05.02.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN, CHP TBMM GRUP GENEL KURULU TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN; CHP TBMM GRUP GENEL KURULU TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA (05 ŞUBAT 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun; 5 Şubat 2019 tarihinde Grup Genel Kurulu toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
https://youtu.be/AURzDZ6y20s


- Ne olursa olsun, kim saldırırsa saldırsın, kim eğri laflar ederse etsin, biz doğru durmaya ve Türkiye’nin çıkarlarını savunmaya devam edeceğiz.
İNSANI SEVİYORSAN İNSANDAN YANA TAVIR ALACAKSIN
Şu veya bu şekilde CHP’ye yönelik eleştirileri biliyorum, her kafadan ama ortak dil kullanılarak bize yöneltilen eleştirileri de biliyorum. Havuz medyasının bir merkezden aldığı talimatlarla başlıklar attığını da biliyoruz. Ama bizim görevimiz bütün bu zorlukların karşısında dimdik onurlu durmaktır. Biz bu dimdik ve onurlu duruşu sizlerin gücüyle, sizlerin destekleriyle yerine getireceğiz.
Biz geçmişe değil, geçmişten ders çıkarıp geleceğe bakacağız. Daha güzel bir Türkiye, yaşanabilir bir Türkiye, huzurlu bir Türkiye, her evde huzurun her evde bereketin olduğu bir Türkiye, bizim istediğimiz bu, mutlu bir Türkiye. Hangi partiden olursa olsun, hangi görüşten olursa olsun, hangi kimlikten olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun, bütün insanları kucaklayacağız. Bu bizim doğal felsefemizdir, insanı seviyorsan insanın düşüncelerine saygı göstereceksin, insanı seviyorsan insandan yana tavır alacaksın, insanı seviyorsan o insanın karşılaştığı sorunları çözme konusunda kararlı olacaksın; bizim duruşumuz budur, bu duruşma sözlerime başlıyorum.
ADNAN KAHVECİ’NİN ARAMIZDAN AYRILIŞININ 26. YILINDA KENDİSİNE HEPİNİZİN HUZURUNDA ALLAHTAN RAHMET DİLİYORUZ VE ONU SAYGIYLA ANIYORUZ
Efendim bugün 5 Şubat, rahmetli Adnan Kahveci’nin hayatını kaybetmesinin üzerinden 26 yıl geçti. Benim Bakanlığımı yaptı, bürokrat olarak kendisiyle hem rahmetli Özal’la, danışmanlığı yaptığı dönemde Kahveci’yle uzun süre gece yarılarına kadar birlikte çalıştık. Son derece düzgün, idealist, Türkiye’nin çıkarlarını her yerde ve her ortamda savunan bir insandı. O nedenle aramızdan 26 yıl önce bir kazayla ayrıldı, kendisine hepinizin huzurunda Allahtan rahmet diliyoruz ve onu saygıyla anmaya her zaman devam edeceğiz.
Rahmetli Kahveci’nin bir özelliği daha vardı. 12 Eylül darbesinden sonra yurtdışına gidenlerin Türkiye’ye dönüşü konusunda olağanüstü çabalar harcadı. Bunlardan birisi de, Selda Bağcan’dı. Bir röportajında Selda Bağcan Adnan Kahveci’den şöyle söz eder: “İstanbul’da ev tutmuşlar, bizi yemeğe davet ediyorlar karı koca. Kalktık gittik tabii. Eşi demez mi, “sizi daha önce davet edecektik, ama koltuklarımız yoktu yeni geldi.” Düşünsene, Adnan Kahveci gibi adamın evinde koltuk yok.” Düzgün insanlar şatafattan hoşlanmazlar, düzgün insanlar olduğu gibi yaşamın bir parçası olarak ortaya çıkarlar. Sarayda oturan kişiye bakın, rahmetli Adnan Kahveci’ye bakın.
BİR RAHMETLİ ADNAN KAHVECİ’YE BAKIN, BİR KİBİR ABİDESİNE BAKIN
Bir kibir abidesine bakın, bir de gönlü insan sevgisiyle dolu olan bir kişiye bakın, arada dağlar kadar fark var. O nedenle Adnan Kahvecilere Türk siyaseti her zaman ihtiyaç hissetmiştir. Hangi görüşten olursa olsun, sonuçta bütün çabaların ortak noktası, daha güzel bir Türkiye’yi inşa etmektir.
Değerli arkadaşlarım, bekledim acaba ekonomiden söz edilecek mi diye, uzun süredir ekonomiden söz edilmiyor. Kim? Saray ve çevresi tarafından... Bir güllük gülistanlık edebiyatıdır gidiyor, sanki her evde huzur var, pazarlarda fiyatlar düşmüş, her şey çok güzel gidiyor diye bir tabloyu çizmeye çalışıyorlar. Bir gerçeği herkesin bilmesini isterim. En adaletsiz vergi enflasyon vergisidir. Vatandaşın bütçesini vuran vergi enflasyon vergisidir, mutfağı vuran ve mutfakta yangın çıkmasına yol açan vergi enflasyon vergisidir. Enflasyonun olduğu bir ülkede huzur olmazı, üretim olmaz, pek çok sorun enflasyondan kaynaklanır. Türkiye bunu yaşadı, enflasyonun ne kadar büyük bir bela olduğunu Türkiye yaşadı. Ne diyorlardı? Tek haneli rakama inecek enflasyon diyorlardı. 2004’ün rakamını yakaladılar, 2004’ün yüksek enflasyonunu yakaladılar. Dünyanın en yüksek enflasyonunu yaşayan ülkelerden birisiyiz şu anda ve vatandaşımız perişan vaziyette. Pazara gidin, eskiden o kalabalık pazarlarda şimdi tek tük insanlar geziyor. Alışveriş yapamıyorlar. Eskiden kiloyla aldıkları ürünleri, şimdi taneyle almaya özen gösteriyorlar. Acaba üç tane mi alsam, beş tane mi alsam, bir tane mi alsam yedi tane mi alsam, fiyatı kaç lira diye.
DÜNYANIN EN YÜKSEK ENFLASYONUNU YAŞAYAN ÜLKELERDEN BİRİSİYİZ ŞU ANDA VE VATANDAŞIMIZ PERİŞAN VAZİYETTE
Değerli arkadaşlarım, böyle bir tabloyla niçin karşı karşıyayız? 17 yıldır, bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, Türkiye’deki bütün vatandaşlarıma, özellikle de AK Partiye oy veren değerli kardeşlerime sesleniyorum. Oy verdiniz yetmedi, kanun çıkması lazım kanun çıktı yetmedi, tek başımıza Meclisi yöneteceğiz, 17 yıldır tek başına yönetiyor yetmedi, Anayasa değişikliği gerekiyor dedi, Anayasa değişikliği yaptı yetmedi, bana yetki verin tek adam olayım vallahi faiz de inecek, enflasyon da inecek, dolar da inecek, Euro da inecek diye söz verdi, o da yetmedi ve şimdi kalkmış kimi suçluyor? Esnafı suçluyor, marketi suçluyor, çiftçiyi suçluyor, tüccarı suçluyor, sanayiciyi suçluyor neden fiyatlar böyle yüksek diye. Sanki bunlar uyuşturucu satıyorlarmış gibi baskınlar düzenliyor. Valilere talimat üstüne talimatlar veriliyor.
