23.03.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN ARTVİN MİTİNGİNDE YAPTIĞI KONUŞMA (23 MART 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN ARTVİN MİTİNGİNDE YAPTIĞI KONUŞMA
(23 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Artvin Mitingde yaptığı konuşmada şunları söyledi: Efendim hepinize merhabalar. Kaçıncı gelişim bilmiyorum ama Artvin’e her gelişimde sıcakkanlı insanlarla karşılaşıyorum. O nedenle Artvin’de size hitap etme fırsatını bana verdiğiniz için hepinize yürekten teşekkür ederim.


Artvinli olmak aslında bir ayrıcalıktır. Neden? Dünyanın en güzel, Türkiye’nin en güzel bir doğasında yaşıyorsunuz. Dağlarıyla, tepeleriyle, yaylalarıyla, ormanlarıyla olağanüstü güzel. Ayrıcalıklı olmanızın nedeni de bu yeşilliğe sahip çıkmak için katıksız bir mücadeleyi sonuna kadar yürütmenizi, Cerattepe’yi, sadece siz değil Türkiye unutmadı, o mücadeleyi unutmadı. Onun ne kadar önemli bir mücadele olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama sonuçta bu güzel doğada yaşıyorsunuz, bu güzel doğada nefes alıyorsunuz, bu güzel doğada inşallah yeni belediye başkanımız sizlere hizmet verecek.
Bu bölgeye geldiğimde hatırladığım bir şey daha var. Şavşat’tan Ardanuç’a giderken terör örgütünün saldırısına uğradım. Bir erimiz şehit oldu, Allahtan rahmet diliyorum ona. Şehitler bizim onurumuzdur ve gururumuzdur. Onları anmak, onları yad etmek hepimizin ortak görevidir. Çünkü onlar biz evlerimizde rahat uyuyalım diye, biz bu ülkenin caddelerinde, sokaklarında gezelim diye hayatlarını feda ediyorlar ve şehitler o açıdan 82 milyonun kucakladığı değerlerdir. O değerler bizim tarihimizin, bizim insanlığımızın bize verdiği ortak değerlerdir. Kuşkusuz güvenlik görevlileri de bu bağlamda çok önemlidir. Bizim burada bir arada olmamızın, bir arada birlikte en azından birlikte olmamızın güvenliğini sağlayan polis kardeşlerimiz var. Onlar halkın polisi oldukları sürece benim başımın üstünde yerleri vardır. Güvenlik güçlerimiz bu bağlamda Türkiye’de hepimizin güvenliğini sağlıyorlar. Onların bir sorunu var, 3 bin 600 ek gösterge sorunu. Her gittiğim yerde söyledim bunu yapacağız dedim, öğretmenlerimize de, hemşirelere de, din görevlilerine de 3 bin 600 ek gösterge verilmesi için sonuna kadar takipçisi olacağız, nokta. Bunu söylüyorum ve burada bitiriyorum.
Geliyorum ana konuya. Ana konu şu, güzel bir ülkede yaşıyoruz doğru, hepimizin mutlu olması lazım, hepimizin huzurlu olması lazım, her evde işin, her evde aşın olması lazım. Eğer bir evde bir işsiz varsa o evde huzur yoktur. Bir evde iki işsiz varsa o evde huzur yoktur. Anne bakar, baba bakar; oğlum, kızım ne zaman iş bulacak diye, ne zaman eli ekmek tutacak diye. Uşak’ta bir mitingde bir kadın ısrarla beni yanına çağırdı mitingden hemen sonra. Böyle barikatların arkasındaydı ve yanına gittim “Buyur anacığım bana ne diyeceksin” dedim. “Benim kızımı niye işe almıyorsun. Türkçe öğretmenliğini bitirdi, yıllardır bekliyorum dedi bu çocuğumu nasıl okuttuğumu, nasıl üniversiteye gönderdiğimi biliyor musun, niye işe almıyorsun” dedi. Dedim ki, “Haklısın işinin olması lazım, aşının olması lazım, çalışması lazım, üretmesi lazım, helal ekmek kazanması lazım ama oyunun rengini değiştirmen lazım. Bir şekliyle demen lazım ki artık yeter kardeşim. Eğer bunu yaparsan emin ol Türkiye’nin önünü açarsın” dedim. “Sen hangi partidensin” dedi. “Cumhuriyet Halk Partisinden” dedim, “Sözüm söz bu sefer oyu sana vereceğim” dedi. “Eyvallah” dedim.
