02.08.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN RİZE FINDIKLI’DA YAPTIĞI KONUŞMA (2 AĞUSTOS 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN RİZE FINDIKLI’DA YAPTIĞI KONUŞMA (2 AĞUSTOS 2019)
Rize ve Artvin'de 31 Mart seçimlerinde sandıktan başarıyla çıkan belediyeleri ziyaret etmek üzere sabah saatlerinde havayolu ile Trabzon'a giden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ilk olarak Rize'nin Fındıklı ilçesine uğradı. Fındıklı Belediyesi'ni ziyaret eden Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu'nu tebrik etti.
Belediye Başkanlığı önünde kendisini bekleyen vatandaşlar ve personel ile selamlaşan CHP lideri Kılıçdaroğlu, daha sonra burada vatandaşlara hitap etti. Genel Başkan Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:


Efendim hepinize merhabalar. Türkiye’nin en güzel coğrafyalarından birisindeyiz,  Fındıklı’dayız. Aydın insanların, Türkiye’yi seven insanların, ülkesini, insanlığını, bayrağını seven insanların bulunduğu coğrafyadayız. Dolayısıyla hepinize şükran borçluyum.
Elbette siyasette zaman zaman tartışmalar olabilir, kavgalar da olabilir siyasette. Ama siyasetin değişmez bir amacı olmak zorundadır, o da halka hizmet. Halka hizmet ediyorsanız, emeğinizi, vatandaştan topladığınız para olan vergileri vatandaşın çıkarı için kullanıyorsanız herkesin benim başımın üstünde yeri vardır. Ama o paraları alıp başka bir yerde kullanıyorsanız kimse kusura bakmasın ona öncelikle ben karşı çıkarım ve çıkmaya da devam edeceğim.
Belediye Başkanımız kapıya 7 ilke asmış belediyecilikte. 7 ilkeyi bütün belediyeyi ziyaret eden kardeşlerim, hangi partiden olursa olsun, AK Parti’den olabilir, MHP’den olabilir, İYİ Parti’den olabilir, diğer partilerden olabilir, belediyeyi ziyaret ettikleri zaman o 7 ilkeyi okusunlar. 7 ilkeden bir sapma olursa hemen uyarsınlar desinler ki, bak bu 7 ilkeye bütün belediye başkanları uyacak diye.
Biz herkesin emeğine değer veririz, herkesin alın terine değer veririz, birlikte yaşamaya değer veririz. Her şeyden önce çocuklarımıza değer veririz, çocuklarımız bizim geleceğimizdir, çocuklarımız bizim ufkumuzdur, çocuklarımız bu ülkenin geleceğidir. Çocuklarımızın iyi yetişmesi için elimizden gelen her türlü ama her türlü çabayı gösteririz.
Az önce içerde Belediye Başkanımla konuşurken iki tane arkadaşım burada, gelin bakayım siz şöyle, bakın bunlara arkadaşlarım diyorum, bunlar belediyeyi beraber yöneteceğiz diyorlar. Evet beraber yönetecekler, birlikte. Eğer bu ülke güzel bir ülke olacaksa, bu ülke kalkınan bir ülke olacaksa, bu ülke hem coğrafyasında, hem dünyada saygın bir ülke olacaksa bu çocuklarımızın sayesinde olacak. Hepimiz gelip gidiyoruz ama çocuklarımıza iyi bir Türkiye bırakmak zorundayız. Bu ülkeyi kuranlar, yani Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları bütün hayatlarını savaş meydanlarında geçirdiler. Güzel bir ülke için çaba harcadılar. 1921 yılında Çocuk Esirgeme Kurumunu kurdular. Neden? Çünkü bütün babalar büyük ölçüde cephelerde şehit olmuştu ve o çocuklara bakmak gerekiyordu. Sosyal devlettir aynı zamanda cumhuriyet. Neden? “Kimsesizlerin kimsesidir cumhuriyet” diye tanımlamıştır Gazi Mustafa Kemal. O nedenle biz hepimiz, hiçbir siyasi parti ayrımı yapmaksızın bütün belde halkını kucaklamak zorundayız. Belde halkını birinci elden kucaklayacak olan da Belediye Başkanımızdır. Sayın Başkan sen de şöyle bir gel. O da kucaklayacak, ayrım yapmadan kucaklayacak. Yeni bir siyaset anlayışını Türkiye’ye getirmek istiyoruz. Kavgadan uzak bir siyaset anlayışı, herkesi kucaklayan bir siyaset anlayışı, Türkiye’nin geleceğine odaklanmış bir siyaset anlayışı. Hiç kimsenin kimliğini, inancını, yaşam tarzını siyasete malzeme etmeyen bir siyaset anlayışı. Herkesin inancına, herkesin kimliğine, herkesin yaşam tarzına saygı gösteren bir siyaset anlayışı. Bazen şunu söylüyorlar, korkutuyorlar, efendim CHP iktidara geldiğinde şunu şunu yapacak, sakın yapmayın, sakın gelmesin iktidara. Buradan söylüyorum, bütün vatandaşlarıma söylüyorum, en ufak bir endişe duymayınız. Herkesin yaşam tarzına, herkesin kimliğine, herkesin inancına sonuna kadar saygılı olacağız.
Peki bizim görevimiz ne olacak? Eğer bir babanın çocuğu, annenin çocuğu işsizse o çocuğa iş bulacağız. Siyasetin konusu bu; iş bulacaksın, karnı doyacak. Türkiye coğrafyasında hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Herkesin hakkı, herkesin huzuru olacak. Sosyal devlet güçlenecek. Fakire yardım yaparken, fakirin fakirliğini teşhir etmeyeceksiniz. O bir insan, onun onurunu koruyacaksınız. Böyle bir anlayışla yola çıkıyoruz biz. Ne dedim? Yeni bir siyaset anlayışı, yeni bir ufuk açacağız siyasette ve bu ufukta yolumuza devam ediyoruz. Bu ufukla söyledik. Bunu söylediğimiz içindir ki; İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Mersin’de, Antalya’da yeni bir ufuk açtık, yeni, güzel şeyler oldu. “Her şey çok güzel olacak” dendi, emin olun her şey çok güzel oldu. Daha da güzel olacak, göreceksiniz daha da güzel olacak. Dediğim gibi herkese hesap vereceğiz. Kibirden uzak olacak siyasetçi, toprağını sevecek siyasetçi, insanını sevecek siyasetçi, doğasını sevecek siyasetçi, ağacını, dağlarını, göllerini, göklerini her şeyini sevecek siyasetçi ve onu koruyacak. Ve sizin bir özelliğiniz var, siz derelerinize sonuna kadar sahip çıktınız, Türkiye’ye örneksiniz siz. Çevre konusunda en duyarlı ilçe neresidir diye sorsalar, Türkiye’de herkesin aklına ilk Fındıklı gelir. Evet burası çevre konusunda duyarlı. Fırtına Vadisini gördük burada, dereleri gördük, derelerin özgürce akmasını gördük. Çocuklarımıza bunları emanet edeceğiz, emanet etmek zorundayız. Çocuklarımız bu dağlarda, bu tepelerde, bu ormanlarda gezecekler, bitkileri görecekler, hayvanları tanıyacaklar, ağaçları tanıyacaklar, gölleri, şelaleleri, nehirleri, ırmakları, orada yüzen balıkları tanıyacaklar. Bütün bunları yok ederseniz nerede yaşayacağız biz ve çocuğumuza nasıl bir dünya bırakacağız?
Kibirden uzak bir siyaset ve siyasetçinin kibirli olmaması, vatandaşın arasında olması. Siyasetçi kibirliyse topluma faydası olmaz. Siyasetçi nasıl kibirli olur? Topladığı verginin hesabını millete vermezse o siyasetçi kibirlidir, çünkü halkı yok sayar. Ben onlardan zorla vergi alırım ne demek hesap vermek, asla hesabını vermem çünkü bunlar vatandaş değil, bunlar benim kullarım anlamına gelir o. Biz ne dedik? Her kuruşun hesabını millete vereceğiz. Saydam bir yönetim istiyoruz, güzel bir yönetim istiyoruz. Çünkü Belediye Başkanımızın harcadığı her para ve aldığı her aylık millet tarafından ödenmiştir. Saray için de öyle, bakanlar için de öyle, milletvekilleri için de öyle. Biz aylık alıyoruz doğru. Aldığımız aylığı kim ödüyor? Sizler ödüyorsunuz, hepiniz, hep beraber. Çocuk doğduğu andan itibaren vergi öder. Ölürken de kefen bezi alırız, onun için de vergi ödenir. Dolayısıyla vergi ödemediğimiz tek şey var, teneffüs ettiğimiz hava. O zaman demokrasinin gerçek anlamda varlığı hesap vermekten geçer. Hesap veriyorsa bir siyaset anlayışı orada kibir yoktur, halka saygı vardır. Ama 17 yıldır bizi yönetenler bizim ülkemizde hesap vermiyorlar.
Bir soru sormak isterim. Büyükşehirlerde şehir hastaneleri yapıldı. Kaça yapıldı? Ben de bilmiyorum. 600 milletvekili de bilmiyor. Efendim en büyük havaalanını yaptık. Güzel, kaça yaptınız? Kimse bilmiyor. İyi de bu parayı millet ödeyecek, niye bilmiyor? Tüneller yaptılar, metrolar yaptılar, altgeçitler, üstgeçitler, bir sürü şey yaptılar. Kaça yaptınız bu tünelleri diyoruz, kimse bilmiyor. Devlet sırrı, ticari sır. Vatandaş vergisini ödüyorsa hesabını soracaktır. Nereye ödüyorsun bu parayı kardeşim, bu işsizlik neden diye soracaktır. Eğer bunun hesabını vermiyorsa kibirli siyaset vardır. Kibir İslamiyet’te de, insanlıkta da asla beslenmesi gereken bir alan değildir, yok edilmesi gereken bir alandır. İnsana saygı duyuyorsanız kibirden uzak duracaksınız.
Ben size bir fotoğraf göstermek isterim. Aslında hiç göstermek istemiyordum ama kibir nedir, toprak nedir bunu anlatmak isterim. Şimdi bakın, bir ülkeyi yöneten ve Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir insan, kendi ülkesinin toprağına galoş çizmeyle basmaz. Bakın burada çamur yok, çamur olursa eyvallah deriz ki çamur vardı. Yağmur yok, yağmur olursa eyvallah hani yağmurda şemsiye tutarız. Hadi ona da eyvallah. Kuru toprak. Aşık Veysel ne diyor? “Benim sadık yârim kara topraktır” diyor. Toprak nedir? Toprak temizliktir arkadaşlar. Bakın su bulamadığınız yerde toprakla abdest alırsınız, toprak budur. Topraktan geldik toprağa gideriz deriz. Toprak nedir? Hepimizi besleyen anamızdır toprak. Toprak Ana deriz ona. Domatesi de oradan, ağacı da oradan, meyvesi de oradan, çiçeği de oradan, gülü de oradan, her şey topraktan. Peki toprağa neden galoşla basarız? Ayakkabımız toz olmasın diye. Oysa bizim bir geleneğimiz vardır; engin insan, erdemli insan şöyle söyler, “ben herkesin ayağının türabıyım” der, yani tozuyum der. Bu erdemli bir insanın söylemidir. Bizim kültürümüzde vardır bu.
Dolayısıyla özellikle AK Partili kardeşlerime seslenmek isterim. Siz erdemden asla uzaklaşmayın, toprağınızdan, vatanınızdan asla uzaklaşmayın. Ayakkabım toz olur, giydiğim pahalı elbise toz olur diye böyle uzun uzun galoş çizmeler sakın ama sakın izin vermeyin, doğru değil. Bakın, sakın ama sakın diyorum. Çünkü bu doğru bir olay değildir. Kibir bunu getiriyor. Ben pahalı ayakkabı giyiyorum, pahalı elbise giyiyorum, dışarı çıkacağım, traktörün üstüne bineceğim, tarlaya gideceğim, toz olur bunlar. Toz oluyorsa, tozdan korkuyorsan, topraktan korkuyorsan orada ne işin var? Gitme o zaman oraya. Böyle komik bir duruma bir ülkenin Cumhurbaşkanı düşmemeli. O nedenle hepimizin bu konularda duyarlı olması lazım. Toprak sevgimiz var. Bir karış toprak için, o bir karış topraktaki bir çakıl taşı için binlerce şehidimiz var. Biz bunları söylediğimiz zaman biliyorum çok kızacaklar, gene bağıracaklar vay efendim bu ne söylüyor diye. Ne söylüyorum ben? Toprağını sev diyorum, insanını sev diyorum, ağacını sev diyorum, denizini, göllerini sev diyorum. Toprağa biz imkanımız olsa yalınayak basarız, tarlada yalınayak gezeriz imkanımız olsa, çimenlerin üzerinde yalınayak gezmek isteriz. Vücuttaki elektriği alır toprak aynı zamanda. Sağlık işaretidir toprak. Siz toprağa gideceksiniz ayağınızda normal galoş da değil çizme galoş alacaksınız ve bununla birlikte bir de fotoğraf çektireceksiniz millet beni görecek diye. Allah bizi kibirden korusun.
İkinci önemli nokta israftır. İsraftan kaçınmamız lazım. Eğer israf haramsa israftan kaçınacağız. Yani her parayı, her kuruşu yerli yerinde harcamak zorundayız, zamanında harcamak zorundayız. 1 liralık işi 5 liraya yaparsak, 4 lirayı birilerinin cebine doldurmuş oluyoruz. 1 liralık işi 10 liraya yaparsak, 9 lirayı birilerine veriyoruz demektir. Oysa biz israftan kaçınmak zorundayız. Ne için? Bu güzel çocuklarımız için, bunların geleceği için. Her kuruşu yerinde ve zamanında harcamak için.
Belediye Başkanımız göreve başladı, size hizmet ediyor. Söyledim asla belde halkı arasında ayrımcılık yapmayacaksın, efendim bu AK Partili, bu MHP’li, bu CHP’li, bu başka bir partiden ayrımı olmayacak. Belde halkına herkese eşit yaklaşacak. Sadece fakir mahalleler varsa oraya pozitif ayrımcılık yapacak, oraya daha fazla hizmet götürecek. O insanları kucaklayacak. Bunu yapacağız.
Suriyeliler var. Bu da son günlerde çok tartışılan bir olaydır Suriyeliler. Özellikle AK Partiye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim. Suriye belasını bizim başımıza kim açtı? Kim açtı Allah aşkına? “24 saatte gideceğiz, Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılacağız” dediler, yani Suriye’ye gireceklerdi 3,5 milyon Suriyeli Türkiye’ye girdi. Nasıl oldu bu, niye oldu bu, hangi gerekçeyle oldu bu? Ensar diye karşıladık doğru, bakalım doğru, koruyalım doğru, çoluk çocuğu var onlarda da açlık sefalet olmasın doğru. Bunların hepsi doğru. Ama yanlış bir dış politikanın Türkiye’ye maliyeti çok ağır oldu. Şimdi neredeyse düşman halindeyiz, neden? Suriye’de Müslümanlar birbirlerini katlediyorlar. Bir grubun eline Rusya silahı veriyor, öbür grubun eline de Amerikalılar veriyor, beyler birbirinizi öldürün silahı da biz size vereceğiz diyorlar. Bundan kaçınmak lazım, Suriye’yle süratle barışmak lazım, Mısır’la süratle barışmak lazım, Doğu Akdeniz’deki haklarımızın korunması için bunlar çok önemli. Ben bunları söylüyorum, bunların hepsi olacak, ama ne kadar geç olursa Türkiye vatandaşları o kadar ağır bir bedel ödeyecekler.
Böyle güzel bir günde biraz uzun konuştuğumu biliyorum, hava da biraz sıcak. Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum. Yiğit bir insanı, güzel bir insanı, size hizmet edecek bir insanı Belediye Başkanımızı seçtiğiniz için de hepinize yürekten teşekkür ediyorum.
Çaydan söz ediyorsun, çaya da değineceğim. Her bitkisel ürünün üç aşağı beş yukarı bir taban fiyatı var, çayda da taban fiyat olmak zorundadır. Ama şunu söyleyeyim, her ilin bir şekliyle sorunu var. Ama sadece Rize’nin sorunu yok niçin? Çünkü Rize’nin seçtiği milletvekilleri hiçbir zaman kürsüye çıkıp ya Rize’nin bu derdi var demedi; çayda taban fiyat olsun, efendim Rize’nin sorununu çözelim diye sadece başka milletvekilleri bu konuda çalışıyorlar. Mesela bizim Afyon milletvekilimiz Rize’yle ilgili önerge veriyor Rize’nin bu sorunu var diye. Peki Rize’nin seçtiği iki milletvekili yok mu? Bu iki milletvekili kürsüye çıkıp da Rize’nin şu sorunu vardır diye dile getiriyor mu? Çay sorununu biliyorum, burada özel olarak bir toplantı yaptık çay konusunda. Çay üreticileriyle, çayı yapan, satan sanayicilerle özel bir toplantı yaptık, bu sorunun nasıl çözüleceği konusunda oturduk güzel güzel çalışmalar yaptık. Bütün bunların hepsini biliyoruz. Fındık bölgenin ciddi bir sorunu, çay bu ülkenin ciddi bir sorunu. Çay ve fındık Karadeniz’in stratejik ürünleridir. Çay olmazsa Rize olmaz, fındık olmazsa Karadeniz olmaz. Dolayısıyla bu iki ürüne özel ağırlık vermek gerekiyor. İki ürünü üreten bütün üreticilere de her türlü desteği vermek gerekiyor. Dolayısıyla eğer bu destek verilebilirse Türkiye’nin pek çok sorunu çözülebileceği gibi; çayda da, fındıkta da beklediğimiz sorunlar büyük ölçüde çözülmüş olur.
Atatürk Parkı diyorlar, Atatürk’ü anlatayım kısaca size. Atatürk’ün iki temel felsefesi vardır, iki önemli ayağı vardır Atatürk’ün.
Birincisi şudur, siyasi ayağı, “özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” der, yani ben bayrağımın altında huzur içinde yaşamak istiyorum. Hiçbir ülkenin boyunduruğunu asla kabul etmiyorum diyor. Ne zamandan beri? 4 Eylül 1919 Sivas Kongresinde genç bir doktorun Mustafa Kemal’e söylediği sözdür bu. “Ben mandayı kabul etmiyorum, eğer siz mandayı kabul ederseniz size de karşı çıkacağım” demiştir. Dolayısıyla mandacılık, yani başka egemen güçlerin boyunduruğuna girmeyi Mustafa Kemal kabul etmez.
İkincisi şudur, “savaş meydanlarında kazanılan zaferler yani siyasi zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa o ülke bağımsızlığını koruyamaz”. Yani ekonomik olarak güçlü olmak zorundayız.
Dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk sadece benim değil, sadece bizlerin değil, 82 milyonun ortak paydasıdır. Hiç kimse Mustafa Kemal Atatürk’ün adını ne gönlümüzden, ne de Türkiye coğrafyasından, ne de dünya coğrafyasından asla kaldıramaz.
Dolayısıyla bir ortak paydamız Gazi Mustafa Kemal’dir. Bu ortak paydayı sadece biz değil, bütün dünya takdir ediyor. Onun düşmanları bile Gazi Mustafa Kemal’e Nobel ödülü verilmesini istemişlerdir. Bütün bunların hepsini biliyoruz.
Hepinize en içten selamlar, saygılar, hürmetler sunuyorum.