02.06.2025
02.06.2025
CHP Sözcüsü Deniz Yücel, MYK toplantısı devam ederken yaptığı açıklamada “İktidar kamuoyu önündeki yeni Anayasa açıklamalarında, toplumun her kesimince tabiri caizse ‘kabul edilebilir’ bulunacak düzenlemeleri vaat etti. Bunu yaparken de itiraz edenin ‘düşman’ olduğu algısını oluşturmak için elinden geleni yaptı. İktidarın gerçek niyeti hiçbir zaman, özgürlüklerin, demokratik hakların genişletilmesi olmadı. Ya da gerçekten ‘sivil’ bir anayasa yapma dertleri yoktu. Nitekim üzerinde sadece “yeni” yazan ancak cuntacı bir anlayışla kaleme alınan bir Anayasa elbette ki 86 milyon için yapılmıyor” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında toplandı. Toplantı sürerken CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel basın açıklaması yaptı. CHP Sözcüsü Deniz Yücel, MYK toplantısı devam ederken toplantı gündemi hakkında açıklamalarda bulundu.
İki gün önce 6’ncı dalga operasyonu ile gözaltına alınan belediye başkanları ve yardımcılarının isimlerini sıralayan Yücel, “Bitmeyen bir operasyon dizisi, gün aydınlanmadan başlatılan gözaltılar. Hep aynı senaryo. Gözaltına alınan isimlerle ilgili, başta TRT olmak üzere yandaş medyada hemen birtakım iddialar aktarılmaya başlanıyor. Yıllardır müfettiş denetiminden geçen belediye başkanları ve belediye bürokratları daha ifadeleri bile alınmadan yandaş medya aracılığıyla yargılanıyor, kesiliyor, biçiliyor, itibarsızlaştırılıyor ve mahkûm ediliyor. Kasalardan milyonlar çıktı deniliyor, yalan. Mermiler bulundu deniliyor, yalan. MASAK raporu var deniyor, yalan. Yapılan şu çamur at, izi kalsın” dedi.
“Traktörleriyle yollara düşen çiftçiden, köylüden korkuyorlar”
“Bu yapılanların, bu yaşananların iktidarın CHP’li belediyelere karşı yürüttüğü “Silkeleme” stratejisinin bir parçası olduğunu hepimiz biliyoruz” diyen Yücel açıklamasında şunları kaydetti:
“AKP iktidarı kendisini eleştiren, hatta eleştirme potansiyeli olan herkesten korkuyor. Dün Antalya'da keplerini atan, yasak tanımayıp mezuniyetlerini meydanda kutlayan gençlerden korkuyorlar. Aylık 14 bin lirayı reva gördükleri emekliden korkuyorlar. Geçinemeyen işçinin, atanmayan öğretmenin tepkisinden korkuyorlar. Traktörleriyle yollara düşen çiftçiden, köylüden korkuyorlar. Ülkedeki hukuksuzlukları eleştiren iş insanlarından, sivil toplum kuruluşlarından korkuyorlar. Yargıyı alet ettikleri, siyasi operasyonlarla sorunların ve gerçeklerin üstünü kapatacaklarını düşünecek kadar da çaresizler ve zavallılar.
