11.11.2016

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN PARTİ MECLİSİ TOPLANTISI ÖNCESİNDE YAPTIĞI BASIN AÇIKLAMASI (11 KASIM 2016)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN PARTİ MECLİSİ TOPLANTISI ÖNCESİNDE YAPTIĞI BASIN AÇIKLAMASI (11 KASIM 2016) 

-ADALETSİZLİĞE ALKIŞ TUTMAMIZI MI İSTİYORLAR!


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Adil yargılama istiyoruz. Kim olursa olsun adaletle yargılansın. Darbeci mi, darbe girişiminde mi bulundu? Yakalayın adaletle yargılayın. Er, erbaşlar linç edildi. Linç edenleri yakalayın adaletle yargılayın. Devletin temeli adalettir. Adaletten uzaklaşırsanız sizin darbecilerden bir farkınız kalmaz. Adaletli davranması gereken organ devlettir. Bunu istiyoruz, bunu savunuyoruz, onlar ‘neden bunu söylüyorsunuz’ diye itiraz ediyorlar. Ne söylememizi istiyorlar? Adaletsizliğe alkış tutmamızı mı istiyorlar?” dedi.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Parti Meclisi Toplantısı öncesinde düzenlediği basın toplantısındaki değerlendirmeleri şöyle:




Değerli basın mensupları, Parti Meclisimizin değerli üyeleri, aslında her zaman yoğun bir gündemle karşı karşıyayız. Bugün de yoğun gündemimiz var.

Sözlerime Derik’te hayatını kaybeden iyi bir yönetici, başarılı bir yönetici olan kaymakam arkadaşımızın hayatını kaybetmesiyle başlamak isterim. Terör eğer bir ilçe yöneticisini dahi hedef alıyorsa, o noktaya taşınmışsa bunun üzerinde hepimizin durması gerekir.
Şehit olan kaymakam arkadaşımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailesine, yönetici bütün bürokratlara başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Onlar çok zor koşullarda görev yapıyorlar. Terörün yoğun olduğu yerlerde görev yapıyorlar. Türkiye Cumhuriyetini temsil ediyorlar. Sadece hükümeti değil, aynı zamanda devleti temsil gibi görevleri var.

O nedenle terörün bu boyutlara sıçramış olması sadece bizde kaygı değil, iktidarda da kaygı yaratmalıdır diye düşünüyorum.
Parti Meclisimizin değerli üyeleri, 6 Kasım’da toplandık, olağanüstü bir toplantı yaptık. 6,5 saat Parti Meclisimiz aralıksız çalıştı. 6,5 saatin sonunda bir Parti Meclisi Bildirisi hazırladık ve bunu kamuoyuyla paylaştık. Parti Meclisi Bildirimizin arkasından özellikle iktidar kaynaklı yoğun bir eleştiri aldık. Gerçi bu eleştiriden memnunum. Böylece Mısır’daki sağır sultan da bizim niye toplandığımızı ve hangi gerekçeyle bu bildiriyi hazırladığımızı merak edip bakma imkanına kavuştu. Bu açıdan kendilerine teşekkür ederim. Ama ben yine de saygıdeğer yurttaşlarıma bu Parti Meclisi Bildirisinde biz ne söylüyorduk bunu aktarmak isterim kısaca.

Dört ana başlığımız vardı. Cumhuriyet Halk Partisinin Parti Meclisi diyor ki; biz medya üzerindeki baskılardan rahatsızız. Şimdi medya üzerinde baskı yoktur diyen bir Allah’ın kulu yok. Demokrasiyi savunan, özgürlükleri savunan, insan haklarını savunan bir siyasi parti medya üzerinde baskı olduğunda alkışlamalı mı, yoksa ‘bu baskıdan vazgeçin’ diye hükümete çağrıda mı bulunmalı? Bütün evrensel değerlere bakın bizim böyle bir çağrıda bulunmamızın ne kadar haklı olduğu ortaya çıkar, bu kadar açık, bu kadar net. Bu eleştiriye emin olun yanıt vermek bile beni rahatsız ediyor. Gönül isterdi ki, iktidar olanlar bile medya üzerinde güvenlik güçlerinin baskılarını bir nebze engellemiş olsun.

