14.09.2017

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN BALIKESİR’DE “TARIM ÇALIŞTAYI” SONRASI YAPTIĞI AÇIKLAMA (14 EYLÜL 2017)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN BALIKESİR’DE “TARIM ÇALIŞTAYI” SONRASI YAPTIĞI AÇIKLAMA (14 EYLÜL 2017)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Fındık üreticisinin, beyaz et üreticisinin, buğday üreticisinin, hububat üreticisinin gündemi ayrı; Sayın Erdoğan’ın gündemi ayrı. Onlar “Geçinemiyoruz, borç batağındayız, sorunumuzu çözün” diyorlar, Sayın Erdoğan’ın tek gündemi var; o da benim. Dün yine konuşurken klasik Kılıçdaroğlu hastalığı nüksetmiş, "Ey Kılıçdaroğlu” diye başlamış, sorduğu ilk soru “Sen kimsin?” Söyleyeyim Sayın Erdoğan, ben senin beraber televizyona çıkmaktan korktuğun kişiyim. Korkma benden. Ben düzgün insanım, sorulması gereken soruyu sorarım. Cesaretin varsa gelirsin" dedi.

Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Balıkesir’de düzenlenen Tarım Çalıştayı sonrasında yaptığı basın açıklamasında şunları söyledi:



Değerli basın mensupları, gündemimizde tarım ve tarımın sorunları var. Balıkesir tarım açısından Türkiye’nin en önemli kentlerinden birisi. Hatta Balıkesirliler Balıkesir’i tarımın başkenti olarak tanımlarlar ve bununla da gurur duyarlar. Gerçekten de Balıkesirli kardeşlerimizin yüzde 30’u kırsal kesimde yaşıyor, üretiyor, çalışıyor, alın teri döküyor. Beyaz et üretiminin yüzde 20’sini, yumurta üretiminin yüzde 10’unu, yem üretiminin yüzde 14’ünü Balıkesir gerçekleştiriyor. Süt üretiminde Türkiye ikincisi, kırmızı et üretiminde de Türkiye üçüncüsü.

O nedenle Balıkesir Türkiye’nin tarımı başkenti tanımını hak eden kentlerimizden birisi. Üreticilerle bir araya geldik ve onların sorunlarını dinledik. Onlar üretiyorlar ama ürettiklerini hak ettikleri fiyattan satamıyorlar, dertliler. Üreticilerin borç batağı içinde olduğunu hemen hemen her üretici söyledi. “Borç batağı içindeyiz” diyorlar, “Kapıdaki traktör, ahırdaki inek bize ait değil bankaya ait. Biz çalışıyoruz, başkaları kazanıyor, dolayısıyla zarar ediyoruz” diyorlar, “Dünyanın en pahalı mazotunu alıyoruz, ilaç pahalı, gübre pahalı, elektrik pahalı, her şey çok pahalı ama sattığımız ürünün karşılığını alamıyoruz” dediler.

Dolayısıyla üreticileri dinlemek gerekiyor. Nasıl çözülecek üreticinin sorunu onu da kendileriyle konuştuk. Sadece onu değil Samsun’dan gelen bir arkadaşımız vardı o da yine kendi bölgesine ait sorunları dile getirdi. Fındık üreticisinin sorunları var, bütün Türkiye konuşuyor ama sadece konuşmayan hükümetin kendisi. Bu kadar dert varken bu dertlerin üstü örtülmek isteniyor. Vatandaşın gündemi ayrı, Sayın Erdoğan’ın gündemi ayrı. Fındık üreticisinin gündemi ayrı, Sayın Erdoğan’ın gündemi ayrı. Efendim beyaz et üreticisinin, buğday üreticisinin, hububat üreticisinin gündemi ayrı Sayın Erdoğan’ın gündemi ayrı. Onlar “Geçinemiyoruz” diyorlar, “Borç batağındayız” diyorlar, “Aman sorunumuzu çözün” diyorlar, Sayın Erdoğan’ın tek gündemi var o da benim. Tabi bu beni mutlu ediyor. Onun gündeminde sadece ve sadece benim olmam beni mutlu ediyor, benimle ilgileniyor, benimle uğraşıyor, benimle konuşmak istiyor, bana çatıyor. Amaç acaba toplumun yoğun gündeminden toplumu nasıl koparırım. Beni üzen nokta asıl burası. Türkiye’nin gerçek sorunlarını konuşamıyoruz ve tartışamıyoruz.

Dün yine konuşurken tabi klasik Kılıçdaroğlu hastalığı yeniden nüksetmiş öyle anlaşılıyor, “Ey Kılıçdaroğlu” diye başlamış. Sorduğu ilk soru “Sen kimsin?” Diyorum ya 4 yılda terörü bitireceğim. Bir daha söylüyorum, 80 milyon yurttaşıma sesleniyorum, 4 yılda Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında terörü kesinlikle bitireceğim. Bitirmediğim takdirde siyaseti tümüyle bırakacağım. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Erdoğan dönüp diyor ki, “Ey Kılıçdaroğlu kimsin sen?” Söyleyeyim Sayın Erdoğan, ben senin televizyona çıkmaktan korktuğun kişiyim. Gel yüreğin yetiyorsa, ben terörü 4 yılda nasıl bitireceğimi sana anlatacağım ve sen de dinleyeceksin, vatandaşlar da dinleyecek. Bu ülkeye huzuru ve barışı nasıl getireceğimi sana anlatacağım, sen de dinleyeceksin, vatandaşlar da dinleyecek. Bana istediğin soruyu sorabilirsin, ben de sana soru soracağım. Hatta geçen sefer söylemiştim, "Soruları önce ben şimdiden sana söyleyeyim sen otur akşam evinde kurmaylarınla çalış cevabını hazırla öyle çık." Ama şimdi "Sen kimsin" diye bana soruyor. Ben, senin benimle beraber televizyona çıkmaktan korktuğun kişiyim. Korkma benden. Ben düzgün insanım, sorulması gereken soruyu sorarım. Cesaretin varsa gelirsin.