“Amaç belli, hedef belli, niyet belli. Ekrem Başkanı seçime sokmamak”
Millet iradesi 75 gündür tutsak. Biri 2014’de Beylikdüzü’nde, ikisi 2019’da İstanbul Büyükşehir’de ve son olarak 2024’de yine İstanbul Büyükşehir’de olmak üzere AKP’yi ve Tayyip Erdoğan’ı tam 4 kez yenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sn. Ekrem İmamoğlu 75 gündür tutsak. 31 Mart 2019’da anasının ak sütü gibi helal 13 bin oy farkla kazandığı seçimi iptal ettiler, 23 Haziran’da bu kez 800 bin oy farkla kazandı. 5 sene önce YSK eliyle seçimi iptal edenler, 19 Mart’ta içi boş, tamamen siyasi bir soruşturmayla bu kez Sayın İmamoğlu’nu Silivri zindanına gönderdiler. Bakın senaryo değişmedi. Senaryo aynı. Sadece aktörleri değişti. Dün YSK eliyle, bugün yargı eliyle. Amaç belli, hedef belli, niyet belli. Ekrem Başkanı seçime sokmamak. Çünkü Sayın İmamoğlu ile mert bir şekilde yarışmaya cesaretleri yok. Korkuları o kadar büyük ki, hiçbir hak ve yetkileri olmadığı halde Sayın İmamoğlu'nun görüntüsünü, ses kayıtları ile afişlerini yasakladılar. Önce "Free İmamoğlu" afişini 15 Temmuz Şehitlerimize Köprüsüne asan vekillerimiz hakkında soruşturma başlattılar. Sonra Diyarbakır'ın tarihi surlarına İmamoğlu'nun posterini asan CHP'lilere para cezası verdiler, posteri apar topar indirdiler. Yetmedi İstanbul Esenler mitingimizde alana "İmamoğlu'na özgürlük" posteri ile girmek isteyen CHP Gençlik Kolları üyelerimizi engellenmek istediler. Yasaklarla mücadele edeceğiz diye iktidara gelenler, konu iktidarlarda kalmak olunca, yasaklar ve hukuksuzluklar konusunda adeta uzman kesildiler.
“Bu mücadele 86 milyonun haklarının, özgürlüklerinin onurlu mücadelesidir”
Buradan AKP iktidarına seslenelim. Sizin anlamadığınız şudur; bu mücadele sadece İmamoğlu ile ilgili bir mücadele değil. Bu mücadele 86 milyonun haklarının, özgürlüklerinin onurlu mücadelesidir. Sayın Ekrem İmamoğlu sizin baskıcı, sansürcü ve yasakçı zihniyetiniz karşısında özgürlüklerin, direnişin ve hak, hukuk, adalet taleplerinin sembol ismidir. Ne yaparsanız yapın, Sayın Ekrem İmamoğlu'nun halkla kurduğu bağı koparamazsınız. Milletle olan diyaloğunu kesemezsiniz. Ekrem İmamoğlu’nun şahsında özgürlük isteyen, adalet isteyen milyonları susturamazsınız, engelleyemezsiniz.
AKP iktidarının mimarı olduğu geçim sıkıntısı, her zaman olduğu gibi ana gündemimiz. Sokağın ‘geçinemiyoruz’ isyanı her zaman önceliğimiz oldu. 23 yıl önce, 3Y ile mücadele edeceğiz masalıyla yola çıkanlar, bugün yolsuzlukla yatıp kalkıyor, halkı sistematik bir şekilde yoksullaştırıyor, muhalif düşünceyi, protesto edeni, fikrini söyleyeni, milli iradeyi, ilk sandıktan cumhurbaşkanı olarak çıkacak olan ismi yasaklıyor. ‘Bu yüzükten başka bir şeyim yok’ diyenlerin, uçan sarayları, yüzen sarayları, yazlık - kışlık sarayları, çifte maaşları, tasarruf etmedikleri sözde itibarları, uzun konvoylu makam araçları, binlerce korumaları var. 28 yıl önce okuduğu şiirden dolayı cezaevine giren mağdur Erdoğan, rakiplerini haksız ve hukuksuz bir şekilde, soyut iddialarla, asılsız suçlamalarla, uyduruk delillerle ve gizli tanıklarla cezaevine yollayan zalim Erdoğan’a dönüştü.
“Şaha kalkacak dedikleri ekonomi ayakta bile duramıyor”
‘Biz bu millete efendi değil, hizmetkâr olmaya geldik’ dediler, milletin başına hünkâr kesildiler. Hizmetkâr olmaya geldik dediler; işçiden emekçiden kanaatkârlık, emekliden fedakârlık beklediler. Hizmetkâr olmaya geldik dediler, kendisi gibi düşünmeyen herkesten itaatkârlık beklediler. İşlerine gelmeyince inkâr ettiler, riyakarlığın kitabını yazdılar. Her şey oldular, ama bir tek milletin hizmetkârı olamadılar. 23 yılın sonunda, yapmayız dedikleri ne varsa yaptılar. Bugün artık ülkeyi yönetemeyen, sorunları çözemeyen, yönetemedikçe savrulan, savruldukça koltukları sallanan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Asgari ücretle geçim mücadelesi veren işçinin derdiyle dertlenmiyorlar. Evladını kıt kanaat imkanlarla okutmaya çalışan babanın, çocuklarına et yediremeyen annenin, Torununa bayram harçlığı veremeyen emeklinin derdiyle dertlenmiyorlar. Mahsulünü, sırf elinde kalmasın diye üretim maliyetinin altında fiyatlara satan çiftçinin, sattığı malı yerine koyamayan esnafın, geleceğinden umutsuz gençlerin derdiyle dertlenmiyorlar. Şaha kalkacak dedikleri ekonomi ayakta bile duramıyor.
“Buradan AKP iktidarına çağrıda bulunuyoruz; Temmuz’da bir ara zam yapmamayı akıllarından bile geçirmesinler”
Açlık sınırı 25 bin, yoksulluk sınırı 81 bin lira. 17 milyonun üzerinde asgari ücretli ve onların aileleri açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. Bugün her 10 işçinin 6’sı asgari ücret ya da ona yakın bir ücret alıyor. Bu şartlar altında 86 milyonun derdi yoksulluk ve geçim sıkıntısıyken iktidarın gündemi, Ekrem İmamoğlu, CHP’li Belediyeler, zaten uymadıkları anayasayı değiştirmek ve Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilebilmesinin önünü açmak. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüm çabası ise, emekçinin emeğinin karşılığını alabildiği demokratik bir Türkiye inşa etmek. Tek bir kişinin dahi geçim sıkıntısı yaşamadığı, refah içinde huzurla yaşayabildiği bir Türkiye inşa etmek. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, geçen hafta DİSK, TİSK, HAK-İŞ, TÜRK-İŞ ile görüştü. Geçinmenin mümkün olmadığı asgari ücretin, bir yıl boyunca bir kuruş zam görmediğini hatırlattı ve işçinin hakkı olan Temmuz ara zammının alınması konusunda sendikalara, birlikte hareket etmeyi önerdi. Buradan AKP iktidarına çağrıda bulunuyoruz; Temmuz’da bir ara zam yapmamayı akıllarından bile geçirmesinler.
Emekçinin artık dayanacak gücü kalmadı. Milyonlarca emekçinin ve ailelerinin ahı, vebali üzerinizdedir. Geçmişte rutin bir uygulama olan ara zam için, bugün büyük çabalar harcanması AKP’nin işçiye emekçiye, dar gelirliye bakış açısının en somut göstergesidir. 2023 yılı seçimlerinde; ‘asgari ücrete yılda dört kere zam yapılmalıdır’ diyenler, 2024 yılında ara zammı bile çok gördüler. Ekonomide uzun vadeli değil, günlük kararlar alınarak; bir istikrarsızlık hali oluşturuldu ve orta sınıf dediğimiz kesim, bu tür yanlış ekonomi politikalarıyla yok edildi. Asgari ücret normal şartlarda bir başlangıç ücretidir, ve kıdem aldıkça artış da alarak hızlı uzaklaşılan bir ücrettir.
“86 milyonu ‘çok zenginler’ ve ‘çok fakirler’ olarak 2 sınıfa bölmüş durumda”
Ancak ne yazık ülkemizde durum bundan çok farklı. Türkiye’de asgari ücret ile memur maaşları arasındaki makas hızla kapandığı için bütün maaşlar asgari ücret düzeyine düşüyor. Memur maaşları ile asgari ücret arasındaki makasın hızla kapanması, orta sınıfın neredeyse yok olma noktasına gelmesi, 86 milyonu ‘çok zenginler’ ve ‘çok fakirler’ olarak 2 sınıfa bölmüş durumda. TÜİK üzerinden kontrol edilen enflasyon rakamlarının manipüle edilerek düşük açıklanması da; sofradan ekmeği, toplumdan huzuru ve refahı çalmış durumda. İşçi, emekli, memur geçinemiyor. Esnaf siftah yapamıyor, çiftçi mağdur, millet iradesi hapiste, öğrenciler hapiste. Ülkede çözülmeyi bekleyen onlarca sorun, bu sorunlardan mağdur milyonlarca vatandaş var. Ama iktidarın öncelikli gündemi yeni bir anayasa yapmak. Art arda açıklamalar yapılıyor, komisyonlar kuruluyor, çalışma takvimleri jet hızı ile belirleniyor. Emin olun; şu süreçte Anayasa değiştirmek için sarf edilen efor, Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantıları için gösterilseydi, bugün asgari ücretli çok daha iyi ekonomik koşullara sahip olurdu. Emekli aylıklarını arttırmak, öğrencilerin barınma sorununu çözmek, ya da özgürlükleri genişletmek için bu kadar kararlı olunsaydı, hepsi çözülmüştü. Hukukun üstünlüğünden sapmanın, yargıyı siyasetin güdümüne almanın ağır sonuçlarının farkına varılsaydı, ve gerçek niyet memlekete hizmet etmek olsaydı, Ekrem İmamoğlu’nu Silivri zindanına göndermenin çözüm olmadığı bilinirdi.
“Bir ülke Anayasa’ya uymama keyfiliğini gösteren bir anlayışla yönetilebilir mi?”
Bugün geldiğimiz noktada, iktidarın ülkeyi yönetme tercihlerinin, Sayın Erdoğan’ın koltuğunu koruması hedefi üzerinden şekillendiğini görmek hiç zor değil. Bu nedenle AKP’nin 23 yıllık iktidar geçmişinde, sürekli sıcak tutulan gündemlerinden biri hep ‘Anayasa değişikliği’ oldu. İktidar kamuoyu önündeki yeni Anayasa açıklamalarında, toplumun her kesimince tabiri caizse ‘kabul edilebilir’ bulunacak düzenlemeleri vaat etti. Bunu yaparken de itiraz edenin ‘düşman’ olduğu algısını oluşturmak için elinden geleni yaptı. İktidarın gerçek niyeti hiçbir zaman, özgürlüklerin, demokratik hakların genişletilmesi olmadı. Ya da gerçekten ‘sivil’ bir anayasa yapma dertleri yoktu. Nitekim üzerinde sadece ‘yeni’ yazan ancak cuntacı bir anlayışla kaleme alınan bir Anayasa elbette ki 86 milyon için yapılmıyor. Defalarca ifade ettik. Bir kez daha söyleyelim; anayasalar milletlerin ortak mutabakat metinleridir. Vatandaşların, kamu kurum ve kuruluşlarının, gerçek ve tüzel kişilerin tamamı uymak zorundadır. İstisnası yoktur. Normlar hiyerarşisinde en üstte yer alır. Anayasa öyle bir metindir ki, diğer bütün hukuki metinler ona uygun şekilde oluşturulur. Bir ülke Anayasa’ya uymama keyfiliğini gösteren bir anlayışla yönetilebilir mi? AKP'li yöneticiler hangi hak ve yetki ile kendilerini diğer vatandaşlardan daha üstün görüyor da Anayasa'ya ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uymuyorlar? Tepeden bakan, yasaları kendisine göre eğip büken, hukukun denetiminden çıkıp da kendi hukukunu uygulayan bu iktidar ile sivil Anayasa yapılabilir mi? AKP iktidarı öncelikle; bugüne kadar sergilemiş olduğu hukuk dışı tavırlarından vazgeçmelidir.
“Erdoğan, önce 86 milyona, sonra da aynı masaya oturmak istedikleri Cumhuriyet Halk Partisine samimiyetini göstermelidir”
‘Yeni anayasayı kendimiz için değil, ülkemiz için istiyoruz. Benim tekrar seçilme veya tekrar aday olma gibi bir derdim yok’ diyen Erdoğan, önce 86 milyona, sonra da aynı masaya oturmak istedikleri Cumhuriyet Halk Partisine samimiyetini göstermelidir. Bunun yolu ise öncelikle mevcut anayasaya uymaktan geçer. Temel hak ve özgürlüklerin, anayasal güvencede olmasından geçer. Geleceğin Cumhurbaşkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun özgürlüğüne kavuşmasından geçer. Sayın Ümit Özdağ’ın özgürlüğüne kavuşmasından geçer. Can Atalay’ın, Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın ve hukuki değil siyasi sebeplerden tutuklu bulunan her bir ismin özgürlüğüne kavuşmasından geçer. Kısacası ülkemizde hukuk düzeninin yeniden inşa edilmesinden geçer. Öncelikle karşımızda mevcut anayasaya uyan, temel hak ve özgürlüklere saygılı bir iktidar görmeliyiz. Görmeliyiz ki dertlerinin Erdoğan’ı yeniden aday yapmak olmadığına kanaat getirebilelim. Aksi takdirde mevcut Anayasa'ya uymayanlarla yeni Anayasa yapmak noktasında buluşmamız mümkün değildir. Çünkü biz 86 milyon vatandaşımıza karşı duyduğumuz büyük bir sorumlulukla önce niyete bakarız sonra samimiyet ararız.”
İzmir'de işçilerin grevi: "Temennimiz sendikanın ve belediyemizin ortak noktada buluşması"
Basın açıklamasının ardından Yücel gazetecilerin sorularını yanıtladı. İzmir’de belediye işçilerinin başlattığı grev ve biriken çöplerin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay eşliğinde toplanması nedeniyle ‘grev kırıcı’ suçlamasının yöneltilmesi sorulan Yücel, şu yanıtı verdi:
“Grev hakkı anayasal bir haktır. İşçi ve emekçi kardeşlerimizin anayasal haklarını kullanmalarına saygı duyuyoruz. Hayat pahalılığı AKP Türkiyesi’nin bir gerçeğidir. İşçi ve emekçi kardeşlerimize böyle hayat pahalılığında, böyle olumsuz ekonomik ortamlarda verdikleri hak mücadelelerine saygı duyuyoruz. Ancak özellikle 31 Mart yerel seçimlerinin hemen sonrasında merkezi hükümet tarafından belediyelere getirilen yaptırımlar, belediyelerin gelirlerinden; özellikle de İller Bankası gelirlerinden yapılan kesintiler de yine bu ülkenin gerçeğidir. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yine İller Bankası gelirlerinden şu geçtiğimiz son 4 ayda yaklaşık 6 milyar lira kesinti yapılmıştır. Dolayısıyla belediyenin bütçesi de imkanları da bellidir, bu koşullarda ödeyebileceği ücret de bellidir. Bizim temennimiz sendikanın ve İzmir Büyükşehir Belediyemizin ortak bir noktada buluşması ve uzlaşmasıdır.
Sendikanın sayın başkan ile ilgili ‘grev kırıcı’ tanımlaması doğru değildir. 6353 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda neyin grev kırıcılık olduğu tarif edilmiştir. Burada belediye başkanımızın, çevreye duyarlı yurttaşlarımızın, ilçe belediye başkanlarımızın çevre sağlığı nedeniyle risk oluşturan birikmiş çöpü toplamada yasal bir engel bulunmamaktadır. Yeni işçi yasağı vardır ancak belediye başkanımız ve diğer işçiler açısından çöpü toplama gibi bir yasaklama yoktur.
Cemil Başkanı burada sorumlu bir belediye başkanının davranması gerektiği gibi davranmıştır. Dün gece hem çevreye duyarlı vatandaşlarımızla hem esnafla hem de ilçe belediye başkanlarımızla birlikte biriken çöpü toplaması da yine çevreye duyarlı bir belediye başkanının yapacağı bir iştir. Tekrar etmek gerekirse biran önce sendika ile Büyükşehir belediyemizin ortak noktada buluşması, koşullar ve imkanlar el verdiği ölçüde işçi ve emekçi kardeşlerimizin hakkını ezdirmeden, yedirmeden emeğinin karşılığını mümkün mertebe vererek ancak belediyenin imkanlarını ve koşullarını göze alarak bir uzlaşı sağlanması dileğimizdir.”
03.06.2025
03.06.2025
02.06.2025
02.06.2025