28.09.2021

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, BİLECİK MUHTARLAR, STK TEMSİLCİLERİ VE KANAAT ÖNDERLERİ BULUŞMASINA KATILDI

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bozüyük Belediyesini ziyaret ederek Belediye Başkanı Mehmet Talat Bakkaloğlu ile makamında bir araya geldi.


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, daha sonra, Kanaat Önderleri, STK Temsilcileri ve Muhtarlar Buluşması’na katıldı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun toplantının açılışında yaptığı konuşma şöyle:


Efendim hepinize selamlarımı, saygılarımı sunarak konuşmama başlayayım. Kanaat önderleri, muhtarlarımız, sivil toplum kuruluşlarıyla beraberiz. Aynı zamanda belediye başkanlarımız, siyasal partilerin temsilcileri, sanayiciler, esnaf arkadaşlarımız, onların temsilcileri de burada. Ziraat odası, onlar da buradalar. Kanaat önderi kime denir? Ben kanaat önderiyim demekle kanaat önderi olunmaz, kişiyi kanaat önderi kılan toplumun kendisidir. Toplum sağduyu sahibi, olaylara soğukkanlı bakan, olayları abartmayan, var olan sorunlara akılcı çözümler üreten kişiyi bulur ve der ki, sen bizim kanaat önderimiz olacaksın. Ve bir yerde herhangi bir sorun çıktığında da ilk başvurulan kişi; bu köyde olabilir, ilde olabilir, ilçede olabilir, mahallede olabilir, bir apartmanda olabilir onu kanaat önderi olarak belirlerler.
Kanaat önderleriyle toplantı yapmamızın temel amacı da şu değerli kardeşlerim… Bu ülke sadece benim ülkem değil, bu bayrak da sadece benim bayrağım değil, hepimizin bayrağı, hepimizin vatanı ve biz kendi vatanımızda huzur içinde yaşamak istiyoruz, beraber yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz. Aramızda tartışma olur mu? Elbette olacak, akıl akıldan üstündür. Her kişi çıkıp da sadece benim söylediğim doğrudur diğerleri yanlıştır diye bir iddiada bulunmamalı. Bulunamaz da zaten. Otururuz konuşuruz, tartışırız, çözüm üretiriz. Ülkenin dünya kadar sorunu var. Türkiye’nin dünya kadar sorunu var. Siz de yaşıyorsunuz sorunları, biz de yaşıyoruz aynı sorunları. O zaman sorunları çözmek için bir araya gelip konuşmamız lazım, tartışmamız lazım, bir şeyler yapmamız lazım. Bir şeyler yapmamız gerekiyor derken, demokratik yollarla bir şeyler yapmamız lazım. Sandık gelecek; tercihlerimizi, yaşadığımız sorunları kim aşabilir, bu kapasite kimde vardır, kimler bu sorunu aşma konusunda çaba harcar, bilgisi, birikimi vardır o çerçevede oyumuzu, tercihimizi kullanmak zorundayız. Demokrasi elbette ki çok değerli bir kavramdır. Kavram olmanın ötesinde demokrasi bir yaşam tarzıdır. Bir devleti ayakta tutan, bir devleti saygın kılan, o devlette yaşayan vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlayan, o ülkede yaşayan vatandaşlar haksızlığa uğradıkları zaman mahkemeye gidip adaleti isteyen ve adaleti gerçekleştiren sistemin adıdır demokrasi. Demokrasi yine temsilciler aracılığıyla ülkenin yönetilmesidir. Ve demokraside en önemli olay bizlerin belli aralıklarla sandığa gidip oy kullanmamızdır. Muhtarı seçeriz, belediye meclisini seçeriz, belediye meclis üyelerini, il genel meclis üyelerini, milletvekillerini, cumhurbaşkanını seçeriz. Demokrasi salt seçim değildir. Demokrasi seçimle beraber iktidara gelen siyasi partinin devlet olmaması demektir. Devlet ayrıdır, siyasi partiler ayrıdır. Siyasi partiler devleti yönetmek üzere halk tarafından görevlendirilmiş kurumdur. A partisi seçimi kazanır, gelir. Vatandaş diyor ki; 5 yıl süreyle gel sen memleketi yönet, bize vaatlerde bulundun, güzel şeyler söyledin, biz de buna inandık sana görev veriyoruz, gel ülkeyi yönet. Ama devlet olma; devlet ayrı, devlet bakidir, siyasi partiler bugün vardır yarın yoktur, bugün yönetir yarın yönetmez. Ama orada mihenk taşı halkın kendisidir, böyle bakmak lazım. Peki devleti nasıl yöneteceğiz? Hangi parti iktidar olursa olsun eğer demokrasiyi savunuyorsak ülkenin adaletle yönetilmesi lazım. Adaletle yönetilmeyen bir ülkenin sonu felaket olur, çürüme başlar, yozlaşma başlar, rüşvet olayları alır başını gider. Adaleti bulamazsınız ve sonuçta kimsenin can ve mal güvenliği olmaz ve sonuçta hiç kimse önünü göremez yarın ne olacak diye. O nedenle bize düşen görevler var. Kanaat önderiyle toplantı yapmamın temel nedeni, muhtar kardeşlerimle toplantı yapmamın temel nedeni, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarıyla toplantı yapmamın temel nedeni budur. Ülkenin iyi gitmediğini siz de görüyorsunuz, ben de görüyorum. O zaman nasıl aşacağız bu sorunları? Bunu aşmamız lazım.
Aşmanın yolları: Bir; herkesin can ve mal güvenliğinin sağlandığı, demokrasinin bütün kurum ve kurallarının işlediği, hakimlerin tarafsız ve bağımsız olduğu, vicdani kanaatlerine göre karar verdiği bir düzeni inşa etmek zorundayız. Hakimi bir siyasi partinin Genel Başkanı tayin edemez, bunu sakın unutmayın ben dahi olsam yetkili yerde. Bir partinin Genel Başkanı olarak ben bir mahkemeye hakim tayin edersem, benimle aynı siyasi görüşte olmayan kişi o hakime asla güvenemez. Bugüne kadar siyasi partilerin Genel Başkanları mahkemelere hakim tayin etmezlerdi. Şimdi tayin ediyorlar. Nasıl güveneceğiz adalete? Anayasa Mahkemesi Başkanı çıkıyor diyor ki; Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlar, beni de bağlar, en alttaki mahkemeyi de bağlar, yürütme organını da bağlar, yasama organını da bağlar, yargı organını da bağlar diyor. Bizim kararlarımız böyle. Anayasa gayet açık ve net söylüyor bunu. Ama en aşağıdaki bir hakim, ben Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum diyor. Tanımam diyor. Olay yeniden büyüyor, yeniden Anayasa Mahkemesine yeniden karar alınıyor ve uygulanıyor. Ne olması lazım? Bir hakim siyasi otorite tarafından atanmışsa ve o otoriteyi rahatlatmak için veya onun beklentilerine uygun karar vermek için Anayasa Mahkemesi kararını uygulamıyorsa Hakimler Savcılar Kurulu, ‘kim Anayasa Mahkemesi kararını uygulamazsa, hangi hakim uygulamazsa onu terfi ettirmeyeceğim’ dedi. Açıklama yaptılar. Ne oldu? Daha dün Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan hakimi terfi ettirdiler. Şimdi siz bu ülkede adalet var diyebilir misiniz? Adaletin olmadığı yerde can ve mal güvenliği yoktur arkadaşlar. Hepimizin düşünmesi lazım, hepimizin bir şeyler yapması lazım. Devlette liyakat vardır, devlet liyakat üzerine inşa edilir. Liyakatle adalet kavramları kardeştir.
Bakın değerli arkadaşlarım, çok basit bir örnek vereceğim size, çok basit ve sıradan bir örnek vereceğim size. Devlete memur olmak için KPSS sınavını kazanacaksınız, varsa sözlü sınavını kazanacaksınız, sonra aday memur olacaksınız, belli bir süre sonra asaletiniz onaylanacak, bir süre çalışacaksınız, en küçük kademe olan şef olmak için şeflik sınavına gireceksiniz, kazanırsanız şef oluyorsunuz. En alttaki memur unvan. Peki bakan ve milletvekili olmak için neye ihtiyaç var? İki şeye, ilkokul diploması ve savcılıktan iyi hâl kağıdı. Siyasetle devletin farkı bu işte arkadaşlar. Devlette liyakat vardır. Siyaset öyle değildir. Siz liyakati yok ederseniz devletin dibine dinamiti koymuş olursunuz.
Üretmemiz lazım. Güçlü Türkiye diyoruz. Demokrasiyi getiriyoruz güçlü Türkiye için üretmemiz lazım. Bu topraklar Milli Kurtuluş Savaşının verildiği topraklardır. Bu topraklarda binlerce şehidimiz vardır, onların kanları vardır. Biz onların evlatlarıyız. Biz onlara karşı görevimizi yapmak zorundayız. Eloğluna avuç açan bir Türkiye değil üretimiyle, alın teriyle dünyaya mallarını ihraç eden, satan bir Türkiye talep ediyoruz, bir Türkiye istiyoruz. Mademki bu topraklar şehit kanlarıyla sulandı. Bakın, devleti kuranların hiçbirisi iktisatçı değildir. Hepsi askerdir. İlk yaptıkları iş ne oldu? Gittiler İzmir İktisat Kongresini topladılar, ya acaba biz memleketi nasıl ayağa kaldırırız diye ve memleketi ayağa kaldırdılar. Osmanlının kaçırdığı sanayi devrimini yakaladılar. 1921 yılında, 23’ten önce, Kayseri’de uçak fabrikasının temelini attılar. Kırıkkale küçük bir köydü, entegre silah sanayini orada kurdular. Karabük küçük bir köydü, demir çelik tesisini kurdular. Bunlar şimdi il oldu. Eskişehir, Yılmaz Hocam burada, Eskişehir uçak üreten, ihraç eden merkezdi Kayseri’nin dışında. Ankara Etimesgut’ta uçak fabrikaları motoru vardı. 1940’lı yıllarda dünyaya uçak ihraç eden 5 ülkeden birisiydik. O yoksul insanlar, o yoksul Türkiye bütün bunları yaptı, yumurta satarak şeker fabrikası kurdu, artı Osmanlının borçlarını da son kuruşuna kadar ödedi. Kimseye de el avuç açmadı. Şimdi geldiğimiz tabloya bakalım. Bekliyoruz dışarıdan para gelecek mi diye. Kim bu hale soktu? Yalvarıyoruz acaba dışarıdan para gelecek mi bize diye. Konuşuyoruz acaba Biden benimle görüşecek mi diye, görüşmezse mahvolacağım diye, bari yüz yüze değil telefonla mı acaba görüşsek diye. Cumhuriyet tarihinde böyle bir tablo çıktı mı ortaya? Ve biz aynı zamanda bütün komşularımızla barış içindeydik. Suriye’yi al, Irak’ı al bütün komşularımızla, Mısır’ı al, hiç kimseyle kavga etmedik. Nedir bu halimiz, neden bu hale geldik?
Şunu düşünebiliyor musunuz? Bizim bir Merkez Bankası kanunu var ve bizim resmi paramızın adı da Türk lirası. Değerli kardeşlerim, bir hükümet kendi vatandaşından borçlanabilir, Türk lirası üzerinden borçlanır eyvallah. Dersin borç bana ver, ben sana faiziyle beraber bunu belli bir süre içinde ödeyeceğim. Bunu anlarım. Amerikalı böyle borçlanır, Fransız’ı böyle borçlanır, Güney Kore’si böyle borçlanır, Japon’u böyle borçlanır. Biz nasıl borçlanıyoruz kendi vatandaşımızdan? Dolar üzerinden borçlanıyoruz. Bana dolar üzerinden borç ver, ben de sana hem faizini, hem dolarını geri ödeyeceğim. Nerede o bizim Türk lirası, ne oldu bizim Türk lirasına? Şimdi son iki haftada görüyorsunuz Türk lirası değer kaybediyor; dolarda, avroda da ciddi bir yükseliş var. Son iki haftanın bilançosu bu. Bakınız; döviz sahipleri yani bankalarda dövizi bulunan vatandaşların toplam parası 261 milyar dolar tutuyor şu anda, bizim vatandaşımız Türk lirasına güvenmiyor, büyük ölçüde bankada dolar olarak tutuyor parasını, döviz olarak tutuyor. 261 milyar dolar para var bankalarda, vatandaşlara ait para var. İki haftada bankada dolarları olanlar iki haftada 151 milyar lira para kazandılar oturdukları yerde. Çay içtiler, sohbet ettiler, para orada duruyor, dolar yükseldi 151 milyar lira para kazandılar oturdukları yerde. Kim ödüyor bunu? Sizler ödüyorsunuz. Kim ödüyor bunu? Çiftçiler ödüyor, esnaf ödüyor, kamyon şoförü ödüyor, tır şoförü ödüyor, muhtar ödüyor, ev kadını ödüyor, çalışan kadın ödüyor, işçiler ödüyor. Hepimiz beraber iki haftada 151 milyar lira para ödeyeceğiz. Hiç aklınıza gelir miydi, Türk lirasının bu kadar değersiz, bu kadar güvensiz olduğu hiç aklınıza gelir miydi?
Geçiyorum başka bir şeye, ikinci konu yol yapıyorsun, köprü yapıyorsun, güzel ne yapıyorsan yap. Devleti dolar üzerinden borçlandırıyorsun, geçiş dolarla, ister köprüden geç, ister tünelden geç, ister yoldan geç, dolarla. Pek çok şey dolarla. Havaalanı, uçak dolarla. Kim ödüyor bunları? Sizler ödüyorsunuz, hep beraber ödüyoruz. Dolarla bu işi yaptıranlar veya yapanlar hiç şikayet ederler mi? Asla şikayet etmezler. Türk lirası karşılığında doların değeri yükseldikçe bunların işi iştir hiçbir zararları yok. 100 alırken 150 alacak, 150 alırken 200 alacak, 200 alırken 250 – 300 alacak, bunların da tuzu kuru. Devletin bütün ihalelerini vermişsin müteahhit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, yatırımın yapıldığı yer Türkiye Cumhuriyeti toprakları, taşeronlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, onların işçileri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları. Peki sen işi niye dolarla veriyorsun, niye avroyla veriyorsun? Hani sen yerli ve milliydin kardeşim nasıl oldu da bu iş oldu? Kanaat önderleri olarak size şikayet ediyorum yanlış yapıyorlar ve ülkeyi bu hale getirdiler. O nedenle düşünmemiz lazım, beraber düşünmemiz lazım. Devletin borcu öyle ya gittiler borçlandılar son iki haftada Türkiye Cumhuriyeti devleti 151 milyar lira dışında o vatandaşlara gidiyordu belli vatandaşlara. 82 milyar lira devletin borcu arttı. Nereden ödeyecek bu parayı? Siz ödeyeceksiniz kim ödeyecek başka? Devletin borcunu herhalde Fransızlar ödemeyecek, Amerikalılar, Almanlar, Papua Yeni Gine bunlar ödemeyecek, Gana ödemeyecek herhalde, Yeni Zelanda ödemeyecek herhalde. Biz ödeyeceğiz beraber ödeyeceğiz. Dolarla maaş alanlarda bir sorun yok, ihaleyle alanlarda bir sorun yok. Sorun nedir? Gelirini Türk lirasıyla alan, aylığını Türk lirasıyla alan, alışverişini Türk lirasıyla yapan insanda, sorun burada. Geçinemiyorlar bunlar. Özel sektörün borcu. Özel sektör yatırım yapıyor. Biz özel sektörü savunuruz, güçlü yatırım yapsın, Bozüyük’e işte seramik fabrikaları, diğer fabrikalar yapılıyor son derece mutlu oluyoruz, daha iyi yatırım yapsınlar, daha çok istihdam alanı yaratsınlar, biz teşvik edelim özel sektörümüzü. Onların da borcu var. 101 milyar lira son iki haftada onların da borcu arttı. Son iki haftada toplam mali yük Türkiye Cumhuriyeti Devletine gelen mali yük değerli arkadaşlarım rakam gerçekten de çok yüksek. 151 milyar lira bir, 82 milyar lira bir, 101 milyar lira bir ve döviz cinsi kredi kullananlar için de 11 milyar lira bir, son iki haftada ek maliyet. Hepimizin ödeyeceği rakam bu. Buna razı mıyız, değil miyiz? Siz razı olsanız da olmasınız da bunu ödeyeceksiniz. Razı olsanız da olmasanız da bu parayı ödeyeceksiniz. Beraber ödeyeceğiz, birlikte ödeyeceğiz. Yüklendiğiniz maliyet işte bu. Geçinemiyorum. Geçinemeyecek tabi. Bu parayı ödemek için birilerinden bir şey almak lazım. Kimden alacaksın? Vatandaştan alacaksın, zam yapacaksın. Efendim gübreye zam geldi güzel, mazota zam geldi güzel, ilaca zam geldi evet güzel. Otoyollara zam geldi dolar arttıkça, avro arttıkça oraya da zam geldi, her şeye zam geldi. Şimdi Allah aşkına bir düşünün, bu zamları yapan Bay Kemal mi? Kim yaptı bu zamları? Yoksa dış güçler mi bu zamları yaptı? Şimdi vatandaşa diyoruz ki neden pahalı satıyorsun sen? Efendim işte gönderdim denetim elemanlarını, belediye zabıta ekiplerini, polisleri gönderdim fiyatları denetleyecekler. İyi de kardeşim mazota sen zam yaptın. Otoyollardan geçerken avro üzerinden fiyat ödüyor. Otoyoldan geçmeyim diyor oradan geçeceksin diyor, mecburen geçeceksin oradan bu parayı da ödeyeceksin diyor. İlaca zam, gübreye zam. Gübreye yaptıkları zammın farkında mı bunlar acaba? Bu gübre fiyatları nereden nereye gitti, kim yaptı bu zam mı? Fatura kime çıkıyor? Vatandaşa çıkıyor. Niye pahalıya satıyorsun? Kardeşim ucuza ver, ucuz satayım, pahalıya veriyorsun. Esnaf şunu söylüyor, malı alıyorum, satıyorum ama gidiyorum yeniden aynı malı aynı miktarda alayım alamıyorum çünkü diyor ki, zam geldi diyor. Haftada bir etiketler değişiyor. Kabahat kimde? Onlara göre kabahat vatandaşta. Kendisinin hiçbir kabahati yok. Sanki o yapmadı zammı, başkaları zam yaptı.
Hepinizin düşünmesi lazım, birlikte düşünmemiz lazım, Türkiye’yi birlikte aydınlığa çıkaracağız. Bu eleştirileri yapıyorum, ama sakın umutsuzluğa kapılmayın. Türkiye’nin çözülmeyecek hiçbir sorunu yoktur. Bütün mesele şudur; siyasetin temiz ve ahlaklı olması lazım, siyasetin dürüst olması lazım. Siyasete girdiğim gün kendi malvarlığımı kendi internet siteme koydum, karımın yüzüğü dahil, hepsi benim alın teriyle kazandığım para, imkan. Evimi, dairemi bunları yazdım internet siteme koydum. Hala şimdi de Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinin internet sitesinde benim malvarlığım var orada açık. Ve şunu gördüm, 2002’den beri siyasetin içindeyim, siyasete girip de bir adam zenginleşiyorsa kesin malı götürüyordur, bu işin ortası yok. Siyasette zenginleşmek mümkün değil arkadaşlar nasıl zenginleşeceksin, nasıl köşeyi döneceksin. Aldığımız maaş iyidir, onu da söyleyeyim, el aleme muhtaç olmuyorsunuz ama öyle kişiler var ki bir yerden değil iki yerden, üç yerden, dört yerden, beş yerden maaş alıyorlar. Onların keyfi yerinde, orada bir sorun yok. Asgari ücretli, işsiz bunlarda ciddi sorunumuz var.
Değerli arkadaşlarım, Merkez Bankasının rezervi eksi 40 milyar dolar. Sorduk 128 milyar doları kime sattınız kime, kim aldı, hangi kur üzerinden aldı? Bunun cevabı hala yok. Efendim para var Merkez Bankasında. Doğru para var ama o para Merkez Bankasının değil ki. Gidiyorsunuz arkadaşınızdan borç para alıyorsunuz, cebinize koyuyorsunuz, kahveye oturuyorsunuz diyorsunuz ki, param var çıkarıyorsunuz masaya koyuyorsunuz, cebim para dolu. İyi de para senin değil kardeşim borç para. Hala bunu satmaya çalışıyorlar paramız var diye. Biz sanki bilmiyoruz bütün dünya bunu biliyor. Bütün dünya bilançoları analiz ederler bu rakamları bulurlar. Bütün bunların hepsi var değerli arkadaşlarım.
Son günlerde en çok tartışılan konu; yurt konusu. Üniversiteye giden öğrencilerin yurdu. Ben söylemiyorum Kredi Yurtlar Kurumu bir kamu kurumudur. Kredi Yurtlar Kurumunun rakamlarını veriyorum; yurt sayısı 773, Türkiye genelinde 773 yurdumuz var, 773 yurdun kapasitesi 695 bin 834. Yani 695 bin 834 öğrencimiz bu yurtlarda kalabilir. Peki örgün eğitim kapsamındaki üniversiteli öğrenci sayısı kaç? 3 milyon 801 bin 294. 3 milyon 801 bin 294 öğrenciye 695 bin 834 yatak düşüyor. Soru şu, 19 yılda yurt sorununu niye çözmediniz? Bu öğrenciler bu sene değil ki yıllardır. Milletvekillerinin gidin hepsi arar aman bizim çocuğumuza, kızımıza bir yurt bulabilir misiniz, bir yerde kalabilir mi bu çocuklar? Niye yapmadılar yurdu, hangi gerekçeyle yapmadılar? Evlatlarımız üniversiteyi kazandığında sevinmiyor muyuz, evlatlarımız üniversiteyi bitirdiğinde sevinmiyor muyuz? Güvenlik içinde bir yurtta kalsınlar diye arzu etmiyor muyuz? Niçin yapmadılar. Yurt binası yapmak çok mu pahalı? Hayır. Çok komplike bir yurt binası? O da hayır. İkişer, üçer kişilik odalar olacak, sıcak suyu, soğuk suyu olacak, geniş bant internet erişimi olacak, aşağıda efendim bir çalışma odası olacak ya da salonu olacak, yemekhanesi olacak girişte de bir görevli olacak yurda girişi, çıkanı denetleyecek bu kadar. Öyle misafir salonu, oturma odası, çocuk odası bunlar yok. Çok basit bir yılda çözülür. En geç bir yıl içinde çözülür.
Değerli arkadaşlarım, bir şey daha ifade edeyim, bu da önemli bana göre… Demokrasiden söz ettik, demokrasiyi güçlendirmenin en önemli ayağı muhtarlık kurumunu güçlendirmektir. Muhtarlık kurumunu güçlendirirseniz demokraside güçlenmiş olur. Muhtarlık kurumuna kişilik kazandırmanız lazım. Yasal güvencelerin olması lazım, oturabileceği bir alanın, bir yerin olması lazım. Muhtar kardeşlerime ödenek veriyorlar. Maaş vermiyorlar, ödenek veriyorlar. Niye ödenek veriyorlar? Belediye Başkanına ödenek mi veriyorlar? Hayır, aylık veriyorlar. Milletvekiline ödenek mi veriyorlar? Hayır, maaş veriyorlar. Bakanlara ödenek mi veriyorlar? Hayır, maaş veriyorlar. Cumhurbaşkanı ödenek mi alıyor? Hayır, o da maaş alıyor. Peki, onları seçen millet sizi seçmiyor mu? Sizi de seçiyor. Peki, size maaş vermiyorlar? Çünkü maaş verseler sosyal güvenlik priminizi de yatıracaklar, yatırmak mecburiyetindeler. Ödenek olunca ne oluyor? İzin alamıyorsun. İzin aldığınızda tak ödeneğiniz azalır. Peki, belediye başkanı, milletvekili, bakanlar, cumhurbaşkanı bunlar izin aldıklarında aylıkları kesiliyor mu, düşüyor mu? Hayır, hiçbir şey olmuyor. Demek ki, maaş almanız lazım. Görevli olduğunuz, seçildiğiniz andan itibaren belli standart bir maaşınızın olması lazım ve sosyal güvenlik primlerinizin eğer emekliliği hak etmemişseniz devlet tarafından yatırılması lazım. Başka? Sizde birleşik oy pusulası yok. Niye yok? Girersiniz seçim kabinine oyunuzu kullanmak için beğenmediğiniz bir muhtar varsa onun oy pusulasını alır cebinize koyar çıkarsınız. Gelen arayacak oy vereceğim muhtar nerede belli değil yok orada. Niye birleşik oy pusulası yapmıyorlar? Yapılması lazım. Muhtarlık kurumuna değer vermedikleri için. Değer vermeleri lazım. Anayasamızda der ki, angarya yasaktır. Gayet güzel. Bedava iş yapmak yasaktır yani Türkçesi o angarya bedava iş yaptırmak demektir. Size icra dairelerinden bir sürü şey geliyor değil mi? Tebligatlar geliyor bunları tebliğ edin diye. Bir bedel ödeniyor mu muhtarlık kurumuna? Ödenmiyor. Aynısını PTT memuru yaptığı zaman maaş alıyor. Ama siz almıyorsunuz, size vermiyorlar. Bu ne demektir? Aynı zamanda muhtarlık kurumunun makul bir bütçesinin olması demektir. Bir bütçenizin olması lazım. Bir fakir fukara gelecek, yardım yapmanız lazım ve sosyal yardımlarında muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım niçin? Muhtar bir politik kimlikle ortaya çıkmaz. Muhtar derki ben mahallenin muhtarıyım, köyün muhtarıyım kendi adıyla çıkar seçimi kazanır ve gelir yerine oturur. O mahallede kim nasıl yaşıyor en iyi muhtar bilir birde mahallenin bakkalı ikisi bilirler. Muhtarlık bir kamu kurumu değil. Şaşıracak muhtar arkadaşlarım. Evet, kanuna göre muhtarlık bir kamu kurumu değil. Kamu kurumu olmadığı için muhtarlar belediyelerle işbirliği halinde proje yapamazlar. Çünkü kamu kurumu sayılmadığı için. Sayılması lazım. Sizi millet seçti bir kişi seçmedi ki. Belediye kamu kurumu, meclis kamu kurumu, seçimle gelen her yerde kamu kurumu ama siz kamu kurumu olarak sayılmıyorsunuz, algılanmıyorsunuz.
Önümüzdeki süreçte şöyle bir şey getirecekler duyarlı olmanız için söylüyorum. Biz itiraz ediyoruz ona. Muhtarlık seçimiyle belediye başkanlığı seçimini ayıralım ayrı ayrı tarihlerde yapılsın. Bu olursa siz muhtar olarak sandığa seçmen getiremezsiniz. Sizin bütçeniz yok ki gidip propaganda yapacaksınız gelin diyeceksiniz. Sizin imkanınız da yok. Belediyenin? Siyasi partiler giriyorlar, Türkiye genelinde geziyorlar, vatandaşı sandığa getiriyorlar. Gelirken aynı zamanda muhtarını da seçmiş oluyor. Bu konuda muhtar kardeşlerimin dikkatli olması lazım.
Değerli arkadaşlarım, daha anlatacak pek çok şey var. Birazdan yerime oturacağım soru soracaksınız. Sanayicilerle ilgili de bir iki şey söyleyeyim. İnsanoğlu tekerliği 1 milyon yılda keşfediyor. 1 milyon yılda tekerleği keşfediyor. Şimdi her saniyede birden fazla buluş var. Eğer Türkiye olarak biz katma değeri yüksek ürün üretemezsek, sanayimizi bu yönde teşvik etmezsek, biz sadece ve sadece katma değeri yüksek ürün üreten ülkelerin tüketicisi konumuna geliriz. Onları kullanmış oluruz. Sorun çok, bu söylediğim sorun temel bir sorundur, bu temel sorunun çözülmesi lazım, ekonomi planlanması lazım, tarımın planlanması lazım, bu planlama olmadığı sürece… Planlama şu değerli arkadaşlarım, bir kaynağınız var 100 lira, 500 lira, 1000 lira ona işte bütçe diyoruz. Bir kısmını vergiler, bir kısmını borçlanma yapıyorsunuz, bazen özelleştirme yapıyorsunuz bir bütçeniz var sınırlı bir kaynak. Ama ihtiyaçlarımız sınırsız. Bu kaynağı nereye harcayacağız, önceliklerimiz ne bunu planlama yapar. Öncelikleri belirler, önce deriz ki, köye yol yapalım, ondan sonra işte yol yaptıktan sonra diğer harcamaları yapalım köyümüze, ilimize ya da ülkemize. Önceliğimiz şu olmalı. Yani ailede düşünelim karnımız aç sinemaya mı gidelim yoksa yemek mi yiyelim? Önce yemek yememiz lazım yaşamak için. Ondan sonra imkanımız olursa sinemaya gideriz. Ama siz kaynağı sinemaya harcayıp da aç kalırsanız o sağlıklı bir düşünce tarzı değil. Planlama yapmak lazım. Planlamanın 50 yıllık, 100 yıllık yapılması lazım, artık öyle 3 yıllık, 5 yıllık planlarla bu iş çözülmüyor çünkü dünya hızla değişiyor, teknoloji hızla değişiyor Türkiye sanayi biliyorsunuz Osmanlı sanayi devrimini kaçırmıştı şimdi teknoloji devrini kaçırma lüksümüz yok. Onu yakalamak zorundayız ve sanayicilere bu konuda büyük görevler düşüyor.
Bilecik’in bir şanssızlığı var. Bilecik’e vali dayanmıyor. Niye vali dayanmıyor benim bir türlü aklım ermiyor. Sordum arkadaşlara niye bu kadar sık vali değişiyor diye. Geliyor hemen değişiyor niye değişiyor. Kaç aydır valisi yok. Sanki Türkiye’de valilik yapacak hiç adam bulamadılar. Adam çok var da kendi kafalarına uygun birisini bulamadılar herhalde. Vali olması lazım.
Sorun var. Emeklilikte Yaşa Takılanlar var onu da biliyorum. O sorunun da çözülmesi lazım. Onun içinde çalışma yapılması lazım, o konuda da bizim oturup tartışmamız ve konuşmamız lazım. Bunun da yapılması lazım. Bölge, il başkanımız söyledi Bilecik küçük bir il olmakla beraber özgül ağırlığı fazla. Evet söyledim konuşmamın başında şehit kanlarıyla sulanan bir bölgedeyiz. Sadece Milli Kurtuluş Savaşında değil Osmanlının kuruluşunda da burası çok önemli bir merkezdir ve bu merkez hepimizin gözbebeğidir. Bu merkezin korunması, büyütülmesi, tanıtılması gerekiyor. Merkezi büyütmek, tanıtmakta belde başkanına, belediye başkanına, milletvekillerine ve siyasi iktidara, kültür bakanlığına özellikle bu konuda büyük görevler düşer.
Sorular soracaksınız bana iki şey istiyorum sizden. Birincisi şu, ya acaba şu soruyu Genel Başkana sorsam Genel Başkan üzülür mü? Üzülmem istediğiniz soruyu sorun. Rahatlıkla sorun. İkincisi de, acaba bu soruda Genel Başkana sorulur mu? Niye sorulmasın soracaksınız. Bizim bir helalleşme süreci başlatmamız lazım, bizi tanımanız lazım. Bizi tanımanız lazım, bizim ne söylediğimizi dinlemeniz lazım, iyiye gitmeyen bir süreç var buradan Türkiye’yi çekip çıkarmamız lazım. İsteğim bu ama şunu da bilmenizi isterim, sorduğunuz her soruya samimi cevap vereceğim, içimden gelen cevabı vereceğim. Öyle alttan al, yukardan yuvarla işte acaba nasıl bu soruyu atlatırım yok öyle bir şey yapmayacağım onu. Çok açık, çok net sorduğunuz her soruya inandığım şekilde cevap vereceğim. Şundan da emin olmanızı isterim. İnşallah devri iktidarımızda göreceksiniz TBMM’ye sevk edeceğimiz ilk kanun siyasi ahlak kanunu olacak. Siyaseti kirlilikten arındıracağız. Temiz siyaset, ahlaklı siyaset, milletine hesap veren siyaset. En tipik örneğini Bozüyük’te görebilirsiniz. Bakın belediye başkanımız geldi var olan bütün borçları ödedi. Gelir aynı gelir. Bütün borçlar ödendi. Demek ki ödenebiliyor. Türkiye zengin bir ülke, bütçesi de çok iyi. Ama parayı nereye ve kaça harcayacağınız önemlidir. Bardağı alıyorsunuz fiyatı 1 lira, siz bardağı alıyorsunuz 25 liradan. 24 lira nereye gidiyor? Birilerinin cebine gidiyor. O nedenle Türkiye zengin ülke, kaynakları olan bir ülke ve Türkiye hızla büyüyebilir, işsizlik sorununu aşabilir, sanayiciye güven verilebilir, can ve mal güvenliği sağlanabilir. Siz eğer gerçekten teşvik ettiğinizde ve gerçekten istikrarı sağladığınızda bütün bunların tamamını hayata geçirebiliriz.
Hepinize teşekkür ederim, sevgiler saygılar sunuyorum. Masama geçiyorum, sorularınızı bekliyoruz. 


Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, daha sonra, Bilecik'in Bozüyük İlçesinde sanayi esnafını ziyaret ederek sorunlarını dinledi.
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...

Gündem'den Öne Çıkan Haberler