İşsizlik sorunu, 8 milyona yaklaşan işsizimiz var. Gencecik fidan gibi çocuklarımız işsiz. Şu soruyu sorabilirsiniz bu çocuklar niye işsiz? 8 milyon insan neden işsiz? Artvin’de iş bulamayıp da İstanbul’un büyük kentlerin varoşlarına gidip acaba iş bulabilir miyim diye gezinen gençlerimiz var. Niye gidiyorlar oraya? Babaları burada, dedeleri burada, akrabaları burada, yakınları burada. Yani burada iş olsa çalışmayacak mı? Çalışacak. Soru şu… 17 yıldır tek başına Türkiye’yi yönetiyorlar. Özellikle geçmiş seçimlerde AK Partiye oy veren kardeşlerime seslenmek istiyorum, 17 yıl bunları omuzlarında taşıdın. Şöyle bir düşünün, 17 yıl öncesine gidelim 2002, seçimi kazandılar, dönemin AK Parti Genel Başkanı geldi dedi ki, ben milletin arasında oturacağım. Ankara Keçiören’de bir daireye geldi ve orada oturdu. Doğru, geldi orada oturdu 17 yıl önce. Sonra milletvekili lojmanlarına gerek yok, milletin vekili milletin arasında olacak dedi. Eyvallah hep beraber el kaldırdık bravo dedik, yaşa dedik. Peki 17 yılda ne yaptı? Her bir vatandaştan vergi aldı. Alır mı? Alır. Yasa mı? Evet yasa onu öngörüyor. Ne kadar aldı? 17 yılda 2 trilyon dolar vergi toplandı. Cumhuriyet tarihinde hiçbir hükümetin toplayamadığı vergilerden daha fazla vergi topladılar. Sonra 70 milyar dolarlık özelleştirme yaptılar. Şeker fabrikası, SEKA kağıt fabrikaları, Etibanklar, Sümerbanklar ne varsa sattılar, 70 milyar dolar. Başka? 500 milyar dolar da devleti borçlandırdılar. 2 trilyon dolar vergi, 70 milyar dolar özelleştirme, 500 milyar dolar borç. Soru şu, bütün bu paralar nereye gitti? Bakın ben bu soruyu özellikle AK Partiye oy veren değerli kardeşlerime soruyorum, geçmişte gittiler ve oy verdiler, benim sorumu onlara yöneltiyorum. Kardeşim vergi verdin, musluğu açarken beş çeşit vergi ödüyorsunuz. Elektrik düğmesine bastığınız anda dört çeşit vergi ödüyorsunuz, dolmuşa binersiniz vergi ödersiniz, sakız alırsınız vergi ödersiniz, her şeyin karşılığında… Bir tek şimdilik aldığımız nefes dolayısıyla vergi vermiyoruz, onun için de vergi gelir mi bilmiyorum ama samimi düşüncem gerçekten aldığımız nefes dışında her şey vergiye tabi. Peki niye vergi öderiz? Vergi öderiz ki, devlet bir planlama yapsın, vergi öderiz ki fabrikalar kurulsun, vergi öderiz ki sosyal destekler yapılsın, vergi öderiz ki fındık üreticisi, çay üreticisi şu veya bu şekilde mağdur olmasın. Vergi öderiz ki Türkiye üretsin, vergi öderiz ki Türkiye’nin üretimde şanı dünyaya yayılsın. Peki bütün bunlar olunca ne olur? İşsizlik olmaz. Yani fabrika kurarsanız işsizlik olmaz. Çiftçi üretirse işsizlik olmaz. Yeni binalar kurulur, oteller yapılır, sosyal tesisler yapılır, orada insanlar çalışır işsizlik olmaz. Cumhuriyet tarihinde ilk kez 8 milyona yaklaşan işsizimiz var.