Bir şey daha söyleyeyim, bak TRT var devletin televizyonu, hem benim vergimden, hem senin verginden besleniyor, bağımsız bir alan olarak kabul edelim oraya çıkalım. “Kavgaya varım” demiş Erdoğan. Bu sözü duyunca televizyona çıkmayı kabul etti diye ben anladım. Çünkü bizim kavgamız demokrasi kavgası. Bizim kavgamız kalkıp da birbirimize yumruk atma kavgası değil. Elimize silah alıp sokağa çıkacak halimiz yok. Ama demokrasi kavgasını yapacağız. “Varım” demiş, ben de varım Sayın Erdoğan. Ben de varım, hemen acele seni bekliyorum. Nerede? TRT’de bekliyorum. Ha TRT’yi uygun görmezsen arzu ettiğin televizyon kanalında bekliyorum. Arzu ettiğin televizyon kanalında bekliyorum.

Soruları sormuştum, bir soru daha sorayım önceden hazırlık yapsın diye: Bu milletin başına PKK’yı, IŞİD’ı, FETÖ’yü kim musallat etti? Rahmetli Ecevit’ten iktidarı devraldığınızda PKK yoktu, IŞİD yoktu, FETÖ yoktu. Hem IŞİD var, hem PKK var, hem FETÖ var. Bunları sen besledin, bunları sen büyüttün. Oslo’da bunlarla beraber oldun. Habur’da Türkiye Cumhuriyetinin hakimlerini, savcılarını bunların ayağına gönderdin. Dolmabahçe’de oturdun, İmralı’da oturdun, döndün FETÖ’ye dedin o yetmiyormuş gibi “Ne istediniz de vermedik” dedin.

Onlara her istediklerini verdiler. İyi de bu ülkenin çiftçisine niye vermedin, emeklisine niye vermedin, taşeron işçisine niye vermedin, garibanına niye vermedin, işsizine niye vermedin? Şimdi kalkmışsın sabah FETÖ, akşam FETÖ, öğle FETÖ. İyi de bu milletin başına sen bela ettin kardeşim! Niye benimle uğraşıyorsun? Sabah, öğle, akşam Kılıçdaroğlu. İyi, gayet güzel memnunum ben bundan. Beni konuşuyorsan önüme çıkmaya niye cesaret edemiyorsun? Çıkıp bana soru sormaya niye cesaret edemiyorsun? Benim sorularımdan korkuyorsun değil mi? Korkacaksın da! Zaten Kılıçdaroğlu hastalığının nüksetmesinin nedeni de bu. Sesimi duyunca, fotoğrafımı görünce kan beynine sıçrıyor. Hele hele cevap vermeyince çıldırıyor. Çıldırabilirsin, kan beynine sıçrayabilir; ama ben bu ülkede mazlumların, taşeron işçilerinin, emeklilerin, memurların, sanayicilerin, herkesin avukatı olacağım, herkesin avukatı! Sen ise belli çevrelerin avukatı olacaksın.

Sana çok açık ve net bir soru daha soruyorum Sayın Erdoğan: Sen terör örgütlerine yardım ve yataklık yaptın mı, yapmadın mı? Bak bir daha soruyorum. Terör örgütlerine yardım ve yataklık yaptın mı, yapmadın mı? Ben senin yaptığını gayet iyi biliyorum. Ver beni mahkemeye; de ki, “Kılıçdaroğlu beni suçluyor terör örgütlerine yardım ve yataklık yapmakla.” Niye vermiyorsun mahkemeye? Senin mahkemelerinde yargılanacağız üstelik, senin hakimlerinin önünde yargılanacağız. Belgeleri tek tek o hakimin önüne koyacağım. Hakim dahi kıpırdayamayacak. Cesaretin varsa gel kardeşim, öyle uluorta bağırmanın hiçbir anlamı yok. Milletin gündemini konuşalım. Gel bak fındığı konuşalım, gel hububatı konuşalım, gel beyaz eti konuşalım, gel kırmızı eti konuşalım. Gel Anadolu’nun mercimeğini konuşalım. Mercimek anavatanı Anadolu olan bir ürün, Yozgat... Şimdi mercimek ithal ediyoruz. Bundan bahseden var mı? Hayır yok. Neden bahsediyor? Kemal Kılıçdaroğlu. Eyvallah bahsedebilirsin, ama benden bahsetmen için ve ağzının payını benden almaman için televizyona çıkarsın otururuz adam gibi konuşuruz. Mücadele odur, demokrasi kavgası da odur. Birlikte otururuz ve bunun hesabını milletin önünde veririz.

Teşekkür ediyorum değerli basın mensupları.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler