25.02.2017

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, ESKİ BAŞBAKANLARDAN NECMETTİN ERBAKAN’IN VEFATININ 6. YILI DOLAYISIYLA DÜZENLENEN ANMA PROGRAMINA KATILDI

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, "Milli olmanın önemine inanıyorsak her şeyden önce TBMM’yi zayıflatacak tutumlardan kesinlikle uzak durulmalı, tam tersine milletin Meclisini güçlendirecek adımlar atmalıyız. Bugünlerde şahit olduğumuz Meclisin yetkilerini kısıtlamaya dönük girişimler aslında milli gücümüzü yok etme sonucunu doğuracak talihsiz adımlardır" dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu anma programında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Değerli dostlarım; Saadet Partisi’nin Sayın Genel Başkanı, Büyük Birlik Partisi’nin Sayın Genel Başkanı, Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin her tarafından gelmiş kıymetli misafirler, hanımefendiler, beyefendiler, değerli gençler hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. Bu toplantı kutuplaşmanın ve çatışmanın arttığı bir dönemde diyalog ve toplumsal uzlaşma adına taze bir nefestir. Düşmanlığın, nefretin, ötekileştirmenin ayrımcılığın dili yerine sevginin, saygının ve karşılıklı anlayışın dilini hakim kılmak hepimizin görevidir. Bu yüzden Sayın Genel Başkanın nazik daveti geldiğinde bir an bile tereddüt etmedim. Diyalog kapısını açmak için atılan her adım toplumsal birliğimizi sağlamak için atılmış bir adımdır. Bu duyguyla bu toplantının düzenlenmesini sağlayan ve bizleri davet eden Saadet Partisi’nin Sayın Genel Başkanına teşekkür ediyorum.

Sevgili dostlar; rahmetli Erbakan’ın en temel özelliği millici olmasıdır. Siyasi yaşamı boyunca daima milli vurgusunu öne çıkartmış, öncüsü olduğu siyasi akımı milli görüş olarak adlandırılmıştır. Ülkesini seven, bu topraklara bağlı bir vatanseverdir. 1974 yılında Sayın Bülent Ecevit ile birlikte icra ettikleri Kıbrıs Barış Harekatı bu vatanseverliğin tarihi delilidir. Rahmetli Erbakan; daha güçlü, daha saygın ve barış içinde yaşayan bir Türkiye hayal ediyordu.

Sevgili dostlar; düşüncelerimiz ve önerdiğimiz yöntemler farklı olabilir. Ancak daha güçlü, daha saygın ve barış içinde bir Türkiye hepimizin ortak hayalidir, ortak arzusudur. Tıpkı demokrasi gibi. Rahmetli Erbakan’ın bir başka özelliği de mücadeleci kişiliği ve inandığı uğruna ortaya koyduğu mücadeledir. Siyaset ancak bu vefa ve mücadele duygusuyla yapılabilir. Sayın Erbakan; hiçbir zaman kendi şahsi çıkarlarını ülkenin çıkarları üzerine koymadı. Kendisini değil, Türkiye’yi zenginleştirmek, büyütmek amacıyla hareket etti. Onun bu hassasiyeti bugün de bütün siyasetçilere örnek olmalıdır.

Değerli dostlar; rahmetli Erbakan’ın bir diğer özelliği de hak terazisinde doğru bildiğini söylemesi ve hiçbir suçlamadan, baskıdan asla yılmamasıdır. Rahmetli Erbakan’ın en yakınındakiler hatta kendi öğrencileri bile hata yapıyorsa onların karşısında güçlü bir şekilde durmayı bilmiştir. Bu davranışla bütün insanlara örnek olmalıdır. Adaleti ve hakkı üstün tutmanın tek yolu kim yaparsa yapsın haksızlıkların karşısında durmaktır. Adaleti, hakkı ve hukuku savunmaktır. Bizim inancımıza göre de “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır”. Kim ne yaparsa yapsın bütün haksızlıklara, bütün kötülüklere karşı durmak insan olmanın en temel özelliğidir.

Değerli dostlarım; rahmetli Erbakan yaşadığı türlü zorluklara ve haksızlıklara rağmen devletle milleti karşı karşıya getirmemeye özen göstermiştir. Bu da onun devlet adamı olarak önemli bir özelliğidir. Siyasi menfaat için insanları birbirine düşman etmeye asla çalışmamıştır. Devlete ve kurumlarına olan saygıyı her zaman korumuştur. Bu tutumda bugün özellikle sorumluluk makamında olanlar için önemli bir örnek olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım; bugün ülkemizin barışa ve diyaloğa ihtiyacı var. Her geçen gün şehit haberleri hepimizin içini yakıyor. Şehirlerimizde patlayan bombalar, insanlarımızı tehdit eden terör ve ortaya çıkan güvenlik açığı hepimizi huzursuz ediyor. Nefrete, ötekileştirmeye ve düşmanlığa dayanan bir dil toplumsal barışımızı bozuyor. Kutuplaşmadan çıkar sağlamaya çalışan siyaset anlayışı ülkemizin karşı karşıya olduğu sorunları çözme gücümüzü azaltıyor. Öyle bir ortamda tekrar akılla, mantıkla düşünerek hareket etmek zorundayız. Yaşadığımız sorunları çözmenin tek yolu daha fazla demokrasidir. Dış politikada, ekonomide, adalet ve güvenlik alanında yaşanan sorunlar ancak ortak akılla çözülebilir. Siyaset de ortak aklın elzem olduğu yerlerin başında da Türkiye Büyük Millet Meclisi gelir. O nedenledir ki biz diyoruz ki; %1’in üzerinde oy alan bütün siyasi partilerin mecliste temsil edilmesi bu açıdan gereklidir. Bu adım ile ortak akıl güçlenecek, sorunlarımızın çözümü içinde önemli bir kapı aralanacaktır. Hiç kimse unutmamalıdır ki; %10 seçim barajı darbecilerin darbe hukukundan kaynaklanmaktadır. Darbe hukukuna karşı çıkmakta demokrasiyi savunan herkesin ortak görevidir. Her görüşün kendini özgürce ifade edebildiği hiç kimsenin kimliği, yaşama biçimi, ianancı ve düşünceleri yüzünden ayrımcılığa uğramadığı bir Türkiye çok daha güçlü bir Türkiye’dir. Özgürlüğün ve adaletin hakim olduğu bir Türkiye’de her görüşten, her inançtan, her yaşama biçiminden insan özgürce kendini ifade edecek, toplumsal çatışma ve kutuplaşmalar azalacaktır. 12 Eylül ve 28 Şubat gibi darbelerin olmasını engelleyecek olan da bu özgürlük ve adalet ortamıdır. Darbelere karşı en büyük kalkan gücü tek elde toplamak değil, demokrasidir.

Değerli dostları; Cumhuriyet hepimizin üstüne titremesi gereken temel bir değerdir. 80 milyon vatandaşımızın geleceğinin sigortası Cumhuriyet’tir. Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamız; mütevazi bir ailede doğdu. Bu ülkenin kurduğu kurumlarda tahsilini tamamladı. İstanbul Erkek Lisesi’nden birincilikle mezun oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi’ni de bitirdi, Almanya’ya gitti doktorasını yaptı, 27 yaşında doçent oldu. Çalıştı, çabaladı az önce de izlediğimiz gibi gümüş motoru kurdu. Profesör oldu. Türkiye Odalar Borsalar Birliği’nin genel sekreteri oldu, milletvekili oldu, başbakan yardımcısı oldu. 1926 yılında Sinop’ta mütevazi bir ailede doğan bir çocuk bu Cumhuriyet ve demokrasi sayesinde çalışarak, çabalayarak başbakanlık koltuğuna oturdu. Bu Cumhuriyet ve bu demokrasi neden değerlidir diye sorarsanız? İşte söylüyorum; bu yüzdendir. Erbakan Hocamızın Sinop’ta doğup, çalışıp yeteneklerini gücünü kullanarak başbakanlık koltuğuna kendisini taşımasıdır. Bu halkın bütün çocuklarına, bu ülkenin bütün makamları açıktır, açık olmalıdır. Bu ülkenin bütün çocukları rahmetli Necmettin Erbakan gibi çalışarak, çabalayarak mücadele ederek her yere gelebilir, gelmelidir de.

Parlamenter rejimle, çok partili demokrasiyle nice başbakanlar, bakanlar çıkardık. Onların yaptıkları hizmetlerle ülkemiz güçlendi, büyüdü ve kalkındı. Çok büyük sorunlar yaşadık. Bir kısmını az önce burada da gördük. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi önderliğinde bu sorunları her zaman aştık. Tarihte milli mücadelenin en büyük örneğini vermiş bir milletin fertleriyiz. Bu millet milli mücadeleyi kendi milli meclisinin önderliğinde verdi. Dünya da gazi meclis unvanını taşıyan tek meclis Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Gazi meclis; günü geldi milli mücadeleyi, günü geldi Kıbrıs Barış Harekatını yönetti. Günü geldi; 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı bombaların altında parlamenter demokrasiyi savundu. Milli olmanın önemine inanıyorsak, her şeyden önce Türkiye Büyük Millet Meclisini zayıflatacak tutumlardan kesinlikle uzak durulmalı, tam tersine milletin meclisini güçlendirecek adımlar atmalıyız. Bugünlerde şahit olduğumuz meclisin yetkilerini kısıtlamaya dönük girişimler aslında milli gücümüzü yok etme sonucunu doğuracak talihsiz adımlardır. Eksikliklerimiz olabilir. Yanlışlarımız da olabilir. Önemli olan eksikliklerimizi tamamlamak, yanlışlardan da ders çıkartmaktır. Bütün bunları ortak akılla parlamenter sistem içinde hep birlikte giderebiliriz. Rahmetli Necmettin Erbakan’da başkanlık sistemine bu anlayışla karşı çıktı. Bütün yetkilerin tek elde toplanmasına karşı çıktı. Cumhuriyet ve parlamenter rejimden yana tavır aldı. 1996 yılında başbakan sıfatıyla başkanlık sistemi tartışmasını değerlendirirken şunları söylüyordu Başbakan Erbakan; “ Sen, hem istikrardan bahsediyorsun hem şimdi işimizi, gücümüzü bırakalım Türkiye’nin bütün rejimini değiştirelim diyorsun. Kendine gel!”. Bu sözlerin altına aynen imza atıyorum. Geleceğe güçlü bir şekilde devam etmek için Sinop’ta, Malatya’da, Siirt’te, Ankara’da, Isparta’da doğan çocuklarında bir gün bu ülkeyi yönetebilmesi için, hiçbir ailenin hanedanın zümrenin millete hakim olmaması için biz de Cumhuriyet’e ve demokratik parlamenter sisteme sahip çıkmalıyız. Geleceğe bırakacağımız en büyük miras demokrasidir, cumhuriyettir. Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırdığımızda bütün dünyanın saygınlığını kazanırız.

Sevgili dostlarım; yeni paylaşım hırs ve hesaplarının dünyayı ve özellikle de bölgemizi kan gölüne çevirdiğini üzüntüyle izliyoruz. İçinde bulunduğumuz coğrafyanın şartları her geçen gün çatışma, savaş ve kıyımı aratacak yeni yapay gerekçeler üretiyor. Millet olarak bu kirli ortama karşı güçlü bir şekilde ayakta durabilmemizin tek yolu ortak değerlerimize daha fazla sahip çıkmaktan geçiyor. Milletlerin parçalanması üzerine kurulan hesapları ancak güçlü bir milli duruşla boşa çıkarabiliriz. Bunun içinde her şeyden önce siyaset kurumunun çatışma ve kutuplaşma dilinden uzak toplumsal uzlaşmayı teşvik eden kucaklayıcı bir tutum içinde olması şarttır. Unutmayalım ki; dünyevi hırsların esiri olan siyaset, dünyevi felaketlerinde sebebi olur. Savaş değil barış iklimine, çatışma değil diyalog diline ihtiyacımız var. Bu duygu ve düşüncelerle 54. Hükümetin başbakanı aynı zamanda bürokratken benimde başbakanlığımı yaptı. Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmetle anıyorum. Barış ve diyalog kapısını açık tutan, çatışmadan değil birlikten yana olanlara yürekten teşekkür ediyorum.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.


Gündem'den Öne Çıkan Haberler