Dolayısıyla önümüzdeki süreçte sandığa giderken artık yeter demeniz lazım. 17 yıldır omuzumda taşıdım artık yeter deneniz lazım. 17 yıl dile kolay. Dediler ki, tek başına yöneteceğiz, tek başına yönetildi. İstediğimiz kanunu çıkaracağız, istedikleri kanunu çıkardılar. İstediğimizi vali yapacağız, istediklerini vali yaptılar. İstediğimizi bakan yapacağız, istediklerini bakan yaptılar. O zaman geliyorum ana soruya. Ana soru şu, şunu soracak bütün vatandaşlarım: v
Vergi dedin verdim, özelleştirme dedin babamın, dedemin yaptığı fabrikaları sattın, 500 milyar dolarda borç aldın, 17 yılın sonunda beni neden getirdin soğan kuyruğuna muhtaç ettin kardeşim. Bu soruyu soracağız değil mi? Vicdanımıza soracağız, vatandaşa soracağız, aklımıza soracağız. Ne oldu da bu memlekette, bu kadar büyük paralar döndü geldi bu kadar işsizlik çıktı? Bir de adına ne dediler? “Varlık kuyruğu.” Şu Almanya’ya acıyorum fakir ülke varlık kuyruğu bile yok. Japonya’ya acıyorum bir varlık kuyruğu bile yok Japonya’da, bir de diyorlar ki biz efendim çok gelişmiş ülkeyiz, dünyanın her tarafına binlerce, milyonlarca araba gönderiyoruz. Sen asıl gel Türkiye’de gör varlık kuyruğunu, gariban adamlar girmişler oraya. Milletin aklıyla alay ediyorlar. Ben bilmez miyim o varlık kuyruğunu, onun adı varlık kuyruğu olsaydı en başta sen yer alırdın, millete nefes bile aldırmazdın ben bunu bilmez miyim?
Efendim geleyim bir başka konuya. Önce şu ülkücü kardeşlerime, milliyetçi kardeşlerime de seslenmek isterim. Bakın, milliyetçilik bizim altıokumuzdan birisi milliyetçiliktir. Milliyetçilik vatanseverliktir. Milliyetçilik bayrağını sevmektir. Milliyetçilik 82 milyonu kucaklamaktır. Milliyetçilik Türkiye’ye sonuna kadar sahip çıkmaktır. Milliyetçilik üretmektir, alın teri dökmektir. Milliyetçilik güçlü bir ekonomiye sahip olmak için her türlü özveride bulunmak demektir. Milliyetçilik hiç kimsenin kimliğini, inancını ve yaşam tarzını siyasete malzeme etmemek demektir. Milliyetçilik yaşasın Mustafa Kemal ve arkadaşları demektir. Milliyetçilik Çanakkale demektir, milliyetçilik Anafartalar demektir. Milliyetçilik budur. Milliyetçilik Milli Kurtuluş Savaşına sahip çıkmak demektir. Milliyetçilik Kuvayı Milliyeci olmak demektir. Milliyetçilik kendi toprağından Süleyman Şah türbesini kaçırıp Türkiye’ye gelmek demek değildir. Kendi toprağından kaçmak milliyetçilik demek değildir. Onun arkasında durmak da milliyetçilik demek değildir.
Peki geliyorum ana konuya, Tank Palet Fabrikasına. Tank Palet Fabrikası, dünyada aynı alanda üretim yapan beş büyük fabrikadan birisi, fabrikanın değeri 20 milyar dolar, bugün yapsanız 20 milyar dolar. Ve bu fabrikanın işletme hakkının yarısı 25 yıllığına Katar ordusuna verildi. Şimdi ülkücü kardeşlerime sesleniyorum, kendisine ben milliyetçiyim diyen kardeşlerime sesleniyorum, dünyada bana bir örnek gösterin - ister Rusya, ister Amerika, ister Japonya, ister Güney Amerika, ister Venezüella hangi devleti düşünüyorsanız, dünyada kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya satan devlet gösterin - kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya peşkeş çeken devlet gösterin. Yok böyle bir örnek! O zaman ülkücü kardeşlerime ve milliyetçi kardeşlerime sesleniyorum; Tank Palet Fabrikasını 25 yıllığına Katar ordusuna peşkeş çeken bir zihniyete sahip olanlara milliyetçi denir mi? Katar ordusuna tank palet fabrikasını satanların arkasında duranlara, onların sözcülüğünü yapanlara milliyetçi ya da ülkücü denir mi?
