26.05.2023

Faik Öztrak: “Bu Politikaların Devamı Halinde Türkiye Kızıl-Karanlık Pazartesiye Uyanır”

CHP Sözcüsü Öztrak, Türkiye’nin seçimin ikinci turuna hormonlu büyüme politikası nedeniyle, hız limitini aşmış ve aşırı ısınmış bir ekonomiyle girdiğini ifade eden Öztrak, “Döviz kuru, Merkez Bankası’nın arka kapısından yapılan satışlarla sürekli baskılanıyor. Döviz piyasasında ısınan düdüklü tencerenin basıncı her geçen gün artıyor. Bu gidişin sonunda ekonominin duvara toslamasının kaçınılmaz olduğunu artık herkes görüyor” diye konuştu.

Türkiye’nin çok büyük imkanlarına ve potansiyeline rağmen içinde bulunduğu kötü durumun sebebinin “kötü yönetim” olduğunu belirten Öztrak, “Bugün içinde olduğumuz kötü durumun, bir tek sebebi vardır o da kötü yöneticilerdir. Ve korkarım Türkiye, bu politikaların devamı halinde, kızıl-karanlık bir pazartesiye uyanır, halimiz Arjantin’den beter olur” dedi.

Siyaseten ellerinde kalan tek sermaye arsızlık olanların, sahte afişlerle, sahte videolarla milleti kandırmaya çalıştığını ifade eden Öztrak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Erdoğan ekranlara çıkıp, millete izlettikleri videoların montaj olduğunu, muhalefeti karalamak için millete yalan söylediklerini açık açık itiraf ediyor. Aslında bu apaçık sahtekarlıktır. Buna tevessül eden biri, artık bu ülkenin Cumhurbaşkanı olma kabiliyetini yitirmiştir. Ve milletimiz şunu bilir: Yalan ile yol alınmaz, yalan söyleyenle yola çıkılmaz.”

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Çorlu’da düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:


CEHALETİYLE ZULMETTİ

“Bir memleket ya ilimle ya da zulümle yönetilir.” Mevcut hükümette ilim olmadığını, ama zulmün çok olduğunu, yaşayarak gördük. Ekonomist olduğunu iddia eden Sarayın kibir abidesi, bir sabah kalktı, kimseyle istişare etmeden, “Faiz sebep, enflasyon netice” dedi. Kerameti kendinden menkul bu sözlerin ardından, bakan üstüne bakan değiştirdi. Merkez Bankası başkanlarını görevden aldı. Zaten yönetemediği için savrulan ekonomiyi, “Nas” dedi, “model” dedi krizin içine attı. Paramızı, Türk Lirasını pul etti. Enflasyon canavarını hortlattı. Hayat pahalılığını azdırdı. Bu aziz millete cehaletiyle zulmetti.

OLANI DA SATIYOR OLMAYANI DA

“Paramız pul olunca ihracat artacak ithalat azalacak, dış açık düşecek” dedi. Yalan oldu. Dış açığımız rekor üstüne rekor kırmaya devam ediyor. “Döviz rezervlerimiz artacak” dedi. O da yalan oldu. Zaten önceki iki seçime girerken, ekonomide istikrar görüntüsü vermek için, damadıyla birlikte, milletin 128 milyar dolarını, Merkez Bankası’nın arka kapısından buharlaştırmıştı. Merkez Bankası’nın tabela faizini düşürmeye başladıktan sonra da, bir o kadarını daha sattı. Seçimin birinci turundan bu yana da 6 milyar doları daha dibi delik kovaya boşalttı. Saray şimdi, Merkez Bankası’nın kasasında ne var ne yoksa, döviz demeden, altın demeden satıyor. Başka ülkelerden günlük borç alıyor. Onu da satıyor. Sarayın kibirlisinin ifadesiyle, “Körfez’den sistemimizin içine para depo eden ülkelerden” gelen paralar da güya Merkez Bankası’nı rahatlatıyor… Ama onlarda bir günde satılıp gidiyor. Günlük bilanço üzerinden hesaplanan net rezerv açığı bugün 80 milyar dolara dayandı. Çakma ekonomistin memlekete maliyeti her geçen gün ağırlaşıyor.

DİYANET’TE ENFLASYON %164

Paramız pul olmaya devam ediyor. Dolar kuru 20 liraya çıktı. Talimatlı faiz indirimlerinin başlamasından bu yana Türk Lirası dolar karşısında tam yüzde 55 oranında değer kaybetti. O günden bugüne, ekonomisi bize benzeyen ülkeler arasında parası en çok değer kaybeden ülke biz olduk. Erdoğan’ın bu sözü de yalan çıktı. “Hayat pahalılığı düşecek” dedi. Merkez Bankası tabela faizini indirmeye başladığında yüzde 19 olan enflasyon, TÜİK’in makyajına rağmen yüzde 85’leri gördü. Diyanet İşleri Başkanlığı her sene vekâlet yoluyla kurban kesim bedellerini açıklar. 2022’de 2 bin 250 lira olan bedel bu sene 5 bin 950 liraya çıkmış. Diyanetin enflasyonu yüzde 164!

GÜVENİ BİTİRDİ, RİSK PRİMİNİ FIRLATTI

Kıymanın kilosu 350 lirayı da geçti. Soğanın, domatesin kilosu 30 lirayı gördü. Hayat pahalılığının düşeceği de yalan çıktı. Verdiği sözlerin hiçbirini tutmayan, hepsi yalan çıkan Sarayın kibirlisi bütün tuşlara birden basmaya başladı. Piyasalara sürekli müdahale etti. Oyun devam ederken kural değiştirdi. Güveni bitirdi. “Seçim kaybedeceğimi bilsem de yapmam” dediği ne varsa hepsini yaptı. Ekonomi savunmasız kaldı. Alarm zilleri çalmaya başladı. Türkiye’nin Kredi Temerrüt Risk Primi (CDS) seçim öncesinde bu beceriksiz kadro gidecek beklentisiyle, 500 puanın altına kadar düşmüştü. Şimdi seçimin ikinci tura kalmasıyla yeniden 700 baz puanın üzerine fırladı. Risk primi yükseldikçe, dışarıdan borç alırken ödediğimiz faiz de aynen riskli şoförün sigorta poliçesi gibi sürekli artıyor. Türkiye’nin kısa vadeli dış borcu, 161 milyar doların üzerine çıktı. Bu bir rekor!

İŞLER ŞİRAZEDEN ÇIKTI

İşler artık şirazesinden çıktı. Dış açık, bütçe açığı azdı. Döviz fren tutmuyor. Erdoğan, seçimin birinci turundan hemen sonra, bu gidişi nasıl çözmeyi düşündüğünü de gösterdi elini açık etti. Hemen seçimin ertesi günü kredi kartından nakit çekimini ve kredi kartıyla yapılan bazı alışverişleri sınırladı. Bankalar, “Bu kadarı da fazla” dedi. Vatandaş, bankalardan kredi alamaz oldu. KOBİ, çiftçi, karttan nakit çekemez hale geldi. Piyasalardan isyan sesleri yükselmeye başlayınca, seçimin birden bire daha bitmediğini hatırladı, U dönüşü yapıverdi. Ama bu işler Pandora’nın kutusu gibidir. Bir kere kutuyu açınca, dışa saçılanlar geri girmez. Saray “döndük” dese de, pek çok banka hala nakit avansa kısıtlama uyguluyor. Artık bankadan döviz almayı geçtik, varsa hesabınızdaki birkaç yüz dolar dövizi çekmek için bile önce bankaya gidip sıraya girip isminizi yazdırmanız gerekiyor. Kendi paranızı alabilmek için kuyruğa girip sıra bekliyorsunuz.

BU GİDİŞİNİ SONU DUVARA TOSLAMAK

Finans sektörü, “Yaşananlar, eğer bu yönetim devam ederse neler yaşayabileceğimizin habercisi” diye açıklamalar yaptı. Tekstil sektörünün temsilcileri, “Sabah aldın aldın, sonra döviz yok. Fabrikalar kilitlenmek üzere, böyle sürerse seri iflaslar görebiliriz” diye uyarıyor.

