

Kürşad Oğuz- Yani artık ortak bir hedef var ve bu bütün şeyleri bitirdi diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ve bu hedef artık bizim hedefimiz olmaktan da çıktı Altılı Masanın yani Millet Masasının hedefi. Biz oraya aynı zamanda Millet Masası diyoruz. Milletin masası orası çünkü. Orası, o masa, o milletin masası artık Türkiye’nin bu cendereden çıkması gerektiğini söylüyor. Şimdi şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir dönem Erdoğan bize ne diyordu? 'Siz Sivas'ın ötesine bile geçemezsiniz' değil mi öyle diyordu. Şimdi beyefendi oraya gidince devlet memurlarını çağırıyor, gelsinler benim toplantıma kalabalık olsun diye. Ama biz gidiyoruz, konuşuyoruz, helalleşiyoruz, yanlışımızı söylüyoruz, hata yaptık diyoruz, hatalarımızı da söylüyoruz, gerekirse yanlışımızla yüzleşiyoruz. Çünkü biz samimiyiz. Samimi olduğumuzu anlatmamız lazım.

Serap Belet- CHP seçmeninin bir kısmı da ne yaptık, niye helalleşiyoruz diye sitem ediyor. Onlara ne dersiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Helalleşmeyi bir toplumsal algı olarak düşünmek lazım, bir toplumsal görev olarak düşünmek lazım. Az önce de söyledim, hata insana özgü bir kavramdır ve bizler hata yapabiliriz, eksiğimiz olabilir. Bu hatalardan aynı hatayı tekrar etmememiz lazım. Bu hatalardan ders çıkarmak lazım. Biz de bunu yaptık CHP olarak.Farklı görüşler vardı, kavgalar vardı vs. falan filan söylenirdi. Şimdi bunların tamamı bitti, bir aradayız, gene tartışıyoruz onu da söyleyeyim, yine kendi aramızda oturuyoruz, özgürce tartışıyoruz. Bir konu varsa artısını, eksisini düşünüyoruz. Bizim dışımızdaki akademik dünyadan yardım alıyoruz. Olur ya bir yerde bir eksiğimiz var, bir proje açıklarken projenin rakamlarını alıyoruz, artısını eksisini alıyoruz. Diyorlar ya gelirlerse acaba yönetebilirler mi devleti? Bunlar bir bakkal dükkânını bile yönetemezler. Devleti işletme olarak görüyorlar. Bakın devleti işletme olarak gördüler, devleti iflas ettirdiler. Merkez Bankasının rezervi eksi, bütün dünya bu gerçeği biliyor ama kendi halkından bunları saklıyorlar. Bütün dünyanın bildiğini sanki sanıyorlar biz bilmiyoruz. Herkes biliyor aslında. Dolayısıyla biz devleti yönetmeye kararlıyız. Devletin bütün bilgilerini, verilerini toplayarak… Hasar Tespit Komisyonun görevi de zaten o, Hasar Tespit Komisyonu devletin hasarlarını tespit edecek, eksiğini tespit edecek, yanlışını tespit edecek, bütün gelirini, giderini. Gelirimiz, giderimiz nedir kimse bilmiyor. Fonlar var, fonlarda ne kadar para var, kimse bilmiyor. Varlık Fonu kurdular bir tane, ne yapıyor, kimse bilmiyor onu. Paralar nerede kimse bilmiyor. Hepsi karlıydı, bir kısmı şimdi zarar ediyor. Ne oldu, niçin bunlar zarar ediyorlar belli değil. Fonlarda ne kadar para var kimse bilmiyor. Bakın, Kültür Bakanlığı sanatçılardan para toplar, sanat eserlerinden para toplar. Paranın nereye harcandığı konusunda kimin bilgisi var? Sizin bilginiz var mı? Yok. Benim bilgim yok. Milletvekillerinin de bilgisi yok. Soru soruyorlar, soru önergesi veriyorlar ne kadar? 2013'de bir rakam vermişler, bir daha rakam yok. Siz milletvekillerinin soru önergesine cevap vermiyorsanız, siz yanlış bir şey yaptığınızın farkındasınız. Siz Bilgi Edinme Yasası'na göre milletvekili arkadaşlarıma dedim ki, bunlar soru önergelerine cevap vermiyorlar, Meclis Başkanı da uyuyor. Meclisin itibarı sarsılıyor farkında bile değil. Bir Meclis Başkanının, milletvekilinin soru önergesine anayasada öngörülen 15 günlük süre içinde cevap verilmezse kıyamet koparması lazım. Siz parlamentonun itibarını ayaklar altına alıyorsunuz demesi lazım. Ama beyefendi hiç ilgisi bile yok. Dedim ki, Bilgi Edinme Yasası'na göre isteyin, 15 gün içinde bürokrat bilgi vermezse hiç değilse suç duyurusunda bulunma hakkınız var. Bilgi Edinme Yasası'na göre istiyoruz, cevap veriyorlar, milletvekillerin soru önergesi verme hakkı var, siz önce o hakkınızı kullanın. Düşünebiliyor musunuz? Oysa devleti yöneten insanlar, yani yöneticiler milletvekillerinin istedikleri bilgiyi yasaların öngördüğü zaman içinde vermek zorundalar.  

Serap Belet- Helalleşme çıkışınızdan nasıl geri dönüş aldınız? Muhafazakar kesimin kafasındaki soru işaretleri, kazanımlarımızdan bir geriye dönüş olur mu bu dile getiriliyor. Buna ilişkin size nasıl sorular geliyor, ikna oldu mi sizce seslendiğiniz taraf bir? İki; Türkiye’de bugün toplumun bir kesimine yönelik bir özel yaşama müdahale olduğunu düşünüyor musunuz? Bu son festivaller, konserler, yasaklanması ve iptalleri konusunda görüşünüz nedir?

Kürşad Oğuz- Muhafazakar olmayan kesime karşı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Sondan başlayayım. Bu yasakların hepsi doğru değil. Yani gençler eğlenecekler, ne olacak yani? Birisi çıkacak sahneye, sanatçı şarkıyı, türküyü söyleyecek, sazlar çalınacak, müzikler olacak. Bu insanların biraz enerjilerini boşaltma hakları var, biraz eğlenme hakkı var. Hayır eğlenemezsiniz, hayır bilmem sanatçı oraya gelemez. Yasaklıyorlar. Bu korkunun eseridir aslında. Neden korkuyorsunuz? Bakın neredeyse Türkiye’nin en ünlü sanatçıları bir sefer mahkeme koridorlarından geçtiler. Niye yani mahkeme koridoru? Dünyanın her tarafında aykırı insanlardır zaten sanatçılar. Suyun aksine, rüzgarın aksinedir bunlar. Nazım’ın heykelinin de yapılan şeyi görseler ne denir ona fotoğraf demeyim de figürü görseler rüzgara karşı yürüyen adamdır o. Sanatçı budur zaten. Sanatçı suya tirit gitmez ki, sanatçı şakşakçı değil ki. Sanatçının kendi dünyasıdır, o dünyaya saygı duyacaksınız. Yasaklıyorsanız korkuyorsunuz demektir. Sanattan, kültürden korkuyorsunuz demektir. Bu yasaklar doğru değil. İnsanlar özgürce… Devletin görevi nedir? Devletin görevi orada güvenliği sağlamaktır bir şey olmasın diye. Devletin polisinin görevi de odur zaten. Askerinin görevi de yani jandarmanın da görevi odur, güvenliği sağlayacak. İnsanlar burada eğleniyor. Siz yasaklıyorsunuz, niçin? Korkudan. Korkunun ecele bir faydası var mı? Yok. Gidecek misiniz? Evet gidecekler. Bu gençler gönderecek onları, ben değil. Bu ülkenin gençleri gönderecek. 7 milyon 700 bin genç ilk kez sandığa gidip oy kullanacak, bu beyleri gönderecek.

İkinci sorunuz helalleşme, onu da söyleyeyim. Helalleşmeye düşündüğümden çok daha fazla olumlu tepki aldım onu söyleyeyim. Herkesle gittim oturdum, konuştum, gerçekten bu ülkenin kamplaşmaya değil, bu ülkenin bir helalleşmeye ihtiyacı var. Siyaset kurumu o kadar böldü ki, komşumuzun kimliğini sorgulamaya başladık. Sana ne kimliğinden? Komşumuzun inancını sorgulamaya başladık. Sana ne inancından? Komşumuzun, yaşam tarzını sorgulamaya başladık. Sana ne. Bizde güzel bir atasözü vardı ‘komşu komşunun külüne muhtaçtır’ diye. Külüne muhtaç olan yani sevgiyi, saygıyı bu kadar ileri düzeye taşıyan bir kültürü kamplaşma üzerine oturttuk. Bunu sonlandıracağız. O nedenle gittim, en sonunda bir grup muhafazakâr da geldi, biz de sizinle helalleşelim dediler, size de haksızlık yaptık dediler. Bunu yapan çok kişi var. Bana mail atan da var. Geçmişte seninle ilgili şunu şunu şunu söyledim, siz de hakkınızı helal edin. Ben dedim; ben herkese hakkımı helal ederim, kul hakkı yiyen hariç. Onu Yüce Yaradan’a da gitse diyor ki, günahınla gelme kul hakkıyla gelme diyor. Onun dışında herkese hakkımı helal ederim. Herkese hakkım helal olsun. Herkesi kucaklarım. Kişi beni beğenmeyebilir, düşüncelerimi yanlış görebilir, bütün bunların tamamına saygılıyım. Ama bir şeyden herkesin emin olmasını isterim. Ben bu ülkede her evde huzurun olmasını isterim. Siyaset halka hizmet etme sanatıdır, siyaset zenginleşme, köşeyi dönme sanatı değildir. Siyasete girdiğim gün mal varlığımı kendi internet sisteme koydum. Benim malvarlığım budur, buyurun tartışıyorsanız tartışın, hepsini alın terimle kazandım. Ama onlar öyle yapmıyorlar. Paraya tapan insandan hayır gelmez bu ülkeye, parayı itibar olarak gören insandan hayır gelmez insana. Ye kürküm ye artık 21.yüzyılda olmamalı.

Kürşad Oğuz- Son soru, kendinizle helalleştiniz mi? CHP’nin başında bulunduğunuz dönem zarfında ben bunu yanlış yaptım, bundan pişmanım dediğiniz bir şey var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şu ana kadar pek yani hatırlamıyorum böyle bir soru gelmediği için.

Kürşad Oğuz- Ya da siyasi bir hata şunu yanlış yaptım ben diyeceğiniz? Mesela Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi konusu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır. Ekmeleddin Bey, Türkiye'nin en saygın insanlarından birisi. Adına uluslararası yarışma yapılan, üstelik İtalya’da yapılan Ekmeleddin İhsanoğlu Yarışması en iyi kişi. Kendi alanında dünyada tanınan, sevilen bir kişi. İslam İşbirliği Örgütü'nde görev alırken kadın haklarıyla ilgili daire kuran kişi. Ekmeleddin Bey'i anlatamadık. Belki orada bizim eksiğimiz olabilir, bizim kusurumuz olabilir. Ben hala kendisini zaman zaman telefonla ararım, ona 'Sayın Cumhurbaşkanım' diye hitap ederim. Gerçekten son derece saygın, kibar, düzgün, ahlaklı bir insan, bir bilim insanı. Dediğim gibi Türkiye’de fazla tanınmıyor ama Türkiye dışında çok daha fazla tanınan bir kişi. Bütün dünya, bilim çevrelerinin kendi alanında saygı duyduğu bir kişi. Kitaplarının büyük ölçüde referans olarak alındığı bir kişi. Türkiye keşke bu tür insanları yetiştirebilse.

Serap Belet- Bu seçim muhalefet adına söylüyorum, çok kritik, çok önemli o yüzden de adayın kim olacağı konusu da bir o kadar kritik. Adayı siz ne zaman konuşacaksınız, biz ne zaman öğreneceğiz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Onu gene 6 lider kendi aramızda oturup konuşacağız zaten. Konuşulur yani, yeri zamanı gelince oturulur konuşulur, tartışılır.

Kürşad Oğuz- Seçim takvimi açıklandığında diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Olur yani. Ama şundan emin olmanızı isterim. Seçeceğimiz Cumhurbaşkanı Adayı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 13. saygın Cumhurbaşkanı olacaktır. Devleti bilen, devleti tanıyan, liyakatı, ahlakı, adaleti bilen, bütün vatandaşlarına eşit davranan, hiç kimseyi ötekileştirmeyen, herkesin kimliğine, inancına, yaşam tarzına saygı duyan, herkesi kucaklayan, sosyal devleti savunan, fakirin fukaranın bir anlamda yanında olan, devletin büyümesini ve kalkınmasını isteyen, egemen güçlere teslim olmayan, özellikle malvarlığı dolayısıyla teslim olmayan, Türkiye Cumhuriyeti Devletini onurla temsil eden bir kişi olacaktır.

Kürşad Oğuz- Teşekkür ederiz, çok sağ olun.

Serap Belet- Teşekkürler Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, sorularımızı yanıtladığınız için bu akşam sağ olun. Ankara’dan noktalıyoruz ‘Olaylar ve Görüşler’i bu akşam. İyi geceler hoşça kalın.


Gündem'den Öne Çıkan Haberler