Milliyetçilik önemlidir, milliyetçilik bayrağını sevmektir, vatanını sevmektir, insanını sevmektir. Bir silah fabrikasının yabancı bir orduya teslim edilmesi ülkenin namusunu teslim etmek demektir. O fabrikada neler yapılıyor? Fırtına obüsleri yapılıyor. O fabrikada bizim subaylarımız çalışıyor, bizim erlerimiz çalışıyor. O fabrikada çalışan işçilerin tamamı dilekçe verdiler, bizim başka bir fabrikaya tayinimizi çıkarın dediler bu fabrikada çalışmak istemiyoruz. “Bu silahların üretimiyle ilgili bütün sırlar devlet sırrıdır, o devlet sırrını Katar ordusuna verecekler, biz devlet sırlarının yabancı bir orduya verildiği bir fabrikada çalışmak istemiyoruz ve bu suça ortak olmak istemiyoruz” dediler. O işçileri alkışlamayacak mıyız, o işçilere helal olsun demeyecek miyiz, o işçilerin alnından öpmeyecek miyiz? Geldiğimiz noktaya bakın; fabrika bizim, çalışan işçiler bizim, Katar ordusu tank yapacak tankı bize satacak. Zaten fabrika bizim, zaten çalışıyor. Silah fabrikası bizim, tank yapacağız biz bize satacaklar. Akıl var, mantık var.
Ben bunu söyledim, Erdoğan dedi ki, “Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor.” Ama bu kardeşiniz her yerde, her ortamda doğruları söyledi, söylemeye de devam edecek. Bu 20 Aralık 2018 tarihli Resmi Gazetenin 52. sayfası. Tarih 20 Aralık 2018, Resmi Gazetenin sayısı 30631, karar sayısı 481, Cumhurbaşkanı kararları diyor Resmi Gazete. İnternete girerseniz başbakanlık resmi gazete bu tarihe girin bunu tak diye görürsünüz orada. Ne diyor? “Mülkiyeti maliye hazinesine ait Milli Savunma Bakanlığına tahsisli Sakarya ili Arifiye ilçesi işte sayıyor oradaki fabrika kaç dönüm arazi üzerine… 1 milyon 804 bin 131 metrekarelik arazi üzerine kurulu bu fabrikanın özelleştirme kapsam ve programına alınmasına…” Devam ediyor, “İşletme hakkının 25 yıl süreyle belirlenmesine, özelleştirme işlemlerinin 31.12.2019 tarihine kadar tamamlanmasına karar verilmiştir.” Kimin imzası var? 19 Aralık 2018, Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı.
Şimdi ben soruyorum, kim yalan söylüyor? Bir insan kendi imzasını inkar eder mi? İmzayı atmışsın. Nerede? Resmi Gazetede. Hani gizli kapaklı olsa derki görülmedi vs. falan filan,  Resmi Gazetede. Kime veriyorsun? Katar ordusuna veriyorsun. Niye veriyorsun kardeşim, hangi gerekçeyle veriyorsun? Bir şey söylüyor niye verdiğini, sonra ben ısrar edince diyor ki, “Bu fabrikanın modernizasyonu için 50 milyon dolar paraya ihtiyaç var, 50 milyon dolar bulamadığımız için Katar ordusuna verdik.” Söyledim Ankara’da şimdi Artvin’de söylüyorum, “Sayın Erdoğan Katar ordusuyla yaptığın sözleşmeyi iptal et, bir hafta içinde bu kardeşin 50 milyon doları bulmazsa siyaseti bırakacağım.” 50 milyon dolar nedir ya? İstanbul’daki 50 tane villanın parası. Sen Suriyelilere 35 milyar dolar bulursun, Katar ordusuna verirsin bu fabrikayı 50 milyon dolar param yok. 9 tane mi, 10 tane mi uçağı var, en küçük uçağı satsa 150 milyon dolar. Sat uçağı 8’ine bin ne olacak. 8’ine binersin. “50 milyon doları bulamadığım için verdim” diyor. Niye verdiğini ben biliyorum, “Katar emirinden bedava uçak aldım” dedi. Aslında bedava değil o silah fabrikasını bir uçak uğruna verdin sen ben bunu bilmiyor muyum?
Bir şey daha, ben bunları söyleyince Erdoğan kızıyor, “Bay Kemal konuşuyor” diyor. Bay Kemal konuşur, Bay Kemal olmak kolay mı? Bay Kemal olmak için önce namuslu adam olacaksın. Bay Kemal olmak için milletini, vatanını, bayrağını seveceksin. Bay Kemal olmak için Trump telefon etti diye papazı bırakmayacaksın hemen. Bay Kemal olmak için oğluna bedelli askerlik yaptırmayacaksın. Bay Kemal olmak için kul hakkı yemeyeceksin. Bay Kemal olmak için haram yemeyeceksin. Bay Kemal olmak için israf yapmayacaksın. Bay Kemal olmak için harcadığın her kuruşun hesabını vereceksin. Bay Kemal olmak kolay değil. O sanıyor ki, ben bunu söyleyince Kılıçdaroğlu üzülecek. Asla üzülmem hiçbir şekilde. Çünkü ben hangi partiden olursa olsun, hangi görüşten olursa olsun, hangi kimlikten ve inançtan olursa olsun 82 milyon vatandaşı başımın üstünde taşırım. Ben asla ayrımcılık yapmam. Benim kitabımda ayrımcılık yoktur, bunlara izin vermem.