Seçimin ikinci turuna hormonlu büyüme politikası nedeniyle, hız limitini aşmış ve aşırı ısınmış bir ekonomiyle giriyoruz. Döviz kuru, Merkez Bankası’nın arka kapısından yapılan satışlarla sürekli baskılanıyor. Döviz piyasasında ısınan düdüklü tencerenin basıncı her geçen gün artıyor. Bu gidişin sonunda ekonominin duvara toslamasının kaçınılmaz olduğunu artık herkes görüyor. O nedenle de ülkenin risk primi rekor üstüne rekor kırıyor.

HİTLER’İN KİTABINDAKİ YALAN TAKTİKLERİ

Tüm bu tablonun müsebbibi olan, koltuğunu kaybetme korkusuyla gözü dönen, Saray Hükümetinin mecalsiz, kifayetsiz, yönetme kabiliyetini yitirmiş başı, ekonomi konuşulmasın, yaklaşan felaket fark edilmesin diye, “Kitleler, küçük yalanlardan çok büyük yalanların kurbanı olurlar. Çarpıcı ölçüde arsız olan yalan, ardında her zaman izler bırakır. Dünyanın tüm uzman yalancıları bunu bilir” diyen Hitler’in kitabında yazdığı yalan taktiklerini uygulamaya çalışıyor. On parmağında on kara, rakibi Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na sürmeye kalkıyor. Sahte afişlerle, sahte videolarla milleti kandırmaya çalışıyor. Bunların siyaseten, ellerinde kalan tek sermaye arsızlıkları… Erdoğan ekranlara çıkıp, millete izlettikleri videoların montaj olduğunu, muhalefeti karalamak için millete yalan söylediklerini, açık açık itiraf ediyor. Aslında bu apaçık sahtekarlıktır. Buna tevessül eden biri, artık bu ülkenin Cumhurbaşkanı olma kabiliyetini yitirmiştir. Ve milletimiz şunu bilir: “Yalan ile yol alınmaz, yalan söyleyenle yola çıkılmaz.”

İKİNCİ TURDA MASKELER DÜŞTÜ, SEÇİM NET OLACAK

İkinci turda artık herkesin maskesi düştü. Yalancıların yalanları ortaya döküldüğüne, sahte muhalifler de sahneden çekildiğine göre, 28 Mayıs’ta artık çok net bir seçim yapacağız. Bu seçim, hakikat ile derin kurgu arasında, aydınlık ile karanlık arasında, millet için çalışanla bir avuç yanaşma, faiz lobisi, dolar baronu için çalışan arasında olacak.

ERDOĞAN MI, KILIÇDAROĞLU MU?

Bu seçimde milletimiz, iki aday arasında kararını verecek. Bugüne kadar millete verdiği sözlerin hiç birini tutmayan, müflis, metal yorgunu, yönetme kabiliyetini kaybetmiş, başarısız yönetici Erdoğan mı? Yoksa, daha iktidara gelmeden vatandaşa verdiği sözleri hükümete zorla yaptırabilen, emeklinin bayram ikramiyesi almasını, EYT sorununun çözülmesini, memura 3.600 ek göstergenin verilmesini sağlayan, gece gündüz çalışıp millet için projeler üreten, “Kral değil kural olmalı” diyen, “Sadakat değil bana liyakat lazım” diyen, kendi belediyelerinin yönettiği yerlerde, vatandaşa verdiği her sözü tutan, Kemal Kılıçdaroğlu mu? Bu seçimde milletimiz, nasıl bir ülkede yaşamak istediğine karar verecek.  Eskiden çuvalla alınan soğanın, artık taneyle alındığı, eskiden taneyle alınan karpuzun, artık dilimle satıldığı, bir kilo etin 500- 600 liraya, bir kalıp peynirin 200-300 liraya çıktığı, vatandaş banka hesabındaki dövizi sıraya girmeden çekemediği, bankaya gittiğinde kredi kapılarının yüzüne kapandığı, insanların bir somun ekmeğe muhtaç olduğu, yorgun Erdoğan’ın yönetemediği bir ülkede mi? Yoksa, millete hizmet aşkıyla gece gündüz koşan, plan, program ve projeleriyle, içeride ve dışarıda güveni sağlayacak, ekonomiyi önce feraha çıkaracak, sonra milleti refaha kavuşturacak, Türkiye’yi dünyada yükselen yıldız yapacak, “Hak, hukuk, adalet” diyen, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönettiği bir ülkede mi?

SIĞINMACILAR KALACAK DİYEN Mİ GİDECEK DİYEN Mİ?

Bu seçimde, milletimiz ülkeyi kimin nasıl yöneteceğine karar verecek. Ülkeyi, milyonlarca sığınmacıyı, kaçağı ülkeye dolduran, bu ülkenin gençlerinin işlerini onlara veren, “Sığınmacıları göndermeyeceğim” diye bas bas bağıran, bu güzelim ülkeyi yönetemeyerek, gençlerin, bırakın bir ev, bir arabayı, bir akıllı telefon sahibi olma umudunu bile bitiren, vatanını çok sevmesine rağmen umudunu yitirdiği için başka ülkelerde gelecek kurmayı seçen ve yetişmiş evlatlarımızın arkasından “Giderlerse gitsinler” diyen, bu ülkenin gençlerini, evlatlarımızı umursamayan Erdoğan mı? Yoksa, sığınmacıları iki yıl içinde ülkelerine geri göndermeye, onların ellerinden aldığı işleri gençlerimize iade etmeye kararlı, “Gençlerimiz ülkelerine dönsün, hiçbir çocuk yatağa aç girmesin” diyen Kemal Kılıçdaroğlu mu ülkeyi yönetecek? Karar ver.

YORGUN YÜZÜNÜ KAT KAT MAKYAJLARLA GİZLEMEYE ÇALIŞIYOR

Yorgun yüzünü kat kat makyajla gizlemeye çalışan, elini kaldıracak mecali bile olmayan, uzatılan bir bardak suya korkuyla bakan, tüm dünyada, seçim öncesi rakipler televizyonlarda karşı karşıya gelirken bizde, rakibinin karşısına çıkmaktan korkan Erdoğan mı? Bu ülkenin gençleriyle el ele Hak-Hukuk-Adalet için Ankara’dan İstanbul’a yürüyen, “Yiğitsen er meydanına gel, televizyonda karşıma çık, milletin terazisinde tartılalım” diyen Kemal Kılıçdaroğlu mu?

GENEL BAŞKANIMIZ MEYDAN OKUDU

Genel Başkanımız son TRT konuşmasında Erdoğan’ın, ülkeyi milyonlarca düzensiz göçmenle nasıl doldurduğunu, kahraman ordumuza kumpas kuranlara nasıl yol verdiğini, tek tek anlattı. “Erdoğan benim karşıma çıkmaya cesaret edemez. Çünkü o da çok iyi biliyor ki PKK'yla masaya oturan, gizli saklı müzakereler yürüten kendisidir” dedi. Dün de Erdoğan’a bir kere daha rest çekti. “Sadece görüştüğünü söylemiyorum Erdoğan, sen teröristlerin hamisisin! Madem kanıt istiyorsun, meydan okuyorum sana. Kendi televizyonun TRT’de, bu akşam, yarın ya da Cumartesi günü çık karşıma. Senin teröristlerle işbirliği yapan bir namert olduğunu herkese ispat edeceğim!” diye meydan okudu. Ama Erdoğan “şöhret, möhret” deyip yine kaçtı. En son 21 yıl önce sen rahmetli Baykal’ın karşısına şöhret olmak için mi çıktın? Bu şöhret meselesi değildir, bu iş cesaret meselesidir. Sen de biliyorsun ki ne teröristlerle işbirliği yaptığına, ne ekonomiyi kimler için viraneye çevirdiğine, ne de milletin tenceresini nasıl boşalttığına, cevap veremezsin. 

BU POLİTİKALARIN DEVAMI HALİNDE TÜRKİYE KIZIL-KARANLIK PAZARTESİYE UYANIR

Milletimiz çok büyük bir millettir. Devletimiz çok büyük bir devlettir. Ekonomimizin potansiyeli çok yüksektir. Alınan her tedbire büyük bir hızla cevap verir. Coğrafi konumumuz eşsizdir. Dünyanın kalbindeki Türkiye’den 4,5 saatlik uçuş mesafesinde 1,5 milyarlık nüfusa, 58 ülkeye ve 21,5 trilyon dolarlık pazara erişmek mümkündür. İş insanlarımız her türlü zorluğu aşabilir. Gerekirse dünyanın öbür ucuna ulaşır. Üretir, geliştirir, ticaretini ahlakıyla yapar. Topraklarımız bereketlidir. Bu ülke tarımın başladığı bastonu saplasan yeşertecek mümbit topraklar üzerine kurulmuştur. Çiftçimiz, emekçimiz yoku var eder. Çiftçimiz alın teriyle, gerekirse bozkırdan bir vaha yaratır. Ve en önemlisi nüfusumuz hala gençtir. Gençlerimiz de taşı sıksa suyunu çıkartır. Türkiye’nin imkanları da, potansiyeli de çok büyüktür. Bugün içinde olduğumuz kötü durumun, bir tek sebebi vardır o da kötü yöneticilerdir. Ve korkarım Türkiye, bu politikaların devamı halinde, kızıl-karanlık bir pazartesiye uyanır, halimiz Arjantin’den beter olur.

TEK KİŞİLİK REJİM İSTİKRARSIZLIK GETİRİYOR, İKİ KERE İKİ DÖRT

Türkiye’nin ihtiyacı, doğru bir yönetimdir. Dengesiz, frensiz, tek kişilik bu ucube sistemin ülkemize istikrar değil, istikrarsızlık getirdiğini bu millet yaşayarak görmüştür. Pazar günü kurulacak sandık bu anlamda, önümüze çok önemli bir fırsat sunmaktadır. Pazar günü yapılacak ikinci tur oylamanın ardından, yürütmenin başına Kemal Kılıçdaroğlu geldiğinde çok daha sağlıklı ve dengeli, istişareye, denetime ve uzlaşmaya dayalı, bir yönetim anlayışı da gelecektir. İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerimizde de, meclis çoğunluğu ayrı partilerde, başkanlıklar bizde. Buna rağmen, Belediye Başkanlarımız, bütün işleri tıkır tıkır hem de önceki dönemlerden çok daha başarılı bir şekilde götürüyorlar. Biz zaten CHP iktidarında; “Kesin Hesap Komisyonu Başkanı muhalefetten olsun ki bizi en sağlıklı ve en iyi şekilde denetlesin, en etkili şekilde denetlesin. Meclis’te oluşacak uzlaşma kültürü, toplumun tamamına yayılsın” dedik. Şimdi bu iddiamızı Türkiye çapına yayacağız. Tek kişilik rejim istikrar değil istikrarsızlık getiriyor. Bu iki kere iki dört… Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı’nda dengeli bir yönetim kurulacak. Milletimiz yeniden bir birine sarılacak. Türkiye hak ettiği huzura ve refaha ulaşacak.

ŞAHSIM HÜKÜMETİ MİLLET İRADESİNE YABANCILARI MUSALLAT EDİYOR

Aziz Milletimiz, mühür senin elinde. Karar senin. Kararını ver! Körfezden gelen depo paralar sisteme sokuluyor, Ruslar doğalgaz alacaklarını erteliyor. Havalimanlarına kurulan sandıklarda Türkçe bile bilmeyen yabancılar Türkiye’nin geleceğine karar veriyor. Kuveyt’te hiç bilmediğimiz, bu ülkede hiç yaşamamış insanlar Tayyip Erdoğan’a oy vermek için sıraya giriyor. Bu en önemli seçimde oy kullanıyor. Bu Şahsım Hükümeti, ülkenin geleceğini yabancıların eline bırakıyor. Senin iradene yabancıları musallat ediyor. Buna izin verme! Dikkatli ol! Sandığa git! Oyunu bu ülkenin aydınlık geleceği için kullan!

OYUNU KULLAN BAHARLAR GELSİN

Sen oyunu kullan, haksız, hukuksuz, kuralsız yönetim anlayışı son bulsun. Sen kararını ver, milleti görmeyen, sesini duymayan, vatandaşını unutan bu hükümet değişsin, sorunları çözecek kadrolar iş başına gelsin. Bu topraklara yine baharlar gelsin. Umutlar yeşersin. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.


Gündem'den Öne Çıkan Haberler