142 GAZETECİ HAPİSTE, BU CUMHURİYET TARİHİMİZİN EN BÜYÜK RAKAMIDIR

Medya üzerine nasıl baskı kuruluyor? Bunu da sevgili yurttaşlarımla paylaşmak isterim. Birincisi şu; gazetecileri yakalayacaksın hapse atacaksın. Gazeteci eline silah aldıysa, dağa çıktıysa, birisini vurduysa tamam yargılayın, terör diye alın tutun içeriye atın. Elinde sadece kalemi var bunun, yazı yazıyor. Bizi de eleştiriyorlar ama biz hiçbir zaman bizi eleştiren gazetecilere, hatta eleştirinin ötesine çıkıp hakaret eden gazetecilere dahi ‘bunları yakalayın, hapse atın’ demedik, demeyiz de zaten, bizim kültürümüzde de yoktur bu, gazeteci özgürce yazabilmelidir.

İkinci aşama nedir? Televizyonları, gazeteleri kapatıyorsunuz. Televizyonları, gazeteleri niye kapatıyorsunuz? Çoğu kez mahkeme kararı olmaksızın kapatıyorsunuz. Hani mahkeme kararı olur, ‘mahkeme karar vermiştir ne yapalım söyleyecek bir lafımız yok’ dersiniz, ama mahkeme kararı yok. Yürütmenin aldığı yetkiyle diyorsunuz ki, ben televizyonları ve gazeteleri kapatıyorum. Demokrasilerde bu doğru değil, yürütmenin böyle bir yetkisinin olmaması lazım.

Bir üçüncü yöntem; bir gazeteyi beğenmiyor musunuz? Hemen gazetenin patronuna en ağır cezalar, mali cezaları kesiyorsunuz. Amaç? Bir daha hükümeti eleştirmesin. Böyle bir uygulama olmaz arkadaşlar, biz buna karşı çıkıyoruz. İktidarın bu yöndeki baskılarının Türkiye’ye ciddi zararlar verdiğini artık onların görmeleri lazım.

Bir dördüncü yöntem; bir gazeteyi kendisine karşıt olarak görüyorsa, yorumluyorsa, hükümet ona karşı objektif davranmıyor. Onu her ortamda eleştiriyor, her ortamda kendi yandaşlarıyla ve kontrol ettiği kurumlarla cezalandırmaya kalkıyor. En tipik örneği Türk Hava Yolları’dır. Hükümete destek veren gazeteler tomar tomar dağıtılır, objektif gazeteler yani gazetecilik yapan gazeteler de Türk Hava Yolları’nda yasaklıdır dağıtılmaz. Sayın Binali Yıldırım’a söyledim: “Bu doğru değildir objektif davranın.” Alırsınız gazetelerin tirajlarını, tiraja göre belli bir sayıda dağıtırsınız, kimse itiraz etmez. Hükümeti destekleyenlere her türlü desteği vereceksiniz, kamu ilanları dahil objektif gazetecilik yapanlara da her türlü yasağı getireceksiniz.
Şimdi biz buna karşıyız. Buna karşı olduğumuzu Parti Meclisi Bildirisinde yayınladık, koro halinde, Bremen Mızıkacıları gibi koro halinde itiraz ettiler.
Biz Musa Kart’tan tutun Şahin Alpay’a kadar, Mehmet Altan’dan tutun Atila Taş’a kadar, Murat Sabuncu’dan tutun Güray Öz’e kadar, Aslı Erdoğan’dan tutun Kadri Gürsel’e kadar, Necmiye Alpay’dan tutun Hakan Kara’ya kadar hiçbir gazetecinin hapse atılmasını istemiyoruz. Gazeteciler gazetecilik görevlerini yapsınlar. Varsa bir şey zaten cumhuriyet savcıları harekete geçiyor, zaten onlar da sizin emrinizde. Ama gazetecilerin alınması, yakalanması, tutuklanması, hapse atılması bir demokrasi ayıbıdır. 142 gazeteci bugün hapiste. Bizim cumhuriyet tarihimizin en büyük rakamıdır. Bütün darbe dönemlerinin en büyük rakamıdır. Bir darbeyi savuşturduk, bir darbeden Türkiye’yi kurtardık, bir karşı darbeyle karşılaştık. 142 gazeteci hapse atılacak.

ADALETSİZLİKLE KARŞILAŞANA SAHİP ÇIKMAK BİZİM GÖREVİMİZDİR

Peki gazetecilerin haklarını, hukukunu, adaletini kim savunacak? CHP dışında savunacak kurum kalmadı arkadaşlar. Koro halinde bize saldırmalarının tek nedeni o. Türkiye tek sesli olsun. Hiç kimse bu hükümete itiraz etmesin hiç kimse. Aksine bir söz söylemesin. Niye söylemeyelim? Adaleti niye savunmayalım? İnsan haklarını niye savunmayalım? Medya özgürlüğünü niye savunmayalım? Demokrasiyi niye savunmayalım? Savunmak zorundayız çünkü varlık nedenimiz bu. Aksi halde kendi varlık nedenimizi inkar etmiş olacağız.

Parti Meclisi Bildirimizin ikinci maddesi; adil yargılama istiyoruz. Kim olursa olsun adaletle yargılansın. Darbeci mi, darbe girişiminde mi bulundu? Yakalayın adaletle yargılayın. Er, erbaşlar linç edildi. Linç edenleri yakalayın adaletle yargılayın. Biz linç edenleri kalkın siz de linç edin dedik mi? Hayır. Ne istiyoruz? Adaletle yargılayın. Devletin temeli adalettir. Adaletten uzaklaşırsanız sizin darbecilerden bir farkınız kalmaz. Darbeciler adaletli mi davrandı? Hayır. Adaletli davranması gereken organ nedir? Devlettir. Neden? Adalet mülkün temelidir de ondan. Devletin temelidir. Bunu istiyoruz, bunu savunuyoruz onlar itiraz ediyorlar neden bunu söylüyorsunuz diye. Ne söyleyelim? Ne söylememizi istiyorlar? Adaletsizliğe alkış tutmamızı mı istiyorlar? Böyle bir anlayışı nasıl bizden bekleyebilirler? Bu konuda gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum.

Şunu belki söyleyebilirler: “Biz sadece kendimiz için adalet istiyoruz, onun dışında hiç kimse için adalet istemiyoruz.” Olmaz! Adalet herkes içindir, herkes için olmak zorundadır. Biz hiçbir zaman çıkıp şunu söylemedik. “Biz mahkeme kararlarını tanımıyoruz” demedik. Onlar dediler. Biz hiçbir zaman çıkıp şunu söylemedik: “Anayasa Mahkemesi kararlarına uymuyorum, saygı da duymuyorum.” Onlar söyledi, biz söylemedik. Çünkü onlar adaleti savunmuyor, biz adaleti savunuyoruz. Aramızda siyahla beyaz kadar fark var.

Değerli arkadaşlarım, adaleti uygulamayacağını, Türkiye’de işkencenin serbestçe yapılacağını deklare eden hükümetin kendisidir. Nereye? Birleşmiş Milletlere. Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin iki maddesine-13 maddenin ikisi önemlidir-itiraz ediyor, ‘bunlara çekince koyuyorum’ diyor. Birisi adil yargılama, ben Türkiye’de adil yargılama yapmayacağım diyor. İki, ‘tutulanlara insani muamele yapmayacağım’ diyor. Yani işkence yapacağım diyor. Kim itiraz ediyor buna? Biz itiraz ediyoruz. Niçin itiraz ediyoruz? İşkence bir insanlık suçudur onun için. Dünyanın bütün demokrasilerinde yasaklanmıştır. İnsan hakkı ihlalidir, adalette öyle. Biz bunları savunuyoruz onlar koro halinde buna itiraz ediyorlar.

Üçüncü başlığımız şuydu: “Hukuki süreçler tamamlanıp hüküm kesinleşmeden milletvekillerinin tutuklanması anayasaya ve Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına aykırıdır” dedik. Neden? Açsınlar Anayasa Mahkemesi kararına baksınlar. Onlar Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı duymuyorlar, biz saygı duyuyoruz. Adalet herkes içindir, adaletsizlikle birisi karşılaştığında ona sahip çıkmak bizim görevimizdir. Ergenekon, Balyoz davalarında bir sürü milletvekili tutukluydu, hapisteydi, temsil hakları ellerinden alınmıştı, milli irade hapse mahkum edilmişti. Anayasa Mahkemesi dedi ki, ‘siz bunların temsil haklarını ellerinden alamazsınız, bunları serbest bırakın.’ Biz bugün ne söylüyoruz? Anayasa Mahkemesinin aldığı kararı hatırlatıyoruz onlara. Koro halinde bizi eleştiriyorlar. Niçin eleştiriyorlar? Adaleti biz savunmayacağız da kim savunacak? Hukukun üstünlüğünü biz savunmayacağız da kim savunacak?

SUÇLU OLDUKLARINI BİLİYORLAR

Değerli arkadaşlarım kaldı ki özenle altını her seferinde çizdik, “Terör örgütlerine yardım ve yataklık yapan parti AKP’dir.” Bakın, gayet açık, gayet net sıradan bir vatandaşın, eğitimsiz, okula gitmemiş bir vatandaşın bile anlayacağı bir dille gayet açık ve net söylüyorum. Terör örgütlerine, Ortadoğu’daki terör örgütlerine, El Nusra’dan IŞİD’ına kadar, Türkiye’deki terör örgütlerine, PKK, FETÖ, hepsine yardım ve yataklık yapan ve bu terör örgütlerini Türkiye’nin başına bela eden parti AKP’nin yöneticileridir. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Niye beni mahkemeye vermiyorlar? Hangi gerekçeyle mahkemeye vermiyorlar? Verin mahkemeye diye rica ediyorum, verin mahkemeye ki bütün delilleri ortaya koyalım. Korkuyorlar. Neden? Çünkü suçlu olduklarını biliyorlar. Suçlu olduklarını bildikleri için üzerimize bu kadar büyük baskılarla geliyorlar. Vatandaşlarıma gayet açık, gayet net söylüyorum. Çadır mahkemelerini kim kurdu? Oslo’da masalara kim oturdu? “PKK terör örgütü değildir” kim dedi? Şehitlerimize “kelle” diyen kimdi? Ben bunları mahkemede söylemek zorundayım ama mahkemeye vermiyorlar. Her şeyde mahkemeye veriyorlar bu konuya gelince hiç bir şey yapmıyorlar. Arkasından ben yürekli ve namuslu bir savcı arıyorum. Savcıların hiçbirisi korkudan bir şey diyemiyor.

Değerli arkadaşlarım dördüncüsü neydi? Parti Meclisi Bildirimizin dördüncü maddesi: “Otoriter rejime karşıyız” diyoruz. Okuyorum aynen. “Yurttaşların ifade, toplantı, örgütlenme ve girişim özgürlükleri kısıtlanmakta. Tüm toplum kesimlerini yoğun bir baskı altına almaktadır otoriter rejim. Okullara, üniversitelere, emekçilere, kadınlara, sivil toplum kuruluşlarına, iş dünyasına ve yurttaşlarımızın can güvenliğine yönelik tehditler, saldırılar, baskılar derhal son bulmalıdır.” Nesine itiraz ediyorlar? Bunların hepsi var. İş dünyasına bakın korkudan konuşan var mı? Mal varlıklarına el konuyor, kayyum atanıyor. İşveren temsilcilerinden tek laf çıkmıyor otoriter rejim dolayısıyla, baskı dolayısıyla, korku dolayısıyla. Peki, kim dile getirecek bunu? Biz getireceğiz dile. Bu bizim görevimizdir, bizim namus borcumuzdur. Bu ülkenin insanına karşı bizim namus borcumuzdur. Biz getirmeyeceğiz de kim getirecek?

TERÖRÜN HER TÜRÜNE KARŞIYIZ!

Şimdi şunu bütün vatandaşlarımın bilmesini isterim; şunu düşünebilirler, ‘ya otoriter rejim işte idare ediyoruz. Ne demek özgürlük? Hiç önemli değil. Baskı, bir şey olmaz.’ Ama bunu iliklerine kadar herkes duyacak. Esnaf, şikayet ediyor ‘niye alışverişim kesildi, niye iflaslarım, niye çekimi ödeyemiyorum’ diye. Nedeni bu! Turizmci, turist gelmiyor. Niye gelmiyor? Nedeni bu! Sanayici, yatırım yapmıyor. Niye yatırım yapmıyor? Nedeni bu! Önünü göremiyor. Arada bir AKP’nin içinden sağduyulu sesler de çıkıyor. ‘Eğer Avrupa Birliğinden koparsak 3. Dünya ülkesi oluruz’ diyor birisi. Doğru, biz de aynı şeyi söylüyoruz, sağduyulu bir ses, bakın hiçbir zaman eleştirmiyoruz. Dünyadan izole edilen bir Türkiye kaybetmeye mahkûmdur. Çiftçi, ‘ürünümü satamıyorum’ diyor. Bu dış politika böyle devam ederse ürününü satamazsın, ihracat yapamazsın. Neden bunların üzerinde duruyoruz? Bu ülkeye huzur gelsin, bu ülkeye barış gelsin, bu ülkeye birliktelik gelsin, kavgadan uzaklaşsın bu ülke. Uyarıyoruz hükümeti, bu bizim görevimiz. Faizler düştü ama yatırım artmıyor diyor mesela hükümetten bir yetkili. Faizler düştü ama yatırım bir türlü artmıyor. Niye artmıyor? Saydığımız bu dört temel gerekçeyle artmıyor. Yabancı sermaye gelmiyor, ‘niye geleyim diyor sizin ülkeye, niye yatırım yapayım sizin ülkede? Mal güvenliği yok, yarın benim mallarıma da el koyarsanız ne olacak?’ diyor.
Şunu bütün vatandaşlarımın bilmesini isterim; terör nereden ve kimden gelirse gelsin terörün her türüne karşıyız, her türüne! Terörün hiçbir zaman haklı bir gerekçesi olamaz!

BU PARTİ HESAP VERMESİ GEREKENLERDEN HESABI SORACAKTIR

İki; iktidar olanların da iktidar gücünü kullanıp rejimi değiştirmeye hakları yoktur. Onlar da hukuk içinde devleti yönetmek zorundadırlar. Hukuk içinde, adalet içinde, adaletten saptıkları zaman devlette bu tür derin travmalar ortaya çıkıyor, ayrılıklar ortaya çıkıyor, kavgalar ortaya çıkıyor, gerginlikler ortaya çıkıyor ve sonuçta esnafından sanayicisine kadar bütün bir zinciri etkiliyor. İyi şeyler yaptılar da biz karşı mı çıktık? Güzel şeyler yaptılar da biz karşı mı çıktık? Bütün komşularımızla barış içerisinde yaşadılar da biz karşı mı çıktık? Bu ülkeye demokrasiyi getirdiler de biz karşı mı çıktık? Yaptıkları her iyi şeyin yanında durduk. Ama her olumsuzluğun da karşısında durduk. Bu bizim görevimizdir değerli arkadaşlar. Ve daha tehlikeli olanı 14 yıldır bu ülkeyi yönetenlerin bugün söyledikleri sözdür. Türkiye bir bölünme noktasına gelmiştir. Türkiye’yi bir bölünme noktasına getiren bir siyasal iktidar ve bunu seslendiren bir Başbakan nasıl olur arkadaşlar? Nasıl olur?

Biz Parti Meclisi Bildirimizin sonuna şu cümleyi de yazdık: “Ne darbe ne dikta yaşasın tam demokrasi”. Bundan rahatsızlık duymuşlar. Darbeyi savunmuyoruz, diktayı savunmuyoruz. Demokrasiyi savunuyoruz. Rahatsızlık duyuyorlar. Başka? Bir cümlemiz daha var: “Türkiye’yi böldürmeyeceğiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacağız”. Bundan da rahatsızlık duymuşlar. Siz Türkiye bölünür diyorsunuz, biz Türkiye’yi böldürmeyeceğiz diyoruz. Niye rahatsızlık duyuyorsunuz? Bölünmeden yanalar. Biz de birleştirmekten yanayız, birlikte olmaktan yanayız, birlikte çalışmaktan yanayız. Görüşlerimiz farklı olabilir, siyasal anlayışlarımız da farklı olabilir ama Türkiye’nin birliğinden, bütünlüğünden, beraberliğinden yanayız.

Temel sorunumuz ne biliyor musunuz Parti Meclisimizin değerli üyeleri? Temel sorunumuz hesap vermesi gerekenlerin ‘biz hesap soracağız’ demeleridir. Ama bu partinin sözü var. Bu parti hesap vermesi gerekenlerden hesabı soracaktır.
Teşekkür ediyorum değerli Parti Meclisi üyelerimiz.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler