04.10.2011

4 Ekim 2011 tarihli TBMM Grup Toplantısı Konuşması

Genel Başkan Kılıçdaroğlu TBMM’de, “Dilsiz demokrasi, örtülü diktatörlük ve o diktatörlüğe çanak tutmaktır” dedi.

-”TBMM Başkanı Meclis çalışmalarının Meclis televizyonundan yayınlanması konusunda TRT Genel Müdürü’ne söz geçiremiyorsa Allah aşkına bu Başkan kime söz geçirecek?”

-“Deniz Feneri’ndeki köstebek Bakan kim Sayın Başbakan, bir çık anlat Allah aşkına”

-“Bir Başbakan karnından konuşmaz. Başbakan hemen bugün,ima ettiği CHP’li belediyelerin isimleri ile birlikte bildiği her şeyi, ayrıntıyı gizlemeden ve atlamadan kamuoyuna açıklasın. Şerefli bir Başbakan’ın yapması gereken budur”

-“Şerefli bir Başbakan bu konuda ne bilgi ve ne belgeye sahipse,gizlice benimle değil basının ve televizyonların önünde Türk halkı ile acilen paylaşsın. Aksi takdirde şerefli Başbakan görevini ihmal etmiş ve suç işlemiş olacaktır…”

-“Yeni anayasa hazırlığı süreciyle eş zamanlı olarak siyasi partiler yasasının değiştirilmesi, yüzde 10 seçim barajının düşürülmesi,iç hukuk düzenlemelerinin yapılması, KHK’ların komisyon ve Genel Kurulda ele alınması, özel yetkili mahkemelere son verilmesi gerekir”

-”MİT-PKK görüşmesi diyorlar. MİT-PKK görüşmesi değil, Başbakan’ın özel temsilcisinin yaptığı görüşme. Bu görüşmede yüzde 95’lik anlaşma sağlandığı söyleniyor. Çık anlat. Bu mutabakat ne? İlla internet sitesine konulan haberlerle mi öğreneceğiz”

-“Özel görüşme terörü sonlandırmak için değil, ötelemek için yapıldı. Seçimler sırasında PKK, 3 kez ateşkesi ertelediğini açıkladı. AKP, seçimlere terörün olmadığı ortamda gitmek istiyordu, bunun pazarlığını yaptı. Bu yol, terörü sonlandıracak yol değil. Analar ağlamaya devam ediyor Bunun hesabını soracağız”

-”Başbakan’ın özel temsilcisi CHP’yi, PKK yetkililerine şikayet ediyor. Bu tür görüşmeler terörü sonlandırmaz, terörü azdırır. Fatura Başbakan Erdoğan’a mı çıkıyor? Erdoğan nasıl olsa bir yere giderken bin-bin beş yüz korumayla gidiyor”

-“Eskiden KİT’lerde arpalıklar vardı, yönetim kurulu üyelikleri. Seçimi kaybedenler, yandaşlar arpalıklara atanırdı. KİT’ler özelleştirildi, yağma dönemi bitti. Şimdi bakan yardımcılıkları oluşturuluyor, yağma düzenini bakanlıkların içine taşıdılar. Eski milletvekilleri, seçime girmiş kaybetmiş olanlar, bakan yardımcılıklarına atandı.”

-“Yandaşlara devletin kaynağını ayırmak, onlara devletin kaynağını vermek, yağmayı bu şekilde meşrulaştırmak doğru mu? Yeni bir yöntemle yola çıktılar, Bakanlıkları arpalığa dönüştürdüler”

-“Mayınlı arazilerin, 44 yıllığına ihalesiz İsrail’e verilmesi için yasa çıkaran AKP Hükümeti, iptali için Anayasa Mahkemesine başvuran CHP. Bu durumda İsrail’in savunucusu, avukatı kim? AKP “

-”Ergenekon” davası dosyalarında özel görüşmeler de yer aldı, milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınmadı…”

-“Atatürk ilke ve devrimlerinden duydukları rahatsızlıklar KHK’larda yer aldı”

Genel Başkan Kılıçdaroğlu TBMM’de, CHP Grup Genel Kurulu’nda haftalık sunumunu yaptı ve “Dilsiz demokrasi, örtülü diktatörlüktür. O diktatörlüğe çanak tutmaktır” dedi.

CHP Grubu’nda “Deniz Feneri’ndeki köstebek Bakan kim Sayın Başbakan, bir çık anlat Allah aşkına” diyen Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle:

“Değerli milletvekilleri, saygıdeğer konuklar; hepinize merhabalar.

Bugüne kadar parlamentonun bir geleneği vardı. Grup konuşmaları TRT 3’ten canlı yayınlanırdı, vatandaş da dinlerdi politikacılar acaba ne söylüyor diye. Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir arkadaşımız dün CHP Grubunu arıyor. “Salı konuşmalarını eskiden olduğu gibi canlı vereceğiz.” Biz de böyle bir yayının yapılacağını biliyorduk. Ama bugün, yine telefon geliyor “Biz verecektik ama TRT Genel Müdürü direniyor, vermiyor.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı bu görüşmelerin canlı yayınlanacağını söylüyor, ama Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı TRT Genel Müdürüne söz geçiremiyor. Soru şu: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, TRT Genel Müdürüne söz geçiremiyorsa, Allah aşkına, bu Başkan kime söz geçirecek? Buradan kendisine söylüyorum. Onun haklarını da, meraklanmasın, biz savunacağız. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla hiç kimse bu düzeyde görüşemez, hiç kimse direnç gösteremez. Yasama Organı güçlü bir organdır, güçlü bir organ olmak zorundadır, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı da devlet protokolünde çok önemli bir yerdedir. Belki kendisi farkında değildir, söylediği sözün ne anlama geldiğini bilmiyordur ama biz hatırlatalım. Dilsiz demokrasi örtülü diktatörlüktür. O diktatörlüğe çanak tutmasın.

Değerli milletvekilleri ilk grup toplantısını yapıyoruz. Sizleri konuklarımızı saygıyla selamlıyorum. Bu yasama döneminde bize büyük görevler düşüyor. Büyük görevler düşüyor derken aslında şunu kastediyorum ben: Türkiye ciddi sorunlarla karşı karşıya. Bu sorunların temel kaynağı ülkeyi yöneten AKP iktidarı. Söylemlerde müthiş tutarsızlıklar var, bir kısmına biraz sonra değineceğim, insan hakları ihlalleri artık sıradanlaştı, yolsuzluklar AKP’nin ihtisas alanına dönüştü, dış politikada zemin kaybeden Türkiye gittikçe itibarsızlaşıyor, demokrasi özlemeni dile getirmek, demokrasi söyleminde bulunmak neredeyse suç olmaya başladı, 60’a yakın gazeteci hapislerde. Terör almış başını gidiyor ve bir başbakan, tüm bu sorunları görmezden gelerek yurt dışı gezilerine devam ediyor. Onun için diyorum, bizim sorumluluğumuz çok ağır, bizim görevimiz çok ağır. Bizim sorumluluğumuz sadece bize karşı değil, ülkeye karşı sorumluluğumuz var, yarınlara karşı sorumluluğumuz var, çocuklara karşı sorumluluğumuz var, sivil toplum örgütlerine karşı sorumluluğumuz var, işçilere, çiftçilere, memurlara, emeklilere karşı sorumluluğumuz var. Bizim dışımızda sorumluluğunun bilincinde olup iktidara yaptıkları hataları hatırlatacak başka bir güç de neredeyse kalmadı. Biz, bu açıdan büyük bir sorumluluk altındayız, bu sorumluluğumuzu çok iyi biliyoruz. Şunun için söylüyorum sorumluluğumuz neden ağır diye. Siz hiç üniversitelerin konuştuğunu duydunuz mu? Hani üniversiteler bağımsız idi. Siz hiç işçi sendikalarının, ensesine vurup ağzından lokması alınan işçi sendikalarının konuştuğunu duydunuz mu? Siz hiç varlığını AKP iktidarına borçlu olan memur sendikalarının haksızlıklar karşısında konuştuğunu duydunuz mu? Siz hiç susturulmuş yandaş medyanın ya da susturulmuş medyanın haksızlıklara karşı bir şeyler yazabilir miyiz diye düşündüğünü duydunuz mu? O açıdan bütün sorumluluk, bütün yük 135 Cumhuriyet Halk Partisinin omuzlarındadır ve milletvekillerinin omuzlarındadır.

Siz hiç, siyasallaşan yargının adalet dağıttığını duydunuz mu? Her şeyi biz dile getireceğiz, her yerde biz olacağız, her ortamda biz konuşacağız. Başka bir seçeneğimiz yok, başka bir arayışımız da yok. Demokrasi içinde bu sorunu çözeceğiz. Bu ülkeye demokrasiyi ve özgürlüğü getirmek Cumhuriyet Halk Partililerin temel görevidir, o görevi yapacağız. Onun için dedim ki, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin görevleri ve sorumlulukları ağırdır. Bu bilinçle hareket edeceğiz ve bu bilinçle kitlelere gideceğiz, fabrikalara gideceğiz, tarlalara gideceğiz, direniş yapan kadınlara gideceğiz, onlara diyeceğiz ki umutsuzluğa sakın kapılmayın. Eskiden daha güçlü bir CHP Grubumuz var. Bu dönemde parlamentoda haksızlığa göz açtırmayacağız, uyumsuzluğa göz açtırmayacağız, adaletsizliğe göz açtırmayacağız, dakika dakika, saat saat bütün olumsuzlukları takip edeceğiz. Komisyonlarda, genel kurullarda çalışacağız. Tehditlere boyun eğmeyeceğiz, şantajlara boyun eğmeyeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bazı gazeteler yazmıştı. “CHP Milletvekilleri yaz aylarında tatilde, AKP’liler çalışıyor, CHP’liler tatilde” diye. Hiç ses çıkarmadım çünkü ben de biliyordum ki CHP milletvekilleri çalışıyor. Her arkadaşımdan 5 Eylül itibariyle bütün yaz boyunca yaptığı çalışmaların raporunu istedim. Bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim. Hepiniz çalıştınız, hepiniz uğraştınız, hepiniz bazen kendi seçim bölgenizde, bazen kendi seçim bölgenizin dışında çalıştınız ve şimdi ağırlığımızı Parlamento grubuna vereceğiz ama yine Türkiye’nin her tarafında olacağız. Yani biz, tatil yapıyor değil… Tatil, elbette ki insan hakkıdır, elbette ki yapılacaktır ama biz bu dönemde her zamankinden daha fazla çalıştık, çalışacağız.

Dün, kadın milletvekillerimiz iki gruba ayrıldılar. Bir grubu Erzurum Tortum’a gitti. HES direnişini yapan Nene Hatun’un torunları kadınlarla beraber oldular. Bir grup kadın milletvekilimiz de Siirt ve Batman’a gitti başsağlığı dileğinde bulunmak, onların acılarını paylaşmak üzere. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak doğuda da batıda da, güneyde de kuzeyde de, her yerde olacağız. Karamsarlık yok, yılgınlık yok, direneceğiz mutlaka ve mutlaka başaracağız, bu bizim görevimiz.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz Parlamento tatildeyken Parlamentonun görevini hükümet üstlendi. 22 kanun hükmünde kararname çıkardılar, bir kısmının da geleceği söyleniyor. Çoğunluğu olan bir siyasal partinin, kanun hükmünde kararname çıkarması aslında bir demokrasi ayıbıdır. Çoğunluğunuz var, toplayın Parlamentoyu çalışalım, gece yarılarına kadar çalışalım, yasaları çıkaralım. Kanun hükmünde kararname 12 Eylül ürünü bir anlayıştır. Nasıl olsa Meclisin işlevi yoktur, Meclisi kapatsam da olur, ben yürütme organı aynı zamanda yasamanın da görevini yapar, o anlayışla gidiyorlar. Hani, bunlar 12 Eylül’e karşıydı ya (!) Tam karşı değil, tam aksine 12 Eylül ürünü düşüncelerin yanında yer alan bir siyasal anlayışla karşı karşıyayız. Parlamento işlevsiz bırakıldı ve kanun hükmünde kararnameler çıkarıldı. Burada göz ardı edilmemesi gereken bir konu var. Eskiden, hatırlarsanız, KİT’lerde arpalıklar vardı, yönetim kurulu üyelikleri. Seçimi kaybedenler, yandaşlar KİT’lerin yönetim kurullarına atanırdı, altlarına birer araba, birer sekreter, dolgun maaş, telefonlar, tatiller her şey verilirdi. KİT’ler özelleştirildi, yağma dönemi bitti, ne yapacaklar? Şimdi bakan yardımcılıkları oluşturuyorlar. Yağma düzenini bakanlıkların içine taşıdılar. Eski milletvekilleri, seçime girip kaybetmiş olanlar hepsi şimdi bakan yardımcılıklarına atanıyorlar. Ne için atanıyorlar? Bakan yok mu? Var. Ya eskisi yanlıştı ya da yenisi yanlış. Yandaşlara devletin kaynağını ayırmak, onlara devletin kaynağını vermek, yağmayı bu şekliyle meşrulaştırmak doğru mu arkadaşlar? Yeni bir yöntem, yeni bir yolla yola çıktılar, arpalığa dönüştürdüler kanun hükmünde kararnameyle bakanlıkları.

Biz bu süre içinde Anayasa Mahkemesine başvurduk yetki kanunu alınır alınmaz. Bunun Anayasaya aykırı olduğu söyledik. Anayasa Mahkemesi yürürlüğü durdurma talebimizi şu ana kadar karara bağlamış değil. Anayasa Mahkemesi öyle anlaşılıyor ki, yetki yasasının süresinin dolmasının bekliyor, kanun hükmünde kararnameyle ilgili başvurumuza bakmak için. AKP çalışsın, AKP Anayasaya aykırı düzenlemeleri yapsın, ben sesimi çıkarmayayım anlayışı. Bu anlayış, yargıya güveni azaltıyor. Bu anlayış, Anayasa Mahkemesine güvenimizi yıpratıyor. Bu anlayış, Anayasa Mahkemesinin temel işlevinin Anayasaya aykırılıkları görmek değil, Anayasaya aykırılıkları görmemek anlayışıdır. Bu anlayışı mutlaka Anayasa Mahkemesi üyelerinin yeniden gözden geçirmeleri gerekiyor. Siz yürürlüğü durdurma talepli başvurmuşsunuz, acilen bakılması lazım. Anayasaya aykırılık var mı yok mu, bunu bir an önce bakıp karara bağlamanız lazım ama bağlanmadı ve tablo devam ediyor.

Bir başka önemli gerçek daha var arkadaşlar. Parlamento eski hükümete kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verdi. Hükümet değişti, yeni bakanlıklar kuruldu, şimdi bu hükümet kanun hükmünde kararname çıkarmaya devam ediyor. Anayasa Mahkemesi bu gerçeği göre göre, bile bile hâlâ suskunluğunu sürdürüyorsa orada bir sorun var demektir.

Kanun hükmünde kararnamelerle şunu gösterdiler: Atatürk ilke ve devrimlerinden duydukları rahatsızlıklar kanun hükmünde kararnamelerinde yer aldı. Yine kanun hükmünde kararnameyle Millî Eğitim Bakanlığının merkez tüm üst düzey yöneticilerini görevden aldılar. Amaç, onlar yargıya başvurmasın. Bu adalet mi? Bu hukuk mu? Böyle bir anlayış olabilir mi? Ama maalesef bunu da yaptılar.

Değerli milletvekilleri, Parlamento tatildeyken önemli gelişmeler oldu. Zaman zaman tartıştık ama izin verirseniz bir iki temel noktada düşüncelerimizi aktaralım. Biliyorsunuz Gazze’ye yardım götüren 9 yurttaşımız hunharca öldürüldü, katledildi. Hukuka aykırı olarak katledildi, insan haklarına aykırı olarak katledildi. Bütün Türkiye, o 9 yurttaşımızın haklarının aranması için hükümete açık çek verdi. Biz de verdik, haklarını arayın, o çocuklarımızın kanı yerde kalmasın dedik. Çıktılar bir konuşma yaptılar. Dediler ki, “Biz arayacağız. Birleşmiş Milletlerde bunların haklarını arayacağız” dediler. İyi, arayın. Özel temsilci de görevlendirdiler. Bir baktık, Birleşmiş Milletlerden rapor çıktı, İsrail’in Gazze ablukası meşrulaştırıldı. Hiçbir hükümetin, İsrail hükümetine bundan daha büyük bir desteği olamaz. Açıkça dediler ki, “Gazze ablukası meşrudur” Bunu sağlayan kim? AKP Hükümeti. Sözde, İsrail’le kavga ediyorlar. Ve bir başka temel olgu arkadaşlar. Bu karar ve düzenlenen rapor 5 ay hükümetin elinde bekledi. 5 ay bunu gizlediler, kamuoyuna açıklamadılar. Ne zaman açıklandı? Malatya Kürecik’e İsrail kalkanı konulduğu zaman. Cambaza bak dediler, milleti kandırmak istediler. Biz millete dedik, sakın aldanmayın, bu füze kalkanı bizi korumuyor. Temel amaç, İran’a karşı İsrail’i korumak ve halkın dikkatini başka yöne çekmek için kıyameti kopardılar. Ama 5 ay ellerinde tuttukları raporu halka anlatmadılar, halktan gizlediler değerli milletvekili arkadaşlarım. Bu arada bizi İsrail’in avukatı olmakla da suçladılar. Geçen dönem Parlamentoda görev yapan arkadaşlarım gayet iyi bilirler. Mayınlı arazilerin 44 yıllığına, ihalesiz olarak İsraillilere verilmesi için yasa çıkaran kimdi? AKP hükümeti. O yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine başvuran kimdi? Cumhuriyet Halk Partisi. İptal ettiren kimdi? Cumhuriyet Halk Partisi. İsrail’in avukatı kim? Adalet ve Kalkınma Partisi. Kürecik’e konulan radar neyin radarı söyleyeyim. Bu bir Amerika Birleşik Devletleri radarıdır. İsrail’deki muadiliyle eşgüdümlü çalışacaktır. Bu radar İran’a yöneliktir. Sağlanan istihbaratı İsrail kendi güvenliği için kullanacaktır, radar karşılığında Türkiye’ye hiçbir şey verilmemiştir. Bunu söyleyen ben değilim. Şimdi bunu ben söylüyorum ama bunu söyleyen Amerika Birleşik Devletleri’nin Dışişleri yetkilileri. Sayın Başbakana Amerika’ya gittiğinde soruldu. Dendi ki “Sayın Başbakan, bu İsrail kalkanının İsrail’in korunması amacıyla konduğunu, bilgilerin İsrail’le paylaşılacağını söylediler, ne diyorsunuz?” Sayın Başbakanın verdiği yanıt şöyle: “Onu düzelttiler ve onunla ilgili açıklama yapacaklar.” Hiç açıklama duydunuz mu Amerika’dan? Açıklama yok. Sayın Başbakana söylemek isterim: Amerika’da diyorsun ki “Amerikalılar yaptıkları açıklamaları düzeltecekler.” Düzeltmiyorlar. Sen bir başbakansın, senin sözün yerde kaldı. Sen, gerçekleri söylemiyorsun ve gerçekleri bu milletten özenle gizliyorsun. O gerçekleri ortaya çıkarmak da Cumhuriyet Halk Partisinin temel görevidir ve bunu yapacağız.

Bu rapor, Birleşmiş Milletlerin Gazze’yle ilgili raporu bizim dışişleri tarihimizin en büyük hezimetlerinden birisidir arkadaşlar. Bu arada başka bir gelişme daha oldu. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, doğalgaz ve petrol arıyor. Bizimkiler yine estiler gürlediler “asarız, keseriz” dediler. Şimdi sizlere tarih vereceğim arkadaşlar. 17 Şubat 2003, Mısır’la Münhasır Ekonomik Bölgenin Sınırlandırılması Anlaşması yapılıyor, bizimkilerden tık yok. 17 Ocak 2007, Lübnan’la aynı anlaşma yapılıyor, bizimkilerden yine tık yok. 26 Ocak 2007, 13 bölge belirleniyor, 11’i için uluslararası ihaleye çıkılıyor, bizimkilerden yine tık yok. 17 Aralık 2010, İsrail’le sözleşme yapılıyor, bizimkilerden yine tık yok. Sonra, petrol ve doğal gaz arama platformu geliyor Akdeniz’e, Akdeniz’de aramaya başlayacak bizimkiler kıyameti koparıyorlar “yapamazsın, edemezsin” diye. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminden birisinin yaptığı açıklama şu: “Onlar konuşurlar hiçbir şey yapamazlar, biz yolumuza devam edelim.” Kim haklı? Bunlar konuştular, onlar yollarına devam ettiler. Onlar doğal gaz ve petrolü arayacaklar, biz bir şey yapmadık. Bir şey yapmadık dersek belki haksızlık yapmış oluruz. 33 yıllık Piri Reis’i biz de gönderdik. İman kuvvetiyle gitti, bakalım ne yapacak.

Değerli arkadaşlar, sıfır sorun yaşadığımız ülkelerden birisi de biliyorsunuz Suriye. Suriye’ye gittik ortak bakanlar kurulu topladık, vizeleri kaldırdık, ortak barajın temelini attık “kardeşim” dedik, Suriye sokaklarında gezdik, bol miktarda alkış aldık, her şey çok iyi idi. Bir sabah kalktık, Sayın Erdoğan celallenmiş. Vay efendim “Bıçak kemiğe dayandı, sabrımız tükendi. Bu son uyarımızdır.” Ne oldu dedik, savaş mı çıkıyor. Çünkü bir başbakan “Bu son uyarımızdır diyorsa, bıçak kemiğe dayandı” diyorsa herhalde arkasından savaş gelecek demektir. Baktık öyle bir şey yok. Kırkı aşkındır son uyarı yapılıyor, ama onlar bildiklerine devam ediyorlar. Sen demokrasi mi istiyorsun? Biz de istiyoruz. Özgürlük mü istiyorsun? Biz de istiyoruz. İnsan haklarına saygı mı istiyorsun? Biz de istiyoruz. Bunun yolu savaş değil, başka bir ülkeye savaş açarak bunu sağlayamazsınız. Bunun yolu iyi diyalog kurmak ve o diyalogu sürdürmektir. Samimi söylüyorum, bizim dizi filmlerimiz Orta Doğu’da, Arap ülkelerinde AKP’nin demokrasi anlayışını değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasi anlayışını oralarda tanıtıyor. Tehdit, şantaj, kırk son uyarı… Onlar da dediler ki “Son uyarı mı, seninle ticari ilişkimi kesiyorum arkadaş.” 1 milyar dolar zarar bizim sırtımıza yüklendi. Ben merak ediyorum, hiçbir Avrupa Birliği ülkesi Suriye’ye ambargo uygulayacağız dedi mi? Hiç kimse söylemedi. Biz yaptık, biz uyguluyoruz ve yalnız kaldık değerli arkadaşlar.

Dış politikaya şöyle bir bakın arkadaşlar. Mısır, kardeşimizdi. Gitti 2003’te Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle anlaşma yaptı. Lübnan kardeşimizdi, sözümüzden çıkmazdı, Hariri’yle kol kola idik. Gitti, Güney Kıbrıs Rum kesimiyle anlaşma yaptı. Suriye kardeşimizdi, şimdi artık düşmanımız oldu. İran’la aramız iyi idi. Ne oldu? Kalkanı kurduk, İran’la da arayı bozduk. İsrail, bizim Orta Doğu’daki stratejik müttefikimiz idi. Öyle bir politika izledik ki şimdi İsrail ve Suriye karşılıklı düşmandı, şimdi ikisinin ortak düşmanı Türkiye oldu. Bakın şimdi Güney Kıbrıs Rum kesimine ve bize bir bakın, onları kim destekliyor, bizi kim destekliyor. Amerika Birleşik Devletleri Güney Kıbrıs Rum Yönetimini destekliyor. Avrupa Birliği, onlar destekliyorlar, Mısır destekliyor, Suriye destekliyor, Lübnan destekliyor, İran destekliyor, Çin destekliyor, Rusya destekliyor. Türkiye’yi destekleyen var mı? Sıfır. Sıfıra sıfır elde var sıfır. Böylece sıfır dış politikayı bulmuş olduk.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sıfır terörle ülkeyi devraldılar, iktidar olduklarında sıfır terör vardı. Şimdi Türkiye bir terör batağı içine girmiş durumda. Seçimlerde gazeteci arkadaşlar bana sordular. “İmralı’yla görüşülebilir mi? Dediler. Dedim ki eğer terör bitecekse elbette, devletin yetkilileri var görüşürler, eskiden de görüşmeler yapılıyordu çünkü. Nedeni de şu idi: Terör Türkiye’nin temel bir sorunudur. Terörün çözülmesi için, terörün ortadan kalkması için hepimizin katkı vermesi gerekir. Bu sorumluluğun üstünde Cumhuriyet Halk Partisi de durmak durumundadır ve taşımak durumundadır, bunu söyledik. Geldiğimiz noktada farklı bir tablo çıktı. Tablo şu: Bir baktık ki yurt dışında Sayın Başbakan özel görüşmeler yapıyor. “MİT- PKK görüşmesi” diyorlar. Bir sefer, MİT-PKK görüşmesi değil bu. Altını özenle çizelim. Bu, devletin istihbarat örgütlerinin yaptığı bir görüşme değil, Başbakanın özel temsilcisinin yaptığı bir görüşme. Neden özel temsilci? Önce inkâr ettiler, “Yok efendim, devlet görüşüyor” dediler. Bunu söyleyenleri de en ağır dille, hatırlarsınız, suçladılar. Şimdi geldiğimiz noktada en son itiraf etti. “Evet, benim özel temsilcim görüştü” dedi. Senin özel temsilcin bu görüşmede yüzde 95 uyum sağlandığını, anlaşma sağlandığını söylüyor. Çık şimdi onu anlat. Öğrenelim, yani illa İnternet sitelerine konulan haberlerle mi öğreneceğiz, çık anlat bakalım, bu yüzde 95 uyum nedir ve bu özel görüşmeyi belgeleyen bir başka olay daha var. Bu özel görüşmede Cumhuriyet Halk Partisini PKK yetkililerine şikâyet ediyorlar. Akıl alacak şey değil. Başbakanın özel temsilcisi Cumhuriyet Halk Partisini PKK yetkililerine şikâyet ediyor.

Değerli arkadaşlar, bu tür görüşmeler terörü sonlandırmaz, terörü azdırır, nitekim terörü azdırdı. Fatura kime çıkıyor? Erdoğan’a mı çıkıyor fatura? Erdoğan nasıl olsa bir yere giderken 1 000-1 500 korumayla gidiyor. Peki, orada görev yapan öğretmen, kaymakam, sade yurttaş onlar kimin gözetiminde gezecekler? Onları da mı 1 000-1 500 kişi koruyor? Hayır. Kaçırılan öğretmenlere bakın, kaçırılan kaymakama bakın, bunun faturasını kim ödeyecek? Kim soracak bunu? Bu, bizim temel sorunumuzdur ve AKP inkâr politikalarından buraya geldi. Bu özel görüşme niye yapıldı biliyor musunuz? Terörü sonlandırmak için değil, terörü ötelemek için yapıldı. Üç kez seçimler sırasında “ateş kesi erteliyorum” diye PKK açıklama yaptı. Açıkça AKP seçimlere terörün olmadığı bir ortamda gitmek istiyordu ve bunun pazarlığı yapıldı. O pazarlıkta üç kez ateş kes ertelenerek açıkça kendisini gösterdi. Bu yol terörü sonlandıracak yol değildir. Kendilerine açık çağrı yaptık. Terörü bitirmek için varsa yolunuz, projeniz, gelin arkadaş, size destek vereceğiz. Biz de terörü bitirmek istiyoruz. Bu ülkede analar ağlamasın, güzel, herkes söylüyor bunu ama analar ağlamaya devam ediyor sizin izlediğiniz politikalar nedeniyle. Sıfır terörle devraldınız, terör batağına soktunuz bu ülkeyi. Birileri bunun hesabını vermeyecek mi? Birileri bunun hesabını sormayacak mı? Soracağız, daha fazla soracağız.

Değerli arkadaşlarım, Meclis açıldı, bir anayasa değişikliğidir gidiyor. Gazetelerin manşetleri, efendim Türkiye’nin temel sorunu anayasa değişikliği diye uzun uzun anlatılıyor. Köşe yazarlarımız yazıyor. Pazar günü İstanbul’a giderken Gerede’ye uğradım. Gerede’de kahvede vatandaşlarla konuştuk. Bir sefer, onların gündeminde anayasa yok. Onların gündeminde olan, bana sordular, “doğalgaz zammı geldi, elektrik zammı geldi, ne oluyor bizim bu ülkeye, zaten maaşımız artmadı. Emeklilerin durumu perişan, ne olursunuz bunları dile getirin.” Ben de espri olarak dedim ki bir sefer, emeklilerin durumunu bana anlatmayın, onların durumu çok iyi. İyi olmasa oy verirler mi? Oradan bir muhtar arkadaş, emekli, eski bir muhtar arkadaş da dedi ki “Vallahi Kemal Bey, biz bu seçimlerde en fazla yalan söyleyene oy verdik, kusura bakmayın” dedi. Anayasa değişikliğini elbette isteriz. Kim, bu ülkede güçler ayrılığı ilkesinin güçlenmesini istemez. Kim, bu ülkede yargının bağımsız olmasını istemez. Kim, bu ülkede kadın-erkek eşitliği istemez. Kim, bu ülkede üniversiteler özerk olsun istemez. Hay hay, yapalım. Zaten, referandumdan hemen sonra söyledik. Gelin, oturalım, “bizim gündemimizde yok” dediler. Şimdi “gündemimizde var” diyorlar. Bizim görüşümüz değişmedi. Biz yine eski söylemlerimiz neyse, eski düşüncemiz neyse, koyduğumuz ilkeler neyse o ilkelerin arkasındayız. Her zaman söylüyoruz, yargı bağımsız olmalı, güçler ayrılığı ilkesinin gereğidir bu. Yargı siyasallaşmamalı, müsteşar ve bakan orada yer almamalı, YÖK kaldırılmalı, üniversiteler özerk olmalı, devrim yasaları korunmalı, gazetecilerin tutuklanmasına, hapse tıkılmasına son verilmeli, düşünce özgürlüğü olmalı, özel yaşamın gizliliğine özen gösterilmeli, bütün bunların hepsini istiyoruz. Hiçbir tereddüdümüz yok. Komisyon kuralım, hay hay komisyon da kuralım ama bir şey var. Anayasa yapmakla bütün bunlar düzelmiyor arkadaşlar. Neden düzelmiyor derseniz, Anayasadan birkaç madde hatırlatayım size.

Anayasanın 20’nci maddesini okuyorum. “Herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatın gizliliğine dokunulamaz.” Türkiye’de bu uygulanıyor mu? Uygulanmıyor, Anayasa yazıyor ama. Gidin, açın Ergenekon dosyalarına bakın, bütün özel görüşmeler orada yer alıyor, üstelik bir de yasası var bunun. Yasada diyor ki “Özel hayatla ilgili olanlar ayıklanır, onlar gösterilmez” diyor. Savcı tam tersini yapıyor, hepsini koyuyor oraya, herkes isteyen okusun. Anayasa da bunun aksini söylüyor. Sen Anayasayı şimdi de uygulamıyorsun zaten, değişiklik yapsan ne zaman uygulayacaksın?

Anayasanın 90’ıncı maddesi, uluslararası anlaşmalar diyor ki “Usulüne göre yürürlüğüne konulmuş milletler arası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” Güzel. “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletler arası anlaşma hükümleri esas alınır.” Esas alıyor muyuz? Hayır. Esas alsaydık tutuklu milletvekilleri olmazdı. Birleşmiş Milletler sözleşmeleri var, altına imza atmışız, Türkiye Cumhuriyeti’nin kapı gibi imzası var, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi var, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin kapı gibi imzası var. Peki uygulanıyor mu? Hayır uygulanmıyor.

Geçiyorum, 91’inci madde, Kanun Hükmünde Kararnameler: “Kanun hükmünde kararnameler Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür.” Biz de karar aldık Grup Başkan Vekillerimizle beraber. Çıkardıkları bütün kanun hükmünde kararnameleri en kısa sürede komisyonlarda ve Genel Kurullarda görüşmek durumundayız. Anayasa öyle diyor, getireceksin.

Başka ne diyoruz? Sen, demokratikleşmek istemiyor muydun? İstiyorsun, güzel. O zaman Anayasa değişiklikleri bir taraftan sürerken eşzamanlı olarak Siyasi Partiler Yasasını değiştireceğiz, yüzde 10 seçim barajını kaldıracağız, Anayasa 90’ıncı maddenin gerektirdiği iç hukuk düzenlemelerini yapacağız, kanun hükmünde kararnameleri ivedilikle görüşeceğiz ve özel yetkili mahkemeler garabetine de son vereceğiz. Getirin, hep beraber bunları görüşelim. Eğer gelirlerse elbette ki biz görüşeceğiz, elbette ki demokrasiyi sağlayacağız, elbette ki özgürlüklere önem vereceğiz.

Değerli arkadaşlar, son günlerde belediyelerimize karşı özel bir ilgi var AKP hükümeti tarafından. Normalde telefon edilip çağırılması gereken belediye başkanına polis ordusu gönderilip getirilip ifadesi alınıyor. Doğru bir uygulama değil, hukuka aykırı bir uygulama. Telefon edersiniz, mektup yazarsınız belediye başkanı gelir. Bugün de sabahın 06’sında bazı belediye çalışanları evlerinden alınıp götürülüyor. Niçin? Sabahın saat 6’sı şart mı? Telefon edersin gelirler, bunların kaçacak hâlleri yok ya. Ama dediğim gibi özel ilgi alanları oluşturuyorlar. Bunların hepsine karşı direneceğiz. Ne yaparlarsa yapsınlar bildiğimiz yoldan dönmeyeceğiz.

Bu arada, Sayın Başbakan Alman vakıflarından işte, CHP’li belediyeler kredi alıyorlar. Efendim, bu kredileri birtakım müteahhitlere işleri vererek onun aracılığıyla PKK’ya kaynak aktarıyorlar diye bir söylemde bulundu. 24 saat geçmeden çark etti. “Efendim, lafları cımbızlamışlar” Düşünün, Başbakan medyadan şikâyet ediyor. Başbakan şikâyet ediyorsa, demek ki bizim hiç şikâyet etmememiz lazım. Buradan Sayın Başbakana bir çağrıda bulunuyorum: Bir Başbakan karnından konuşmaz. Başbakan vakit geçirmeden hemen bugün, ima ettiği CHP’li belediyelerin isimleriyle birlikte bildiği her şeyi ayrıntıyı gizlemeden ve atlamadan kamuoyuna açıklasın. Şerefli bir başbakanın yapması gereken budur. Üzerine tekrar basarak söylüyorum. Şerefli bir başbakan, bu konuda ne bilgi ve ne belge varsa gizlice benimle değil, Türk halkıyla televizyonların ve basının önünde vakit geçirmeden acilen paylaşsın. Aksi takdirde şerefli başbakan görevini ihmal etmiş olacak ve suç işlemiş olacaktır. Başbakanı suçüstü yakalanmanın korkusu ve telaşı sarmıştır. Bunu bilmesini isterim.

Ve bir şey daha: Defalarca sordum, o cenahtan tık yok. Medyadaki arkadaşlar da cesaret edip soramıyorlar ama ben dayanamıyorum bir daha soracağım: Bu Deniz Fener’indeki köstebek bakan kim Sayın Başbakan, bir çık anlat Allah aşkına. Bir bakan köstebeklik yapar mı arkadaşlar? Arama yapılacak önceden haber veriyorlar. “Aman ha, geliyorlar, arama yapmaya dikkatli olun, belgeleri imha edin.” Kim yapıyor bunu? Ey şerefli Başbakan, çık bu konuları anlatsana, bir dinleyelim bakalım. Başında söyledim, sonunda yine toparlayarak söyleyeyim. Bizim görevimiz çok ağır. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin görevi çok ağır, sorumlulukları çok ağır. Sorumluluğumuzun bilincindeyiz, görevlerimizin bilincindeyiz. Parlamentoda da, parlamento dışında da 24 saat çalışacağız, 24 saat uğraşacağız hem çalışacağız hem üreteceğiz. Çalışmada, üretmede güçlü olun, yüreğiniz güçlü olsun.


Gündem'den Öne Çıkan Haberler