Değerli arkadaşlarım, neden bu fiyatlar yükseliyor? Sanki yeni mi oldu bunlar? Bakın, geçen yıl 1 lira 91 kuruş olan karnabahar bu yıl 4 lira 72 kuruş, geçen yıl 2 lira 17 kuruş olan pırasa bu yıl 5 liraya çıktı, ıspanak 2 lira 49 kuruştu şimdi 5 lira 79 kuruş. Değerli arkadaşlarım, buna baktığınızda ne oldu da bir yılda, bir yılda ne oldu bu zamlar geldi? Bakın şeyi vereyim size, bir yıllık değişimi veriyorum, bir yılda ne oldu? Kuru soğan artış yüzde 231, kuru soğandaki fiyat artışı yüzde 231. Çarliston biber artış yüzde 155, sivri biber artış yüzde 152, karnabahar artış yüzde 147, ıspanak yüzde 131, patlıcan yüzde 124, pırasa yüzde 116, yeşil soğan yüzde 115, patates yüzde 111, dolmalık biber yüzde 107 böyle gidiyor liste. Peki, bu mutfakta yangın var derken neyi kastediyoruz? Bunu kastediyoruz. Asgari ücrete ne kadar zam yapıldı? Yüzde 26. Soğandaki artış ne kadar? Yüzde 231.
Değerli arkadaşlarım, asgari ücret yüzde 26, mutfaktaki enflasyon yüzde 100’ün üstündeyse, oturup herkesin düşünmesi lazım. Kim düşünecek, kim neye göre karar verecek? Oy vermek için sandığa giden her vatandaş düşünecek. Her birisinin tek tek tarihi sorumluluğu var, ülkenin geleceği konusunda sorumluluğu var. Eğer düşünerek sandığa gittiğimiz zaman, 17 yıldır tek başına Türkiye’yi yöneten bir siyasal iktidarın Türkiye’yi getirdiği noktayı sorgulaması lazım. Hep beraber sorgulamamız lazım. Vatandaşlık görevlerinden birisi de budur.
ŞİKÂYET EDECEKSEN AŞAĞI İNECEKSİN, VATANDAŞIN ARASINA KATILACAKSIN
Şikâyet ediyorlar, sarayda oturup şikâyet etmek ne zamandan beri gelenek haline geldi. Sen memleketin sorunlarını çözeceğim diyordun, şikâyet edeceksen aşağı ineceksin, vatandaşın arasına katılacaksın, iktidardan da vazgeçeceksin. Şikâyet etmek vatandaşın görevidir vatandaşın, sen çözüm makamındasın. Sen eğer şikâyet etmeye başladıysan, artık ülkeyi yönetemiyorsun demektir. Niye şikâyet ediyorsun, kimi kime şikâyet ediyorsun? Sanki ülkeyi Japonlar yönetiyor, bu beyefendi muhalefette; sanki ülkeyi Papua Yeni Gine yönetiyor, bu vatandaş muhalefette şikâyet ediyor.
Bakın ben size, Türkiye bu alana nasıl geldi, bu tabloyla Türkiye nasıl karşı karşıya geldi kısa bir özet vereyim. Önce Hal Yasasını değiştirdiler. Dediler ki, Hal Yasasını değiştireceğiz, fiyatlar yüzde 25 düşecek. Hal Yasasını değiştirdiler, düşen hiçbir şey yok. Sonra efendim fiyatlar yüksek ithalat yapmamız lazım, ithalat yaparsak fiyatlar düşer. İthalat da yapıldı, fiyatlar düşmedi. Sonra bir daha döndüler, Hal Yasasını bir daha değiştirelim diye, baktılar ki bu tutmuyor, çünkü komisyoncuları suçladılar, çiftçiyi suçladılar. Arkadaş, suçlanacak en son kişiler bunlar. Sen bu ülkenin ekonomisini sağlam raylar üzerine inşa ettin oturttun da, fiyatlar mı yükseldi? Hayır, sağlam bir ekonomi politikası uygulansaydı bunların hiçbirisi gerçekleşmezdi.
Sonra bir şey daha yaptılar, Hans’a ucuz satacağıma diyor, Hasan ucuza yesin, yani ihracatı yasakladılar. Tarım ürünleri ihracatını yasakladılar. O da tutmadı, onun da tutmayacağı herkes tarafından aşikârdı. Sonra Tarım Bakanı çıktı “et yemeyin, ot yeyin” dedi, et pahalıdır ot yerseniz daha sağlıklı olur dedi, otun fiyatı arttı.
ZAYTUNG YÖNETİCİLERİNE BİR İSTİRHAMIM VAR, TARIM VE ORMAN BAKANINI ZAYTUNG KADROSUNA ALIRSANIZ ÇOK MUTLU OLURUM
Değerli arkadaşlarım, buradan Zaytung yöneticilerine bir istirhamım var. Bu Tarım ve Orman Bakanını zaytung kadrosuna alırsanız çok mutlu olurum.
Sonra kuru soğan depolarına baskınlar yapılmaya başlandı fiyatları düşüreceğiz diye, sonra Ticaret Bakanı 81 ilin valisine yazı yazdı, efendim bütün her yeri denetleyin diye. Hangi halde Türkiye yönetiliyor? Bir gelecek ufku olmayan bir grup, Bakanı ve başındaki adam Türkiye’yi yönetmeye çalışıyor, ama Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor.
TÜRKİYE’Yİ YÖNETEMİYORLAR, YÖNETME GÜÇLERİNİ KAYBETTİLER
Türkiye’yi yönetenler kim? Emin olan Türkiye’yi yönetenler bir avuç tefeci, dışarıda ve içerideki tefeciler. Onların kararlarıyla ekonomi kararlar alınıyor, onların öngörüleriyle ekonomi kararları alınıyor ve bütün ekonomi işçisi memuru sanayicisi çiftçisi tüccarı tamamı tefecilere çalışıyor. Bakın, AK Parti iktidarları döneminde tefecilere ödenen para, yurtiçindeki tefecilere ödenen para yani faiz 446 milyar 800 milyon lira, eski parayla 446 katrilyon lira. Şimdi AK Partiye oy veren değerli vatandaşlarıma seslenmek isterim. Hangi iktidar cumhuriyet tarihinde 17 yılda 446 katrilyon lira faiz ödemiştir? Ve bu faiz bir avuç insana gidiyor ve bu bir avuç insan için 81 milyon çalışıyor. Bütün paralar buraya gidiyor.
Soracağımız soru şu: Türkiye’yi yönetemiyorlar, yönetme güçlerini kaybettiler. Açlık sınırı kaç lira? 2 bin 900 lira. Asgari ücret 2 bin 20 lira. Fazla değil altı ay sonra açlık sınırı 2 bin 20 liranın da üstüne çıkacak. Milyonlarca kişi açlık sınırına bağlı bir maaş alacak. Bir de bunun altında 1 milyon 700 bin kişi var, asgari ücretin altında aylık alanlar. Bunların sorunlarıyla ilgilenen var mı, bunların sorunlarına çözüm üreten var mı, bunların sesini CHP dışında dillendiren bir başka parti var mı? Yok, ama biz dillendireceğiz, çünkü biz Halk Partisiyiz, halkın partisiyiz, halkın çıkarlarını savunuruz, halk için mücadele ederiz.
CHP DIŞINDA TUTARLI, AKLI BAŞINDA BİR ELEŞTİRİ GETİREN BAŞKA BİR SİYASAL PARTİ VAR MI?
Şimdi vatandaş zam yapınca kıyameti koparıyorlar. Doğrudur, kimse zam yapılmasını istemez. Peki, Erdoğan zam yapınca ne oluyor? Onu hiç kimse görmüyor. Bakın, sanayinin kullandığı elektriğe yapılan zam bir yılda yüzde 57,1, elektriğe yapılan zam yüzde 57,1. Ticarethanelerin kullandığı elektriğe yapılan zam yine yüzde 57, tarımsal sulamada kullanılan elektriğe yapılan zam o da yüzde 57. Diyorlar ki tarım ürün fiyatı niye arttı? Elektriğe yüzde 57 zam yapmışsın, nasıl artmayacak bu fiyat? Efendim elektrik üreticilerine satılan doğalgaza yapılan zam yüzde 81. Köprü geçiş ücretlerine yapılan zam yüzde 120. Antalya’dan bir kamyon ürünün geldiğini, yollardan geçtiğini, akaryakıt tükettiğini, bedeller ödediğini ve buraya geldiğini düşünün. Efendim fiyat niye artıyor? Bunun için artıyor. Bu zamları yapan kim? Bu zamları yapan Erdoğan ve arkadaşları... Kim suçlanıyor? Tüccar suçlanıyor. Peki, bu zamları yaptı diye CHP dışında tutarlı, aklı başında bir eleştiri getiren başka bir siyasal parti var mı? Yok, biz yapıyoruz. Çünkü biz vatandaşımızı seviyoruz, vatandaşımızın çıkarları için mücadele ediyoruz.
Bakın değerli arkadaşlar, elektriğe zam yapacaksınız, doğalgaza zam yapacaksınız, köprü geçişlerine zam yapacaksınız, otoyollara zam yapacaksınız, her şeye zam yapacaksınız ve dönüp kimi suçlayacaksınız? Esnafı suçlayacaksınız. Kimi suçlayacaksınız? Sanayiciyi suçlayacaksınız. Kimi suçlayacaksınız? Berberi suçlayacaksınız, manavı suçlayacaksınız niye fiyatlar yüksektir diye. Zamları yapan kim? Kendileri... Bu gerçeği bütün milletimin bilmesini istiyorum, bütün zamları onlar yapıyorlar, fiyat artışlarına da dönüp şikâyet ediyorlar.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar olurken bir gerçeğin daha altını çizelim. En büyük rantı sağlayan inşaat sektörüydü. İstanbul’a 76 gökdelen diktiler. 76 gökdelenin kendi yandaşlarına sağladığı rant 240 milyar 234 milyon 265 bin lira. Kısacası 240 milyar lira, 76 gökdelenin bir avuç kişiye sağladığı rant 240 milyar lira. Vatandaş diyor ki ürünler niye pahalı? Bunun için pahalı, gelir dağılımı bunun için bozuk, bunun için bozuluyor. Bir avuç kişiye sağladığınız rantı düşünebiliyor musunuz 240 milyar lira. 76 gökdelenden sağlanan para.
Değerli arkadaşlarım, biz üreten Türkiye’den söz ettik, güçlü Türkiye’den söz ettik, adaletli hakça gelir dağılımından söz ettik ve üreten Türkiye dedik, ısrarla Türkiye üretmelidir dedik. Ama Türkiye’yi tüketen Türkiye konumuna getirdiler. Tarımla ilgili bir örnek daha vermek isterim. 2018 yılında 14,5 milyar lira destekleme verdiler tarıma, ama beş bitkisel ürüne 29,8 milyar lira ödediler ithalatına. Neye? Buğday, mısır, soya, ayçiçeği, pamuk ve canlı hayvanla et. Bunlara ödedikleri para 29 milyar 800 milyon lira. Bütün tarıma verdikleri destek 14 milyon lira. Peki, bu ülkenin tarımını kim destekliyor? Bunlar hangi ülkenin tarımını destekliyorlar? Türk tarımını mı destekliyorlar, yabancı tarımı mı destekliyorlar?
BÜTÜN FIRINCI KARDEŞLERİM, CHP OLARAK BİZ SİZİ DOST, KARDEŞ İLAN EDECEĞİZ VE SİZİN ALIN TERİNİZİN KARŞILIĞINI VERECEĞİZ
Geçiyorum başka bir konuya değerli arkadaşlarım, fırıncıların sorunları. Ekmek, ister fakir olalım ister zengin olalım tükettiğimiz temel gıda maddelerinden birisidir. Uzun süredir zam yaptırmıyorlar, tehdit ediyorlar. Geçen bana geldiler, ne olursunuz bizim derdimizi anlatın, ama bizim adımızı vermeyin, verirseniz bizi perişan ederler. 2015 yılında 250 gram ekmeğin tarifesi 1 lira 25 kuruş, 39-40 aydır zam yok diyorlar ve un fiyatları 50 lirayla 65 lira arasında değişirken, şimdi 100 lira 125 lira oldu un fiyatları. Maya 25 lira iken maya oldu 65 lira ve biz geçinemiyoruz. Bütün fırıncı kardeşlerime sesleniyorum, çoğunuzun Karadenizli olduğunu da biliyorum. Sabaha karşı işyerinize gittiğinizi, bizler evimizde uyurken sizlerin ekmek ürettiğinizi, sabah çocuklarımızın gelip sizlerden ekmek satın aldığını hepimiz biliyoruz. Siz ailemizin bir parçasısınız. Ama bu hükümet sizi düşman ilan etmiş durumda, ama Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz sizi dost ilan edeceğiz, kardeş ilan edeceğiz sizi. Sizin alın terinizin karşılığını vereceğiz.
Bir yönetmelik değişikliği yaptılar değerli arkadaşlarım, yönetmelik değişikliğinde diyor ki, işyeri açma ve çalışma ruhsatı bulunan, ancak ayrık nizamda müstakil binada bulunmayan ekmek fırınları devredilemez. Yani bitişik nizamda bir fırın varsa bu fırını devredemez. Çocuğuna da devredemezsin diyor, kimseye de devredemezsin diyor, başka yere gidersen olmaz diyor. Bunların sorunlarını da biz çözeceğiz, fırıncıların sorunlarını da biz çözeceğiz, fırıncıların ağırlıklı olarak Karadenizli olduğunu da gayet iyi biliyorum. Karadenizliysen, yiğit insan ki, yiğittir Karadenizliler, artık oyunuzun rengini değiştirin; halktan yana, çocuklarınızdan yana, emekten yana, alın terinden yana, güzellikten yana, Türkiye’den yana, vatandan yana oy kullanın, bunu istiyorum sizden.
BİZ SARAYLARDA DEĞİL, VATANDAŞIN GÖNLÜNDE TAHT KURMAK İSTİYORUZ
17 Kasım 2018’de burada yaptığım konuşmada, piyasada bulunmayan ilaçlardan söz etmiştim. Yaklaşık 170 ilacın piyasada bulunmadığını ifade etmiştim. Bugün piyasada bulunmayan temel ilaçların sayısı 170’ten 417 kaleme çıktı. Hastalar ilaç bulamıyorlar. Bütün mazlumlardan yana politika izleyeceğiz, bütün yoksullardan yana politika izleyeceğiz, bütün fakirlerden yana politika izleyeceğiz. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği, her çocuğun evde gülerek eğlenerek oynadığı bir Türkiye özlemini gerçekleştirmek için mücadele edeceğiz. Biz saraylarda değil, vatandaşın gönlünde taht kurmak istiyoruz. Biz saraylarda oturmak istemiyoruz, gecekonduları ve oralarda yaşayan insanları kazanmak istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ekonomi böyle giderken bir başka ciddi sorunla karşı karşıyayız, işsizlik sorunu. Eğer bir ülkede milyonlarca insan işsizse, o memlekette huzur olmaz. İşsizlik hangi boyutlarda? Bir kişi düşünün anne baba çalışmıyorsa, evleri varsa, çocukları varsa nasıl geçinecekler bunlar? Hadi komşular bir gün yardım etti, hadi iki gün yardım etti, hadi beş gün yardım etti, hadi bir yıl yardım etti, peki sonra ne olacak? Milyonlarca işsizimiz var pırıl pırıl gençlerimiz, taşı sıksa suyunu çıkaracak. Üniversite mezunu bu çocuklarımız, hiçbirisinin işi yok, milyonlarca evladımızın.
Örnek vereceğim, sadece Ocak ayından örnek vereceğim, bu yılın Ocak ayından örnek vereceğim. Adalet ve Kalkınma Partisinin ve sarayda oturan zatın utanmasını bekleyeceğim. Bakın, 31 Ocak 2019 Afyonkarahisar’da geçici işçi istiyorlar Afyonkarahisar’da. 38 kişi alacaklar, 1200 kişi başvurmuş. 2 Ocak’ta Urfa Siverek’te 120 kişi geçici işçi söylediklerim, geçici işçi alınacak 5 bin kişi başvuruyor. Zaten Siverek’in nüfusu ne kadar? Herkes işsiz. 30 Ocak 2019’da Erzincan’da 2 bin kişilik geçici işçi alacaklar, 8 bin 320 kişi başvurmuş. 29 Ocak Amasya Üniversitesi 30 kişi alacak, 30 kişi için temizlik işleri yapılacak 2 bin 477 kişi başvurmuş. 24 Ocak 2019 Karabük’te yine geçici işçi alacaklar 300 kişi, Karabük’te 3 bin 443 kişi iş için başvurmuş. 21 Ocak 2019 Karaman’da altı ay süreyle yine geçici işçi, 500 işçi alınacak 4 bin 302 kişi başvurmuş. İl Özel İdaresi 80 kişi alacak, 1560 kişi başvurmuş. Rize’de altı aylık geçici işçi alınacak 1000 kişi, Rize gibi bir yerde 14 bin 691 kişi başvuruyor geçici işçiliğe, 14 bin 691 kişi ve o Rize’yi ve Rize halkını sömüren kişi, duygularını sömüren kişi sarayda oturan efuli yiyen zattır. 12 Ocak Urfa’da 9 ay süreli geçici işçi alınacak, 1000 kişilik kadro için 44 bin kişi başvuruyor Şanlıurfa’da ve Şanlıurfa neredeyse silme AK Partiye milletvekili veriyor ve kura çekimini stadyumda yapıyorlar değerli arkadaşlar. Şu tablo arkadaşlar, işsizlerin tablosu. Nerede? Şanlıurfa’da, Adalet ve Kalkınma Partisine silme oy veren bir kentte, 44 bin kişi iş için başvuruyor. Bu Türkiye’nin geldiği noktayı göstermesi açısından önemlidir. 17 yıldır, 17 yıl! 17 yıldır bir ülkeyi tek başına yöneteceksin, 17 yıldır her istediğini yapacaksın, 17 yıldır saraylardan aşağıya inmeyeceksin, 17 yıldır helikopterin, uçan sarayın, yazlık sarayın, kışlık sarayın olacak, 44 bin kişi bir ekmek için gidecek sınava girecek, acaba ben iş bulabilir miyim diye. 44 bin kişi bir ilde ve o insanların yüzde 90’ı da sana oy vermiş olacak. Bir akıl tutulması var bu işte, bir yanlışlık var bu işte. Ama bu yerel seçimlerde inanıyorum Şanlıurfa ayağa kalkacak.
DOĞU GÜNEYDOĞU’DAKİ BÜTÜN DEVLETİN FABRİKALARINI SATTILAR
Şu soru akla gelebilir, nasıl oldu da bu kadar işsizlik var? Niye üretim yok bu ülkede, niye fabrika açılmıyor, niye fabrika kurulmuyor? Doğu Güneydoğu’daki bütün devletin fabrikalarını sattılar, hepsini sattılar. Bitlis’in sigara fabrikasından başladılar, Et Balık Kurumunun bütün üretim merkezlerinin neredeyse tamamını kapattılar, Diyarbakır’ı, Şanlıurfa’yı, Van’ı, Kars’ı, Bitlis’i tamamını bu hale getirdiler ve o insanlar şu anda perişan vaziyette ve o insanların sorunlarını dile getiren tek parti Cumhuriyet Halk Partisidir, onu da ifade etmek isterim. Ve bu tabloyu Türkiye’nin önüne koyan da, içeride ve dışarıdaki tefecilerdir. Önce borçlandırdılar, para verdiler, alın parayı kullanın dediler, fabrikaları kapatın dediler, çiftçi üretmesin dediler, ne demek biz zaten size daha ucuza vereceğiz dediler. Tarlada üretmedik, fabrikada üretmedik, hizmet sektöründe üretmedik ve Türkiye bu hale geldi. Sonra ne oluyor? Şamar gibi twit atıyorlar, ekonomiyi bozacağız mahvedeceğiz diyorlar, Trump’ın önüne çıkıp tek cümle bile kuramıyor, tek cümle bile! “Ey Trump” diyordu değil mi? Şimdi emret Trump diyor, boynu bükük emret Trump diyor.
Papazı vereceksin dediler, emredersin dedi, papazı derhal teslim etti. Şu Türkiye’nin geldiği hale bakın. Trump konuşur bunlar emredersin der. Bizim vatandaş konuşur, kulaklarını kapatırlar. Neden biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Nedeni şu: Ben diyor vatandaşın sırtına da binsem, elimde sopayla sırtına da vursam oyunu gelip bana verecek diyor. Bu anlayışı ve bu algıyı yıkacak olan bu ülkenin saygıdeğer insanlarıdır. Bu algıyı yıkın, hesabını sorun, sandıkta hesabını sorun bunun.
Bakın hortumcu piyasa ekonomisi diye bir kavramdan söz etmiştim. Yani vatandaşın cebinden çekip yandaşlara para aktaran, servet aktaran, gelir aktaran bir düzenden söz etmiştim. Bu yeni başlayan bir düzen değil, öteden beri geliyor, 17 yıldır uygulanıyor. İhlas zedelerden söz edeceğim, 70 bin kişi, bakın 70 bin kişi İhlas zededen söz edeceğim, 70 bin kişi. 70 bin kişinin hortumlandığı bir Türkiye gerçeğinden söz edeceğim ve bu 70 bin kişi faiz almamak, faiz haramdır düşüncesiyle paralarını götürdüler İhlas Finansa yatırdılar. Kim izin verdi? Dönemin hükümetleri izin verdiler. Dediler ki, İhlas Finans kurulabilir. Ne zaman? 1995 tarihinde faaliyete başladılar. 2000 yılında 5 yıl sonra İhlas Finansın kasasında 1 milyar 171 milyon dolar para vardı vatandaştan topladığı, 1 milyar 171 milyon dolar para vardı. İhlas zedeler kaç yıldır uğraşıyorlar? Tam 18 yıldır uğraşıyorlar, 18 yıl bir hak arayışında, 18 yıl! Kaç kişi, 70 bin kişi uğraşıyor. 2001 yılında Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu dedi ki, İhlas Finansı kapatıyorum. Gerekçe ne biliyor musunuz? Gerekçeyi okuyayım size: “Mevzuata aykırı olarak varlıklarını hâkim sermayedarlarının grup firmalarına aktardığının tespit olunması” yani vatandaştan topladığı o milyar dolarları götürüp kendi yandaş şirketlerine parayı aktarıyor diyor, yani hortumculuk yapıyor diyor ve bu söyleniyor. Kim söylüyor? Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu söylüyor bunu.
18 YIL GEÇTİ, 70 BİN MAĞDUR HÂLÂ BEKLİYOR
Fakat bir şey yapıyorlar, kim tasfiye edecek? Faaliyetini durduruyorlar, İhlas Finans tasfiye edilecek. Yani vatandaşın borçları ödenecek. Kim tasfiye edecek? İhlas Finansın yöneticileri, yani Ören ailesi. Ören ailesi sen gel bunu tasfiye et diyorlar. Ören ailesi bir açıklama yapıyor diyor ki, 5 yıl içinde tasfiye edeceğim, herkesin parasını vereceğim. 18 yıl geçti, 70 bin mağdur hâlâ bekliyor. 70 bin mağdura sesleniyorum, dönemde gittin oyunu verdin, onları iktidar yaptın, onlar sana söz verdiler, sana verdikleri sözlerin hiçbirisinin arkasında durmadılar, Ören’i desteklediler, o aynı zamanda bir Amerikan vatandaşı, kaçtı Amerika’ya gitti, şimdi Türkiye’ye geldi. Televizyonu var, gazetesi var, her şeyi var, senin hiçbir şeyin yok kardeşim, hiçbir şeyin yok! Sana kim sahip çıkıyor? Cumhuriyet Halk Partisi çıkıyor. Neden? Mazlumlardan yana olduğumuz için, haksızlığa tahammül edemediğimiz için senin yanındayız. Sen de sandıkta ders vereceksin. Yakınını bulacaksın, dayını bulacaksın, kardeşini bulacaksın, akrabanı bulacaksın, işte geliyor seçimler geliyor yerel seçimler, yerel seçimlerde gideceksin ve bir ders vereceksin. Bu olay 2005 yılında, ben de o zaman Plan Bütçe Komisyonu üyesiydim Sayın Akif Hamzaçebi’yle birlikteydik o zaman. Bir kanun teklifi geldi Bankalar Kanunu geldi. Biz İhlas Finansın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmesini ve mağdurların paralarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu aracılığıyla ödenmesini istedik. Sağ olsunlar o dönem AK Partiden Plan Bütçe Komisyonu Üyesi olan birkaç arkadaş bize destek verdi ve bizim teklifimiz kabul edildi. Desteği veren o dönemin milletvekillerinin hiçbirisi bugün AK Partide milletvekili değil. Kanun aşağıya indi Genel Kurula, Genel Kurulda bu madde çıkarıldı. Kimin talimatıyla? Erdoğan’ın talimatıyla çıkarıldı. Kime söylüyorum? 70 bin mağdura sesleniyorum. O 70 bin mağdurun yakınlarına sesleniyorum. Senin paranı hortumladılar, alın terini yediler senin, kul hakkını yediler bunlar, ama ben senin hakkını savunmaya devam ediyorum.
Bakın değerli arkadaşlar, Sözcü Gazetesi güzel bir gazetecilik örneği yapıyor, 70 bin kişinin hakkını ve hukukunu savunuyor. 18 yıl geçmiş aradan, 9 ay sonra zamanaşımına uğrayacak. 9 ay sonra eğer alınamazsa bu para, artık bundan sonra Ören ailesinin keyfine diyecek hiçbir şey yok. 70 bin kişinin günahı kimin boynuna? Onların aileleri de var, çocukları da var, anneleri var babaları var. Kanun teklifini getiriyoruz grup başkan vekili arkadaşlar, bugün mü geliyor Genel Kurula? Bugün kanun teklifimiz geliyor. Parlamentoda görev yapan, vicdan sahibi AK Partili milletvekillerine, vicdan sahibi MHP milletvekillerine, vicdan sahibi HDP milletvekillerine, vicdan sahibi İYİ Partinin milletvekillerine sesleniyorum. Eğer siz kul hakkından yanaysanız, kul hakkını savunuyorsanız, alın terini savunuyorsanız, emeği savunuyorsanız, Allaha inanıyorsanız bu kanuna evet diyeceksiniz. Kul hakkını yedirmemek için elimizden gelen bütün çabayı gösteriyoruz. Yazık günahtır bu insanlara, bu insanlar kazandılar, bu insanlar götürdüler paralarını yatırdılar. Amerika’da gidip keyif çatacaksın, burada insanlar perişan olacak. Kim sahip çıkıyor? Biz sahip çıkıyoruz. Biz kimiz? Biz Kuvayi Milliyeciyiz, biz Halk Partisiyiz Halk Partisi! Biz ayrımcılık yapmayız, ayrımcılık bizim kitabımızda yoktur, herkesi severiz, herkese inanırız, herkese güveniriz. Yeter ki bu ülke için, bu ülkenin vatandaşları için taş taş üstüne koyan bir irade sergilesin. Bizim en büyük arzumuz budur. Eğer bu arzuyu kim gerçekleştirecekse, herkesten yanayız, herkesi destekleriz.
AMERİKA’DA GİDİP KEYİF ÇATACAKSIN, BURADA İNSANLAR PERİŞAN OLACAK
Değerli arkadaşlarım, bütün bu söylemler demokrasi ortamında olur. İhlas zedeler de haklarını demokrasi ortamında dile getirmek zorundalar. Ama onlara da izin verilmiyor, tıpkı Cumartesi annelerine izin verilmediği gibi, onlara da izin verilmiyor, onlar da haklarını arıyorlar, onlar da çocuklarını arıyorlar yıllardır, çocuğumun mezarı nerede diyor, bana bari onu gösterin diyor. Mezarının başına gidip bir Fatiha okuyayım diyor. İhlas zedeler 18 yıl dile kolay, 18 yıldır onlar da bir hak arayışı içindeler. Nerede bizim hakkımız hukukumuz diyorlar, onlar da istiyorlar. Ama bugün geldiğimiz noktada bir parti devletiyle karşı karşıyayız, demokratik bir devletle değil, bir parti devletiyle karşı karşıyayız.
Bundan 2017 yılında, yani yaklaşık iki yıl önce Sabah Gazetesinde bir yazar arkadaşımız Dilek Güngör bir yazı yazmıştı ve ben o yazıyı grup toplantısında dile getirmiştim. Yazıda şöyle diyordu: “AK Partinin il ilçe teşkilatlarıyla yerel yönetimlerin A’dan Z’ye değerlendirilmesi için Milli İstihbarat Teşkilatı ve MASAK dahil birçok kurumun devreye alındığını duydum.” Yani Milli İstihbarat Teşkilatı AK Partinin il ve ilçe örgütleriyle ilgili MASAK’la birlikte çalışma yapıyorlar. Kime bilgileri getiriyorlar? Erdoğan’a bilgileri getiriyorlar ve ben bunu eleştirmiştim ve cevap beklemiştim. Tık yok. Ama geçen, Allah büyüktür ya, geçen Erdoğan gitti Ordu’da konuştu. Ne diyor Ordu’da? Önümüze konulan adaylarda GBT denilen güvenlik soruşturmalarını gerek Milli İstihbarat gerek Emniyet istihbarat tepeden tırnağa hepsini inceledi. Milli İstihbarat, adı üstünde Milli İstihbarat, bir kurumun başında milli varsa bütün siyasi partilere eşit mesafede demektir o kurum ve o kurumun temel amacı Türkiye’nin çıkarlarını savunmaktır, o kurumun temel amacı Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığını ve geleceğini güvence altına almaktır, bir siyasal partinin köleliliğini yapmak değildir.
Ne demek değerli arkadaşlar, ne demek bu? Bekledim ki, Milli İstihbarat Teşkilatı bir dizi açıklama yapsın, böyle bir olay yoktur diye. Böyle bir açıklama yok. Sonra ne oluyor? Bakın bu Cumhurbaşkanlığı internet sitesine bu konuşma konuluyor, ama bu bölüm özenle çekilip çıkarılıyor kimse konuşmasın diye. Milli İstihbarat Teşkilatı bizim gözbebeğimizdir, Milli İstihbarat Teşkilatı Türkiye’nin güvencesidir, en önemli kurumlardan birisidir, sıradan bir devlet kurumu değildir. Türkiye’nin geleceği konusunda söz sahibi olan kurumlardan birisidir. İç politikada ve dış politikada Türkiye’nin bekası için mücadele eden ve politika oluşturan bir kurumdur. Eğer böylesine bir kurumu bir siyasal partinin emrine vermişseniz, orada demokratik bir devlet değil, bir parti devleti söz konusudur ve ben bunu dillendirmek zorundayım. Milli İstihbarat Teşkilatının yetkililerinden de çok açık ve net bilgi istiyorum. 81 milyonun önünde bilgi istiyorum. Sizler ya da sizlerden bir grup, AK Partinin yan kuruluşu olarak görev yapıyor musunuz? Onların il başkanları, ilçe başkanları, belediye başkanlarıyla ilgili bilgileri ve dosyaları sizler mi hazırlıyorsunuz? Hangi çağda yaşıyoruz arkadaşlar, hangi çağda yaşıyoruz? Bu sorunun cevabını bekliyorum. Bu sorunun cevabını kesinlikle bekliyorum. O kuruma saygı duyuyorum, belli kurumlar vardır ki bütün siyasal partilere eşit mesafededir ve sıcak siyasetle ilgilenmezler. Milli İstihbarat Teşkilatı bunlardan birisidir. Genelkurmay Başkanlığı bunlardan birisidir, Diyanet İşleri Başkanlığı bunlardan birisidir, Gelir İdaresi Başkanlığı bunlardan birisidir. Devlet dediğiniz kurumlar bunlardır zaten. Siyaset kurumu devlet olmak için değil, devleti yönetmek için gelir. Ama bunlar devlet olmak için geldiler. Kozmik odayı, devletin haremi ismetini yabancılara bunlar açmadı mı? Siz Milli İstihbarat Teşkilatına sesleniyorum, siz bunlara nasıl güveniyorsunuz? Sizin verdiğiniz bilgiler yabancıların eline nasıl geçiyor farkında mısınız? Kozmik odayı kimler açtı?
Değerli arkadaşlarım, demiştim ki, yine burada demiştim, bir grup toplantısında söylemiştim. FETÖ terör örgütünün bir numaralı siyasi ayağı Recep Tayyip Erdoğan’dır demiştim, aynen devam. Dava açsın ispat edeceğim demiştim. Dava açıldı tazminat davası, ama bize ispat hakkı verilmedi. Şimdi ben size çok tipik bir örnek vereceğim. Bu iddiayı güçlendiren çok tipik bir örnek vereceğim. Önce Eren Erdem’le başlayalım. Eren Erdem haksız hukuksuz bir şekilde 222 gündür tek kişilik hücrede kalıyor. Adalet orucu tutuyor, parti meclisi olarak karar aldık ve kendisine çağrıda bulunduk, adalet orucunu bırak Sevgili Eren Erdem, çünkü Türkiye’nin de Cumhuriyet Halk Partisinin de sana ihtiyacı var, bedenini korumak zorundasın diye.
EREN ERDEM HAKSIZ HUKUKSUZ BİR ŞEKİLDE 222 GÜNDÜR TEK KİŞİLİK HÜCREDE TUTULUYOR
Osman Kavala tam 15 aydır, yani 462 gündür Osman Kavala da tek kişilik bir hücrede yatıyor. İddianame de yok, ne olduğu da belli değil, niye içeride onu da kimse bilmiyor. Ama bu gerçekleri bilmek zorundayız. Başka kimler var? Gazeteciler var içeride, yazarlar var içeride, avukatlar var içeride, askeri öğrenciler var içeride, pek çok masum içeride. Bütün bakın, bütün o masum insanların hakkını ve hukukunu sonuna kadar koruyacağız.
Bir örnek, parası olan dışarı çıkıyor, arkası olan dışarı çıkıyor, dayısı olan dışarı çıkıyor, gariban içeride. Şimdi size bir örnek vereceğim, beni dikkatle dinleyin, nasıl bir haksızlıkla karşı karşıya kaldığınızı lütfen dinleyin. Bir örnek vereceğim, çok tipik bir örnek vereceğim size. Bir kişi var FETÖ’nün mali ayağında görevli, aynı kişi FETÖ’nün eğitim ayağında görevli, aynı kişi FETÖ’nün medya ayağında görevli, aynı kişi FETÖ’nün sivil toplum ayağında görevli. Bu dört alanda da at koşturuyor. Adı ne? Fettah Tamince. Çok ince, yanına kimse yaklaşamıyor. On binlerce kişi tutuklandı, Bank Asya’nın önünden geçen, bırakın apartman ödentilerini Bank Asya’ya yatırdı diye devlet memuriyetinden atılanlar, tutuklananlar, gözaltına alınanlar oldu. Bu beyefendiye hiçbir şey yapılmıyor. Geleceğim, anlatacağım size, bütün ayrıntıları anlatacağım. Bunların bütün malvarlıklarına el konuldu, haraç mezat satıldı bunların malvarlıkları.
FETÖ’yle ilgili 16 madde yayınladılar. Dediler ki, bu 16 kriterden eğer birisi varsa; biz onları tutuklayacağız, onları gözaltına alacağız. 16 madde; 17-25’ten önce 17-25’ten sonra bir sürü şey var.
Teşekkür ederim, şunu bilmenizi isterim. Benim kitabımda zalimin karşısında eğilmek yoktur.
Örnek veriyorum, bakın örnek veriyorum değerli arkadaşlar. 17-25 2013’ten sonra Bank Asya’ya para yatırdıysan, paralel yapının şirketlerinden birisinde parasal katkıda bulunduysan seni yakalıyorlar doğru içeriye atıyorlar. Fettah Tamince 17-25’ten sonra dönemin Zaman Gazetesinin yüzde 10’unu satın alıyor ve oraya büyük paralar yatırıyor. Dokunuluyor mu? Dokunulmuyor. Niçin? Arkasında birileri var. Bakın, gariban birisi Bank Asya’ya para yatırsa, tasarrufu yatıracak. İzni kim vermiş? Erdoğan vermiş zaten izni, gittiler kurdele kestiler. Onu yakalayıp hapse atıyorsun, 17-25’ten sonra Zaman Gazetesinin yüzde 10’unu satın alıp örgüte para veriyorsun yardım yapıyorsun, ama sana kimse dokunamıyor. Bu birincisi.
İkincisi, efendim FETÖ’nün sendikaları var, sivil toplum örgütleri var, bunlarda yönetici olan veya bunların toplantılarına katılanlar yakalanıyor doğru içeri atılıyor. Fettah Tamince 15 Temmuz darbesinden sonra hain darbeden sonra Gaye Vakfının Mütevelli Heyet Başkanı, Gevher Sultan Vakfının mütevelli heyet başkanı, Yedi Renk Sanat Vakfının kurucusu, Türk-Rus Kültür Vakfının kurucusu, Tolerans Vakfının kurucusu, Tuskon üyesi, kimse buna bir şey demiyor. Bütün TUSKON üyelerinin hepsi içeri alındı, çoğunun malvarlığına el konuldu, Fettah Tamince’nin üzerinde gölge dahi yok, el üstünde tutuluyor. Neden? Ve bunlar kanun hükmünde kararnameyle kapatılıyorlar, ama kimse Fettah Tamince’ye “arkadaş senin bu vakıflarla bir ilgin, bu derneklerle bir ilgin var mı?” diye tek bir soru dahi sorulmuyor.
FETTAH TAMİNCE’YE BU DOKUNULMAZLIĞI KİM SAĞLIYOR?
Üçüncü kriter, bir kişinin tutuklanması, gözaltına alınması, hapsi atılması için FETÖ örgütü dolayısıyla, Emniyetin MİT’in ve MASAK’ın raporlarının olması lazım. Emniyetin raporu var, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının raporu var. Neyle ilgili? Fettah Tamince’yle ilgili. Bir şey yapılıyor mu? Tık yok. Maliye Bakanlığına bağlı MASAK’ın raporları var. Peki, MASAK’ın raporuna rağmen Fettah Tamince’ye bir şey yapılıyor mu? Bir şey yapılmıyor. MASAK raporlarında bu tosunun –bir tosun daha vardı yurtdışına kaçtı, ama bu tosun yurtiçinde- örgüt elebaşlarına para gönderdiğine dair yine yazı var MASAK raporlarında. Dokunuluyor mu? Dokunulmuyor. Ama askeri öğrenciler hapiste, garibanlar hapiste, fakir fukara olanlar hapiste, onları içeri alıyor bu beyefendiye kimse dokunamıyor.
Geçiyorum başka bir şeye, sivil toplum örgütleri ve onların kuruluşlarıyla ilgili sohbet toplantılarına katılmak da tutuklanma nedeni. Fettah Tamince kanun hükmünde kararnameyle kapatılan bütün o sivil toplum örgütlerinin derneklerinin vakıfların hem kurucusu, hem sözcüsü, hem de toplantılarına katılıyor. Bir şey yapılıyor mu? Asla dokunulmuyor.
Beşinci kriter, güvenilir ihbarlar, ifade ve itirafların bulunması. Değerli arkadaşlar, Fettah Tamince’yle ilgili çok sayıda ifade, çok sayıda tutanak, çok sayıda ihbar, çok sayıda gizli tanık ve etkin pişmanlıktan yararlananların ifadeleri var, ama kimse buna dokunamıyor, kimse buna bir şey diyemiyor. Ama gariban birisi Bank Asya’ya para yatırdı, yakalıyorlar hem devlet memuriyetinden atıyorlar, hem de hapiste çürütüyorlar. Askeri öğrenciler, ne yaptı bu öğrenciler, ne yaptı bu askeri öğrenciler? Komutanı dışarı çıkacaksın demiş, dışarı çıktı. Komutan dışarıda öğrenci içeride, adalet bu mu? Yok.
Polis tutanaklarına göre Fettah Tamince himmet paraları topluyor, ne kadar biliyor musunuz? 150 milyon lira civarında bir himmet parası toplamış. Peki, 1 lira himmet parası toplayan birisi olunca doğru hapse, Fettah Tamince dışarıda keyfine bakıyor. 2013, yani 17-25 Aralık 2103’ten sonra Fettah Tamince Pensilvanya’ya gidiyor Fethullah Gülen’le görüşmeye. Bakın sonra gidiyor önce değil, 17-25 Aralık olmuş, sorunlar bütün gün yüzüne çıkmış, bu beyefendi Pensilvanya’ya ziyarete gidiyor. Soruyorlar niçin gittin, kimlerle gittin? Hiçbirisinin adını veya soyadını hatırlamıyorum diyor. Peki, pişman mısın diye soruyorlar, hayır pişman değilim diyor. Pişmanlıktan yararlanacak mısın diye... Pişmanlıktan niye yararlanayım diyor, arkamda kapı gibi Erdoğan var diyor, ben niye pişmanlıktan yararlanayım. Erdoğan var, bana her türlü desteği veriyor, istediğimi yaparım, istediğimi söylerim, istediğimi cezalandırırım bana kimse dokunamaz.
Şimdi ben soruyorum, şimdi Fettah Tamince’nin korumalığını kim yapıyor? Soru önemli bir soru, bunun korumalığını kim yapıyor? İki, Fettah Tamince’ye bu dokunulmazlığı kim sağlıyor? Bank Asya’ya 5 lira yatırdı diye devlet memuriyetinden attılar, çoluk çocuğunu perişan ettiler, illerden sürdüler. Bu adam 17-25’ten sonra bile gidiyor ziyaretini yapıyor, paralar gırla, her şey var. Kim yapıyor bütün bunları kim, nedir bu adamın özelliği? Biz bunu bilmiyoruz. Avukatlığını kimler yapmaktadır Fettah Tamince’nin avukatlığını? Öyle ya, birisi bunun avukatlığını yapıyor. Birileri bunun avukatlığını yapıyor. Bunun avukatlığını yapanlarla Erdoğan’ın avukatlığını yapanlar aynı kişiler mi ve bu avukatlar güçlerini Erdoğan’dan mı Pensilvanya’dan mı, güçlerini nereden alıyorlar? Ben bunu öğrenmek istiyorum. Fettah Tamince’nin gücü nereden geliyor? Binlerce gariban hapiste, binlerce gariban! Askerler hapiste, öğrenciler hapiste, garibanlar hapiste, herkes hapiste, bu adamın özelliği ne arkadaş, bu adamın özelliği ne?
Şimdi bir şey daha, bu avukatlar yargıda çete oluşumunu sağlayan avukatlar mıdır? Yargıda çete oluşumunu sağlayan avukatlar mıdır? Yargıda çete oluşumundan şunu anlatıyorum. Erdoğan’ın talimatıyla hareket edip, Erdoğan’ın istediği cezaları verdiren kişilerdir. Bunlar hâkim değil, bunlar yargıdaki çetelerdir. Bu yargıdaki çeteler mi acaba bu düzeni sağlıyor. Bunu da öğrenmek istiyoruz.
27 Ocak 2019, Fettah Tamince Antalya’da belediye başkan adaylarının toplantısında protokol masasında oturuyor, sırasında oturuyor. Bu dediğim gibi protokol sırasında oturuyor. Erdoğan bunu hangi gerekçelerle protokol sırasına oturtmuştur? Üstelik İçişleri Bakanının arkasında... Bank Asya’ya para yatırdı diye adamları aldınız süründürdünüz perişan ettiniz, devlet memuriyetinden attınız, adam gitti Zaman Gazetesinin yüzde 10’unu aldı, 17-25’ten sonra Pensilvanya’ya gitti saygılarını sundu. Üniversitesi bakın, diğer üniversiteler kapatıldı bunun üniversitesi kapatılmadı. O üniversitenin hâlâ başında duruyor bu kişi, hangi gerekçeyle duruyor? Soruyorlar, pişmanlıktan yararlanacak mısın etkin pişmanlıktan? Niye yararlanayım diyor, etkin pişmanlıktan da yararlanmıyor. Bunun nedenini bilmek zorundayız ve bunu Erdoğan’a sormak zorundayım. Kim için? Hapiste yatan binler için, on binler için sormak zorundayız. Bu adamın ne özelliği var kardeşim?
15 Temmuz şehitleriyle ilgili soru sormuştum. Para toplamışlardı bunlar. Bu topladıkları paralar ne oldu diye sordum, bugüne kadar cevap yok. Şimdi bir daha 81 milyonun önünde soruyorum, 15 Temmuz şehitleri için toplanan paraları yediniz mi arkadaş, ne yaptınız bu paraları? Niye cevap vermiyorsunuz. Sakarya’daki Tank Palet Fabrikasını sattılar yandaşlarına, satacaklar, özelleştirecekler. Dokuz soru sordum. Soru soruyorum saraya, bekçiden cevap geliyor. Arkadaş, ben bekçiden cevap istemiyorum, ben saraydan cevap istiyorum. Senin bekçiliğini anlıyorum eyvallah, bekçilik yapıyorsun eyvallah, sana yakışıyor eyvallah, ülkücülere yakışmıyor onu söyleyeyim, ülkücülere yakışmıyor. Ülkücüler yapmaz zaten böyle bir şey, onların tamamı vatanseverdir, ama sarayın bekçiliğine soyunanlara ben size bir soru sormadım, benim sorum sarayda oturan zata. Devletin silah fabrikasını sen hangi gerekçeyle Katarlılara satıyorsun? Dokuz tane soru sordum. Ben soru soruyorum bekçi cevap veriyor. Sevgili bekçi arkadaşım, ben sana soru sormuyorum, senin patronuna soruyorum soruyu.
BENİM MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞIMDA HİÇBİR SİLAH FABRİKASI YABANCI ÜLKELERE PEŞKEŞ ÇEKİLEMEZ
Benim milliyetçilik anlayışımda hiçbir silah fabrikası yabancı ülkelere peşkeş çekilemez, hiçbir silah fabrikası! Benim milliyetçilik anlayışım budur. Benim milliyetçilik anlayışımda, her şeyden önce vatanım ve bayrağım gelir, canımdan çok daha önemlidir vatanım ve bayrağım. Benim milliyetçilik anlayışımda fakirin fukaranın garibanın hakkını koruyacaksın, mazlumun hakkını koruyacaksın gelir, benim milliyetçilik anlayışımda vatan anlayışımda insana sevgi anlayışımın da özünde bu kadar. Ben birilerinin bekçiliğini yapmam. Eğer bekçiliğini yapacaksam vatanın bekçiliğini yaparım.
Tank Palet Fabrikasını satacaksın, ama aynı Katar Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle beraber Akdeniz’de petrol arayacak ve sen bekçi değil sarayda oturan patron, ses bile çıkaramıyor bakın ses bile çıkaramıyor. Arkadaş ayıptır, bak sana silah fabrikasını satacağız, yüzde 49,9’unu aldın zaten, en büyük ortak, en büyük ortak yüzde 49,9. Tabii beni üzen, ben Milli Savunma Bakanından da istediğim cevap. Bu 49,9’u Katarlılara niye satıyorsunuz? Bu fabrika bugün kurulmaya çalışılsa, 20 milyar dolar paraya ihtiyaç var. Ben bu soruyu sormayacak mıyım? Ben bu soruyu sormazsam görevimi yapmış olur muyum? Hayır. Görevimi yapmak için, mazlumun hakkını korumak için, tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak için, Türkiye’nin çıkarlarını her yerde her ortamda savunmak için ben bu soruyu sormak zorundayım. Soruyu saraya soruyorum, bekçiden değil saraydan cevap bekliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler