16.09.2021

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, KIRKLARELİ'DE KANAAT ÖNDERLERİ, STK KURULUŞLARI VE MUHTARLAR BULUŞMASI'NDA KONUŞTU

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kırklareli'de Kanaat Önderleri, STK Kuruluşları ve Muhtarlar Buluşması'nın açılışında konuştu. Efendim Belediye Başkanımız sabahleyin birlikte olurken, karşılarken dedi ki, mutlu insanların yaşadığı kente hoş geldiniz diye. Dolayısıyla Kırklareli’nde mutlu insanların olması hepimizin ortak arzusudur. Sadece Kırklareli’nde değil bütün Türkiye’de 83 milyon hepimiz mutluysak zaten bir sorunumuz yok. Önemli olan beraber yaşamak, birlikte yaşamak. Anayasanın başlangıç bölümünde yazar tasada ve kıvançta beraber olmak. Tasada ve kıvançta berabersek o zaman gerçek anlamda millet oluyoruz. Gerçek anlamda millet olmanın, tasada, kıvançta beraber olmanın, 83 milyonun mutlu olmasının yolları vardır. Elin oğlu mutlu oluyor da biz niye mutlu olmuyoruz. Elin oğlu rahat yaşıyor, geçiniyor da biz niye rahat yaşayıp geçinmiyoruz. Elin oğlunun çocuğu üniversiteyi bitirdiği zaman hemen iş buluyor da bizim evlatlarımız üniversiteyi bitirdiğinde neden uzun süre iş bulamıyor veya hiç iş bulamıyor? Elin oğlu üniversiteyi bitirdiğinde, eğitimini tamamladığında kendi ülkesinde çalışıp alın teri döküp kazanıyor da bizim ülkemizde neden gençlerimiz geleceği yurtdışında arıyor? Bu toplantının ana konusu bu değerli arkadaşlar.


Kavga tamam bir tarafa bırakıyoruz. Ama sorunlarımız var. Millet sorunların altında ezilmiş vaziyette. Toplumun hangi kesimine giderseniz dert dinliyorsunuz. İster çiftçiye, ister işçiye, ister emekliye, ister kamyon şoförüne, ister apartman görevlisine, ister muhtara, ister devlet memuruna, ister sanayiciye. Her kesim sorunu kendi penceresinden görüyor. Sanayiciye gidiyorsunuz durum iyi diyor ama önümü göremiyorum yatırım yapamıyorum diyor. Dolar nereye gidecek bilmiyorum, avro nereye gidecek bilmiyorum diyor. Yatırım yapamıyorum diyor. Artı can ve mal güvenliğim yok diyor. Ya birisi gelir benim malıma, fabrikama çökerse ne yapacağım diyor. Adalet yok diyor. Esnafa gidiyorsunuz zaten kan ağlıyor esnaf. Çiftçiye gidiyorsunuz üretmek istiyorum, kazanmak istiyorum, alın teri dökmek istiyorum ama harcadığım emeğin karşılığını almak istiyorum diyor. Trakya’nın bereketli toprakları var. Bu bereketli topraklarda insanlar üretiyorlar. Çiftçi üretecek, kazanacak, gelir elde edecek düğününü derneğini yapacak ertesi yıla hazırlanacak. Ertesi yıla hazırlanacak takat kalmazsa ne yapacak peki bu? Bu sorunlardan Türkiye’nin arınması lazım. Bu sorunlardan arındıracak olanda siyaset kurumudur bakın. Siyasetçi dışında esnaf gelip bu sorunları çözemez. Sanayici gelip bu sorunları çözemez, çiftçi gelip bu sorunları çözemez, emekli gelip bu sorunları çözemez. Sorunları çözecek olan siyaset kurumudur. Siyaset kurumu sorunları nasıl çözer? Hepinizin düşünmesini isterim bu soru önemli bir soru. Siyaset kurumu sorunları nasıl çözer? Ondan önce şunu ifade edeyim. Siyasi partiler devlet değildir. Devlet ayrıdır, devlet bakidir. Siyasi partiler vatandaştan yetki alıp 5 yıl süreyle gelir devleti yönetir o kadar. Devlet olmaz. 5.yılın sonunda tekrar gider milletin hakemliğine başvurur millet oy verirse tekrar gelir yönetir ama devlet olmaz. Devlet adaletle yönetilir, devlet liyakatle yönetilir. Adaletin ve liyakatin olmadığı bir yerde devlet dediğiniz kurum yara alır, temelleri sarsılır. Çok tipik ve çok basit bir örnek vereceğim hafızanızda kalsın diye. Devletle siyaset ya da siyasi partiler arasındaki farklı bilmeniz açısından. Devlette en alt makam, devlet memuru olmak istiyorsunuz şube müdürü en alt makam ya da şef olacaksınız en alt makam. Önce KPSS sınavına gireceksiniz, sınavda başarılı olacaksınız, atamanız yapılacak düz memur oluyorsunuz ama daha henüz asaletiniz onaylanmamış bir süre asaletiniz onaylanacak. Aradan bir süre geçecek iyi teskiyeler alacaksınız sonra şeflik sınavına geleceksiniz ve devlette en alt kademede şef olacaksınız. Peki bakan olmak için ya da milletvekili olmak için? İki şeye ihtiyaç var. Bir, savcılıktan iyi hal kağıdı. İki, ilkokul diploması o kadar. Bakanda olabilirsiniz, milletvekili olursunuz her şey olursunuz. Ama devlette liyakat neden önemli? İşte bunun için önemli. Devletin hafızasını bürokrasi tutar. Siyasi partilerde devletin hafızası olmaz. Dünyanın bütün ülkelerinde böyledir. Adaletle yönetilen bütün ülkelerde böyledir.
O zaman şuna geliyoruz. Siyasi partiler devleti adaletle nasıl yönetirler? Öyle ya adaletle yöneteceğiz. Devletin dini adalettir diyoruz. O zaman adalet dediğiniz kavram nedir? Adalet dediğiniz kavramı nereden tutuyorsanız orada adaleti mutlaka bulursunuz. Sorguladığınız zaman bulursunuz onda. Çiftçi için adalet nedir? Döktüğüm alın terinin karşılığını alıyor muyum almıyor muyum? Bir haksızlığa uğradığım zaman mahkemeye başvurduğumda adalet sağlanıyor mu sağlanmıyor mu, benim hakkım bana teslim ediliyor mu, edilmiyor mu? Benden daha güçlü olan birisiyle ister siyaseten, ister ekonomik olsun benden daha güçlü olan birisiyle çatıştığımda ben haklıysam adalet mekanizması güçlünün yanında değil de haklı olanın yanında yer alıyorsa orada adalet var demektir. Olayın kuralı budur. Kural budur. Örnek vereceğim size günümüzün örneği. İki yerde polis arama yapar. Kocaeli Dilovası’nda ve Mersin limanında. Kilolarca kokain bulunur kilolarca, değeri milyar dolarlar. Ne savcı cesaret ediyor dava açmaya ne de kime geldiğini kimse sormuyor. Niçin? Buyurun gidin hemen şurada bir şey yapın polis gelir yakanıza yapışır ve götürür karakola. Evlatlarımızı zehirleyen insanlara hiç kimse cesaret edip dokunamıyor ne savcı ne de başka birisi. O zaman şu soru, bunlar gücü kimden alıyorlar? O kadar güçlüler ki polis yakaladığı halde savcı bir şey yapamıyor. Polis yakaladığı halde hakim bir şey yapamıyor. Dava dahi açamıyorlar cesaret edemiyorlar. O zaman bu gücü nereden alıyorlar? Gücü çiftçiden mi alıyorlar? Hayır. Sanayiciden mi? Hayır. Esnaftan mı? Hayır. Mahallede oturan işsiz gençten mi? Hayır. Ev kadınlarından mı? Hayır. Apartman görevlilerinden veya muhtarlardan mı? Hayır. Gücü nereden alıyorlar? Devleti yöneten siyasi otoriteden alıyorlar. O zaman hepiniz elinizi vicdanınıza koyup sandığa giderken bunu düşünmek zorundasınız. Ben oy vereceğim partiye oy verirken baronların yanında olan, uyuşturucu kaçakçılarının yanında olan, onlara kol kanat geren, asla onlarla ilgili bir şey yapmayan bir siyasi iktidara mı oy vereceğim, partiye mi oy vereceğim yoksa evlatlarımızı uyuşturucudan kurtaracak olan siyasi partiye mi oy vereceğim? Bunun üzerinde düşünmek zorundasınız. Bu memleket sadece benim memleketim değil hepimizin memleketi. Bu millete söz verdim evlatlarımızı uyuşturucuya alıştıran bütün baronlarla mücadele edeceğim. Polise bakın bu yetkiyi verin, polise deyin ki kardeşim bunları yakalayın size kimse dokunmayacak. Fazla değil 6 ayda sinek uçsa haberleri olur 6 ayda. Eğer sadece bizim değil Ortadoğu’nun en büyük baronunu hapishaneden çıkarıyorsanız, Zindaşti’yi ifade etmek istiyorum. Hapishaneden çıkarıyorsanız, serbest bırakıyorsanız, adam kayıplara karıştıktan sonra usulen bir tutuklama kararı çıkarıyorsanız… Adam gitti. Kim çıkardı? Çiftçi mi çıkardı, emekli mi çıkardı, kim çıkardı? Bu adamın gücü neyle ölçülür? Parayla. Parayı verdin mi her şey oluyor. Parayı alan kim? Kimse kusura bakmasın ama devleti yönetenler. O para olmasa bu işler olmaz. Başka bir örnek vereyim belki diyeceksiniz ki, ya bu kadar da olur mu? Olur efendim olur. Bir ülkenin İçişleri Bakanı televizyona çıkar İçişleri Bakanı. Hani Tarım Bakanı olsa deriz ki bilmiyor. Hadi bir muhalefet partisinden birisi olsa deriz bilmiyor. Sanayici, çiftçi, muhtar olsa deriz bilmiyor. İçişleri Bakanı çıkıp da televizyona bir siyasetçiye her ay 10 bin dolar rüşvet veriliyor dendiği zaman kimin hemen harekete geçmesi lazım? Devleti yönetenlerin. Bir dakika diyecekler ya siyaseti kirlilikten arındırmamız lazım. Ne demek bir siyasetçi her ay 10 bin dolar rüşvet alacak bunu İçişleri Bakanı çıkacak devletin televizyonunda anlatacak. Kimsenin de gıkı çıkmayacak. Şu memleketin geldiği hale bakın, şu siyaset kurumunun geldiği hale bakın. Parayı verenin düdüğünü çaldığı bir devlet olmaz. Devlet dediğiniz kurum ciddidir. Ne dedik? Devletin dini adalettir, adaletle yönetilir. Birisine haksız olarak sağladığınız imkanlar başka birisinin elindeki imkanı ona tahsis etmek demektir. Uyuşturucu bataklığının içine sokulmak istenen bir gençliğimiz var. İstanbul’a gidin fakir mahallelerde var. Yazık günah değil mi bu çocuklara? Ve bunlar milyar dolarlar kazanırlar ve bunlar beş kuruşta vergi ödemezler. Ama hepiniz vergi ödersiniz. Mutlu insanların kenti yapmak istiyorsak başta burası ve bütün Türkiye o zaman hepimize sorumluluk düşüyor, hepimizin görevi var. Türkiye’yi bu bataktan çekip çıkarmak zorundayız.
Söylediğim sadece bu değil. Okullar açıldı. Değerli arkadaşlarım, okullar açıldı gayet güzel. Bakın size okullarla ilgili bazı rakamlar vereyim değerli arkadaşlarım. Gerçekten içim acıyarak söylüyorum bütün bunları. Hala birleştirilmiş sınıflar var Türkiye’de, 21.yüzyılda. Yani birinci, ikinci ve üçüncü sınıf çocukların aynı odada aynı öğretmenden ders gördüğü sınıflarımız var. Hala derslik ihtiyacımız var. Üniversiteler açıldı yurt sorunumuz var. Üniversiteyi kazanıyor evladımız kızımız, oğlumuz hepimizde bir sevinç, mahallede sevinç, herkes seviniyor annesi, babası, yakınları, akrabaları çocuğumuz, evladımız üniversiteyi kazandı diye. Üniversiteye göndereceğiz ikinci bir sefer dert başlıyor bu çocuk nerede kalacak. 20 yıldır yurt sorununu çözemediler 20 yıl. Kırklareli’nden bütün Türkiye’ye sesleniyorum, 20 yıl değil 1 yıl içinde yurt sorununu çözmezsem siyaseti bırakacağım 1 yıl içinde. Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlarım. Yurt sorunu dediğiniz nedir Allah aşkına ya, nedir dediğiniz yani? Bütün üniversitenin kampüslerinde yaparsınız. İkişer, üçer kişilik odalar, sıcak su, soğuk su, geniş bant internet erişimi. Evlatlarımız orada kalacak. Onlar Türkiye’nin geleceği. Onlar ne kadar iyi yetişirse, ne kadar iyi eğitim alırlarsa Türkiye o kadar büyüyecek. Ama siz bunları pahalı yerlere mahkum ediyorsunuz. Ev kiraları aldı başını gidiyor. Kimin derdi bu? Vatandaşın derdi. Sarayda oturanların böyle bir derdi var mı? Asla yok. Bir yerden değil 5 yerden maaş alanların böyle bir derdi var mı? Onlarında böyle bir derdi yok. Şu Türkiye’nin geldiği hale bakın.
Bize beş büyük sorun bıraktılar. Eğitim, başlı başına bir sorun alanı. 2 milyon çocuk internete ulaşamıyor. 1 milyon 600 bin evladımız EBA’ya ulaşamadı. Ben 21.yüzyıldan söz ediyorum. Sizin 1 milyon 600 bin çocuğunuz eğer EBA’ya ulaşamıyorsa bu çocuğa hangi eğitimi veriyorsunuz? K12 dediğimiz 12 yıllık süre. 40 bin çocuğumuz okula gidiyor, ders alıyor 40 bin çocuğumuz okuma yazma bilmiyor. Şu eğitim sistemine bakın.
Dış politika; dış politikanın milli olması lazım değerli arkadaşlarım. Dış politika milli zeminde büyür. İktidarı, muhalefeti olmaz dış politikanın. Defalarca söyledik yanlış yapıyorsunuz. Bu yanlış dış politika Türkiye’yi bölgesinde yalnızlaştırır, dünyada yalnızlaştırır dedik. Hayır siz bilmesiniz Türkiye şahlanıyor. Buyur bakalım nasıl şahlandı? Mısırla kavga ettiler, niçin? Bana bir Allah’ın kulu çıkıp desin ki biz şunun için kavga ettik. Roro seferlerini iptal etti. Şimdi yalvarıyorlar barışalım diye. Devlet dediğim gibi, akılla, adaletle yönetilir. Bilgiyle yönetilir, birikimle yönetilir, irfanla yönetilir, erdemle yönetilir. Devlet önyargıyla, kinle, intikam duygusuyla devlet yönetilmez. Devleti nasıl yöneteceklerini bilmiyorlar.
Para yok her şeyi sattılar. Şimdi satacak hiçbir şey kalmadı. Şimdi hayal satıyorlar ona başladılar. Hayal satıyorlar. Niye hayal satıyorlar söyleyeyim, daha yeni 14 Eylül’de konuşma yapıyor beyefendi. ‘Büyük ve güçlü Türkiye silueti ufukta gözükmüştür’. Bütün hedef siluet oldu şimdi. Ya kardeşim dün gelmedin, 3 yıl olmadı, 5 yıl olmadı, 10 yıl olmadı, 15 yıl olmadı 20 yıldır. 20 yıldır şimdi sıra geldi hayale. Buradan Türkiye’yi çıkarmamız lazım. Buradan Türkiye’yi büyütmemiz lazım. Hem çıkaracağız, hem büyüteceğiz. Bunun hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın. İttifakla birlikte, millet ittifakıyla birlikte Allah’ın izniyle ve sizlerin desteği ile Türkiye’yi bu badireden çekip çıkaracağız. Huzurlu, güzel, gerçekten de bölgesinde şanı şerefi olan bir ülkeyi yeniden inşa edeceğiz.
Bakın değerli arkadaşlarım, ne diyorlardı? 24 saatte Emevi camiinde namaz kılacağız diyorlardı. Resmi rakamlara göre 3 milyon 600 bin Suriyeli geldi. Bırakın gitmeyi 3 milyon 600 bin Suriyeli geldi. Gayri resmi rakamlara göre 5 milyon – 6 milyon. Ve Afganistan’dan insanlar Katar Katar geliyorlar. İran coğrafyasını aşarak buraya geliyorlar ve bizim sınırlardan geçiyorlar ve bizde ikamet ediyorlar, bekliyorlar. Efendim para verilirse daha fazla alacağız. Kimden izin aldın sen arkadaş? Referandum mu yaptın, vatandaştan mı izin aldın? Bu millete sözüm sözdür kesin, en geç 2 yıl içinde herkesi, bütün sığınmacıları davulla, zurnayla memleketlerine göndereceğim kararlıyım. Irkçılık yapmadan, çünkü onların kabahati yok. Onları buraya getirenlerin kabahati var. Onların ne kabahati var. Kapıyı açmışsın o da geliyor. Onları buraya kim getirdiyse kabahat onlarda. Dolayısıyla sığınmacılara kızmayacağız. Ama onları kendi ülkelerine can ve mal güvenliklerini sağlayarak göndereceğiz. İstihdam da yaratacağız onlara hiç kimsenin endişesi olmasın. Kendi topraklarımızda kendi evlatlarımıza bir iş bulalım. Efendim onlar olmazsa sanayi batıyormuş. Ne demek yani? Şu aklı evvel cümleye bakın Allah aşkına. Değiştireceğiz bunları. Devlet akılla, irfanla, bilgiyle, birikimle, adaletle yönetilir dedim. Devlet aynı zamanda bütün vatandaşlardan vergi alır. Çocuk doğduğu andan itibaren vergi öder. Emzik alırsınız vergi vardır, altına bez alırsınız vergi vardır, mama alırsınız vergi vardır, su içersiniz vergi vardır, elektrik düğmesine bastığınız anda 5 çeşit vergi ödersiniz. Musluğu açtığınız anda 4 çeşit vergi ödersiniz. Soru şu, devlet adaletle yönetiliyorsa bizden toplanan vergilerin nerelere harcandığını bizim bilmemiz lazım. Biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Bilgi veriyorlar mı? Vermiyorlar. Sorduğumuz zaman ne diyorlar? Bu ticari sırdır diyorlar. Devlet ticarethanemi ki ticari sır olsun. Dünyanın bütün demokrasilerinde vatandaşa siyaset kurumu yani devleti yönetenler hesap verirken neden hesap vermekten kaçıyorlar? Havaalanı yapıyorsun gayet güzel kimse itiraz etmiyor. Sorduğumuz soru şu, kaça yaptın? Bilemezsin. Yol yapıyorum. Kaça yaptın? Bilemezsin. Oysa devlet dediğiniz kurum siyasi otorite devleti yönetirken vatandaşına hesap verir. Hesap vermek zorundadır. Demokrasinin çıkış kaynağı budur zaten. Ey siyasi iktidar benden vergi topluyorsun topladığın vergiyi nereye harcıyorsun? Bunun hesabını vermek zorundadır. Hesap verilmediği içindir ki ekonomide çok berbat. Kaynakların nerelere, kimlere ne kadar tahsis edildiğini de bilmiyoruz doğru dürüst. Burada da temel bir sorunumuz var. Bunun bir şekliyle aşılması lazım değerli arkadaşlarım.
Bakın, 128 milyar dolar nereye harcandı, kime verildi diye sorduk. İtiraz ettiler. Vatandaşın cebinde dediler. Sonra efendim başka bir yerde dediler. Her kafadan bir ses çıktı. Merkez Bankası bakın değerli dostlarım, değerli arkadaşlarım, Merkez Bankası döviz satar eyvallah kimse buna niye sattın demez. O işin sorumlusu Merkez Bankasıdır. Çünkü fiyat istikrarını sağlamak Merkez Bankasının görevidir kanun öyle diyor. Ben demiyorum Merkez Bankasının kanunu diyor bunu. Döviz satar mı? Satar. Nasıl satar? Kimlere sattığını Merkez Bankası bilir artı bunu kendi internet sitesinde de yayınlar. Doları şuradan, avroyu şuradan sattım der ve bizde öğreniriz oradan. Yıllardır böyle zaten. Ama bir karar alıyorlar Merkez Bankasının elinden bu yetkiyi alıyorlar kanunsuz Hazine ve Maliye Bakanlığı’na veriyorlar. Damat alıyor 128 milyar doları satıyor, kime sattığını kimse bilmiyor. Kimse bilmiyor, bir Allah’ın kulu siyaset iktidarı yönetenler bir Allah’ın kulu çıkıp da arkadaş biz 128 milyar doları şuralara sattık, şu bedelden sattık demesi lazım. Demiyor. Vermiyor hesabını. 128 milyar dolar kimin parası? Sizlerin parası hepimizin parası. Çiftçiye vermiyorsun, buğday üreticisine vermiyorsun, ayçiçeği üreticisine vermiyorsun ama birilerine 128 milyar doları veriyorsun.
Bakın, öyle bir noktaya geldik ki değerli dostlarım, bir ülke vergi toplar, toplanan vergi planlanır önce hangi yatırımları yapalım diye planlanır bunu bürokratlar yaparlar, ona göre kaynak tahsisleri yapılır ve yatırımlar yapılır. Planlama olmadan bir şey olmaz. Her devlet 5 yılını, 10 yılını, 30 yılını, 50 yılını, bazı ülkeler 100 yılını planlar. Biz ne yaptık? Eskiden bir Devlet Planlama Teşkilatı vardı değil mi? Kapattık onu yok öyle bir teşkilat.
Değerli arkadaşlarım, ve ekonomiyi Londra’daki bir avuç tefeciye teslim ettik. Son 19 yılda var olan iktidarın Londra’daki bir avuç tefeciye verdiği faiz 191 milyar dolar. 19 yılda sadece faiz 191 milyar dolar ödedik. Kimin sırtından? Hepimizin sırtından. Çiftçiye vermiyorsun tefeciye veriyorsun. Emekliye vermiyorsun tefeciye veriyorsun. Esnafa vermiyorsun tefeciye veriyorsun. Kimlerden alıyorsun? Esnaftan, çiftçiden, emekliden, sanayiciden alıyorsun Londra’daki tefecilere veriyorsun. Bu ekonomi politikası sömürü düzenine dayalı bir politikadır. Buradan da Türkiye’nin çıkması lazım ve güçlü bir şekilde çıkması lazım. Allah’ın izniyle ve sizlerin desteği ile iktidar olduğumuzda ilk yapacağımız şey ilk 6 ayda memlekette bir rahat nefes almasını sağlamaktır.
Esnafın bankalara borcu var. Pandemi döneminde kredi verdiler. Bunların ister bankalardan, ister Esnaf Kefalet Kooperatifinden aldıkları faizlerin tamamını sıfırlayacağız anaparayı da taksite bağlayacağız. Hangi faizi alıyorsun sen? Çiftçi içinde aynı şey. Çiftçinin de ister Tarım Kredi Kooperatiflerinden ister bankalardan aldıkları kredilerin faizlerini sıfırlayacağız onu da makul sürede taksite bağlayacağız. Adamı zaten perişan etmişiz, zaten mahvolmuş bir kişi hangi faizi alıyorsun sen bundan.
Yine aynı şekilde esnafın kira stopajı var onu tamamen kaldıracağız. Esnaf zaten vergi veriyor. Gayrimenkul sahibinin kirasını esnafın sırtına yıkmışsın niye? O zaten vergi verecek, beyanname verecek. Bunu sen öde diyor. Niye ödesin o? Bunu da kaldıracağız.
Fakir ailelerin çocukları üniversiteye giderken Kredi Yurtlar Kurumundan kredi alıyorlar. Mezun oluyor çocuk işsiz parayı öde diyorlar. Parayı ödemezsen babanın mal varlığına haciz koyacağız diyorlar. Durduracağız bunları. Çocuk işe girdikten sonra parayı ancak isteyebilirsin. İşe girmeden sen hangi parayı istiyorsun, nasıl istiyorsun sen? Devlet dediğiniz kurum, sosyal devlet olmak zorundadır. Fakirin fukaranın yanında, üretenin yanında olan devlettir biz sosyal devlet böyle diyoruz zaten. Üniversiteye gitmiş güzel, devlet kredi vermiş güzel. Geri öde. İyi de bana iş ver geri ödeyim. Kaçacak bir hali yok ki. Faiz istiyorsun hangi faizi istiyorsun?
Bizim bir Tank Palet Fabrikamız vardı. Milliyetçiyim diyorlar ya, şundan herkesin emin olmasını isterim gerçek milliyetçi biziz. Altı okumuzdan biri Milliyetçiliktir. O Katarlılara verilen Tank Palet Fabrikasını Katar ordusunun elinden alacağız şanlı ordumuza vereceğiz bir hafta içinde. 2018’de Türkiye tank üretmiş. Tank üretmiştik. Neden tank üretiyor? Şimdi Katar’ı bekliyoruz Katar bize tank üretsin. Katar’ın böyle bir şeyi yok ki. Niye verdik?
Yine sözüm sözdür, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarihinde ilk kez terör örgütünden kaçtık ve topraklarımızı terör örgütüne teslim ettik. Süleyman Şah Türbesini de kaçırdık. Millete sözümdür, bir hafta içinde bedeli ne olursa olsun o topraklara gideceğiz Süleyman Şah Türbesini koyacağız yerine ve şanlı bayrağımızı da göndere çekeceğiz. Diğerleri gibi değiliz.
Değerli arkadaşlarım, az önce söyledim öğrencilerin yurt sorununu biz 1 yıl içinde çözeceğiz. 1 yıl içinde çocuk üniversiteyi kazandığında hiçbir anne babanın gözü arkada kalmayacak. Oğlumun, kızımın yurdu var gidecek sıcak suyu var, soğuk suyu var, güzel geniş bant internet erişimi var hepsi ücretsiz ama yurtta makul bir para eğer fakir aileler varsa zaten onlara burs kredi zaten veriliyor. Dolayısıyla bunu sağlayacağız.
43 bin 627 dersliğe ihtiyacımız var. Evlatlarımızın güzel sınıflarda okuması için 43 bin 627 dersliğe ihtiyacımız var. Hükümete çağrı yaptım, bizim belediyelerimizin olduğu yerde bize arsa gösterin size derslik yapacağız bedava vereceğiz. Evlatlarımız güzel yerde okusun. Cesaret edip bize arsa vermiyorlar verseler yapacağız çünkü. Bizim Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanımız bütün ilçelerde okul yaptı. Onların yapamadığını yapıyoruz.
Ve siyaseti kirlilikten arındıracağız. İlk yapacağımız iş Siyasi Ahlak Yasası’nı TBMM’ye getirmektir. Rüşvet alanın mecliste ne işi var, ihale takipçisinin mecliste ne işi var? Milletvekili milletin vekili olmak zorundadır. Uyuşturucu baronlarının, rüşvet alanların mecliste ne işi var? Onların işini kovalayan, onları destekleyenlerin mecliste ne işi var? Aynı zamanda siyasi partiler yasasını da değiştireceğiz. Gidiyorsunuz oy kullanıyorsunuz güzel. Milletvekilini siz mi seçiyorsunuz? Hayır. Kim seçiyor? Bizler seçiyoruz. Peki siz kime oy veriyorsunuz? Listenin altına mühür basıyorsunuz o kadar. Oysa olması gereken ne? Milletin vekilini milletin seçmesi lazım, sizin seçmeniz lazım. Siyasi partiler kanununun değişmesi lazım. Darbe döneminde çıkan siyasi partiler yasası bugünkü tablonun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Onu da ortadan kaldıracağız. Siyasette arınma derken sadece milletin vekili olma değil aynı zamanda kirlilikten de arınma. Siz kalkıp da uyuşturucu baronlarının temsilciliğini yapar onların mahkemelerdeki işini takip ederseniz o kişilerin siyasetin dışına çıkması lazım. Ahlaklı bir siyaset olması lazım, erdemli bir siyaset olması lazım. Siyaset bir rekabet içinde olmalı ama rekabetin ahlaklı zeminde yürümesi lazım. Bunu yapacağız.
Değerli arkadaşlarım, Aile Destekleri Sigortası’nı getireceğiz. Hiçbir çocuk bu coğrafyada yatağa aç giremez. Aç giriyorsa yönetenlerin ayıbıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü bir devlettir, kaynakları olan bir devlettir yerinde ve zamanında kullanırsanız. Birilerine teslim olmazsanız. Aile Destekleri Sigortasını getirdiğiniz andan itibaren şu tablo ortaya çıkıyor. Yoksulluk bir kader olmaktan çıkıyor. Sosyal devlet harekete geçiyor, fakir aile mi var olabilir. Sosyal devlet o ailenin banka hesabına düzenli her ay belli bir para yatırır. Onlarda giderler emekli gibi, memur gibi, işçi gibi bankadan parasını alırlar. Onun yoksulluğunu kimse bilmez ve onun onurunu korumuş oluruz. Bir insanın onuru böyle korunur. Yoksa kişi fakir, televizyonları çağır, kameraların önünde fakirlere bunları biz dağıtıyoruz. Onun fakirliğini sizin teşhir etmeye hakkınız var mı? Onun onurunu korumak gerekmiyor mu?
Değerli arkadaşlarım, aramızda muhtar kardeşlerimde var onlara da bir iki şey söyleyeyim. Bir, 82 kanunda ve 354 maddede muhtar adı geçer. Siz bilmesiniz, bende bilmem biz araştırdık da bulduk bunu. Sizin başlı başına bir Muhtarlık Kanunu’na ihtiyacınız var. Yetkileri tanımlanmış, görevleri tanımlanmış, yapacağınız işlerin tanımlandığı bir Muhtarlık Kanunu’na ihtiyacınız var. Bunu hazırladık, muhtar örgütleriyle konuştuk, onlara gönderdik, eksiğimiz olabilir dedik. Bakın varsa bir eksiğimiz düzeltelim dedik. Bunu çıkartacağız. Sadece bu mu? Hayır. Bu topraklarda yapılan ilk seçim bir muhtarlık seçimidir. 1800’lü yıllarda Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan muhtarlık seçimidir milletvekili seçiminden önce. O nedenle biz muhtarlığı demokrasinin temel taşı olarak görürüz. Demokrasiyi, seçimi bu topraklara muhtarlar sayesinde gelmiştir. O nedenle muhtarlık kurumu ne kadar güçlü olursa demokraside o kadar güçlü olur. Seçimle gelenlerin aylık aldığını biliyoruz, maaş aldığını biliyoruz ta Cumhurbaşkanından tut Belediye Başkanına kadar. Ama muhtara maaş verilmez ne verilir? Ödenek verilir. İzne ayrılırsanız kesilir. Niye ödenek veriyorlar da niye maaş vermiyorlar? Sizin izin yapmaya hakkınız yok mu sizde hastalanabilirsiniz ve sizin ödeneğiniz o zaman kesiliyor. Size normal seçimle gelenler için ne yapılıyorsa muhtarlar içinde aynı şeyin yapılması lazım. Yani maaş ödenmesi lazım. Tek başınıza geliyorsunuz, bir masanız, bir sandalyeniz var, bazı yerlerde muhtarlık evi var, bazı yerlerde kira, bazı yerlerde küçük bir baraka, bazı yerlerde geliyor kiralık seni çıkarıyorum diyor buradan yer bulamıyor. Böyle çok olaylarla karşılaştık. Niye mütevazi bir muhtarlık evi olmaz, niye bir girişi olmaz, niye muhtarın oturacağı bir makamı olmaz, niye önünde bir bilgisayar olmaz ve daha da önemlisi niye emrinde çalışacak bir görevli olmaz? Ben, muhtarlara birer personel tahsis edilecektir, verilecektir dediğim zaman koro halinde kızdılar vay nasıl verirsin diye. Niye vermeyim? Dünya kadar işsiz var. Muhtar bir yere izin alıp gittiğinde o arkadaş orada veya muhtar mahalle içinde de bir yere gidebilir, taziyeye gidebilir, düğüne gidebilir, alışverişe gidebilir, valiliğe gidebilir, kaymakamlığa gidebilir, doktora gidebilir. Muhtarın orada bir kişinin oturması lazım. Seçimle gelen herkesin var. Ama muhtara gelince muhtarın yok. Niye yok sizde seçimle geldiniz. Vereceğim. Birer yardımcı görevli vereceğim onlar siz seçilirsiniz veya seçilmezsiniz yeni gelen muhtara da onları aktaracaktır, dosyaları tutacaktır. Bunları yapacağız.
Efendim her muhtarlığın ayrı bir bütçesinin olması lazım. Seçimle gelen herkesin bütçesi var niye sizin bütçeniz yok? Vatandaş en rahat kime ulaşır? Muhtara ulaşır en rahat. Dertli olduğu zaman gider önce muhtarın kapısını çalar. Diyeceksiniz ki, ya Kılıçdaroğlu’da amma söyledi ne bütçesi, kim bize para verir. Oturduğunuz mahallede vatandaşlar emlak vergisi ödüyorlar mı? Ödüyorlar. O mahallede emlak vergisi ödeyen vatandaşın yüzde 1’i muhtarlığın bütçesi olsa ne olur? Sizde o mahalledesiniz. Şunun için çok önemli, ama bütçesi olmak demek aynı zamanda denetleniyor olması demektir kaynağın doğru harcanması lazım. Çocuk üniversiteyi kazandı İstanbul’da kaydını yapacak, yol parası bile bulamıyor babası veya annesi. Gelip muhtara diyecek ki, bana yol parası. Otobüs biletini alacak götürüp getirecek. En rahat ulaşacağı kişi. O nedenle diyoruz ki, sosyal yardımlar muhtarlar aracılığıyla dağıtılsın. Çünkü muhtarın politik kimliğinden çok bağımsız olarak seçilir. Bir partinin logosuyla seçilmez, armasıyla seçilmez. Ben muhtarım der seçilir ve gelir. Bir mahallede kimin fakir olduğu, kimin zengin olduğunu en iyi bilen kişi mahallenin bakkalı ve mahallenin muhtarıdır. Dolayısıyla sosyal yardım yapılacaksa sosyal yardımların muhtarlar eliyle dağıtılması lazım. Bazen oturursunuz mahallenizde mahallenizle ilgili belediye meclisinde bir karar alınır sizin haberiniz olmaz. Niye olmaz, niye siz mahallenizle ilgili bir konu tartışılırken neden siz belediye meclisinin o toplantısına davet edilmiyorsunuz, neden konuşmuyorsunuz, neden söz hakkınız olmuyor, neden düşüncelerinizi aktaramıyorsunuz? Bunun da çözülmesi lazım. Mahalleyle ilgili bir karar alınacaksa mahallenin muhtarı mutlaka davet edilmeli, söz hakkı ve oy hakkı olmalı. O zaman mahalleyle ilgili bir karar alınacaksa muhtar diyecek ki evet bende gittim oturdum konuştum ya destekledim veya reddettim diyecek. Muhtarlar kanuna göre kamu kurumu sayılmıyor muhtarlık. Çoğu muhtar arkadaşımızın bundan haberi bile yok. Belediyeler muhtarlarla beraber sosyal proje geliştiremezler çünkü kanuna göre yasak. Niye yasak? Siz bir kamu görevlisisiniz seçimle geldiniz. Belediye Başkanı seçimle geliyor, milletvekili seçimle geliyor, cumhurbaşkanı seçimle geliyor bu düzenlemenin de değişmesi lazım. Haciz işlemleri tebliği yaptırılıyor değil mi size. Geliyor dünya kadar haciz bunları tebliğ edin. Tebliğ ederken, o görevi yaparken size bir bedel ödeniyor mu? Ödenmiyor. Niye ödenmiyor? Bedavacılık, angarya suç değil mi? Angarya suçtur. Bir işi parasız ya da bir işi ücretsiz yaptıramazsınız kimseye. Anayasa diyor ki, angarya suçtur kabul edilemez diyor. Bunu da yaptırıyorsunuz.
Dolayısıyla muhtar kardeşlerim şundan emin olsunlar. Demokrasi bu ülkeye gelirken demokrasiyi önce muhtarlıktan başlayarak getireceğiz ülkemize ve muhtarlar gerçek anlamda demokrasinin temeli olacak.
Şimdi birazdan buraya oturacağım, sizler soru soracaksınız bende o sorularınıza cevap vereceğim. Sizden iki şey istiyorum. Bir, ya şu soruda Genel Başkana sorulur mu? Evet sorulur. Rahatlıkla sorun. Ben bunu bir dost toplantısı olarak kabul ediyorum. Birbirimizi daha iyi tanımalıyız, birbirimize güvenmeliyiz. Siyasette güven çok önemlidir. İkincisi, ya şu soruda Genel Başkana sorulur mu sorarsam Genel Başkan alınır mı? Alınmam niye alınayım rahatlıkla sorun rahatlıkla cevap vereceğim. Sizden isteğim, sorduğunuz her soruya samimi cevap vereceğim. Öyle alttan al, yukarıdan dolaş etrafını falan yandan bir şeyler yok öyle bir şey. Ne soruyorsanız gayet açık, gayet net düşüncelerimi söyleyeceğim. Birbirimizi daha iyi tanımak zorundayız. Ülkenin sağlıklı ve tutarlı bir yönetime ihtiyacı var. Önyargılarımızdan arınmak zorundayız. Önyargılarımızla çoğu zaman birbirimizi tanıyoruz. Önyargılarımızdan da arınacağız. Memleket bu haldeyken birbirimizi kucaklamak zorundayız.
Efendim beni dinlediğiniz için hepinize yürekten teşekkür ederim, sağ olun, var olun diyorum sorularını da bekliyorum.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler