21.10.2021

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, KARS MUHTARLAR, STK TEMSİLCİLERİ VE KANAAT ÖNDERLERİ BULUŞMASINDA KONUŞTU (21 EKİM 2021)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Kars'ta Muhtarlar, STK Temsilcileri ve Kanaat Önderleri ile bir araya geldi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi: Efendim Kars’ta olmaktan son derece mutluyum. Dostlarımızla beraber olmaktan son derece mutluyum. Sizinle güzel bir sohbet gerçekleştireceğiz. Çünkü memleketin kötüye gittiğini, sorunların her geçen gün arttığını, neredeyse her evde huzursuzluğun egemen olduğunu biliyoruz ve bunu çözmemiz lazım. Nasıl çözeceğiz? Beraber çözeceğiz. İşçisi, memuru, emeklisi, ev kadını, çalışanı, işsizi hep birlikte çözmek zorundayız. Vatan bizim vatanımız, bayrakta bizim bayrağımız, o bayrak bu vatanda şanlı dalgalansın ve her evde huzur olsun. Bunun için Kars’tayım. Biliyorum Kars’ta milletvekilimiz yok ama bunun kabahati Karslılarda değil. CHP’nin Genel Başkanı olarak söylüyorum, kabahati Karslılarda değil kabahati bizde. Kendi kabahatimizi de anlatmak için buradayım. Vatandaşın sofrasına ortak olmadığınız zaman, oturup dinlemediğiniz zaman, biraz uzak, biraz mesafeli olduğunuz zaman niye size oy versin. Dolayısıyla biz birlikte olacağız, beraber olacağız ve inşallah sadece Kars’ın değil, Türkiye’nin sorunlarını çözeceğiz, beraber çözeceğiz, birlikte çözeceğiz, inançla çözeceğiz, kararlılıkla çözeceğiz. Bunu yaptığımız zaman göreceksiniz Türkiye çok daha güzel, yaşanılır güzel bir ülke olacak ve gencecik evlatlarımız yurtdışına mı gidelim böyle bir arayış içinde olmayacaklar. Herkesin işi, herkesin aşı olacak ve bereketli bir Türkiye olacak. Buna inanıyorum.


Efendim Karslılar Kars’ı anlatırsa o farklı bir şey, izin verirseniz Karslı olmayan birisi olarak ama bu bölgenin bir evladı olarak beni kabul ederseniz Kars’ı ben size anlatıyım. Görkemli bir tarihi var Kars’ın. Gerçekten de görkemli bir tarihi var, olağanüstü zengin bir kültürü var, aşıklık geleneği var. Az önce içeri girerken de Aşık Bilal’i dinledik. Burası Murat Çobanoğlu’nun memleketi bakıldığı zaman. Aşıkların, geleneklerin memleketi. Dolayısıyla bu geleneğin sürdürülmesi, genç kuşaklara bu geleneklerin anlatılmasının ayrıca bir özelliği var. Şeref Taşlıova, Aşık Şenlik bizim hafızamızda yer alan, türküleriyle, sazıyla hafızalarımızda yer alan değerli aşıklardı.
Efendim Kars’ın aynı zamanda tarihi var dedim. Kars kalesi var, harabeleri var, taş köprüsü var, Katherina Köşkü var, Harakani Türbesi var. Dolayısıyla burası her halükarda kültürün merkezi, turizmin merkezi, hayvancılığın merkezi, tarımın merkezi olmayı hak eden bir kent. Peki şu soruyu soralım bu kadar zengin bir kültürü, bu kadar zengin bir tarihi, bu kadar zengin ve güzel bir coğrafyası, ovaları varken, bereketli toprakları varken Kars neden son 20 yıldır kan kaybediyor, neden Kars’tan gençler İstanbul’un varoşlarında, İzmir’in varoşlarında acaba geçinebilir miyiz, asgari ücretle de olsa bir iş bulabilir miyiz diye bir arayışa giriyorlar. Bunu hep beraber hafızamızın bir yerinde güçlü bir soru olarak tutmak zorundayız.
Kars’ın ciddi bir kaybı var, genç nüfus kaybı var. Bu Kars’ın geleceği açısından ciddi bir risk. Gençlerin burada kalması lazım, burada üretmesi lazım, burada çalışması lazım, burada karnını doyurması lazım, burada evlenmesi lazım, turist olarak İstanbul’a gidebilir, İzmir’e gidebilir, Antalya’ya gidebilir, İstanbul’dakilerde turist olarak buraya gelebilirler, gezebilirler. Bütün bunları bu coğrafyayı bir barış havzasına döndürmek mümkün. Ama herkesin karnı sadece İstanbul’da doyarsa Kars’ı ne yapacağız o zaman? Sadece yaşlılar kenti mi olacak Kars? Hayır. Buradan çıkarmamız lazım.
Bakın Anadolu’nun, sadece bu Kars’a özgü değil Anadolu’nun da içi boşalıyor bunu da bilmenizi isterim. Kars’tan rakam vereceğim devletin resmi rakamlarını vereceğim. 2002 yılında çiftçi kayıt sistemine kayıt yaptıran çiftçi sayısı 35 bin 528. 35 bin 528 ÇKS sistemine kaydını yapmış ben çiftçilik yapıyorum diye. 2020 yılında bu rakam 35 binden 28 bine düşüyor. 7 bin 441 kişi bu sistemden çıkmış. Soru, 7 bin 441 kişi bu sistemden çıktıysa bu insanlar nereye gittiler? Bunun sorgulanması lazım, beraber sorgulamamız lazım bunu. Aynı zamanda şu da vardı. Geçmişte bu bölgeye özel sektör çok ciddi yatırımlar yapmamıştı doğrudur. İmkanlar daha iyi gelir sağlıyorsa oraya gidecek yatırım yapacak. Ama devlet öyle değil. Devlet sosyal devlettir. Sosyal devlet gelişmekte olan bölgelere ayrıcalık tanıyan yatırım yapan devlet demektir. O zaman buralara ciddi yatırımlarda yapılmıştı. Ama bunlarda özelleştirildi. Bir kısmı satıldı, bir kısmı kapatıldı, bir kısmının arsası kullanıldı, bir kısmının üretimi düşürüldü. Dolayısıyla burada da ciddi bir ekonomik kayıp olmaya başladı.
Tabi anlattıklarım sadece Kars bölgesine özgü değil. Ağrı’da da aynı durum var, Ardahan’da da aynı durum var, benzer durum bu coğrafyada var. Gidin Sivas’a bakın, gidin Konya’ya bakın, gidin Çankırı’ya bakın, gidin diğer Anadolu’daki doğu güneydoğudaki yerlere bakın hepsinde aynı sorunlar yaşanıyor. Hepsi kapağı nasıl İstanbul’a atarız buna bakıyorlar. Peki buralar bizim toprağımız değil mi, bizim vatanımız değil mi? Neden buralara yatırım yapılmıyor, neden buralar daha güçlü hale getirilmiyor, neden insanlar burada çalışabilecekleri alanları oluşturamıyorlar, devlet bunun neresinde ve neler yapmalı düşünmek lazım. Burası coğrafyası itibariyle de bu bölge daha doğrusu öyle ifade edeyim tarım ve hayvancılık için hani derler ya biçilmiş kaftan. Gerçekten öyle bir yer. Olağanüstü güzel bir coğrafyası var. Etinin en lezzetli olduğu bölge neresidir diye sorarsanız işte bu bölgedir. Hayvanlar doğal ortamları içerisinde besleniyorlar. Bu kadar değerli bir coğrafya başka bir ülkede hemen hemen hiç yok. Ama dönüp bakıyorum besicilerde büyük ölçüde şikayetçi. Az önce Kars’ta çarşıda küçük bir gezi yaptık. Allah inandırsın herkes burnundan soluyor herkes ama. Geçim sıkıntısından, kış geldi kömüre yapılan zamdan, nasıl ısınacağız demekten, çocuğum işsiz, evladım işsiz, üniversiteyi bitirdi 5 çocuğum var hepsi işsiz. Tam bir sorunlar yumağı. Çocuğum işsiz diyenlerin yüzde 99’u anneler. Babalar daha farklı şeylerden söz ediyorlar. Dolayısıyla farklı bir tablonun içindeyiz Türkiye olarak. Bu kadar bunalmamıştık, bu kadar sıkıntılı bir tabloyla hiç karşılaşmamıştık. Peki biz hayvancılığı bıraktık, tarımı bıraktık kim bizi besleyecek? Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri bizi besleyecek, emperyal ülkeler bizi besleyecek. Size rakamlar vereceğim değerli Karslılar 2020 Ağustos itibariyle. 5 milyon 659 bin 291 büyükbaş canlı hayvan ithal ettik. Türkiye’de yetişemez miydi? Yetiştirebilirdik. 5 milyon 600 bin hayvan ithal ettik küçükbaş, 7 milyar 365 milyon dolar para ödedik onlara. Yani yurtdışında besicilik yapanların canlı hayvanlarını aldık küçükbaş, 7 milyar 365 milyon dolar para ödedik. Sadece 7 milyar 365 milyon doları bu bölgeye ödeseydik ne olurdu? Geliyorum 3 milyon 94 bin 634 gene hayvan ithalatımız var. 374 milyon 215 bin dolar gene para ödemişiz. Kırmızı et ithal etmişiz 301 bin 269 ton. 1 milyar 433 milyon dolar bunlara para ödemişiz. Sadece üçüne büyükbaş, küçükbaş ve et ithalatına ödediğimiz rakam 9 milyar 171 milyon dolar. Küsurunu atalım 9 milyar dolar. 9 milyar doları yurtdışındaki üreticilere değil de, besicilere değil de 9 milyar doları kendi besicimize, hayvancılıkla uğraşanlara ödeseydik acaba ne olurdu hafızanızın bir yerinde tutun Allah aşkına. Sadece Kars’ı değil, sadece Türkiye’yi değil bütün Ortadoğu’yu beslerdik biz. O zaman soru şu, neden bu politika izleniyor neden? Bu söylediğim büyükbaş. Küçükbaş et ithalatı için yem hammaddesi olarak son 20 yılda yem hammaddesi olarak ödediğimiz para 58 milyar dolar. Şikayet geliyor sokaktan, evlerden şikayet geliyor, esnaf şikayet ediyor, besici, çiftçi şikayet ediyor neden? Para mı yok? Para var. Kime veriyoruz? Dışarıya. İçeriye? Vermiyoruz. Hak ettiği parayı vermiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, peki bu sorun neyi yaratıyor? Göç sorununu yaratıyor. Az önce söyledim gençler burada yer yok, iş yok nereye gidiyim? İstanbul’a gidiyim, İzmir’e gidiyim, büyük kentlerin varoşlarında takılıyorlar nasıl iş bulabilirim diye. Asgari ücrete mahkum oluyorlar. Asgari ücretle iş bulayım da çalışıyım diye.
Değerli arkadaşlarım, işsizlik temel bir sorun Kars’ta bunu görüyorsunuz zaten, hepiniz bunun canlı tanığısınız, evlatlarınız zaten sizin önünüzde duruyorlar sürekli olarak. Türkiye’de de çok ciddi bir sorun 10 milyonun üstünde işsizimiz var, gencecik fidan gibi evlatlarımız var, üniversiteyi bitirmiş 1 – 1,5 milyon evladımız işsiz bunlar iş bekliyorlar. Kimden bekliyorlar? Herhalde babalarından, annelerinden değil. Babası sanayiciyse, annesi iyi bir servet edinmişse dükkanı, hanı, hamamı varsa doğru işsizlik sorunu yok orada. Ama baba, anne belli bir düşük gelire sahipse, ücretle geçiniyorsa veya emekliyse bu çocuk neyle geçinecek, nerede iş bulacak, nerede evlendirecek bu çocuğunu, hangi koşullarda evlendirecek? Bunlar ciddi bir sorun olarak önümüzde duruyor.
Bugün Merkez Bankasının bürokratları toplanıyorlar, faizle ilgili karar verecekler. Buradan Kars’tan onlara sesleneyim, bütün namuslu bürokratlara seslendim yine sesleniyorum, ekonominin gereği neyse onu yapın. Birilerinden talimat almayın. Vatandaşı daha perişan ettirecek kararlar almayın, vatandaşı mağdur etmeyin. Aklınızla, fikrinizle, bilginizle, birikiminizle, eğitiminizle karar verin. Birilerinin isteği üzerine karar vermeyin yazıktır, günahtır bu millete. Gerçekten yazıktır, günahtır. Her birimizin içi kan ağlıyor. Buradan Türkiye’yi çekip çıkarmamız lazım. Şimdi bu dertleri say say bitmez, dünyanın dertlerini sayabilirsiniz. Ne yapmamız lazım? Öyle ya kanaat önderlerimiz burada, sivil toplum örgütlerimizin temsilcileri burada, saygıdeğer muhtarlarımız burada. Ne yapmalıyız, Türkiye’yi bu cendereden nasıl çıkarmalıyız? Bütün gelişmiş ülkeler bu konuda planlar yaparlar bir ülkenin var olan kaynakları öncelikli olarak nerelere harcanmalıdır planlar yaparlar. Hayvancılıkla ilgili hangi bölgeler nerede ne yapılmalıdır. Buğdayından, patatesinden, mercimeğinden, kuru fasulyesinden, taze fasulyesi, domatesi, biberi, afyonu ne varsa neyi ekeceksek bu planlanır. Planlamanın amacı nedir? Herkes neyi ekeceğini bilir, en az kaçtan satacağının fiyatını bilir. Dolayısıyla herkes üretir ama hiç kimse zarar etmez herkes kazanır. Bunun ayrıntılarına birazdan gireceğim. Bunun adı planlamadır. Planlaması olmayan dünyada hiçbir devlet yoktur. Hiçbir hanede yoktur. Her evde bizde plan yaparız. Maaş alıyorsak memursak aybaşını nasıl getireceğiz, çocuğun taksitini veya borçların taksiti nasıl ödenecek bunların planı. Ev aldıysak nasıl yapacağız bunların hepsinin planlaması yapılır. Devlette planlama yapar ama devletin planlaması üç günlük, beş günlük, bir aylık, bir yıllık değildir. Devlet kendi ekonomisini ve ülkesinin geleceğini 20 yıllık, 30 yıllık, 50 yıllık planlarla yapar. Dünya nereye gidiyor, biz nereye gideceğiz. Dünyayı bizimle rekabet içinde olan ülkeler var biz onları nasıl aşacağız, nasıl sanayi devrimini kaçırdık ama şimdi teknoloji devrimini nasıl kaçırmayacağız? Evlatlarımız, üniversitelerimiz nasıl bilgi üretecek bunların planlanması lazım. Devlet Planlama Teşkilatı kapatıldı kaç kişinin haberi var acaba. Niye kapattık Devlet Planlama Teşkilatını? Plansız bir ekonomi yönetilmez bu noktaya gelir.
Değerli kardeşlerim, belli ürünler vardır ki o bölge için stratejiktir. Çünkü onun dışında başka bir gelirle geçinemez. Mesela Rize, Artvin nedir stratejik ürünü? Çay. Çay ekecek başka bir şey yok. Karadeniz fındık başka bir şey yok. Bu bölge? Tarım ve hayvancılık. Demek ki bu bölge için tarım ve hayvancılık stratejik sektördür. Devlet diyecek ki, planlarken diyecek ki, devleti yöneten hükümetler diyecek ki planlarken evet bu bölge tarım ve hayvancılık bölgesidir tarım ve hayvancılık bu bölge için stratejik sektördür. Burayla ilgili planlar geliştirilir, yatırımlar yapılır, teşvikler yapılır ve üretim süreci başlar. Kimsenin zarar etmeyeceği bir süreci başlatırsınız ve burası sadece Türkiye’ye değil Ortadoğu’ya Kafkaslara kadar uzanan bölgenin en güçlü tarım ve hayvancılık sektörü olacak bu bölge. Bunlar düşünemediler ama bu kardeşiniz düşünüyor yapacağım bunu kesinlikle yapacağım. Tarım ve hayvancılık derken böyle buğdayı ektik, biçtik, hayvanı besledik kestik sütünü aldık değil. Aynı zamanda et ve süt ürünleri sanayinin de gelişmesi lazım. Deri sanayinin gelişmesi lazım, dericilikle ilgili fabrikaların burada olması lazım. Dolayısıyla bir entegre sistem oluşturmak zorundasınız. Aynı zamanda bu entegre sistemi oluştururken sağlıklı ve tutarlı bir yapının oluşmasını isteyeceksiniz teknolojiyi yakından izleyecek, dünyadaki gelişmeleri yakından izleyecek, dünyayla rekabet edecek. Bunun altyapısını oluşturacaksınız. Yeter mi? Hayır. Az önce söyledim üretici ektiğinden ötürü veya beslediği hayvandan ötürü zarar etmeyecek. Zarar ederse batacak. Batarsa ne olacak, biz ne yiyeceğiz, karnımızı nasıl doyuracağız?
Değerli arkadaşlarım, tarım ve hayvancılık pandemi süreci bize gösterdi ki dünyada stratejik sektördür. Arabanız olmayabilir, buzdolabınız olmayabilir, çamaşır makinanız olmayabilir, elektrik süpürgeniz olmayabilir ama günde üç sefer yemek yemek zorundasınız, çocuklarınızı beslemek zorundasınız. Demek ki, tarım ve hayvancılık stratejik sektördür. Dünyada tarım ve hayvancılığa destek vermeyen hiçbir ülke yoktur. En gelişmiş ülkeden en az gelişmiş ülkeye kadar herkes bu sektöre destek verir. Modelin şöyle olması lazım, her bir ürün için ve bölgesel bazda bir maliyet çıkarılması lazım. Buğday, sulu arazi, susuz arazi. Kaç lira olacak burada buğday bir dönümün maliyeti nedir? Maliyetini çıkaracaksınız. Kuyudan su çekiyorsa onun maliyeti, elektrik maliyeti, gübrenin maliyeti, ilacın maliyeti, biçme maliyeti neyse bir maliyet çıkaracaksınız. Üstüne makul bir kar koyacaksınız eşittir taban fiyatı olacak. Devlet diyecek ki, sen şu ürünü ekiyorsun, şu kadar ekeceksin, maliyet artı karı bu, sen bunun üstünde satıyorsan eyvallah götür sat. Ama satamıyorsan bunun tamamını ben alacağım ve seni zarar ettirmeyeceğim. Sosyal devlet budur. Maliyet artı makul kar eşittir taban fiyat. Bütün ürünlerde böyle olması lazım. Böyle olduğu zaman ne olacak? Bir, piyasada istikrar olacak. İki, arada aracılar falan filan olmayacak. Üç, birileri gelip sizin ürününüzü ucuza kapatmayacak. Diyeceksiniz ki en azından kardeşim fiyat bak devlet bunu veriyor üstüne verirsen sana veririm vermiyorsan devlet duruyor ben götüreceğim oraya satacağım. Zarar edecek mi? Hayır zarar etmeyecek. Bu yöntemin olması lazım değerli arkadaşlarım.
Aslında TBMM 2006 yılında tarımın teşvikiyle ilgili güzel bir kanun çıkardı tarım kanunu diye. 21.maddesi der ki, her yıl en az milli gelirin yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir. 2006. Hangi yıldayız? 2021. Hiçbir zaman yüzde 1 oranında bir destek verilmedi. Arkadaşlara söyledim bir hesabı çıkarın bakalım. Çiftçinin bu hükümetlerden alacağı 211 milyar liradır. Yüzde 1 uygulansaydı 211 milyar lira daha fazla para ödenecekti ama ödenmedi. Biz bunu yapacağız. Yapacağız ama şöyle yapacağız, laf olsun diye biz bunu yapacağız yüzde 1 değil öyle. Yapacaksınız, bütçeye koyacaksınız, ziraat odaları birliğine, diğer birliklere diyeceksiniz ki, gelin bakın kardeşim en az yüzde 1 oranında bütçeye koydum ben bu rakamı görecek o. Aynı zamanda diyeceğiz ki ziraat odalar birliği başkanına sen bütün odalara, bütün birliklere bütçe kanununun bu bölümünü, bu faslını göndereceksin kardeşim herkes takipçisi olacak. Söz verilince yerine getireceksin. Şuanda var olan hükümet kanunu uygulamıyor. Kanunu uygulamamak suç değil mi? Suç işliyor. Ama arayanı, soranı yok. Beraber arayacağız ve beraber soracağız, beraber sizin hakkınızı arayacağız. Bunu yapacağız.
Öyle bir tablo ki bazen gerçekten içimde büyük acılar yaratıyor. Fotoğraf görüyorsunuz, çiftçi borçlu, borcunu ödeyememiş, icra memurları gelmiş traktörü kaldırmış, kamyona bindirmiş ve götürüyor. Çiftçi ve ailesi kamyonun arkasından traktörüne bakıyor. Çok acı bir tablo. Kars’ta sizlere söz veriyorum, çiftçinin ne traktörünü, ne hayvanını asla haczettirmeyeceğiz. Bunun için gerekli düzenlemeleri yapacağız. Ne demek haciz? Haczettiğin zaman peki bu adam nasıl üretecek? Traktörünü haczediyorsun, hayvanını haczediyorsun nasıl geçinecek bu adam? Hadi çiftçiyi robot kabul ediyorsan yemese de olur. Ama o da bir insan kardeşim, onun da bakacağı bir ailesi var, onun da evlatları var nasıl haczedersiniz siz bunları? Bu düzeni değiştireceğiz bunu da kaldıracağız.
Değerli arkadaşlarım, hep derler mazot çok pahalı doğru. Çarşıda da bağırdılar mazotun litresini biliyor musun diye. Pahalı tabi biliyoruz. Yat alınca mazotu ÖTV’siz alıyor. Gezmeye çıkıyor, boğaz turları yapıyor, diğer ülkelere gidiyorlar. Onlara ÖTV’siz mazot veriyorsun. Çiftçinin traktörüne gelince ÖTV vereceksin ayrıca diyorsun. Bu olmaz. Eğer ÖTV’siz birisi mazot almayı hak ediyorsa onun başında çiftçi gelir. Çiftçiye mazotu ÖTV’siz vereceğiz. Onun ne kadar mazot kullandığını zaten biliyoruz. Arazisi var, tarlası var, dönümü var, her şeyi var, ne kadar çalışacağı belli kotayı koyarsınız kardeşim şu kadarlık mazotu sen ÖTV’siz alacaksın deriz biz bunu, söyleriz biz bunu. Teşvik mi? Teşvik.
Tarım sigortaları var TARSİM. Yeteri kadar sağlıklı çalışmıyor bu. Bunun da değişmesi lazım. TARSİM’in çiftçiden, üreticiden, besiciden yana olması lazım. Az önce bir köye gittik baraja bir sürü su dışında başka kimyasal ve evsel atıklar katıldığı için hayvanlar o suyu içmişler 30 veya 35’i telef olmuş. Sahibi var mı? Yok. Dava açıyorlar mı? Açamazlar çünkü avukat parası dünyanın parası tutacak. İçlerine atmışlar nasıl yapacağız diye. Eğer TARSİM çiftçi dostu olursa, üretici dostu olursa ve gerçekten de çiftçinin yanında durursa ve gerçekten de TARSİM’in yönetiminde çiftçilerde söz sahibi olursa o zaman bu sigorta gerçek anlamda çiftçi sigortası olur, besici sigortası olur. Bunu yapacağız.
Kaz üretimi meşhur bu bölgede. Yemeklerinizde meşhur. Bu konuda aile üretimi, kaz üretimi konusunda aile çiftçiliği son derece önemli. Bunun teşvik edilmesi lazım, bu konuda Türkiye’de yeteri kadar aslında talep var, arz ve talep bazen buluşamıyor ama bunu buluşturmak lazım. Dolayısıyla sizin kaz üretiminde aile işletmeciliğini büyütme konusunda özel bir teşvik, özel bir yöntem uygulanması lazım. Bu gerçekten de Türkiye açısından da, bölge açısından da, bizim açımızdan da son derece değerli bir adım olacaktır.
Efendim hayvancılık yapılan yerler veya hububat ekimi, tarım yapılan yerler. Şimdi köylerde imam kardeşlerimizi görevlendiriyoruz, vatandaşımıza ibadetini yaptırıyor, namazını kıldırıyor, maaşını alıyor, bir vatandaşın derdi olduğu zaman gidip imam kardeşimize derdini anlatabiliyor. Köyün kanaat önderi konumunda. Ama o köye bir ziraat mühendisi de görevlendirmeliyiz, ziraat teknisyeni de görevlendirmeliyiz. Toprak analizini yapmayı, çiftçiye demeli ki burada bu ürünü değil şu ürünü ekersen daha fazla kazanırsın, hayvancılık yapıyorsa oraya bir veteriner görevlendirmeliyiz. Veterinerde gitmeli oraya. Hayvanların aşısına bakmalı, hastalıklarına bakmalı. Arkadaşlarla konuşurken dediler ki, her yıl birkaç bin hayvan doğum sırasında ölüyor, telef oluyor. O zaman bunları kurtarmak lazım, veteriner olursa bunları kurtarabiliriz. Her kayıp aslında milli gelir kaybı demektir. Veteriner görevlendirebilir miyiz? Görevlendirebiliriz. Bir sürü işsiz üniversiteden mezun olan veteriner var. Ziraat mühendisleri var, ziraat teknisyenleri var. Onları kamu görevlisi olarak valiyi, kaymakamı, tapu memuru, nüfus memurunu nasıl görevlendiriyorsanız ziraat mühendisini, ziraat teknisyeni, veterineri de öyle görevlendireceksiniz ve diyeceksiniz gideceksiniz çiftçiye, besiciye destek olacaksınız ne sorunu varsa onları çözeceksiniz bu kadar basit. Bunu yapacağız.
Ve bir şey, inşallah iktidar olacağız sizlerle birlikte, beraber, dostlarımızla beraber iktidar olacağız. İlk bir haftada çiftçilerin, besicilerin bankalardan veya tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini ilk bir haftada sileceğiz tamamını faiz olmayacak. Anaparayı da makul bir ölçüde taksite bağlayacağız. Zaten çiftçi perişan oldu. Kredi almış ödeyemiyor, erteliyorlar daha yüksek faizle. Devlet tefecilik yapar mı, hükümet tefecilik yapar mı? Adam zaten çalışıyor, zaten üretiyor. Çalışıp, üretip alın teri döktükçe biz karnımızı doyuruyoruz. O zaman nasıl oluyor da bunları perişan edeceğiz. Etmememiz lazım.
Bir şey daha, Kars’ın özelliği. Sizin sınır kapılarınız var İran, Gürcistan, Ermenistan bu bölgede. Güzel bir coğrafya. Konuşmamın başında ne dedim? Kars bu bölge için ve Türkiye için bir şanstır. Bu kadar zengin bir coğrafyası varsa sadece Türkiye’yi değil bu bölgenin tamamını doyurabilir, besleyebilir. Bunun için ne olması lazım? Dış politikanın yeniden inşa edilmesi lazım. Yeni bir dış politika, kavga etmeyen bir dış politika, herkesle barış içinde yaşayan bir dış politika ve dolayısıyla elde ettiğimiz ürünleri rahatlıkla pazarlayacağımız bir dış politika. Gelmeliler Türkiye’den alışveriş yapmalılar. Onlarda kazanmalı, bizde kazanmalıyız. Onlarda üretmeli bizde üretmeliyiz. Gelmeli bizim otellerimizde kalmalılar, gezmeliler, eğlenmeliler, bizden alışveriş yapmalılar kendi ülkelerine gitmeliler. Van’ı biliyorum. İran sınır kapısı açıldığında Van’da bütün esnaflar bayram ediyorlar. Oteller doluyor, sabah sokak aralarında, caddelerinde kahvaltılar yapıyor, Van kahvaltısı yapılıyor herkes memnun hayatından herkes. Burada da bunu inşa edeceğiz. Sizden isteğim bu kardeşinize güvenin, bunu yapacağım. Bütün bölgelerle, bütün ülkelerle barışı sağlayacağız. Niye kavga edelim? Kaldı ki, bütün bu coğrafyada bizim dışımızdaki ülkelerde bizim akrabalar, bizim dostlarımız onlar onlarla niye kavga edelim. Tam tersine Türkiye güçlüdür, Türkiye bu gücünü ekonomik alanda göstermelidir ve dolayısıyla diğer ülkelere de ürün satmalıdır, pazarlamalıdır. Sadece içerde değil dışarıda da bizim insanımız kazanmalıdır. Bunu yapacağız.
Aramızda muhtar kardeşlerimde var. Birkaç sözde muhtarlarımız için söyleyeyim. Sevgili muhtar arkadaşlarım, ben muhtarlara demokrasinin temel taşı derim. İlk başta muhtar arkadaşlarım yadırgıyorlardı nereden çıktı ya muhtar demokrasinin temel taşı kimse bizi doğru dürüst bir şey söylemiyor. Hatta bir ara muhtarlıkları kapatalım mı kapatmayalım mı diye bir tartışma bile vardı. 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan ilk seçim bir muhtarlık seçimidir. O nedenle muhtarlar demokrasinin temel taşıdır diyorum. Çünkü milletvekili seçiminden önce sizin seçimleriniz oldu, muhtar seçimi oldu. Dolayısıyla muhtarlık sıradan bir olay gibi algılanmamalıdır. Muhtarlık demokrasinin temel taşı olarak algılanmalıdır ve muhtarlara gerekli önem verilmelidir.
Bakın bir şey daha söyleyeyim size değerli arkadaşlarım. 82 değişik kanunda ve 354 maddede muhtar adı geçer. Ne siz bilirsiniz ne de ben bilirim. Niye tek bir muhtarlık temel kanunu yok? Biz bu konuyu çalıştık görüyorsunuz. İktidara ne kadar hazır olduğumuzu bilmeniz için söylüyorum. 105 maddeden oluşan bir muhtarlık temel kanunu hazırladık taslağı. Bunu muhtarların derneklerine gönderdik, buna rağmen dedik ki olur ya bizim de bir eksiğimiz olabilir veya bir hatamız olabilir veya bir yanlışımız olabilir bakın bize bildirin biz bunu yeniden gözden geçirelim diye. Muhtarlarla ilgili böyle bir düzenleme yapacağız değerli arkadaşlarım.
Ayrıca muhtarlarla ilgili birleşik oy pusulası olması lazım. Giriyorsunuz kabine muhtarların küçük pusulaları var üzerinde fotoğraf, altında isim. Beğenmediği bir muhtar varsa onun pusulasını koyuyor cebine çıkıyor yeni gelen kişi ona oy vermek istediğinde bulamıyor pusulayı. Birleşik oy pusulası olması muhtarlık kurumuna ne kadar değer verildiği anlamı çıkar ortaya ve dolayısıyla herkes gider hangi muhtarı tercih ediyorsa ona mührünü basar. Artı sosyal yardımların muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım. Çünkü muhtarın siyasi kimliği yok muhtar köyünün, mahallesinin fakiri kimdir en iyi muhtar bilir birde mahallenin bakkalı bilir. Siyasetçi bilmez, belediye başkanı bilmez, milletvekili bilmez, bakanlar bilmez, başbakanlar bilmez, cumhurbaşkanları bilmez ama mahallenin muhtarı, mahallenin bakkalı kimin fakir olduğunu adı gibi bilir. Dolayısıyla bir sosyal yardım dağıtacaksınız, sosyal yardımın gerçekten de bir fakire, fukaraya gitmesini istiyorsanız onun muhtar aracılığıyla dağıtılması lazım. Muhtar götürecek sosyal yardımı yapacak. Ayrıca sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. İnancımızın da gereğidir bu. Fakirleri sıraya dizelim, onlara bilmem neyi verelim, gazeteciler fotoğraf çeksin akşamda televizyonlar göstersin ben ne kadar iyi bir adamım fakirlere yardım yapıyorum. Bu rezalete de son vermemiz lazım. Bizim belediyelerimiz onu yapıyor. Bakın İzmir’de, İstanbul’da pek çok yerde. Bir evde doğum mu oldu, çocuk mu var sabahleyin kapısının önüne sütü konuyor. Hatta bir ara Erdoğan dedi ki, İstanbul süt dağıtacaktı niye dağıtmıyor. Halbuki aylardır dağıtıyor ama onların yaptığı gibi değil. Ahlaki bazda. Kimin fakir olup olmadığını teşhir etme hakkımız yoktur. İnsan onuru kadar değerli bir şey yoktur. Bu çerçevede hareket etmemiz lazım.
Değerli arkadaşlarım, köy tüzel kişiliklerini yeniden tanıyacağız özellikle büyük kentlerde bunu da ifade edeyim. Ayrıca muhtarlar kendi mahallesiyle ilgili belediye meclisinde bir karar alınacaksa muhtar mutlaka o toplantıya katılmalı söz ve oy hakkı olmalı. Şimdi muhtar oturuyor, mahalleyle ilgili bir karar çıkmış muhtarın haberi yok. Vatandaş geliyor, muhtarı buluyor ya muhtar nereden çıktı bu? Bende bilmiyorum diyor. Kendi mahallesiyle ilgili karar alınacaksa belediye meclisi o kararı alacaksa muhtarı davet edecek, muhtar gelecek kararı okuyacak, çıkacak kürsüye lehte veya aleyhte belki çok iyi bir şey, belki mahalle için doğru değil konuşacak ve oy kullanacak. Dolayısıyla muhtarında bundan haberi olacak. Artı her muhtarlığın bir bütçesinin olması lazım. Neden bütçesi olacak? Fakiri en iyi bilen muhtar dedik. Düşünün fakir bir ailenin çocuğu üniversiteyi kazandı Erzurum’a gidip kaydını yaptıracak otobüs parası bile yok. Kime ulaşır bu en rahat? Mahallenin muhtarına ulaşır değil mi? Ama bütçe demek size tahsis edilen paranın istediğiniz gibi harcanması demek değildir. Kanunda öngörülen koşullarda o paranın harcanması ve belgelenmesi lazım çünkü aynı zamanda bir kamu kaynağını kullanıyorsanız o kamu kaynağı denetlenir. Görüyorsunuz muhtarlar için ne kadar güzel şeyler düşünüyorum. Muhtarları büyüteceğim, muhtarları demokrasinin temel taşı yapacağım bundan hiç endişeniz olmasın değerli arkadaşlarım.
Az önce söyledim çiftçilerin, besicilerin, tarım kredi kooperatiflerinden veya bankalardan aldıkları kredilerin faizlerini bir hafta içinde sileceğim. Sadece bu mu? Hayır. İlk bir hafta içinde inşallah esnafın bankalardan esnaf kefalet kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini de sileceğiz, esnafta rahat bir nefes alacak. Bunu da yapacağız. Esnafın kira, stopaj derdi var. Dükkanı kiralamış, mal sahibi gayrimenkul sermaye iradı beyan etmesi lazım ama mal sahibi diyor ki, kardeşim stopaj beni ilgilendirmez sen ödeyeceksin. Yük esnafın sırtında. O yükü de kaldıracağız onu da bitireceğiz.
Artı bir şey daha, bir aile düşünün zor geçiniyor zaten, oğlu üniversiteye gitti kredi yurtlar kurumundan burs aldı dolayısıyla üniversitesini bitirdi geldi baba evine iş yok, güç yok. Şimdi hükümet diyor ki, bir dakika diyor okuldan mezun oldun şimdi borcunu öde. İş yok ki sen iş verdin mi borcunu ödesin. Borcunu ödemiyorsan sen o zaman babanın aylığından keseceğim. Bunu da değiştireceğiz böyle bir rezalette olmaz. O çocuk iş sahibi olur, sigorta primi yatmaya başlar ondan sonra taksitini makul bir şekilde alırsınız. Yoksa onun dışında efendim parayı öde. Nasıl ödesin bu adam? İş ver ödesin, çalışsın ödesin, aylığından kesersin. Bu rezalete de son vereceğiz.
Şehitler ve gaziler için ben çok duyarlıyım. Şehitler ve gaziler arasında ayrım yapılmaz. Şehitler için neden duyarlıyım. Eğer biz evimizde rahat başımızı yastığa koyuyorsak, eksi 35 – 40 derecede o insanlar dağda, taşta, kayalıkta bizim sağlığımız için, vatanın geleceği için bayrağımız için mücadele edip şehit düşüyorlarsa şehitler arasında ayrım yapılmaz şehit şehittir.
Terörden ötürü hayatını kaybeden şehitlerimizde var, kampanyalar açıldı, paralar toplandı ama o paralara çöktüler. İlk bir hafta içinde o paraları şehit ailelerine ve gazilere aynen faiziyle beraber iade edeceğim aynen herkes emin olsun.
İçimi yakan bir şey daha var. Kendi toprağımızda bayrağımızı indirdik ve Süleyman Şah Türbesini kaçırdık. İçimde ukdedir. Allah nasip eder iktidara gelirsek dostlarımızla beraber göreceksiniz bir hafta içinde o şanlı bayrağı götüreceğim Süleyman Şah Türbesini ana toprağına götüreceğim ve o bayrak orada dalgalanacak. Bundan emin olmanızı isterim.
Mülteciler endişe etmeyin, en geç iki yıl içinde tamamını kendi ülkelerine göndereceğim. İki yıl içinde. İstanbul’da Suriyelilerle konuştum, onların neler düşündüğünü, bizi iki yıl içinde nasıl göndereceksin diye sordular nasıl göndereceğimi anlattım. Vallahi bu şartlar olsun biz bu memlekette kalmayız, kendi toprağımıza gitmek isteriz, baba toprağına, ana toprağına gitmek isteriz, karnımızın orada doymasını isteriz dediler. Hiç endişe etmeyin bütün altyapısını bu kardeşiniz oluşturmuş vaziyette. Onların tamamını göndereceğim. Ama ırkçılık yapmayacağız. Irkçılık yok bizde. Allah’ın yarattığı insanın başımızın üstünde yeri var. O insanların huzur içinde kendi ülkelerine gitmeleri lazım ve bunu yapacağız. Bundan da emin olmanızı isterim.
Ev kadınlarıyla ilgili bir şey söylediniz. Aile destekleri sigortasını çıkaracağız. Hiçbir anne bu coğrafyada kendi çocuğunun karnını doyurmadan yatmayacak bunun sözünü veriyorum. Hiçbir anne çocuğunu aç yatırmayacak. Bunu bu coğrafyadan bitireceğiz, yoksulluğu bitireceğiz bu coğrafyadan. Aile destekleri sigortası olacak, bunun ayrıntılarını önümüzdeki günlerde size anlatacağım. İstihdam yaratan projeleri daha çok size anlatacağım. Göreceksiniz fazla değil öyle 50 yıl, 100 yıl, 20 yıl bilmem 5. 5 yılda Türkiye ilk 6 ayda bir sefer hep beraber nefes alacağız. Oh be bu memlekette yaşıyoruz diyeceğiz 6 ayda. Ve göreceksiniz ondan sonra bu memleketin nasıl kalkındığını, nasıl büyüdüğünü, nasıl bu memleketin sokaklarında, caddelerinde hepimizin gururla gezdiğini, hangi partiden, hangi görüşten, hangi kimlikten, hangi inançtan olursa olsun vatandaşların nasıl kucaklaştığını hep beraber göreceğiz.
Bu umutla şimdilik sözlerime son veriyorum. Ama bir şeyi unutmayın şimdi buraya oturacağım soru soracaksınız. Sizden bir şey istiyorum. Bir, aklınıza gelen soruyu rahatlıkla sorun. İki, ya bu soruyu sorarsam acaba Genel Başkan üzülür mü veya kızar mı? Asla ne kızarım ne üzülürüm. Biz oturup bir helalleşmemiz lazım. Birbirimizi daha iyi tanımamız lazım. Siz soracaksınız ben samimi olarak size cevap vereceğim.
Hepinize en içten sevgiler, saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun. 


Gündem'den Öne Çıkan Haberler