Efendim belediye başkanınızı dinlediniz, size sözler verdi. Sayın Başkan, demir gibi adam başkanınız vallahi. Sayın Başkan gel bakalım, şimdi geçen yerel seçimlerde Artvin’i kaybettik, gazeteciler, televizyoncular sordular, “Beni en çok üzen Artvin belediye başkanlığını kaybetmiş olmamızdır” dedim ve gerçekten çok üzülmüştüm. Artvin çünkü aydınların, Artvin çalışkan insanların, Artvin haksızlığa direnenlerin, Artvin yeri geldiğinde hesap soranların bir kentidir. Artvin sıradan bir vilayet değildir. Artvin aslanların yatağıdır ben bilmez miyim? Artvin yeşil doğanın içinde yaşayanların kentidir. Artvin bir dayanışmanın kentidir aynı zamanda. Yeşile, doğaya sahip çıkanların kentidir. O nedenle Artvin’de belediye başkanlığını kaybettiğimizde çok üzülmüştüm. İnşallah o üzüntümüzü geri alacağız, bir sevinci hep beraber yaşayacağız.
Söz verirken ben aşağıda dinledim siz de takipçisi olacaksınız, ben de takipçisi olacağım. Söyledim belediye başkanlığını kazandığında belediyede çalışanların asgari ücretleri 2 bin 20 lira değil 2 bin 200 olacak. Kesinlikle olacak. İki; onu söylemedi ben söyleyeyim, 1 Ocak’tan Nisan’a kadar olan farkları da belli bir zaman dilimi içinde gene işçilere ödeyecek. Üç; hiçbir işçinin, görüşü ne olursa olsun hiçbir işçinin işine son verilmeyecek. Herkesin işi, herkesin aşı olacak. Artvin’de huzurun kaynağı olacak, huzurun başkenti yapacaksın burayı inşallah.Ve dolayısıyla Artvin’de herkes huzur içinde yaşayacak. İstihdam alanları yaratacak söyledi, başka şeyler söyledi. Onları yapacak. Ben de takipçisi olacağım, siz de olacaksınız ama şu asgari ücret 2 bin 200 lira, aradaki farkın ödenmesi ve hiçbir işçinin işine son verilmemesi benim en temel arzularımdan birisidir. Çünkü isterim ki, her evde huzur olsun, her evde bereket olsun, hiçbir evde kavga olmasın.
Bakın seçim yapıyoruz sanki bir savaşa gidiyoruz. Nedir bu seçim? Her türlü iftirayı yapıyorlar. İnsanda biraz insaf olur, insanda biraz ahlak olur. Nedir Allah aşkına bu iftira? PKK saldırısına uğrayan benim suçlanan benim anlamak mümkün değil. Sana mı saldırdı? Kucak kucağaydın sen düne kadar ben bunu bilmiyor muyum? Kalkıyor bana saldırıyor. Biz güçlüyüz, çünkü biz haklıyız. Biz inançlıyız, çünkü biz haklıyız. Biz insanımızı severiz, çünkü biz haklıyız. Biz ayrımcılık yapmayız, çünkü bizim kitabımızda yok. Biz komşusu açken tok yatan insanlardan değiliz. Biz herkesin karnının doymasını isteriz.
Ve belediye başkanımızın da bu felsefeyle hareket etmesini isteriz. Ona güveniyor musunuz? Ben de sizlere güveniyorum, sizlere inanıyorum, sizleri seviyorum. Sizler için mücadele edeceğim, sonuna kadar edeceğim. Hiç kimse bizi yıldıramaz. Tehdit ediyorlar, istedikleri kadar tehdit etsinler yıldıracaklarını sanıyorlar, susturacaklarını sanıyorlar. Ne yılarız, ne de onların dediği gibi korkarız. Biz Kuvayı Milliye ruhunu taşıyan insanlarız, biz Kuvayı Milliyeciyiz. Yedi düvelin önünde boyun eğmedik, hiç kimseye de boyun eğmeyiz.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler